Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/942 E. 2021/606 K. 27.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/942 Esas
KARAR NO : 2021/606
DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/09/2017
KARAR TARİHİ : 27/04/2021
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı taraf arasında —- aynı tarihli —- süreli —- ettiğini, bayilik sözleşmesinin ayrılmaz parçası ve ek olarak imzalanmış olan— tarihli taahhütname uyarınca, yıl esasına göre — devamı müddetince —– alıp satmayı davalı yan kabul ve taahhüt ettiğini, ancak davalı bayi taahhütlerini yerine getirmediğini, müvekkili şirketin bu sebeplerle zarara uğradığını, davalı şirket ile imza altına alınan taahhütname ile belirtilen yıl esasına dayalı satış miktarlarına ilişkin bayilik sözleşmesi süresince satışı yapılmayan—- her yıl eksik alınan ürün bedelinin son cari fiyat üzerinden hesaplanacak tutarın —- oranında müvekkili şirketin satılamayan üründen dolayı mahrum kaldığı karı cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, müvekkili şirketin söz konusu satış taahhütlerini yerine getirileceğine olan güven nedeniyle davalı yararına kazanımlarda bulunduğunu, davalının satmayı vaat ettiği ürünleri satamadığını, belirtilen miktar üzerinden beyaz ürün, madeniye yağı almamak suretiyle, sözleşme hükümlerine aykırı davranarak müvekkili şirketi zarara uğrattığını, davalı tarafça sözleşme ve taahhütname gereklerinin yerine getirilmemiş olması sebebiyle müvekkili şirketin cezai şart alacağı doğduğunu, davalının satış taahhütleri gereği satın almayı vaat ettiği ürünlerden hem beyaz ürün hem de madeni yağ ürünlerini almadığından sözleşmeden ve kanundan kaynaklanan her türlü zarar ziyanın tazmini hakları ile fazlaya ilişkin tüm talep ve dava haklarının saklı kalması kaydıyla, cezai şarttan doğan hesaplanacak tutarın şimdilik —– kısmının taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi ve satış taahhütnamesine bağlı olarak aylık—- faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar —– cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından talep edilen cezai şart mı yoksa seçimlik cezai şart mı olduğunun tam olarak anlaşılamadığını, davacının tam olarak neye dayanarak cezai şart istediğini açıklaması gerektiğini, davacının davasını belirsiz alacak davası olarak açıldığını, ancak yıllık çekilen miktarlar ve eksik alım yapıldığı iddia ediliyorsa faturalarla net olarak hesaplanabilir olması karşısında belirsiz alacak davası açılmasının yasaya uygun olmadığını bu hususun mahkemece değerlendirilmesi yönünde taleplerinin değerlendirilmesini talep ettiklerini, davacı ile yapılan sözleşme başında her ne kadar taahhütname imzalanmışsa da hiç bir zaman uygulanmadığını, eski yıllardaki çekim miktarları belirlendiğinde, ödemelerin ihtirazı kayıt hususunda durumun bundan sonra da böyle olacağı hususunda haklı güven oluşturulduğunu, bu eksik alım iddiasının bilirkişi hesaplamaları ile tespit edileceğini, taahhüt evrakındaki cezai şart maddesinin sözleşmenin ilk yılından itibaren davacının bahse konu cezai şartın istenmeyeceği konusunda ve bu maddenin fiilen ortadan kalktığı hususunda örtülü irade açıklamasıyla anlaşma meydana geldiğini, ödemeleri kabul etme ve sessiz kalarak kendine yarar elde etme eyleminin ortada olduğunu, ayrıca davacı şirketin davranışları ile müvekkili şirket üzerinde yarattığı güvenle çelişki oluşturacak şekilde sözleşmenin yenilenmeyeceği yönünde fesih iradelerini açıklama karşısında davaya konu edilen cezai şart tazminatının istenmesinin çelişkili davranış yasağını oluşturduğunu, böyle bir davranışın korunması hukuken mümkün olmadığını, ayrıca bu nedenle cezai şart talebinin aynı zamanda— dürüstlük kuralına da aykırılık oluşturduğunu, davacının —– bitiş tarihinden sonra gönderdiği ihtarname ile o tarihe kadar birden fazla defa motorin ve benzin alışı gerçekleştirildiğinden cezai şart talep edemeyeceği, sözleşmede bayiye inhisar yetkisi verilmediği halde asgari alım taahhüdü ön görüldüğü, sözleşmenin dengesini bozan haksız şart niteliğinde olduğunu, cezai şart istenebileceğini kabul etmemekle istenen faiz oranın da fahiş olduğunu, taahhüt evrakı düzenlemesi incelendiğinde cezai şart için düzenlenmediğinin de görüleceğini, bu nedenlerle açılan davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; Hukuki niteliği itibariyle davacı ile davalıların oluşturduğu adi ortaklık arasında akdedilen bayilik sözleşmesinin eki niteliğinde bulunan taahhütname gereği davalıların—- taahhütlerini yerine getirmedikleri iddiasıyla cezai şartın tahsili istemli alacak davasıdır.
Yargılama devam ederken davalılardan —- vefat etmesi sebebiyle mirasçılarına tebligat çıkarılarak taraf teşkili sağlanmış ve yargılamaya devam edilmiştir.
Sözleşme gereği taahhütlere uyulup uyulmadığının tespiti amacıyla her iki tarafın defter ve kayıtlarının incelenmesi için talimat yazılmıştır. Davalıların defter ve kayıtlarına göre tanzim edilen raporda özetle; “Davalı şirketin defter kayıtları incelendiğinde — cari dönemine ait eksik alınan — motorin için üzerinden yapılan hesaplama sonucu ——– üzerinden yapılan hesaplama sonucu — olmak üzere toplamda—- taahhüt edilen miktarın altında kalan alışlar ile ilgili cezai şart tespit edildiği görüş ve kanaatine varılmıştır” içeriğinde raporunu sunmuştur. Davacının defter ve kayıtlarına göre tanzim edilen raporda da bir çelişki bulunmayıp,—- hesaplaması yapılmıştır. Bilirkişi raporları taraflara tebliğ edilmiş, davalılar rapora hukuki mahiyette itiraz ettiğinden hesaplamaya ilişkin ek rapor almaya gerek görülmemiş ve yapılan hesaplamalar sözleşmeye uygun olduğundan hükme esas alınmıştır.
Davalının rapora itirazları ve sözleşmenin değerlendirilmesi amacıyla sektör ve nitelikli hesap uzmanı bilirkişiden oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti —- tarihli raporunda özetle; davacının ihtarname tarihinden önce davalıya motorin vermeye devam etmesi sebebiyle—- için cezai şart talep edemeyeceğini, sözleşmenin feshi ileriye etkili olduğundan cezai şart isteme hakkı doğmuş ise fesih bildiriminden etkilenmeyeceği bu nedenle—- cezai şartın talep edilebileceği görüşünü sunmuşlardır. Davalı cevap dilekçesinde cezai şartın ticari mahvına sebep olacağı iddiasında bulunduğundan davalıların defter ve kayıtlarında bu hususta inceleme yapılması amacıyla ek rapor alınmış, bilirkişice ek raporda bu hususta açıkça bir tespitte bulunulmamış ise de; davalının ticari faaliyeti kapsamında alış faturalarının ortalama —- olması, davalıların ticari hacmi dikkate alındığında dava konusu olan ve bilirkişilerce tespit edilen— için toplam —- cezai şartın davalıların adi ortaklığının ticari mahvına sebep olamayacağı açıktır. Bu nedenle cezai şarttan tenkis yapılmamıştır.
Dosya kapsamında mevcut taahhütname incelendiğinde davalıların– toplamda asgari —- başlangıç ve bitim tarihlerinin ise — olduğu, davacının — bitiminden sonra — tarihinde davalılara ihtarname çekerek—- periyodik dönem için cezai şartı talep ettiği, bundan sonraki eksik alımların da kabul edilmeyeceğinin açıkça bildirildiği, davalıların ise—– tarihli ihtarname ile sözleşmenin bitim süresinde yenilemeyeceklerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
—- yer alan—- hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. md. 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu — niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir. TBK’nun 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.” Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde—— bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. md. hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler.——–
TBK.’nun 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez. Örneğin; beş yıl süreli bir —– sözleşmesinde—– bayiinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi —–, TBK’nun 179/II. md. uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayiiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili —- bildirmesi ya da bu konuda bayiiye noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama—– bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince— konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi—- devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Tekrarlamak gerekirse, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince —- bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde,——- kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir.—– ışığında öncelikle—- cezai şartın istenilip istenilemeyeceğini tartışmak gerekmektedir. —- tarihinde bitmiş davacı ise —-ihtarname çekmiştir. Mübrez bilirkişi raporlarında da görüleceği üzere taraflar arasında—- tarihi itibariyle yeni dönem için fatura alımları başlamıştır. —- için faaliyetin, takip eden yılda henüz bayiiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili — konularak yapılması gerekmekte iken davacı bu şartı yerine getirmemiş, mal alım-satımına başlandıktan sonra ihtarname gönderilmiştir. Hal böyle olunca 4. Periyot için cezai şart istemi yerinde görülmemiş ve reddi gerekmiştir. Nitekim benzer nitelikte——
—- ilişkin cezai şartı değerlendirmek gerekir ise; davacının —- ayında davalılara gönderdiği ihtarnamede bundan sonraki eksik alımların kabul edilmeyeceğini açıkça bildirerek saklı tuttuğu, sözleşmenin ise—- davalılarca feshedildiği anlaşılmaktadır. Davalılar kısaca cezai şarta ilişkin hükmün hiç uygulanmadığı bu nedenle taraflarında güven ilişkisi doğurduğunu, genel işlem koşulu niteliğinde batıl olduğunu, haksız şart niteliğinde bulunduğunu iddia etmişlerdir. —– özel bir kanuni düzenlemesi bulunmamakla birlikte;— kuralından hareketle bir olayda güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için şu şartlar aranmaktadır: Olayda bir —- unsuru bulunmalı, zarar gerçekleşmeli, yaratılan hukuki görünüme güvenin pozitif olarak korunması anlamında geçerlilik sonucu bağlanmamalı, zarar ile yaratılan hukuki görünüş arasında nedensellik bağı söz konusu olmalı, başka hukuki kurumların uygulama alanına giren herhangi bir durum söz konusu olmamalı, hukuki görünüşü yaratan kimse kusurlu olmalı, kişinin haklı güveni, yani olayda iyiniyeti bulunmalıdır. Ne var ki eldeki davada, davacının — asgari alım taahhüdü için— ihtarname gönderdiği ve — için haklarını saklı tuttuğu görülmekle davalılara bu taahhüdün hiç uygulanmayacağına ilişkin sözleşme süresi boyunca güven verdiğini söylemek mümkün değildir. Taraflar arasında bu maddenin hiç uygulanmayacağına yönelik bir yazışma, ihtarname vb. delil de sunulmamıştır. Hal böyle olunca davalıların güvene dair savunmaları yerinde görülmemiştir. Nitekim benzer nitelikte bir davada—– Sayılı ilamında: “Davacı taraf son yıl içinde sözleşmedeki asgari alım taahhütlerine uyulması konusunda davalıya ihtar çektiğine göre son yıla ilişkin asgari alım taahhüdüne uyulmaması nedeniyle sadece son yıl bakımından cezai şart isteyebilir. Mahkemece bu yön gözetilerek talep edilebilecek cezai şart miktarının bilirkişiye hesaplatılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” gerekçesi ile önceki dönemlerde çekince konulmayan cezai şartın son yıl için şartları oluştuğundan istenebileceğine değinmiştir. Bunun yanında asgari alım miktarlarının hizmet verilecek bölgenin niteliğine, potansiyele, marka değerine göre her bayi için ayrı ayrı belirleneceği göz önüne alındığında genel işlem koşulu niteliğinde bulunduğu söylenemez. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; her iki tarafın tacir olduğu ve ticari işlerinde basiretli davranması gerektiği değerlendirilmekle davalıların rapora itirazları yerinde görülmemiş, davalıların —için asgari alım taahhüt miktarına uymadığı dikkate alınarak mali müşavir bilirkişilerce tespit edilen — cezai şartın sözleşme gereği davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, taraflar arasında akdedilen taahhütname ve TTK’nın 8. Maddesi gereği aylık —–oranında temerrüt faizi talebi uygun bulunmuş, neticeten davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, toplam — cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek aylık —- oranında temerrüt faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
2-Alınması gerekli 2.412,34-TL harçtan davacı tarafça peşin olarak yatırılan 717,26-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.695,08-TL harcın davalılardan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 717,26-TL peşin harç, 31,40-TL başvuru harcı olmak üzere toplam 748,66-TL harç giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harç dışında harcanan 3.150,08-TL yargılama giderinden kabul ve ret oranına göre hesaplanan—— davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı — tarafından sarf edilen—- yargılama giderinden kabul ve ret oranına göre hesaplanan—- davacıdan alınarak davalı —- verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden 2021 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davacı vekili için takdir olunan 5.297,19-TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalılar kendini vekille temsil ettirdiğinden 2021 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalılar vekili için takdir olunan 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
8-Tarafların artan gider avansı bulunması ve talep etmeleri halinde karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere davacı ve davalı —– vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 27/04/2021