Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/158 E. 2021/1296 K. 23.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/158 Esas
KARAR NO : 2021/1296 Karar

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/10/2016
KARAR TARİHİ : 23/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı …—– müvekkili şirket bünyesinde—– tarihleri arasında —-” olarak çalıştığını, çalışma ilişkisi başlangıcında müvekkili şirket ile davalı arasında—-ve davalı tarafça kabul ve imza olunduğunu, anılan—kurallarında—çalışanların — uyması, aksi davranış halinde çalışanların sorumluluklarının tespit edildiğini, davalının; talimatın önemini, kayıt ve şartlarını tüm ayrıntıları ile anladığını, müvekkil şirketteki çalışması boyunca elde ettiği her türlü bilgi ve belgenin, iş ilişkisi süresince ve iş ilişkisinin bitiminden sonrada süresiz olarak müvekkili şirket mülkiyetinde olduğunu kabul ve taahhüt ettiğini, ayrıca davalı, yine anılan gizlilik talimatına göre müvekkili şirketten ayrılması halinde, ayrılma tarihinden itibaren iki (2) yıl boyunca—— özellikle —- kendi nam hesabına, doğrudan veya dolaylı olarak çalışmayacağını kabul ve taahhüt ettiğini, — kurallarına uymama veya isten ayrılma halinde rekabet yasağına aykırı davranılması hallerinde uygulanacak —- çalışanın almakta olduğu —-maaşının yirmibeş— katı tutarında tazminatın ödenmesi olacağı davalı tarafça kabul ve taahhüt edildiğini, ancak davalı yanın; “— tespit edildiğini, davalıya dava açılmadan önce; gizlilik sözleşmesi gereği ödemekle yükümlü olduğu tazminatı iki (2) gün içinde ödemesi için —– tarihinde tebliğ edildiğini davalı tarafından ihtarnameye cevap verilmediği gibi, herhangi bir ödeme de yapılmadığını belirterek davanın kabulü ile 110.000-TL tazminatın ihtar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava vekili cevap dilekçesinde; Dava kapsamındaki iddia müvekkilinin iş akdinin —- çalışmaya başlamasının —– ilişkin bulunduğunu, dolayısıyla hukuka aykırı olduğu iddia olunan eylemin davacı firma ile olan iş akdinin feshinden sonra olduğunu, dilekçe ekinde sunulu bulunan —- gelen —- içtihatlarından da anlaşılacağı üzere davaya dayanak gösterilen taahhüdün işçi ile işveren arasında düzenlenmiş olması, bu taahhüt sebebiyle çıkan uyuşmazlıkların iş hukuku kapsamında kaldığını kabule yeterli olmayacağını, taahhüdün iş akdinin sona ermesi halinde yapılmaması gereken bir hususa dair olmakla, iş hukukunun düzenlemesi dışında kaldığını, bu nedenle mutlak ticari dava niteliği taşıdığından görevli mahkemenin de asliye ticaret mahkemesi olduğunu, usule ilişkin olan söz konusu hususun dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmesini, usul hükümleri uyarınca reddine karar verilmesi gereken davanın esası itibariyle de haksız hukuki dayanaktan yoksun bulunduğunu, bu kapsamda;—— olarak çalışmaya başladığı davalı şirketten ayrılmak istediğini sigortalılık süresinin —— nedeniyle —— ile keşide ettiği ihtarname ile bildirdiğini, davacı şirketin müvekkilinin sigortalılık süresine dayalı ayrılma isteğinden daha önceden haberdar olup, haberdar olduğu târih itibariyle müvekkil üzerinde baskı uygulamaya başladığını, bu kapsamda kendisine öncelikle—– imzalatıldığını, iş akdinin feshine dair ihbarı tebliğinden hemen sonra da müvekkilin ihbar süresine denk gelecek calışma—-yine taciz içerikli olduğu açıkça anlaşılan —– imzalatıldığını, söz konusu olan, —–niteliğindeki yazıların imzalatılması bile başlı başına davacı işverenin kötü niyetini ortaya koymaya yeterli olacağını, davaya dayanak olarak ileri sürülen ——- yine bu kapsamda olup, üstün konumda bulunan işverenin işçileri üzerinde —-olmadığını, zira bu yazı —– esnasında değil, iki sene gibi bir süre çalışıldıktan sonra bir şekilde çalışıp para kazanmak zorunda olan müvekkile tek taraflı irade ile dayatılarak imzalatıldığını, diğer yandan bu sözleşme, işverenin daha sonra yaptığı sözleşmelerde —- cezai şartı öngörmekte iken müvekkile 2 yıl süre ve son—-değerde cezai şart taşıması bakımından da hukuka aykırı bulunduğunu, —-incelendiğinde tamamen işverenin keyfiyete dayalı tek yanlı iradesiyle düzenlendiği ve müvekkiline imzalatıldığının açık olduğunu, kapsamında yalnızca müvekkili ——– bu anlamda hukuken geçerli kabul edilebilmesinin mümkün bulunmadığını, nitekim TBK’nın hizmet sözleşmelerinde ceza koşulu ve ibra başlıklı 420. Maddesinde, “hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir” denilerek belirtilen hususun teyit edildiğini, öte yandan bu hükümlerin, Anayasa’nın 48.maddesi ile güvence altına alınan çalışma hürriyetine aykırı olmakla müvekkilinin ekonomik özgürlüğünü de elinden alan bir yasaklama niteliğinde bulunduğunu,——-geliştiren müvekkilinin, başka bir alanda çalışabilmesi mümkün olmamakla beraber, söz konusu faaliyetle —– davaya konu ——- yer aldığını, aynı alanda farklı bir şehirde iş bulabilme şansı neredeyse bulunmayan müvekkili bakımından bu hükmün bir rekabet etmeme koşulu değil, ekonomik özgürlüğünü tamamen elinden alan nitelikte olup buna dayalı cezai şart koşulun da geçersiz olacağını, TBK’nun, 445/1. maddesi açıkça “rekabet yasağı işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürebilecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez” hükmünü taşıdığını, müvekkiline imzalatılan sözleşmede yazılı ——- bu sözleşme uyarınca müvekkilin açlığa mahküm olduğunun tartışma götürmeyeceğini, bu nedenle de sözleşmenin geçersiz olduğunu, rekabet yasağını düzenleyen hükümler, rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için “işverenin korunmaya değer bir menfaatinin olması” yani işverenin önemli bir zarara uğrama ihtimalinin olması gereğini şart koştuğunu, —- yanında çalışmaya başlamasının eğer Davacı işvereni zarara uğratıyor, yani satışlarında bu nedenle düşme oluyor veya —–azalma oluyor ise rekabet yasağına aykırılık teşkil edebileceğini, oysa belgelerden görüleceği üzere iki sirketin emtia temin ettiği — firmaların birbirinden tamamen ayrı olduğunu, en önemlisi Davacı ile müvekkilinin halen çalıştığı — konuları itibariyle tamamen ayrı müşteriler olduğunu, yani müvekkilinin edindiği ticari bilgilerle eski firmasının müşterilerini çalmasının mümkün olmadığını, hatta ——— davacının müşterileri dışında daha fazla —- olduğunu, TBK’nın 444/2 maddesi uyarınca, İşçi işverenin ticari sırları ve müşteri çevresi hakkında bilgi edinme olanağı bulunsa bile bu bilgilerin kullanılmasının işverene önemli bir zarar verebilecek nitelikte değilse yapılan rekabet yasağının sözleşmesi geçerli sayılamayacağını, bu nedenlerle davacının soyut olarak cezai şartı talebi mümkün olmayıp bu “önemli zararını” da kanıtlaması gerektiğini, bu iddialarının gerek Davacı firmanın ve gerekse —— — nitelikte olduğunu, Cezai şartın geçersizliğine neden olacak bir diğer husus —- ödeneceğine ilişkin olarak düzenlenme olduğunu,— bir birikimi yahut geliri olmayan ortalama bir işçinin bu miktarda bir cezai şartın onun mahvına neden olacağı ortada olup, cezai şart hükmümün bu yönüyle de geçersiz kılınmasını talep ettiklerini, bilindiği üzere TBK’nın 445/2. maddesi —–özellikle rekabet yasağını kabul etmesi halinde işçiye bir bedel, yani karşı edim ödenip ödenmediğini nazara alarak karar vereceğini hükme bağladığını, burada en önemli hususun,——–, yani ekonomik özgürlüğünü kısıtlamayı kabul eden işçiye bu kabulü karşılığında herhangi bir karşı edim ödenip ödenmediğinin araştırılması gerektiğini, oysa olayda müvekkiline hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bir karşı edim ödenmemiş, her zaman aynı ücreti alan müvekkilin, işinden olma endişesi altında bu sözleşmeyi imzalamak zorunda kalmış bulunduğunu, genel işlem şartları açısından da sözleşmenin hükümsüz kaldığını, ——-kararlarında, olaydaki gibi kişinin 2 yıl süre ile aynı alandaki bir şirkette hiçbir görevde çalışmaması koşulunu,—- TMK’nun 23. Maddesine aykırı olmaları nedeni ile “cezai şart koşulunun geçersiz olduğu’na” hükmetmiş bulunduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir an için cezai şartın geçerli olduğu kanaatinin hasıl olması durumunda da fahiş —- gerektiğini, davanın görev yönünden reddine; belirtilen esasa dair nedenlerle de cezai şartın geçersizliğine, cezai şartın geçerli olduğuna kanaat getirilir ise fahiş olması nedeniyle —–, davanın reddi ile yargılama giderleri —- davacı yana yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; Hukuki niteliği itibariyle işçi ve işveren olarak karşılıklı akdedilen gizlilik sözleşmesine aykırı davranıldığı, işveren ile aynı —–yürüten bir firmada çalışıldığı iddiası ve bu kapsamda taraflar arasındaki sözleşmenin ihlali halinde gündeme gelecek olan tazminatın koşullarının oluşup olmadığı, kararlaştırılan cezai şartı ödemesinin gerekip gerekmediğine ilişkin bulunmaktadır.
Dava, rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şart alacağının tahsiline ilişkin olup, öncelikle Mahkemenin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Gerek mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü uyarınca bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.
İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi —— sözleşmelerine—–arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına, b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere —-taraf olduğu —uyuşmazlıklara, c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu — sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka —- — Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir. 7036 sayılı Kanun, yeni ve özel kanun olarak 6102 sayılı TTK’dan sonra yürürlüğe girmiş ve TTK’nın 4/1-0 maddesindeki düzenlemenin uygulanma imkanını ortadan kaldırmıştır.
Benzer bir durum,—– 4630 sayılı Kanunun 30. maddesi ile yapılan değişikliğin sonucu olarak kurulan—- Mahkemeleri için söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan davalar da ticari dava sayılmasına rağmen 5846 sayılı Kanun uyarınca kurulan— ilişkin düzenlemenin Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde belirtilen aksine hükmü karşıladığı kabul edilmektedir. Aksi halde —-haklara ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret mahkemelerinin görevli olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir.
İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir.
İş sözleşmesi devam— sadakat borcu gereği zaten —- bulunduğundan bu konuda ayrı bir anlaşmanın varlığına gerek yoktur. — ihlali halinde işveren, iş sözleşmesine aykırı davranıştan ötürü sözleşmeyi haklı nedenle feshedebileceği gibi, varsa zararının tazminini de isteyebilecektir.
Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde ticaret mahkemesince değerlendirilmesinin güçlüğü ortadadır.
Uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında —– rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri görevli bulunmaktadır.— işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonrası dönem bakımından rekabet yasağına ilişkin olarak cezai şart ve tazminat davalarıının ticari dava olduğu belirtilmişse de Dairenin son verdiği kararında, yerinde bir tespitle bu davalarda da iş mahkemelerinin görevli olduğunu belirlemiştir——.sayılı kararı)
Açıklanan nedenlerle, davacı ile davalı arasındaki uyuşmazlıkta görevli mahkemenin özel yetkili İş Mahkemesi olduğu değerlendirilmiş, bu sebeple HMK’nun 114/1-c maddesi uyarınca, mahkemenin görevli olmasının dava şartlarından olduğu ve dava şartlarının da davanın her aşamasında mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiğinden, HMK’nun 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve istek halinde dosyanın görevli —– mahkememiz kararına karşı taraflarca istinaf yoluna başvurulmaması halinde mahkemeler arasında görev uyuşmazlığı oluştuğundan dosyanın merci tayini için—- gönderilmesine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-1-Mahkememizin görevsizliği sebebiyle HMK 114/1-c 115/2 madde hükümleri uyarınca davanın DAVA ŞARTI YOKLUĞUNDAN USULDEN REDDİNE,
Davaya bakmaya görevli mahkemenin ———- İŞ MAHKEMESİ OLDUĞUNUN TESPİTİNE,
2-HMK 20.md uyarınca iş bu kararın kesinleşmesi üzerine kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki haftalık süre içerisinde başvuru yapılması halinde dosyanın görevli görevli——MAHKEMESİNE gönderilmesine,
3——Karar sayılı kararı ile görevsizlik kararı verilmiş olmakla, taraflarca Mahkememiz kararına karşı İstinaf yoluna gidilmemesi halinde dosyanın merci tayini için —– DAİRESİNE gönderilmesine,
4-6100 HMK 331.maddesi uyarınca yargılama giderlerinin görevli Mahkemece değerlendirilmesine, davaya görevli Mahkemece devam edilmemesi durumda, tarafların talebi üzerinde dosya üzerinden durumun tespiti ile yargılama giderlerinin hüküm altına alınmasına,
Dair, Davacı Vekilinin ve Davalı Vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.