Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/826 E. 2023/795 K. 31.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/826
KARAR NO : 2023/795

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/10/2022
KARAR TARİHİ : 31/10/2023

Davacı vekili dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin zararının geç karşılanması nedeniyle uğranılan munzam zararın tahsili için belirsiz alacak davası açtıklarını belirterek, zararın şimdilik 500,00 TL lik kısmının avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Tensip zaptı doğrultusunda, davacı tarafın dilekçesinde de belirttiği kurum ve kuruluşlara müzekkere yazılarak yazı cevapları dosyamız arasına alınmıştır.Ön inceleme duruşmasında, uyuşmazlık temelde, davacının temerrüt faizi ile karşılanamayan zararının bulunup bulunmadığı ve munzam zararın koşullarının oluşup oluşmadığı, davalının varsa zarardan sorumlu olup olmadığı noktasında toplandığı belirlenmiştir.

Hukuki Nitelendirme, Delillerin Tartışılması ve Netice
Dava, davacının borçlunun sigorta hukukundan kaynaklı borcunu zamanında ödememesi nedeniyle 6098 sayılı Yasanın “Aşkın zarar” başlıklı 122 nci maddesi gereğince tazminat isteminden ibarettir.
Davacı vekili özetle, borçlu sigorta şirketinin temerrüde düşürülmesine rağmen ödeme yapmadığını, bu nedenle tahkim komisyonuna başvurulduğunu, ödemenin yapıldığı tarih ile temerrüt tarihi arasında faizi aşan zararın bulunduğu iddiasıyla bu zararın belirlenerek tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Dolayısıyla uyuşmazlıkta irdelenecek olan husus, 6098 sayılı Yasanın 122 nci maddesi gereği munzam (aşkın) zararın şartlarının oluşup oluşmadığıdır.6098 sayılı Yasanın 122 nci maddesine göre, “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür”. Kanun söz konusu hükmü ile, alacaklının zarannın temerrüt faizinden fazla olması halinde, bu zararını borçludan talep etme imkânı tanımıştır. Borçlar Kanunu’nun bu hükmünde yer alan zarar doktrinde “munzam zarar (further damage)” olarak adlandırılmaktadır. Buna göre, alacaklının malvarlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zarara munzam (ek) zarar denir. Zararın temerrüt faizinin üzerinde kalan kısmı munzam zaran oluşturur. Munzam zarann değişik şekilleri söz konusudur. Bunlar arasında en önemlisi; borçlunun temerrüdü tarihinden borcunu ödediği tarihe kadar, para değerindeki kaybın yasal temerrüt faizi oranından fazla olmasıdır.
Borçlunun temerrüde düşmesi halinde, munzam zarardan sorumlu tutulabilmesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir;
– Borçlunun para borcunun ifasında temerrüde düşmüş olması
– Alacaklının munzam zararının bulunması
– Borçlunun kusuru
– Borçlunun temerrüdü ile munzam zarar arasında illiyet bağı
Anılı hükümde belirtilen şartlar irdelemek gerekirse; öncelikle madde ile para borçlarında temerrüde düşen borçlunun, munzam zarardan sorumluluğu düzenlenirken, borcun kaynağı belirtilmediğini ifade etmek gerekir. Bununla birlikte, hükmün bir borç ilişkisine uygulanabilmesi için borcun para borcu olması gerekir. Gerçekten de, munzam zarar, borçlunun ifada temerrüde düştüğü her türlü borç ilişkisinde değil, yalnız para borçlarında söz konusu olabilir. Munzam zararın tazmininde borcun, para borcu olması yeterli olup, kaynağı önemli değildir. Bu nedenle, borçlunun temerrüde düştüğü borç, sözleşme, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya vekâletsiz iş görmeden doğmuş olabilir. Borçlunun munzam zararın tazmini ile yükümlü olması için onun temerrüde düşmüş olması gerekir.Bir borç ilişkisinde munzam zarann söz konusu olabilmesi için, alacaklının temerrüt faizinden fazla bir zarannın ortaya çıkması gerekir. Buradaki zarar, alacaklının, borçlunun temerrüdü tarihinden fiilî ödeme gününe kadar geçen süre içerisindeki zararını kapsar. Munzam zarann düzenlendiği hüküm, hem kanunî temerrüt faizini hem de akdi temerrüt faizini kapsayacak şekilde kaleme alınmıştır. Madde, alacaklının temerrüt faiziyle karşılanmayan zarannın tazminini öngördüğünden, munzam zararın hesabında temerrüt faizinin düşülmesi gerekir.
Temerrüt faizi dışında bir zarannın olduğunu iddia eden alacaklı, bunun varlığını ve miktannı ispat etmek zorundadır.
Munzam zarann tazmini için borçlunun kusurlu olması gerekir. Gerçekten de Borçlar Kanunu, yasal temerrüt faizi oranı bakımından kusur aramazken, munzam zarann tazmini için, borçlunun kusurlu olması şartını aramıştır. Borçluya bu sorumluluktan kurtuluş imkânı tanınmıştır. Borçlunun, alacaklının iddia ettiği munzam zarann tazmini yükümlülüğünden kurtulabilmesi için, hiçbir kusurunun olmadığını ispat etmesi gerekir. Başka bir deyişle munzam zarann tazmininde alacaklı borçlunun kusurlu olduğunu değil, borçlu kendisinin kusursuz olduğunu ispat etmek zorundadır. Borçlu temerrüt faizini aşan zarann doğmasında kusuru olmadığını ispat ettiği takdirde, söz konusu zararı tazmin yükümlülüğünden kurtulurMunzam zarann tazmininin diğer bir şartı da, temerrüt faizini aşan zarar ile borçlunun temerrüdü arasında illiyet bağının bulunmasıdır. Buna göre, alacaklının uğradığını iddia ettiği temerrüt faizi dışındaki zaran ile borçlunun temerrüdü arasında illiyet bağının hiç bulunmaması veya salt mantıkî illiyetin bulunması halinde, borçlu, söz konusu zarardan sorumlu tutulamaz. Alacaklı, temerrüt faizini aşan zaran ile borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağının bulunduğunu bütün yönleriyle ispat etmek zorundadırYukarıda da belirtildiği gibi, munzam zarann varlığını ispat, böyle bir zararının olduğunu iddia eden alacaklı üzerindedir. Buna göre alacaklı, temerrüt faizini aşan zarannı, inanılır, kesin ve net bir şekilde ispat etmelidir. Bu sonuç doktrinde oybirliği ile kabul edilmektedir. Meselâ, alacaklı para alacağı zamanında ödense idi, elde edeceği para ile karşılayacağı bir ihtiyacı için temerrüt faizinden daha yüksek bir oranla başkasından ödünç almak zorunda kaldığını ispat etmelidir. Aynı sonuç alacaklının, vaktinde ifa edilmeyen borç yüzünden, kendi alacaklısına cezai şart ödediğini ispat etmesi halinde de geçerlidir.—–doktrininde, enflasyon nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalmaların, alacaklı bu yüzden bir zarara uğradığını somut olarak ispat etmediği sürece, munzam zarar olarak talep edilemeyeceği kabul edilmektedirDoktrinde munzam zararın ispatı konusunda varılan sonuçlar yargı içtihatlarında da kabul edilmektedir. Hatta, Yargıtay kararlarında, munzam zararın ispatı konusunda çok titiz davranıldığı, bunun için alacaklının bazı somut olguları ispat etmesinin arandığı görülmektedir. Gerçekten de Hukuk Genel Kurulu, enflasyonu munzam zarar olarak kabul etmemektedir. Buna göre, 122 nci maddede yer alan munzam zararın tazmini için, varlığı ve miktarının alacaklı tarafından ispat edilmesi gerekir.
Gerçekten de bu kararda aynen “…para değerinin…enflasyon sonucu % 77,2 oranında düşmüş olduğu iddiası, davacının munzam zararı olarak kabul edilemez. …Yalnız toptan eşya fiyat endeksine göre belirlenen enflasyon olgusu, para borçlarında alacaklının munzam zarara uğradığını ispata yeterli sayılamaz…” ifadeleri yer almıştır. Aynı şekilde Yargıtay—–. HD.’nin bir içtihadına göre, Bilirkişi raporunda en yüksek mevduat faizi oranına göre hesap yapılması ve mahkeme tarafından bu rapora göre tazminata hükmedilmesi yanlıştır. En yüksek mevduat faizi ile kanuni temerrüt faizi arasındaki farkın munzam zarar olarak istenmesi ve mahkeme tarafından bu miktarın hükmedilmesi mümkün değildir (—- HD. T. —-).
Ülkede yüksek enflasyon bulunması munzam zararın varlığı için yeterli değildir. Her şeyden önce, ülkede yüksek enflasyonun bulunması, temerrüt faizi dışında bir zararının olduğunu ispat anlamına gelmez. Munzam zararda alacaklı, zararının, kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorundadır. Bu durum —-.HD.’nin bir kararında: “…Mücerret enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin, temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. Burada davacının kanıtlaması gereken husus; enflasyon veya mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir…” biçiminde açıkça ifade edilmiştir. Buna göre alacaklı, munzam zaran konusunda sadece yüksek enflasyona dayanmışsa, kendisinin uğradığı ve temerrüt faizi ile karşılanmayan zaran konusunda somut olgulan ispat etmiş değildir.Davacı, temerrüt faizi dışında bir zarannın olduğunu net, inanılır bir şekilde ispat edemediği, yani iddiasını sadece enflasyona dayandırdığı durumlarda, davacının ileri sürdüğü hakkı doğuran olgulara karşı tarafın (davalının) itiraz etmiş olması, onu yani davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Başka bir deyişle, karşı ispata girişmek veya hakkı doğuran olgulara itiraz etmek, ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmaz
Öte yandan borçlunun para borçlarının ifasında temerrüde düşmesi halinde alacaklıya, başka bir hususu ispat etmeden enflasyon oranında munzam zararının tazminini talep edebileceğini kabul etmek hukuk tekniği bakımından da mümkün değildir. Çünkü, alacaklının somut olarak herhangi bir zarara uğradığını ispat etmeksizin enflasyon oranında bir zarara uğradığını kabul etmek, yasal temerrüt faizi oranını enflasyon oranına çıkarmak anlamına gelir ki, bu yetki sadece kanun koyucuya aittir.Son olarak belirmek gerekir ki, yargılamadaki herhangi bir gecikmeden dolayı munzam zarar doğmaz. Başka bir deyişle, yargılamanın gecikmesi nedeniyle borçluya munzam zarar tazmin ettirilemez. Yargıtay —–Hukuk Dairesinin 22.11.1994 tarih,—–sayılı kararına göre, “davacının bu alacağını tahsil etmesi yargılamanın uzamasından doğmakta olup, bundan dolayı davalıya atfedilebilecek bir kusur bulunmamaktadır. Bu durumda davada munzam zarar istenmesinin koşullan bulunmamaktadır”—–Yüksek mahkemelerin istikrar kazanan içtihatları da açıklanan tespitler doğrultusundadır.—- Bölge Adliye Mahkemesi —-HD —–sayılı yeni tarihli bir kararında da,”… Dava konusu edilen zararın yasal dayanağını oluşturan Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne göre, borcun ödenmemesi veya geç ödenmesi nedeniyle alacaklı geçmiş günler için öngörülen faizle karşılanamayacak bir zarara uğramış ise, borçlu, geç ödemeden dolayı kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlamadıkça bu zararı da karşılamak zorundadır. Yasa bu hüküm ile alacaklıya temerrüt faizini aşan zararını borçludan isteme olanağı tanımıştır. Ancak bunun için uğranılan zararın varlığı ve miktarının alacaklı tarafından kanıtlanması gerekir. Zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ödemenin geç yapılmasında kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlaması halinde bu zararı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir. O halde, munzam zararın ödenmesi söz konusu olduğunda kusur, bir unsur olarak yer almaktadır. Kısacası, munzam zarar davasında davacı, zararın varlığını ve miktarını; davalı ise, borcun geç ödenmesinde kusurunun olmadığını kanıtlayacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.1996 gün ve —– esas —–karar sayılı kararında da değinildiği üzere; bu konuda kanıtlanması gereken, belli paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Alacaklı, borcun kendisine geç ödenmesi yüzünden uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan olası (muhtemel) kar ya da varsayılan (farzedilen) gelir değildir. Bu zarar davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan somut olgular nedeniyle uğramış olduğu zarardır. Hal böyle olunca davada istenen zararı doğuran somut olayın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği açıktır.
Munzam zararın tazmini için alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu somut olgulara dayanarak inanılır, kesin ve net bir biçimde kanıtlamak zorundadır. Genel ve soyut nitelikteki enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması, munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. Davacının enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olguları değil, şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğünü kanıtlaması gerekir. Aksi halde soyut ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen, genel ekonomik gelişmeler TBK’nın 122. maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmez (Yargıtay —-. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2015 Tarih, —-Sayılı kararı).Bunun gibi, borçlunun borcunu ödemede temerrüde düşmesi durumunda, alacaklının başkaca bir hususu kanıtlamadan sadece ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu TBK’ nin 122. maddesindeki munzam zararın kanıtı olarak göstermesi ve ekonomik gelişmelerin getirdiği olumsuzluğun gerçek zarar olarak kabulü mümkün değildir. Zira, alacaklının somut olarak herhangi bir zarara uğradığını kanıtlamaksızın salt enflasyon (ya da onun yarattığı diğer olumsuzluklar) oranında bir zarara uğradığının varsayılması, 3095 sayılı Kanunla belirlenen faiz oranlarını mahkeme kararıyla enflasyon oranına çıkaracak niteliktedir. Bu ise mümkün değildir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun —–Esas—–Karar sayılı ilamı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun—–Esas —- Karar sayılı ilamı)” demek suretiyle munzam zarar şartlarının bu haliyle bulunmadığını içtihat etmiştir (Aynı yönde bir başka yüksek mahkeme kararı,—–Bam —-.HD —–Yargıtay Hukuk Genel Kurulu—–.sayılı ilamı ile “… ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nın 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır” denilmek suretiyle aynı hususlar etraflıca açıklanmıştır
Somut olayda davacı taraf, enflasyonun olumsuz etkisi sonucu paranın satın alma gücündeki düşüş nedeniyle faiz ile karşılanmayan munzam zararı oluştuğunu ileri sürmüş ise de, davacı tarafın iddiası bu haliyle, muhtemel kâr kaybına ve farz edilen gelire ilişkin olup, munzam zarar niteliğinde olmadığı gibi bu hususların somut ispat vasıtası olarak dikkate alınması da mümkün değildir. (Yargıtay—- Hukuk Dairesi’nin 04/03/2020 tarih, —- Esas, —-Karar sayılı; 23/01/2018 tarih,—– Esas, —- Karar sayılı; 16/12/2014 tarih, —-Esas, —- Karar sayılı ilamları). Buna göre zararın ne şekilde oluştuğunu konusunda ispat külfeti üzerinde olan davacının munzam zararın varlığını somut deliler ile ispatlayamadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1.-Yasal şartları oluşmayan davanın REDDİNE,
2.-Alınması gerekli 269,85-TL karar ve ilam harcının, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 80,70-TL harçtan mahsubu ile bakiye 189,15.‬-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3.-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4.-Davalı tarafından sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5.-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, kabul edilen kısım için, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre belirlenen 100,00.-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsil edilerek davalıya verilmesine,
6.-Ara buluculuk sürecinde düzenlenmiş sarf kararında yer alan 1.560,00.-TL’nin 6325 Sayılı Kanunun 18/A maddesi uyarınca, davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
7.-Kullanılmayan gider avansının ilgilisine iadesine,Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğden itibaren iki (2) hafta süre içerisinde —- Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu.