Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/374 E. 2021/463 K. 25.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/374 Esas
KARAR NO : 2021/463
DAVA : Adi Ortaklık Payı Alacağının Tahsili
DAVA TARİHİ : 29/03/2018
KARAR TARİHİ : 25/03/2021
Mahkememizde görülmekte olan Adi Ortaklık Payı Alacağının Tahsili davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Tarafların, —– tarihinde bir araya gelerek özel eğitim kurumu kurmak amacıyla bir protokol imzaladığını, davacı müvekkillerinin kurulacak olan eğitim kurumu için harcamaları üstlenmesi,—– harcamalar dışında mali müşavirlik bilgisini kullanması ve mali müşavirlik görevini üstlenmesi, davalılarında eğitim bilgileri, kurulacak olan şirketin temel yapısını oluşturacağına dair tarafların irade birliğiyle bu protokole taraf olduklarını,davalıların bu eğitim kuruluşuna maddi olarak hiçbir katkıda bulunmadıklarım, taraflarca kurulan ilk kuruluşun,—— daha sonra davalı tarafların, sözleşmeye aykırı olarak aynı iş kolunda, aynı adreste aynı çalışan, aynı öğrenci portföyü ile devam edilerek, aynı demirbaşlarla,—— gidilmesinin, müvekkillerinin alacak haklarını, kötü niyetli bir şekilde sonuçsuz bırakma çabası içine girdiklerini açıkça ortaya koyduğunu, tarafların imzasını taşıyan protokole göre müvekkili davacılardan —- %30, davacılardan— payının %10 iken davalıların payının arta kalan pay olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmeyle kar payları haricinde müvekkili—- maaş öngörüldüğünü, aradan geçen zamanla taraflar arasında sorun çıktığım ve tarafların, bu ortaklığı bitirme yönünde karar aldıklarını, alınan ortaklığın bitirilmesine dair karar,—– yazıya döküldüğünü ve bu protokol ile davalı tarafların ödeyeceği miktarların belirlendiğini, kurumun devam ve devrine ilişkin hususların, yazıyla imza altına alındığını, taraflar arasında yapılan protokolle davacı müvekkillerinin alacağının, protokol tarihi itibariyle —- olarak hesaplandığını, buna karşılık olarak da müvekkili tarafa kambiyo senedi verildiğini, hesaplanan bu bedelin kısmen ödenmişse de kalanının ödenmediğini, yine protokolün 4.ve 5.maddeleri gereği, ödemelerin tamamı ödendikten sonra devir işleminin tamamlanacağını kararlaştıran tarafların, ödeme yapmadığı gibi hakkı halen devam etmesi nedeniyle karara varılan aylık —- kazançtanmüvekkillerine düşen paranın ödenmediğini, davalı tarafların aylık olarak müvekkillerine borçlanmakla birlikte müvekkili—– tarafından eğitim kuruluşu için 3.şahıslara verilen çeklere karşılık yapılan ödemeleri, protokol ödemesi olarak beyan ettiğini, bu beyanın gerçek dışı olduğunu, borç bitinceye kadar eğitim kurumunun 3.şahıslara devrinin yapılamayacağı hususunda karara bağlanmış olmasına karşın davalı tarafların tüm masrafları müvekkilleri tarafından ödenen eğitim kurumunu, aynı adreste aynı iş kolunda kendileri kurdukları—– kaydederek müvekkillerinin alacağım karşılıksız bırakma çabası içine girdiklerini, davalıların taraf olduğu — tarihli protokolün 5.maddesiyle borç bitmeden devir ve temlik yapılamayacağı hususunun karara bağlanmasına rağmen davalı tarafların —- kurdukları şirketi aynı şekilde devam ettiklerini, alacaklarını —- yevmiye numaralı ihtarnamelerle isteyen müvekkillerinin temerrüde düştüğü tarihin —- olduğunu belirterek, kar payı alacağı için —- maaş alacağı olarak—— tarihinden temerrüt ticari faiziyle birlikte davalı taraflardan müsetselsilen ve müştereken tahsiliyle taraflarına ödenmesine, kararın kesinleşmesine kadar davalı tarafların üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları ile birlikte banka hesaplarının da dahil edilerek malvarlıklarına dair ihtiyati tedbir uygulanmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraflardan müteselsilen ve müştereken tahsiliyle taraflarına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacılar ile müvekkili —— arasında—- protokol imzalandığı doğru olduğunu, ancak bu protokolde müvekkili şirket olan —– bulunmadığım, doğrudan veya dolaylı olarak bu protokolde taraf olmadığını, müvekkili şirketin —- tarihinde faaliyete geçtiğini, dava konu olan protokolün —- tarihinde henüz kurulmamış ve faal olmadığını, bu nedenle öncelikle müvekkili—– karşı açılan davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini, davaya konu protokolün davacılar ile müvekkilleri—– tarihinde imza edildiğini, bu protokolün 3.ve 6.maddesine göre, davacı —– şirket kuruluşu için gerekli olan tüm harcamaları yapacağının ve karşılığında %30 hisseye, diğer davacı —– mali müşavirlik bilgisi karşılığında %10 hisseye, müvekkili —– karşılığında %30 hisseye, müvekkili —- yine aynı şekilde eğitim bilgisi karşılığında %30 hisseye sahip olma konusunda anlaştıklarını, bu protokole göre ilk kuruluşun —– olarak kurulduğunu ve daha sonra bu kuruluşun —– olarak devam ettiğini,davaya konu protokol gereği,—– kurulduğunu ve açılış için gerekli kurumlara başvuruda bulunulduğunu, davaya konu olan kuruluş için gerekli olan sermayenin —- olmasına ve protokol gereği bu sermayenin davacı —- tarafından karşılanacağı belirtilmiş olmasına rağmen, —- tarafından ilgili kurumun işler hale gelmesi ve faaliyete başlaması için gerekli olan sermayenin verilmediğini, bu nedenle de sözleşmeninfiili olarak başlamadan sona erdiğini, aynca davacıların protokolde belirtilen yükümlülüklerini yerine getirmediklerinden, sözleşmede belirtilen amacın gerçekleşmesinin de imkansız duruma geldiğinden TBK 639/1.maddede belirtildiği üzere,——- sonucunda sözleşmenin de hukukensona erdiğini, davacılar tarafından sözleşmede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sonucu müvekkillerinin zor durumda kaldığını ve kendi imkanları ile kurumu işler hale getirmeye çalıştıklarını, müvekkillerinin kendi maddi ve manevi imkanları ile kurum işler hale getirdiklerinde, davacılar sanki sözleşme şartlarını yerine getirmişler gibi haksız ve kötü niyetli olarak müvekkillerinden maddi taleplerde bulunduğunu, davacıların—– tarihinde müvekkillerinin işletmekte olduğu öğretim kursuna geldiklerini ve daha önce kendileri tarafından hazırlanan devir protokolünü ve senedi imza etmelerini istediklerini, müvekkillerinin imza etmek istemediklerinde ise davacı—- çantasından silahını çıkarıp masaya koyarak senedi ve devamı olan protokolünü müvekkillerine silah ve tehdit kullanarak imzalattıklarını, davacılar tarafından zorla imzalattırılmış olan bu protokole istinaden ödemeler yapmak zorunda kaldıklarını, davacılar tarafından —- tarihinde müvekkillerini silah zoru ile imzalatılan devir protokolünde borç—– olarak belirtildiğini, bu devir protokolünün silah zoru ile imzalatıldığı düşünülmeden ve bir an için hukuken geçerli olduğu kabul edilmiş olsa dahi yeni açılmış olan ve henüz tam olarak faaliyete geçmemiş olan öğretim kursunun bu şekilde kar elde etmesinin mümkün olmadığını, davaya konu edilen —– ticari defter incelemesi yapıldığında gelir-gider tablosu ve kar-zarar durumunun açıkça görüleceğini, taraflar arasında —– tarihli ortaklık sözleşmesinin hukuken geçerli olduğu ve tarafların tüm yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirdiği düşünülse ve buna göre devir işlemi yapılmış olsaydı bile pay devri ve tasfiyenin TBK’nunda düzenlenmiş olduğunu, bu kanuna göre yapılması gerektiğini, yeni kurulmuş ve henüz faaliyete dahi geçmemiş olan bir kuruluşun tüm borçlarını ödemiş olması ve ortaklarının verdikleri avanslar, yapmış oldukları giderleri ödedikten sonra bir de kazanç sağlaması ve bu kazancın %40’ının da —— olmasının mümkün olmadığı gibi hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu belirterek davanın reddi ile dava masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, hukuki niteliği itibariyle; davacılarla davalı şahıslar arasında yapılan anlaşmaya istinaden tarafların—- altında kurmayı planladıkları ortaklığın adının anlaşmaya aykırı olarak—– olarak değiştirildiği iddiası ile davacıların davalılardan kar payı alacağı, maaş alacağı ve devir protokol bedeli alacağı adı altında alacak talep etme şartlarının bulunup bulunmadığına ilişkin dava olduğu anlaşılmıştır.
—– tarihli 8. celsede “Davacı tarafından davalı —- karşı açılan davanın bu davadan tevfiki ile mahkememizin yeni bir esasına kaydedilmesine bu davalı yönünden davanın yeni esas üzerinden yürütülmesine karar verilerek açık yargılamaya devam olundu.” şeklinde ara karar kurularak davalı ——- açılan davanın tefrikine karar verilmiş, tefrik edilen bu dosya mahkememizin——- Sayılı dosyasına kaydedilerek yargılamaya bu dosya üzerinden devam olunmuş, bu dosyada davalı ——- yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğundan USULDEN REDDİNE, karar verilmiştir. Eldeki davada davalı olarak——- bulunmaktadır.
Dava, adi ortaklıktan kaynaklanan kâr payı alacağı istemine ilişkindir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 620. maddesinde; “Adi ortaklık sözleşmesi, iki veya daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleşmeyi üstlendikleri sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Maddenin lafzından anlaşıldığı üzere, adi ortaklık en basit tanımı ile iki ya da daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Doktrinde adi şirket – ortaklık, sözleşmeyle kurulan ve bir müşterek amacın elde edilmesine hizmet eden kişi birliği olarak tanımlanmaktadır. ——- Bu tanımlardan——-şeklinde belirtilebilir. Kişi Unsuru: Adi ortaklık bir kişi birliği olmakla, temel unsuru kişidir. Kanunun lafzından da anlaşıldığı üzere adi ortaklık ilişkisinin kurulabilmesi için, iki ya da daha fazla gerçek veya tüzel kişinin bir araya gelmesi gerekmektedir. Eldeki davada dört gerçek kişi bir araya geldiği gözetilerek, adi şirketin varlığı için aranan kişi unsurunun, uyuşmazlık konusu olayda bulunduğu kabul edilmelidir. Sözleşme Unsuru: Borçlar Kanunu’nun ilgili maddesinde adi ortaklık tanımlanırken, “şirket bir akittir ki…” denilmektedir. Görüldüğü gibi, kanun koyucu öncelikle adi şirket ilişkisinin akdi bir ilişki olduğunu kabul etmiştir. Bu akdi ilişkinin, tarafların açık veya örtülü iradeleri ile kurulması mümkündür. Böylece taraflar arasındaki sözleşme ile tüzel kişiliği olmayan bir kişi birliği oluşmaktadır. Adi ortaklık; bir yönüyle borç sözleşmesi olmasının yanı sıra, bir yönüyle de ortak bir gayenin yerine getirilmesini amaçlayan sosyal bir birliktir. Bu nedenle, ticari ilişkide ortakların şahsı da önem arz etmektedir.
Kanun adi ortaklık ilişkisinin kurulması için herhangi bir şekil şartı öngörmemiştir. Nitekim doktrinde de sözleşmesel ilişkinin kurulması ile ilgili olarak “Diğer sözleşmelerde olduğu gibi, adi ortaklık sözleşmesi de tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamaları ile kurulur… Kanun ortaklık sözleşmesinin geçerliliğini şekle bağlamamıştır.” denilmiştir. Aynı şekilde doktrinde, “Kanun, adi ortaklık sözleşmesinin geçerliliğini özel bir şekil şartına tabi tutmamıştır. Bu nedenle TBK m. 12/f.l’de ifadesini bulan ve sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir görünümü olan şekil serbestisi prensibi karşısında adi ortaklık sözleşmesinin herhangi bir şekle bağlı olmadan, sözlü olarak da kurulabileceği, hatta bazen söze bile gerek kalmadan iradeyi ortaya koyan davranışlarla zımnen de oluşturulabileceği sonucuna varılmak gerekir.” denilmektedir. Keza ortakların iradelerinin aynı anda açığa vurulmuş olması da gerekmez. ——-
Yine, T.B.K.nun 620.maddesinin, 2.fıkrasında ise paralel bir düzenleme ile, “Bir ortaklık, kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici niteliklerini taşımıyorsa, bu bölüm hükümlerine tâbi âdi ortaklık sayılır.” hükmüne yer verilmiştir. Madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere, bu konuda uyuşmazlık vaki olduğunda dahi, ortaklık olduğu sabit olan ilişkilere, adi ortaklık hükümlerinin uygulanması gerektiği hususu açıkça hükme bağlanmış bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan hukuki dayanaklar ve olgular karşısında, taraflar arasında adi ortaklık ilişkisinin kurulduğunun kabulü gerekmektedir. Somut olayda davacılar, davalılar ile aralarında adi ortaklık ilişki olduğunu beyan ederek bu kapsamda alacak talebinde bulunmuştur. Taraflar arasında düzenlenen “protokol” başılklı belge ile özel eğitim kurumu işletmesi hususunda adi ortaklık kurulduğu sabittir.
6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi uyarınca dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Öte yandan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu maddede sayılan dava ve işlerin asliye ticaret mahkemelerince incelenerek karara bağlanacağı hükme bağlanmıştır.
Adi ortaklık Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup tüzel kişiliği bulunmamaktadır ve bu nedenle kural olarak adi ortaklık tacir sayılmaz. Bu itibarla adi ortaklığı oluşturan kişilerin taraf olduğu davalarda mahkemenin görevini tayin için adi ortaklığı oluşturan kişilerin tacir olup olmadıkları, ihtilafın Ticaret Kanunu uyarınca ticari iş niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Somut olayda gerçek kişi davacılar ve davalıların tacir olmadıkları, bu nedenle mahkememizin görevsiz olduğu, görevli mahkemenin—– Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşıldığından görevsizlik kararı verilmiştir. Diğer davalı —— tarihli celsede tefrik kararı verildiği ve bu davalı yönünden davanın farklı bir esasa kaydedildiğinden bu davalı yönünden hüküm kurulmadan aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin görevsizliği nedeni ile davanın HMK.nun 114/1-c, 115/2 maddeleri uyarınca usul yönünden REDDİNE,
2-Karar kesinleştiğinde ve istek halinde dosyanın görevli —— Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
3-6100 Sayılı HMK’nun 331/2. maddesi gereği yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine, davaya görevli mahkemede devam edilmemesi durumunda, HMK.nun 20 maddesi uyarınca resen dosyanın ele alınarak davanın açılmamış sayılacağına ve dosya üzerinden yargılama giderlerinin hüküm altına alınmasına,
Dair, davacı vekili ile davacı asilin yüzüne karşı, davalı tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/03/2021