Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/101 E. 2021/742 K. 22.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/101 Esas
KARAR NO: 2021/742
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 12/02/2021
KARAR TARİHİ: 22/06/2021
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
Yukarıda adı ve adresi yazılı davacı tarafından açılan hukuk davasının—– gereğince Türk Milleti adına yargılama yapmaya görevli ve yetkili —- Mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda aşağıda gerekçesi yazılı hükme ulaşılmıştır.
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin — tarihinde davalı — yetkili bayisi olan diğer davalı— plakalı aracı satın aldığını, aracın —– varmadan motorunun —- defa arızalandığını ve her seferinde motorun zincirinin değiştiğini, aracın motorundaki problemin parça değişimi ve tamir ile giderilemeyince nihayetinde davalı firma tarafından motorun tamamen yenilendiğini, aracın satım faturası ile onarım ve parça değişimine ilişkin servis kayıtlarının dilekçe ekinde yer aldığını, söz konusu aracın her arıza yaptığında ve yine motorun yenilenmesi için —- gün arasında serviste kaldığını ve aracın ayıplı olması, devamlı arıza çıkarması nedeniyle müvekkilinin aracınını toplam — kullanamadığını, müvekkilinin ticari taksi ile yolcu taşımacılığı yaptığını ve günlük yaklaşık —- net kazanç elde ettiğini, müvekkilinin —gün ticari kazancından mahrum kalarak kazanç kaybına uğradığını, müvekkilinin aracından mahrum kalma nedeniyle uğradığı kazanç kaybının tahsili için—- alacak hesabı ile borçlular hakkında —– sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibi başladığını, davalının borca ve tüm ferilerine itiraz ederek takibi durdurduğunu, davalıların ödeme emrine itirazının mesnetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun olup kötü niyetli olduğunu, tüm bu nedenlerle davalı borçluların —– sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına, davalıların haksız olarak takibe itiraz ettiğinden alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı —– cevap dilekçesinde özetle ; huzurdaki davaya bakmaya yetkili olan mahkemenin—— mahkemeleri olduğunu, bu nedenle davanın yetki nedeniyle reddine karar verilmesini, davacı tarafından ayıp ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, dava konusu araçta şikayet konusu yapılan arızanın yetkili servis tarafından detaylı olarak incelemeye tabi tutulduğunu ve arızanın kullanım koşullarına bağlı meydana geldiğinin tespit edildiğini, diğer yandan davacının sorununun çözülmesi için yüksek çaba sarf edildiğini ve müşteri memnuniyetini göz önünde tutan şirketleri tarafından davaya konu motor onarım işleminin ücretsiz olarak yapıldığını, dava konusu aracın hasarlı servis girişleri bulunduğunu, söz konusu hasarlar ile iddia olunan arıza arasındaki organik bağın tespiti ile teknik açıdan ispata muhtaç konular olduğunu, arıza ile ayıp kavramlarının birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini, araçta müşteri onayı dahilinde onarım yapılarak aracın sorunsuz olarak kendisine teslim edildiğini, aracın —model olduğunu —- yıldır halen davacı tarafından kesintisiz olarak faydalanılmaya devam edildiğini, araç üzerinde kesinlikle kullanıma engel bir durumun olmadığını, güvenlik açısından da bir tehlike arz eden durum bulunmadığını, davacının aracında yapılan onarım işlemi sonrasında herhangi bir servis girişi olmadığını, davacının mevcut dava tarihi itibariyle dahi maldan kesintisiz olarak faydalanmaya devam ettiğini, bu nedenle davacının ayıp iddialarını kabul etmediklerini, davacı tarafından kiralama bedeline ilişkin taleplerin dayanaksız olduğunu ve kabulünün mümkün olmadığını, davacının aracının yetkili servislerinde —– kalmadığını, aracın motor onarım işleminin—– sürdüğünü onarım için parça beklenilen süre zarfında davacının aracını alarak kullanıma devam ettiğini, araçta üretim kaynaklı bir ayıbın varlığı halinde onarım için parça beklenirken dahi aracın davacı tarafından nasıl kullanıldığını ve —gün süren bir onarımın nasıl —-olarak hesap edildiğini, davcının davasını haklı çıkarmak adına algı yaratmaya çalıştığını, tüm bu nedenlerle haksız ve yersiz davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı —–vekili cevap dilekçesinde özetle ; davacının her ne kadar aldığı —- taksi olarak kullandığını ileri sürse de aracı şahıs/tüketici olarak satın aldığını, davanın tüketici mahkemesinde açılması gerektiğini, yetkili bayi olan müvekkili şirketin yalnızca aracın satışına aracılık ettiğini, dava konusu aracın tüm kontrolleri yapıldıktan sonra ve müşteri tarafından incelenerek davacıya ayıpsız olarak teslim edildiğini, süresinde ayıp ihbarı yapılmadığını, ayıp iddiasının zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, satıştan sonra davacının iddialarının aksine bir daha müvekkili şirkete servise veya değişime gelmediğini, motor değişiminin—– isimli serviste yapıldığının beyan edildiğini, aracın ticari araç olması nedeniyle hususi bir aracın kullanılmasına nispeten yıpranma payının yüksek olduğunu, kullanımda olduğu süre boyunca motorunun kaç kez ve hangi nedenlerle arızalandığı ve motorunun kaç kez değiştiğinin taraflarınca anlaşılamadığını, aracın birden fazla arızalandığında yetkili servislere gidip gitmediğinin de belli olmadığını, tamir süresi ve zarar beyanının gerçeği yansıtmadığını, tüm bu nedenlerle davanın öncelikle görev yönünden ve dava şartı yönünden reddine, koşulları bulunmayan ve maddi gerçeği yansıtmayan davanın esastan reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Dava, İİK’nun 67/1 maddesinde düzenlenen itirazın iptali davasıdır.
Mahkememizce; tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları resen belirlenerek; davacı vekilinin vermiş olduğu dilekçeler, ibraz ettiği tüm deliller, —– sayılı dosyası ve arasındaki tüm kayıt ve belgeler tek tek incelenmiştir.
—– uyap ortamında davacın tacir kaydı sorgulanmış ve tacir kaydının bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davaya konu araç ruhsatı incelendiğinde ticari taksi olduğu malikinin de davacı olduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekili de —- tarihli ön inceleme duruşmasındaki beyanında müvekkilinin taksici olduğunu beyan etmiştir.
—- sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından davalı aleyhine — asıl alacak,— faiz olmak üzere toplam — alacağın tahsiline yönelik icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davalı — tarihinde tebliğ edildiği, davalı —- tarafından — tarihinde icra takibine itiraz edildiği, davanın yasal —– yıllık süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Mahkeme duruşma yapmadan, yani taraflara tebligat yapıp onları dinlemeden dosya üzerinden de görevsizlik kararı verebilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar ——-
Ticari davalar ise aynı Kanunun 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir.
Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nun 19/2.maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Buna göre, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında —– re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nun 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Ayrıca 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu’nun 2. maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinde bu kanun hükümleri uygulanmaz.
507 sayılı Kanun’un 2. maddesinde “İster gezici olsun ister bir dükkan veya bir sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar ticari sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer ve gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan —–ve dolayısıyla—– kayıtları gerekmeyen, ayni niteliğe ——- sahip olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanında çalışanlar ve geçimini sınırlı olarak —– temin eden kimselerin 1. maddede belirtilen amaçlarla kuracakları dernekler bu kanun hükümlerine tabidir” denilmektedir.
507 sayılı kanun 21.06.2005 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5362 Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 76.maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve maddenin 2. cümlesi ile diğer yasaların 507 sayılı yasaya yaptıkları atıfların 5362 sayılı yasaya yapılmış sayılacağı da açıklanmıştır. Bahsi geçen yeni yasal düzenlemede esnaf ve sanatkâr tanımı değiştirilmiştir. Yeni yasanın 3.maddesine göre esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, ——- belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri olarak belirtilmiştir. 507 sayılı yasada yazılı olan “geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, ——– temin eden kimselerin” sözcükleri yeni yasada yer verilmemiştir. Yeni yasanın düzenlemesi karşısında artık —– tarihinden sonra İş Kanunu’nun kapsamını belirlerken, “geçimini münhasıran bu işten sağlama” ölçütü dikkate alınmamalıdır.
5362 sayılı yasadaki düzenleme ile esnaf ve tacir ayrımında başka ölçütlere yer verilmiş olup kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlük yapanların da ekonomik sermayesi, kazancının tacir sanayici niteliğini aşmaması ve vergilendirme gibi ölçütler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekecektir. 507 sayılı yasa döneminde esnaf sayılan kamyoncu, taksici, dolmuşçu gibi kişilerin de bu yeni ölçütler çerçevesinde esnaf sayılmama ihtimali ortaya çıkmaktadır. Ekonomik faaliyetini daha çok bedeni çalışmasına dayandıran düşük gelirli taksi ve minibüs işletmesi sahiplerinin tacir olmayıp esnaf olarak değerlendirilmesinin daha doğru olacağı mahkememizce kabul edilmiştir.———
Tekmil dosya kapsamından izah edilen nedenlerle; eldeki davanın ne mutlak ne nisbi ölçüde ticari dava olmadığı, davacının esnaf olduğu bu durumda genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu mahkememizce değerlendirilmiş ve açılan davanın görev dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan HMK’nun 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca DAVANIN USULDEN REDDİNE,
2-Yasal sürede başvurulması halinde dosyanın görevli —– Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
3-HMK’nun 331/2 madde gereğince süresi içerisinde müracaat yapıldığı takdirde yargılama giderlerine gönderilen mahkemece dikkate alınmasına,
4-Kararın kesinleşmesinden itibaren HMK’nun 20/1-son cümle gereği dosyanın iki haftalık süre içerisinde görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesinin istenilmemesi halinde DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA karar verilmesi için dosyanın yeniden ele alınmasına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde ————– nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 22/06/2021