Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/714 E. 2023/873 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/714
KARAR NO : 2023/873

DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat (Yangın Sigortası Tazminatının Geç Ödenmesinden Kaynaklı Munzam Zarar)
DAVA TARİHİ : 23/07/2018
KARAR TARİHİ : 08/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Maddi ve Manevi tazminat (Yangın Sigortası Tazminatının Geç Ödenmesinden Kaynaklı Munzam Zarar) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA, SAVUNMA ve DOSYA KAPSAMI:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili firmaya ait “—- tarafından —- poliçe numarası ile sigortalı olan” —– adresindeki işyerinde 02.06.2012 tarihinde yangın çıktığını, yangının aynı gün sigorta firmasına bildirildiğini, ancak sigorta firması tarafından eksper gönderilmediği gibi hasar bedellerinin de ödenmediğini, davalı … şirketinin eksper göndermediği ve hasar bedellerini ödemediği için —-.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin —-. İş sayılı dosyasından hasar değer tespiti yaptırıldığını, bu tespitin davalı … firmasına tebliğ edildiğini, ancak davalı … firmasının hasar bedellerini yine de ödemediğini, bunun üzerine —–Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan dava sonunda ——. Sayılı ilamı ile 300.000 TL bina ve eklenti zararı ile 4.343.077,71 TL emtia zararı olmak üzere 4.643.077,71 TL’nin temerrüdün gerçekleştiği tarih olan davalı tarafa ihbar tarihinden | ay sonraki 05.07.2012 tarihinden itibaren işletilecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verildiğini, bu kararın Yargıtay’ca onandığını, karar düzeltme taleplerinin de reddedilerek kesinleştiğini, davalı … şirketinin 05.07.2012 tarihine kadar ödemesi gereken 4.643.077,71 TL bedeli, anılan mahkeme kararı üzerine de ödemediğini, ilamın icraya konulduğunda temjnat bloke ettiğini, Yargıtay tarafından hükmün onanması üzerine hasar bedellerinin ancak tahsil edilebildiğini, her ne kadar hasar bedellerinin, ilamın icraya konulması ve ilamın onanması üzerine temerrüt tarihinden itibaren reeskont faizleri ile birlikte tahsil edilmiş olsa da; tahsil edilen bedellerin, bu süre içinde bu bedelin nemalandırılamamış olması, yangın felaketi üzerine tüm işletmesi ve sermayesi yanan müvekkilinin ticari faaliyetine yeniden başlayamaması ve başkaca diğer munzam zararları karşılamadığını, keza müvekkilinin —–Asliye Hukuk Mahkemesince belirlenen temerrüt tarihi olan 05.07.2012 tarihinde 4.643.077,71 TL hasar bedelini tahsil edebilmiş olsaydı, bu bedeli nemalandırılabilecek, isterse altına, isterse Euro’ya, isterse Amerikan Dolarına yatırıp yüksek miktarda getiri elde edebileceğini, ayrıca tüm işletmesi ve sermayesi yanmış olan müvekkilinin, hasar bedeli ile yeni bir işletme kurup, ticari faaliyetine kaldığı yerden devam edebileceğini, borçlarını temerrüde düşmeksizin ödeyebileceğini, ticaretini üstüne koyarak geliştirebileceğini, ancak davalı … firmasının haksız ve hukuka aykırı ödememe ısrarı nedeni ile müvekkilinin bu bedeli nemalandıramadığı gibi, ticari işletmesini yeniden kuramadığını, borçlarını ödeyemediğini, ticari inde ve sosyal çevresinde güvenilmez bir kişi haline geldiğini, aradan geçen onca sene üzerine müvekkilinin borçlarını ödeyemeyip, ağır ekonomik ve manevi sıkıntı içine düştüğünü, davacı şirket yetkilisi müvekkilinin bu nedenlerle derin üzüntü ve sıkıntı içinde birçok hastalığa kapıldığını belirtmiş olup, davalı … tarafından sigortalanan davacıya ait işyerinin yanması üzerine cebri icra yoluyla tahsil edilebilen hasar bedellerinin, ödenmesi gereken süre ile cebri icra yoluyla tahsil edilebildiği süre aralığında, bu bedellerin nemalandırılması halinde elde edilebileceğini, elde edilememiş olan dava içinde ıslah edilmek üzere şimdilik 1.000 TL zarar, yine bu süre içinde hasar bedellerinin tahsil edilememiş olması nedeni ile davacı işletmenin faaliyetlerine son vermek zorunda kalmasından kaynaklanan dava içinde ıslah edilmek üzere şimdilik 1.000 TL zarar ve bu süre içinde hasar bedellerinin tahsil edilememiş olmasından kaynaklanan dava içinde ıslah edilmek üzere şimdilik 1.000 TL başkaca her türlü munzam zararların işletilecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsili ile davacı—–ödenmesine, bu süre içinde davacı şirket yetkilisi davacı —– içine düşürüldüğü ekonomik sıkıntı nedeni ile hastalanması, ticaret ve sosyal çevresinde güvenilirliğini yitirmesi ve başkaca nedenlerle uğradığı 50.000 TL manevi zararların reeskont faizi ile birlikte tahsili ile bu müvekkiline ödenmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; —– Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 04.05.2017 tarih ve —– Sayılı kararı ile “Davacı—– davasının KABULÜNE, 300.000,00 TL bina ve 4.343.077,71 TL emtia zararı olmak üzere toplam 4.643.077,71 TL’nin temerrüdün gerçekleştiği tarih olan davalı tarafa ihbar tarihinden | ay sonraki 05.07.2012 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verildiğini, bu karara dayanılarak davacı tarafça müvekkili şirket aleyhine—– İcra Dairesi’nin —– Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, —–Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ——Sayılı kararının taraflarınca temyiz edildiğini, icra dosyasına 8.047.360,00 TL tutarında teminat mektubu sunularak mehil vesikası alındığını, süresi içinde Yargıtay’dan İcranın Geri Bırakılması kararı alınarak icra dosyasına sunulduğunu, Yargıtay —–. Hukuk Dairesi’nin 14.11.2017 tarih ve—– Sayılı ilamı ile temyize konu kararın onanmasına karar verildiğini, Yargıtay onama kararının 08.12.2017 tarihinde davacı —–vekiline tebliğ edildiğini, Yargıtay onama kararı sonrasında, teminat mektubunun paraya çevrilerek 09.01.2018 tarihinde 8.047.360,00 TL ve 22.02.2018 tarihinde de 148.910,00 TL bakiye borç ödemesi olmak üzere toplam 8.196.270,00 TL müvekkili şirket tarafından dosyasına ödendiğini, davacı —–şirketinin mahkeme kararı ile hüküm altına alınan 4.643.077,71 TL tutarındaki alacağının, gecikme nedeniyle uğradığı zararına karşılık olarak yine mahkeme kararında belirtildiği gibi avans faizi ile birlikte müvekkili şirket tarafından zararı da karşılanmak suretiyle ödendiğini, bu ödeme ile davacının tüm zararı ve yaptığı masrafların gecikme süresi de dikkate alınarak karşılandığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davacının dava dilekçesindeki iddiaları ve zarar kalemlerinin soyut olup, davacının temerrüt faizini aşan bir somut zararına işaret etmediğini, yerleşik Yargıtay kararlarına göre, munzam zararın talep edilebilmesi için, davacı temerrüt faizini aşan bir zararının varlığını kanıtlaması gerektiğini, davacı Şirketin, temerrüt faizi dışındaki munzam zararının ne olduğunu ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, dava dilekçesinde, davacı—– uğradığı iddia edilen 50.000 TL manevi zararın reeskont faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ettiğini, husumet itirazlarında da belirttikleri ve Yargıtay kararlarında da yer verildiği üzere, dava konusu tazminat taleplerinin esas dayanağının sigorta poliçesi olduğunu ve sigorta sözleşmesinin tarafı olmayan davacının munzam zarar talep etme hakkının bulunmadığını, bu nedenle, poliçenin tarafı olmayan ve munzam zarar talep etme hakkı bulunmayan davacı —– teminat kapsamında olmayan manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesini talep ettiklerini belirterek, açılan davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.

İNCELEME ve GEREKÇE :
Dava, davacının yangın sigorta poliçesi akdettiği davalı … şirketinin; 02/06/2012 tarihinde —–ulunan işyerinde meydana gelen yangın sebebiyle zararlarını usulünce yaptığı ihbar ve ihtara rağmen ödemediği, dava açmak zorunda kaldığı,—–AHM nin —— sayılı kararıyla toplam 4.643.077,71 TL ödenmesine karar verildiğini, Yargıtayca kararın onandığını, kesinleşen alacağını cebri icra yoluyla ancak tahsil edebildiğini, aradan geçen sürede ekonomik olarak yıprandığını, zamanında ödenmiş olsaydı dolar, Euro gibi araçlarla para kazanma imkânının elinden alındığını, ayrıca manevi olarak türlü hastalıklarla uğraştığını, yıprandığını ileri sürmüş; davacı şirket için maddi tazminat, davacı —— için manevi tazminat talep edilmiştir.
Dava dilekçesinin talep sonucunda her biri için 1.000 TL olmak üzere 3.000 TL lik maddi zarar kalemi varsa da dava dilekçesinin yazılış şeklinden bunların tümünün faizi aşan munzam zarar kalemi gibi istendiği anlaşılmıştır.
Davalı … şirketi munzam zararın yasal koşullarının oluşmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yargılama sırasında davacı —– 18/06/2018 tarihli temlikname ile bu davadaki yasal haklarını …devir ve temlik ettiği görülmüştür.
Bir mali müvir bir nitelikli hesap uzmanı bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmış; bilirkişiler 11/01/2023 tarihli raporda, 05/07/2012 tarihinde ödenmesi gereken 4.643.077,71 TL nin sepet formülüne göre ödendiği tarih (09/01/2018 ve 22/02/2018) itibariyle güncel değerinin 8.634.756,31 TL olduğunu; ana para ve işlemiş faiz olarak davalı sigortanın 7.536.911,18 TL ödediğini, aradaki fark olan 1.097.845,13 TL kadar munzam zararın oluştuğunu mütalaa etmiştir.
Bilirkişi raporunda belirtilen tutar üzerinden davacı ıslah dilekçesi sunmuş; 1.097.845,13 TL munzam zararın tahsilini talep etmiş, talebini harçlandırmış; dosya heyete tevdi edilmiştir.
Munzam(aşkın) zarar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir: Buna göre, alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Dava konusu edilen zararın yasal dayanağını oluşturan Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne göre, borcun ödenmemesi veya geç ödenmesi nedeniyle alacaklı geçmiş günler için öngörülen faizle karşılanamayacak bir zarara uğramış ise, borçlu, geç ödemeden dolayı kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlamadıkça bu zararı da karşılamak zorundadır. Yasa bu hüküm ile alacaklıya temerrüt faizini aşan zararını borçludan isteme olanağı tanımıştır. Ancak bunun için uğranılan zararın varlığı ve miktarının alacaklı tarafından kanıtlanması gerekir. Zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ödemenin geç yapılmasında kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlaması halinde bu zararı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir. O halde, munzam zararın ödenmesi söz konusu olduğunda kusur, bir unsur olarak yer almaktadır. Kısacası, munzam zarar davasında davacı, zararın varlığını ve miktarını; davalı ise, borcun geç ödenmesinde kusurunun olmadığını kanıtlayacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.1996 gün ve —- esas —–karar sayılı kararında da değinildiği üzere; bu konuda kanıtlanması gereken, belli paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Alacaklı, borcun kendisine geç ödenmesi yüzünden uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan olası (muhtemel) kar ya da varsayılan (farzedilen) gelir değildir. Bu zarar davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan somut olgular nedeniyle uğramış olduğu zarardır. Hal böyle olunca davada istenen zararı doğuran somut olayın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği açıktır.
Munzam zararın tazmini için alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu somut olgulara dayanarak inanılır, kesin ve net bir biçimde kanıtlamak zorundadır. Genel ve soyut nitelikteki enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması, munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. davacının enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olguları değil, şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğünü kanıtlaması gerekir. Aksi halde soyut ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen, genel ekonomik gelişmeler TBK’nın 122. maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmez (Yargıtay —-Hukuk Dairesi’nin 14.12.2015 Tarih, —– Sayılı kararı).
Bunun gibi, borçlunun borcunu ödemede temerrüde düşmesi durumunda, alacaklının başkaca bir hususu kanıtlamadan sadece ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu TBK’nin 122. maddesindeki munzam zararın kanıtı olarak göstermesi ve ekonomik gelişmelerin getirdiği olumsuzluğun gerçek zarar olarak kabulü mümkün değildir. Zira, alacaklının somut olarak herhangi bir zarara uğradığını kanıtlamaksızın salt enflasyon (ya da onun yarattığı diğer olumsuzluklar) oranında bir zarara uğradığının varsayılması, 3095 sayılı Kanunla belirlenen faiz oranlarını mahkeme kararıyla enflasyon oranına çıkaracak niteliktedir. Bu ise mümkün değildir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun —– Esas —– Karar sayılı ilamı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun —– Esas—-Karar sayılı ilamı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun —- Esas——Karar sayılı ilamı).).
Bu halde TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan-munzam zararın, Ülkede varlığı kabul edilen genel ekonomik olumsuzlukların (enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri vb. gibi) “malum ve meşhur” olgular olarak kabulü ile değil, bunlar dışında davacının durumuna özgü somut olaylarla kanıtlanması gerekir. Davacı ileri sürdüğü munzam zararını somut olgularla kanıtlamadıkça zarar miktarının saptanması gerçekçi olmayıp varsayımsal kalacaktır.
Somut olayda davacı taraf, sigorta şirketinin poliçeden kaynaklı yükümlülüğünü 2012 yılında yerine getirmesi gerekirken dava açmak zorunda kaldığını, yargılama sonunda icra takibi başlatarak ilama dayalı alacağını 2018 yılında (5,5 yıl sonra) ödediğini; sigorta şirketinin zamanında ödeme yapsaydı Euro, dolar gibi yatırım araçlarıyla kar elde edebileceği gibi ekonomik olarak da zorda kaldığını, enflasyonun olumsuz etkisi sonucu paranın satın alma gücündeki düşüş nedeniyle munzam zararı oluştuğunu, aktifinin eridiğini ileri sürmüştür.
Davacı tarafın iddiası bu haliyle, muhtemel kâr kaybına ve farz edilen gelire ilişkin olup, munzam zarar niteliğinde değildir. Tanık beyanlarıyla işyerini kapatmak zorunda kaldığı ortaya konmuştur ancak bu da faizi aşan bir zararın somut olarak ortaya konduğunu göstermemektedir. Davacının temerrüde düşen borçlunun ödeme yapmaması sebebiyle somutlaşacak biçimde örneğin takiplere maruz kaldığını, bu takiplerde yüksek faizler ödemek zorunda kaldığını veya bankadan yüksek faizle kredi çekmek zorunda kaldığını ve neticede kendisine faiz olarak ödenen tutarın çok çok üstünde zarara uğradığını ortaya koyması beklenir. Zira, ülkenin güncel ekonomik koşullarında, paranın satın alama gücündeki azalma ve enflasyonist ortamın bir sonucu olarak, geç yapılmış tüm ödemeler, borcun faizi ile birlikte ödenmiş olmasına rağmen kaçınılmaz olarak alacaklıların aktifinde azalmaya sebebiyet vermektedir. TBK.nun 122 maddesi ile düzenlenen munzam zarar, bu kesin ve kaçınılmaz azalmayı değil, pasiflerdeki faizi aşan artmaya karşı alacaklıyı korumaktadır. (Yargıtay —– Hukuk Dairesi’nin 04/03/2020 tarih,—– Esas,—-Karar sayılı; 23/01/2018 tarih, —- Esas,—–Karar sayılı; 16/12/2014 tarih—- Esas—–Karar sayılı ilamları,—-Bam —- HD, —– sayılı kararlarda da munzam zarar da zararın ne şekilde oluştuğu konusunda ispat külfetinin davacıda olduğu, somut delilere ihtiyaç olduğu, davacının kendine özgü şekilde açık ve somut bir zararın varlığını ortaya koyması gerektiği aksi halde davanın ispatlanmamış sayılacağı vurgulanmıştır.) Bu sebeple bilirkişi raporundaki hesaplamanın hükme esas alınması mümkün olmamıştır.
Manevi tazminat istemi yönünden de, hiç kuşkusuz uzayan dava ve takip sürecinin hemen herkesi üzeceği, yoracağı sabitse de; geç ödeme yapılmış olması kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilemeceğinden manevi tazminat isteminin de reddine karar vermek gerekmiştir.Açıklanan sebeplerle maddi ve manevi davanın reddine karar verilmiştir.

HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Maddi tazminat istemlerini REDDİNE;
2-Manevi tazminat isteminin REDDİNE
3-Alınması gerekli 269,85-TL harçtan davacı tarafından peşin ve ıslah harcı olarak yatırılan 19.637,11-TL harcın mahsubu ile kalan 19.367,26-TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Manevi tazminat yönünden alınması gerekli 269,85-TL harcın davacıdan tahsili ile hazine adına irad kaydına
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7- Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştikten sonra talep halinde yatırana iadesine,
8- Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen maddi tazminat yönünden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 17.900,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9- Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen manevi tazminat yönünden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 17.900,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere e-duruşma yolu ile davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.