Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/913 E. 2021/64 K. 13.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/913 Esas
KARAR NO: 2021/64
DAVA: Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 31/07/2018
KARAR TARİHİ: 13/01/2021
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA, SAVUNMA ve DOSYA KAPSAMI:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Yüklenici muhatap ile müvekkili —- arasında — uygulaması kapsamında —- tarihinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeler kat malikleri ile —- imzalandığından tarihlerinin bilinmediğini, davalı şirketin tüm sözleşmeleri tapuya şerh ettirdiğini, sözleşmelerin kat maliklerinin aleyhine olduğunu, sözleşmeler haksız şart niteliğindeki maddeler ile dolu olduğunu, yüklenicinin sözleşme edimlerini yerine getirmediğini, müvekkillerini mağdur ettiğini, davalı şirket kira ödemelerini müvekkillerine ilk aylarda düzensiz, sonralarında ise ödemediğini, davalının sözleşme edimlerini yerine getirmemesi üzerine, ihtar çekildiğini, ancak davalının sözleşme edimlerini yerine getirmemesi üzerine sözleşmenin artık geçerli olmadığının tespitine, tapu kayıtlarına konulan şerhlerin terkinine, inşaat alanındaki davalıya ait araç ve gereçlerin tahliyesi ile şantiye alanının boş olarak müvekkillerine teslimine, müvekkillerinin uğradığı zarar nedeniyle her bağımsız bölüm için fazlaya dair hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik —— davalıdan alınarak davacılara verilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı —– cevap dilekçesinde özetle; davacıların taraf ehliyetinin bulunmadığını, bu sebeple davanın usulden reddedilmesinin gerektiğini, davacı gerçek kişiler yönünden dosyanın tefrik edilerek görevsizlik kararının verilmesinin gerektiğini, haksız şart iddiasının kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davacı taraf sözleşme yükümlülüğünü ihlal ettiğini, sözleşmeden kaynaklı edimlerini yerine getirmediğini, davacı arsa paydaşları tarafından sözleşmeye uygun şekilde ifaya hazırlık fiili olarak yer teslimi yapılmaması nedeniyle temerrüde düştüğünü, bu temerrüdün sona ermemesinden nedeniyle sözleşme konusu işin icrası fiilen ve hukuken mümkün olmadığını, müvekkilinin sözleşmeyi ayakta tutmak için çabaladığını belirterek, açılan davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
Davalı —- dilekçelerinde özetle; Davacı, davalı firmanın sözleşmedeki yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, sözleşmenin feshini, tapudaki şerhin terkini, davalı şirketin şantiye alanından tahliyesi talepli dava açtığını, davacının bütün iddialarının doğru olduğunu, davalı firma kendilerini mağdur ettiğini belirterek sözleşmenin feshini, tapudaki şerhin terkini, davalının şantiyeden tahliyesini, yargılama giderinin davalı—– yükletilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE :
Dava, dava tarihi —– itibariyle yürürlükte bulunan TBK’nın 470 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinin bir türü olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.
Davacı arsa sahipleri ile davalılardan yüklenici ——arasında parça parça arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri aktedilmiştir.
Davacı———- adet arsa sahibi gösterilmiştir.
Talep, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinden dönülerek taşınmazların tapudaki şerhlerin kaldırılması, inşaat alanındaki ekipman ve araçların tahliyesi ile müdahalenin önlenmesi, davacıların uğradığı menfi zararların tahsilidir.
Davalıların bir kısım görev, taraf ehliyeti yokluğu ve husumet yokluğu itirazları vardır.
Eldeki davada öncelikli olarak Asliye Ticaret Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesi uyarınca ticari davalara asliye ticaret mahkemesi bakmakla görevlidir. Ticari davalar, mutlak ve nispi ticari davalar olarak ikiye ayrılır. Nispi ticari davalar, TTK’nın 4/1. Maddesinde belirtildiği üzere her iki tarafın da tacir olduğu ve “Ticari işletmesiyle ilgili hususlardan kaynaklanan” hukuk davalarıdır. Mutlak ticari davalar ise tarafların tacir olup olmadıklarına ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmeleri ile ilgili bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, kanun gereği ticari dava sayılan uyuşmazlıklardır. Eldeki davanın mutlak ticari dava olmadığı çok açıktır. Nisbi ticari dava olup olmadığına bakılacaktır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Davacı ve davalı gerçek kişi arsa sahiplerinin tacir olmadığı, davalı yüklenici ——- olduğu ve uyuşmazlığın ticari işletmesi ile ilgili olduğu konusunda hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Davacı kooperatifin tacir olup olmadığı, uyuşmazlığın ticari işletmesi ile ilgili olup olmadığı üzerinde durmak gerekir.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 99. maddesi uyarınca Kooperatifler Kanunu’ndan kaynaklanan hukuk davalarının tarafların sıfatlarına bakılmaksızın ticari dava olduğu kabul edilmişse de, taraflar arasındaki uyuşmazlık arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklandığından; Kooperatifler Kanunu’nun anılan hükmünün somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır.
———- ilamlarında belirtildiği üzere,
——–, “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” olarak tanımlanmıştır. Maddede, kooperatifin ortaklık (şirket) olduğu belirtilmiş ise de, bu ortaklığın “ticari nitelikte bir ortaklık” olduğu yönünde bir açıklama ve belirleme yapılmamıştır.
Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesinde gösterilen bu tanımdan açıkça anlaşılacağı üzere kooperatiflerde amaç, diğer ticaret şirketlerinden farklı olarak kazanç elde etmek ve bunu ortakları arasında paylaşmak olmayıp, ortakların ekonomik menfaatlerini, özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak ve gidermektir. Kooperatifler, kâr – zarar amacından ziyade sosyal yönü ağır basan ortaklıklardır. ———— artınlmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” şeklinde anlamını bulmuştur. Bu tanım ve düzenlemelere göre, yapı kooperatiflerini tacir kabul edip, tacir sıfatının sonuçlarıyla sorumlu tutmak mümkün değildir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 124/1. maddesinde, “Kooperatifler” ticaret şirketleri arasında sayılmış ise de, aynı maddenin 2. bendinde kooperatifler “Şahıs şirketleri” ve “Sermaye şirketleri” arasında gösterilmemiştir. TTK’nın 124. maddesinin 1 ve 2. bentleri ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesi birlikte değerlendirildiğinde yapı kooperatiflerinin “ticaret şirketi” olmadığı, sosyal niteliği ağır basan kendine özgü bir ortaklık olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, bu düzenlemelere benzer hükümler, 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nda da bulunmasına rağmen ——-istikrar kazanan uygulamasında yapı kooperatifleri tacir olarak kabul edilmemiştir. ————
Aksi görüşte dahi, —– tacir sayılması gerektiği kabul edilse dahi, davanın nisbi ticari dava olması için tarafların tacir olması yetmez, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olması gerekir. Eldeki davada davacı kooperatif arsa sahibidir ve uyuşmazlık kooperatife ait bir ticari işletmeye ilişkin de değildir.
Keza, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların görüldüğü —– da uyuşmazlığın genel hükümlere göre ———–
Açıklana sebeplerle, davaya bakma görevi asliye hukuk mahkemesine ait olmakla, görevsiz mahkemede açılan davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının davasının HMK 114/1-c ve 115/2 maddesi gereğince görev dava şartı
yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-Karar kesinleştiğinde ve istek halinde dosyanın görevli —– Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
3-HMK ‘nun 331/2. maddesi gereğince yargılama gideri ve vekalet ücreti hususunda görevli —-Asliye Hukuk Mahkemesince karar verilmesine,
4-HMK ‘nun 331/2. maddesi son cümlesi uyarınca dosya süresi içinde görevli mahkemeye gönderilmediği takdirde talep halinde yargılama gideri ve vekalet ücreti hususunda mahkememizce karar verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde HMK’nun 20/1. maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süre içinde başvurulması halinde dosyanın görevli mahkemesine gönderilmesine, belirlenen süre içinde başvurulmadığı takdirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğinden itibaren 10 gün içinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere davacı asiller, davacı vekilleri ile davalı ——vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 13/01/2021