Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/481 E. 2020/961 K. 24.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/481 Esas
KARAR NO : 2020/961
DAVA : Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/10/2018
KARAR TARİHİ : 24/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafın İstanbul Anadolu —.İcra Müdürlüğünün — sayılı dosyasına konu 25.06.2015 tarih ve 52.400 TL. bedelli karşılıksız çekten dolayı cironta müvekkil dahil 4 firma aleyhinde yasal takip başlatıldığını, davalı … firmasının icra takibinden önce Anadolu —.Asliye Ticaret Mahkemesinin —sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı aldığını ve davacı şirketin ödemde emrinden önce tüm menkul malları ile bankalardaki hesaplarına bloke koyduğunu, haciz tehdidi altındaki davacının şirket takip konusu dosya borcunu 05.08.2015 tarihinde davalı … firmasına ödediğini, ödeme emrinin davacı şirkete tebliğinden sonra yasal süresi içerisinde Anadolu —-.İcra Hukuk Mahkemesinin bozmadan önce ——-. sayılı dosyası ile imzaya itiraz davası açıldığını, Anadolu —.İcra Hukuk Mahkemesi kararı ile imzaya itirazın kabul edildiğini, Mahkeme kararının her iki tarafça temyiz edildiği, Yargıtay —.Hukuk Dairesi —– sayılı ilamı davalı tarafın temyiz itirazlarının REDDİNE karar verildiğini, inkar tazminatı yönünden davacı şirket lehine karar bozulduğunu, Yargıtay —.Hukuk Dairesinin bu kararına karşı davalı taraf karar düzeltme yoluna gitmişse de, bu talepleri de Yargıtay —-Hukuk Dairesinin —- sayılı ile — tarihinde reddedildiğini, sonuç itibari ile Anadolu—.İcra Hukuk Mahkemesinin İmzaya İtirazın Kabulüne İlişkin Kararı 03.05.2018 Tarihînde Kesinleştiğini, Yargıtay —.Hukuk Dairesinin — tarihli kararı ile imzaya itirazlarımızın kabulü kararının kesinleşmesi ile davalı tarafa ihtiyatı haciz tehdidi altında 05.08.2015 tarihinde haricen ödenmiş olan dosya borcunun iadesi ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile— alacağın davalı tarafa ödeme tarihi olan 05.08.2015 tarihinden itibaren avans faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu işlem, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili husus olmasından dolayı ticari dava sınıfına girmekte olduğunu, bu davalara bakma görevi asliye ticaret mahkemesine ait olduğunu, davacının açmış olduğu davanın, İİK.nun 72/7. Maddesi gereğince istirdat davası olduğunu, davada da ödeme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre geçirildiğinden davanın reddinin gerektiğini, davacı tarafın dava dilekçesinde ileri sürmüş olduğu iddialar haksız ve kötüniyetli olduğunu, davacı şirketin davalıdan bir kısım mal satın aldığı, buna ilişkin irsaliyeli faturanın mevcut olduğu, bu malların karşılığında ise dava konusu çeki verdiği, iş bu çekin müvekkil şirketin muhasebe kayıtlarına işlendiği, çekin arkasının davacı tarafça imzalanmasından sonra müvekkiline teslim edildiğini, davacı şirketin müvekkiline maddi durumunun iyi olmadığını söyleyerek ve araya ortak tanıdıkları koyarak borcuna karşılık mal vermek istediğini, müvekkilinin de bir kısım mallar alarak dosya alacağını kapattığını,davacı şirket yetkilisi tarafından çekin arkası imzalanıp verilmesine rağmen davacının borcun kapatıldığı gün imza itirazında bulunmak için mahkemeye başvurduğunu, davacının müvekkilden mal aldığı için borçlu olduğunu, davalı şirketin, davacıdan alacaklı olduğunu, bu nedenle öncelikle davanın reddini, aksi halde aleyhe hüküm çıkması halinde TBK. 139. Madde gereği takas hakkını kullanarak takas definde bulunmayı, davalının davacıdan mal verdiği için alacaklı olduğu defter kayıt ve belgelerden açıkça çıkacağını, davalının, alacaklı olduğu meblağ daha sonra bildirileceğini ayrıca bilirkişi tarafından davalı şirket defterlerinin incelenmesi halinde ortaya çıkacağını bu nedenlerle açılan davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; Hukuki niteliği itibariyle davacı tarafın ciranta olduğu ve davalı adına cirolanan —- bedelli çekteki imzanın davacıya ait olmaması sebebiyle davalıya yapılan 05/08/2015 tarihli ödemenin iadesine yönelik açılan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasıdır.
Eldeki dava öncelikle İstanbul Anadolu —. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde — sayılı dosya numarasını almış olup, Mahkemece İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle 05/03/2019 tarihinde görevsizlik kararı verilmiş, dosya Mahkememize tevzi edilmiş yargılamaya Mahkememizce devam edilmiştir. Mahkememizce İstanbul Anadolu –. İcra Hukuk Mahkemesi’nin — Sayılı dosyası ile, İstanbul Anadolu —. İcra Müdürlüğü’nün —- Sayılı icra dosyası celp edilmiştir. İncelenen İcra Mahkemesi kararına göre davacının imzaya itirazının kabul edildiği, davacı şirket yetkilisi —– -imzaya itirazının ise reddedildiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle açılan davanın istirdat davası mı sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davası mı olduğunu tartışmak gerekmektedir. Zira istirdat davaları ödeme tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi iken; sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davalarında hak düşürücü süre mevcut değildir. İİK’nın 72. Maddesi uyarınca takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir. Eldeki davada ise davacı taraf ödemeyi icra müdürlüğüne değil haricen yapmış olduğundan davanın; istirdat davası değil sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davası olduğu kanaatine varılmıştır. Nitekim benzer nitelikte Antalya BAM—.HD’nin —–.sayılı ilamında:”Mahkemece dava, İİK’nun 72. maddesine dayalı istirdat davası olarak nitelendirmiş ise de, anılan maddede öngörülen istirdat davası açılabilmesinin ilk şartı geri verilmesi istenilen paranın icra takibi sırasında, icra dairesine ödenmiş olmasıdır. Somut olayda, davacı borçlu iadesini istediği fazladan ödediği ileri sürülen parayı takip dosyasına değil, haricen davalı alacaklı vekiline ödemiştir. Nitekim alacaklılar vekili tarafından haricen tahsile dair düzenlenen 08/11/2013 tarihli makbuz 11/11/2013 tarihli yazılı beyanın ekinde takip dosyasına sunulmuştur. Bu durumda dava, İİK’nun 72. maddesinde ifadesini bulan istirdat davası olarak nitelendirilemez. Dava, alacaklılar vekiline haricen ödenen paranın borçlu olunmadığı halde icra tehdidi altında ödendiği ileri sürülerek iadenin talep edilmesine göre TBK’nun 77. ve devamı maddelerine dayalı sebepsiz zenginleşmeden doğan alacak istemine ilişkindir. Dolayısıyla somut olayda, İİK’nun 72. maddesinde belirtilen 1 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanma imkanı bulunmamaktadır. (Bkz. Yargıtay— sayılı ilamları)” bu hususa açıkça değinmiştir.
Davacı taraf imzanın kendisine ait olmadığını bu nedenle davalının sebepsiz zenginleştiğini iddia etmektedir. Davalı ise imzanın davacıya ait olduğunu, karşılığında mal sattığını iddia etmektedir. Bu durumda öncelikle imzanın davacıya ait olup olmadığı araştırılmalıdır.Zira imza davacıya ait çıkar ise çekin defterlerde kaydı olmasa bile davacı tarafça davalı adına cirolandığından sebepten mücerretlik ilkesi gereği sebepsiz zenginleşme iddiası ispatlanamayacak olup davanın reddine karar verilmeli, imza davacıya ait çıkmaz ise defterler incelenerek çekin taraf defterinde kaydının olup olmadığı, karşılığında mal verilip verilmediği araştırılmalı ve sonucuna göre yargılamaya yön verilmelidir. Nitekim Mahkememizce ön inceleme duruşmasında davacı tarafa şirket yetkililerinin imza asıllarının bulunduğu yerleri bildirmesi için kesin süre verilmiş, kesin süreye rağmen bildirilmediği takdirde mevcut dosya kapsamına göre karar verileceği ve bilirkişi delilinden vazgeçmiş sayılacağı ihtar edilmiştir. Davacı taraf ise 17/02/2020 tarihli dilekçesi ile icra mahkemelerinde imza incelemesi yapıldığını, bu kararın kesinleştiğini, imzanın davacı şirkete ait olup olmadığında ihtilaf olmadığını bu nedenle ara karardan rücu edilmesini, mahkeme aksi kanaatte ise 7 ve 8 numaralı ara kararların yerine getirilmeyeceğini beyan etmiştir.
Bilindiği gibi icra mahkemeleri takip hukuku yönünden sınırlı inceleme yaparak karar verdiklerinden kararları kesin hüküm teşkil etmeyeceği gibi, alınan raporlar da genel mahkemeler ya da ceza mahkemelerince verilmiş mahkumiyet kararlarına esas teşkil eden raporlarla desteklenmediği müddetçe delil olarak değerlendirilmez. Yargıtay —- Sayılı ilamında da onanan icra mahkemesi kararına rağmen bu hususa açıkça değinilmiştir. Emsal nitelikte bir çok içtihat mevcuttur. Bu nedenle dosyada; icra mahkemesinde alınan rapor dışında hukuk mahkemelerinde alınmış rapor yahut mahkumiyetle sonuçlanan ceza mahkemesi kararları mevcut olmadığından davacının imza incelemesine gerek olmadığı yönündeki beyanlarına iştirak edilememiştir. Davacı tarafın bir diğer iddiası, imzanın davacı şirkete ait olmadığı hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığıdır. Oysa ki davalı taraf cevap dilekçesinde çekin mal karşılığında davacıya teslim edildiği, önce şirket yetkilisinin kendi adına sonra şirket adına cirolayıp verdiğini beyan etmiştir. Nitekim 3.celsede de davacının imzaya itirazlarını kabul etmediklerini beyan etmişlerdir. Hal böyle olunca taraflar arasında imzanın davacı şirkete ait olup olmadığı hususunda ihtilaf olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar neticesinde dosyanın gelinen aşaması itibariyle; davalının sebepsiz olarak zenginleşip zenginleşmediğinin incelenmesi için dava konusu çekte imza incelemesi yapılması gerektiği, imza incelemesi için gerekli olan davacı şirket yetkilisinin evrak asıllarının bulunduğu yerlerin bildirilmeyeceğinin ve imza incelemesi yapılmasına yönelik ara karardan rücu taleplerinin davacı tarafça açıkça beyan edildiği, dosya kapsamına göre çekteki imzanın davacı şirkete ait olduğuna ilişkin kesin delil bulunmadığından mevcut dosya kapsamına göre ispatlanamayan davanın esastan reddine karar verilmiş, davacının kötü niyetli olduğu dosya kapsamında ispatlanamadığından davalının HMK 329. Maddesi gereği vekalet ücreti takdiri talebi uygun görülmemiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 54,40-TL harçtan davacı tarafça peşin olarak yatırılan 1.144,20-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.089,80-TL harcın karar kesinleştiğine talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından sarfedilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Tarafların artan gider avansı bulunması ve talep etmeleri halinde yatıran tarafa iadesine,
6-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden —— uyarınca hesaplanan 9.510,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dair, Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.