Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/189 E. 2020/754 K. 20.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/189 Esas
KARAR NO : 2020/754 Karar

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 26/12/2017
KARAR TARİHİ : 20/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı asil dava dilekçesinde özetle; Davalı …—– —unvanlı şirketleri olduğunu ancak bu şirkete ilişkin …’in de ortak olduğu döneme dair olarak şirketin bağlı bulunduğu ——-nolu şirketlerine ödenmemiş vergi borcu olan —– ettirilerek ödeme talep edildiğini ve tutarın kendisi tarafından ödendiğini, yapılan ödeminin % 50 pay ile ortak bulunan ——— bulunduğunu, davalıdan yaptığı ödemeye karşılık bütün taleplerinin karşılıksız kaldığını , bunun üzerine İstanbul Anadolu ———-.İcra Müdürlüğünün ———-Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını 22.278-TL ‘yi talep ettiğini, davalının itirazı ile takibin durduğunu beyanla itirazın iptali ile takibin devamına, borçlunun haksız itirazı nedeniyle % 20 oranında tazminatı ödemeye mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretininde davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının dava dilekçesinden de anlaşıldığı üzere açılan davanın itirazın kaldırılması davası olduğunu ve görevsizlik kararı verilerek icra hukuk mahkemesine gönderilmesinin gerektiğini, müvekkilinin, ———sermaye payının tamamını bütün hak ve yükümlülükleri ile bütün aktif ve pasifi ile birlikte Bakırköy ———— sayı ile tasdikli hisse devri ve temlik sözleşmesi ile ——- devrederek ortaklıktan ayrıldığını, bu durumun ——– yayınlandığını, müvekkilinin tüm hisse payını tüm hak ve yükümlülükleri ile ve aktif ve pasifi ile birlikte devretmiş bulunduğundan kendisine herhangi bir alacak iddiası ileri sürülemeyeceğini, davacı tarafından yapılması gerekenin öncelikle ödendiğini iddia edilen vergi borcunun asıl borçlusu olan dava dışı — ödemenin talep edilmesi—- ödeme gücünün olmadığının, aciz içinde olduğunun tespit edilmesi durumunda ise ortakların (ortaklık dönemine ilişkin kısımlar için doğan vergi borçlarının) ortaklık payı oranında talep edilebileceğini, bu sebeple davacı tarafından dava dışı şirkete gidilmeden ve aciz içinde olduğunun tespiti yapılmadan direkt olarak davalıya karşı talepte bulunulmasının hukuka aykırı olduğunu, davalı müvekkilinin hissesini Bakırköy — sayı ile tasdikli hisse devri ve temlik sözleşmesi ile — devrettiğinden, ayrıca davacı tarafın, ödemeye konu vergi borcunun hangi döneme ait olduğunu, neden bu tarihe kadar ödenmemiş olduğunu, zamanaşımı söz konusu olup olmadığı ile ilgili beyanının bulunmadığını, tüm bu hususların ispatının davacıya ait olması sebebi ile müvekkilinin davaya konu vergi borcundan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, hem ödemeye konu borcun zamanaşımına uğramış olması ve hem de taraflarına yöneltilen alacak talebinin zamanaşımına uğraması, borcu kabul etmediklerini, zamanaşımı yönünden itirazlarının bulunduğunu, davanın görev, husumet, zamanaşımı ve esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; Hukuki niteliği itibariyle, Şirket vergi borcunun ödenmesi dolayısıyla davalının payına düştüğü iddia edilen kısmının tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali ve icra inkar tazminatına ilişkindir.
Dava dosyasının içinde bulunan İstanbul Anadolu —- Esas sayılı dosyası incelendiğinde … aleyhine … tarafından — asıl alacak ,” Asıl alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi, icra harç ve giderleri ile avukatlık ücretinin tahsili (TBK 100. Madde gereğince yatırılan paranın öncelikle ferilerden düşümü ile fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla ) —- —— açıklaması ile borçluya tebliğe gönderildiği, ödeme emrinin borçluya 01/12/2017 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu vekili tarafından 01/12/2017 tarihli Dilekçe ile; borcun tamamına, işlemiş ve işleyecek faizlerine, faizin nevine ve tüm ferilerine itiraz edilmiş ve zamanaşımı itirazında bulundukları belirtilerek takibin durdurulması talep edilmiş olduğu, görülmüştür. Davacı tarafça dava süresinde açılmıştır.
İstanbul —.Asliye Hukuk Mahkemesinin — Esasında açılan davada Mahkemenin — —Karar sayılı kararı ile, mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş ve dosya talep üzerine Mahkememize gönderilerek yukarıdaki esasa kaydı yapılmıştır.
—– müdürlüğüne müzekkreler yazılmış, gelen müzekkere cevapları ile birlikte dosya konusunda uzman bilirkişi heyetine verilerek, rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti raporunda; davanın — ortağının ” ortak ” sıfatıyla şirketin vergi borçlarından sorumluluğu esasına dayandığı, — ortakların hisseleri oranında şirketin amme alacaklarından sorumlu olabileceği, ancak bunun için o amme alacağının kısmen veya tamamen şirketten tahsil edilememesi veya edilemeyeceğinin anlaşılmış olması gerektiği, dava konusu ihtilafta bu koşulların tespit edilemediği ve dolayısıyla davacının ve ortaklarının — 35/1 uyarınca sorumluluklarının gündeme gelmediği/gelmemesi gerektiği, aksi bir kanaate varılması halinde ise AATUHK M. 35/2 hükmünün uygulanacağı; yani payın devredilmesi halinde, devirden önceki amme alacakları açısından ilk fıkraya göre bir ortağın payına düşen borçtan ötürü devreden ile devralanının birlikte sorumlu olacağı, dava konusu vergi döneminde tarafların % 49,9-% 50 oranında paylara sahip oldukları , ancak davacının daha sonra paylarını, bütün hak ve borçları ile birlikte davalıya devrettiği, devir sözleşmesindeki bu hükmün amme alacaklısına karşı hüküm ifade etmese de tarafların arasında geçerli olduğu, bu sebeple esasen iç ilişkide dava konusu döneme ilişkin tüm sorumluluğun davalıda olduğu ve ilke olarak davacının yaptığı bütün ödemeyi davalıya rücu edebileceği, ancak dava konusu son tarihli amme alacağının —- dönemine ilişkin olduğu, AAATUHK m. 102 uyarınca amme alacağının, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden—- yılının başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilemezse zamanaşımına uğrayacağı, davacının bu vergi borçları için 24/07/2017 tarihinde ödeme yaptığı, diğer bir ifadeyle davacının zamanaşımına uğramış bir borcu ödediği, taraflar arasındaki rücu ilişkilerinde genel hükümlerin uygulanacağı, BK m. 164/2 hükmünün ” müteselsil borçlardan biri ortak defi ve itirazları ileri sürmezse diğerlerine karşı sorumlu olur.” hükmünü içerdiği, bu koşullar altında davacının AATUHK m. 35/2 uyarınca amme alacaklısına karşı birlikte sorumlu olduğu davalıya karşı sahip olduğu rücu hakkını, BK m. 164/2 uyarınca kaybettiği, şeklinde raporunu sunmuşlardır.
Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunmaktadır. Davalı tarafa yöneltilen icra takibine konu alacak, dava dışı —– yıllarına ilişkin vergi borcundan kaynaklanmaktadır. Davalının ortaklık dönemi ——-aralığında ise şirket müdürü olarak dava dışı şirkette görev yapmıştır. Davacı ise, dava dışı şirketin kuruluşundan itibaren şirket ortağı olup en son kalan hisesini de — devrederek şirket ortaklığından ayrılmıştır.
TTK 573/2 maddesi uyarınca, limited şirkette, ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.
6183 sayılı Kanunun 35.maddesinde;”Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.—- Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.—-Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.” düzenlemesi yer almaktadır.
Anılan kanun hükmünde düzenlenen sorumluluk ortak sıfatına bağlıdır, her bir ortağın pay oranı ile sınırlıdır. Buna karşılık, bir ortağın payını devretmesi halinde, devirden önceki amme alacakları açısından, ilk fıkra hükmü uyarınca o paya tekabül eden amme alacağından devralan ve devredeni müteselsilen sorumlu bulunmaktadır. Bir ortağın kendi payına karşılık gelenden fazlasını ödemesi durumunda, yaptığı fazla ödemeyi diğer ortağa rücu etmesi genel hükümler dairesinde mümkün bulunmaktadır.
Bununla birlikte dava konusu vergi borcunun, asıl borçlusu dava dışı şirkettir. Ortakların ortaklığın kamu borçlarından dolayı sorumluluğu, ikinci derecededir. Birinci derecede sorumluluk limited ortaklık tüzel kişiliğine aittir. Amme borcundan dolayı ortakların şahsi malvarlığına başvurulabilmesi, ancak bunun ortaklıktan tahsil edilememesi şartına bağlıdır. Tahsil edilememe durumununda aciz fişi veya aciz vesikasıyla belirlenmiş olması gerekir. Ortağın şirketin amme borcundan sorumluluğu ise ancak şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı bulunması halinde mümkün olabilir. Bu koşul gerçekleşmeden ortağın doğrudan sorumlu tutulması anılan yasa hükmüne aykırı bulunmaktadır.
Somut olayda, vergi borcunun asıl muhatabı dava dışı şirket olup, asıl vergi borçlusu olan dava dışı şirketten, vergi borcunun tahsili yönünde bir işlem yapılıp yapılmadığı ya da dava dışı şirketin borçlarını ödemede acze düştüğüne ilişkin bir kayıt dosyaya sunulmamıştır. Bu bakımdan dava dışı şirket borcunun davacı tarafça ödenmesi üzerine şirket hissesini devralan ortaya yönelinmesi yukarıda zikredilen kanun hükümlerindeki şartlar çerçevesinde bir ödeme yapıldığı ortaya konulamadığından yerinde bulunmamaktadır.
Ancak asıl üzerinde durulması gereken husus davalı tarafın icra takibine itiraz dilekçesinde ve davaya cevap dilekçesinde ileri sürmüş olduğu zaman aşımı itirazının yerinde bulunup bulunmadığıdır. Davacı taraf dava dışı şirketin 2004,2005 ve 2006 yıllarına ilişkin vergi borçlarını ödemiş bulunmaktadır.
Davacı —–ortağı ikincil borçlu olup asıl borçlunun tabi olduğu hükümlere tabidir. Prim borçlarında zamanaşımı süresi tüm borçlular için aynı tarihte başlar. Aksinin kabulü her borçlu için ayrı bir zamanaşımı uygulamasına sebebiyet verecek olup, ikincil borçlunun durumunun alacaklının keyfine ve inisiyatifine bırakılması gibi bir sonuç da doğuracağından bu durum hukuki güvenlik ilkesi ile de bağdaşmaz. Bu nedenle —-ortağının 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesinin 1. fıkrasına göre şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hissesi oranında sorumlu olduğundan yola çıkılarak, davacı şirket ortağı yönünden Kurum alacağının muaccel olduğu anın limited şirketin haczedilecek bir malının bulunmadığının anlaşıldığı an olarak tespiti ile zamanaşımının bu tarihte yürürlükte olan mevzuata göre belirlenmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü ile her borçlu için ayrı bir zaman aşımı uygulamasına sebebiyet verebilecektir.——- Karar sayılı kararı da bu yöndedir.
Türk Borçlar Kanunu 164/2.maddesi, müteselsil borçlulardan biri ortak defi ve itirazları ileri sürmezse, diğerlerine karşı sorumlu olur, hükmünü içermektedir. Yani ortak defi ve itirazları ileri sürmeden ödeme yapan müteselsil borçlu, diğer borçlulara rücu hakkını kaybetmektedir.
6183 sayılı Kanunun 102 maddesi uyarınca; amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. Somut olayda davacı dava dışı şirketin 2004,2005 ve 2006 vergi dönemine ilişkin borçlarını, zamanaşımı itirazında bulunmaksızın ödemekle, amme alacaklısına karşı birlikte müteselsil sorumlu olduğu davalıya karşı rücu hakkını kaybetmiş bulunmaktadır.
Belirtilen sebeplerle davacı tarafça zamanaşımına uğrayan bir borcun ödenmesi dolayısıyla davalı tarafça ileri sürülen zamanaşımı defii de gözetilerek davacının davasının reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 54,40-TL harçtan davacı tarafça peşin olarak yatırılan 31,40-TL harçtan mahsubu ile bakiye 23,00-TL ‘nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından sarfedilen 37,50-TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden—-uyarınca hesaplanan 3.400,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Tarafların artan gider avansı bulunması ve talep etmeleri halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, Davacı asilin yüzüne, Davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 haftalık süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı