Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/65 E. 2021/1038 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/65 Esas
KARAR NO: 2021/1038
DAVA: Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 20/02/2020
KARAR TARİHİ : 07/10/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
Yukarıda adı ve adresi yazılı davacı tarafından açılan hukuk davasının —Maddesi gereğince — adına yargılama yapmaya görevli ve yetkili —– yapılan yargılaması sonucunda aşağıda gerekçesi yazılı hükme ulaşılmıştır.
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin — tarihinde —– imzaladığını, bu sözleşme kapsamında—–verildiğini,—– tarihinde müvekkilinin —- yürütüldüğü nakit merkezinde, müvekkilinin —–gerçekleştirerek müvekkilinin kasasından çaldığı —— ortadan kaybolduğunu, konu ile ilgili ceza davasının ——- sayılı dosyası üzerinden devam ettiğini, müvekkilinin——olduğunu, müvekkilinin —- ——– dava dışı—– olduğunu, gerçekleşen hırsızlık olayının derhal —– bildirildiğini, yapılan ekspertiz incelemesinde müvekkilinin ——düzenlenen beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığı belirtilerek tazmin taleplerinin reddedildiğini, ancak bu süre zarfında müvekkilinin sözleşme gereği kasasından çalınan —– ödediğini,——- yapılan uzun görüşmeler sonucunda her ne kadar müvekkilinin beyan yükümlülüğüne aykırı davranmış ve bu nedenle tazminat ödemesine hak kazanamamış olsa da müşteri memnuniyeti ve ticari ilişkilerinin devamı amacıyla şirketlerine —— konusunda sigorta şirketinin ikna edildiğini ve söz konusu ödemenin müvekkiline yapıldığını, böylece müvekkilinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla yaklaşık —– tutarında karşılanmayan zararı kaldığını, söz konusu hasarın sigorta kapsamı dışında kalmasının nedeninin dava dışı müvekkili şirket çalışanı —– gerçek paranın çalındığı —- gerekse sigorta poliçesini kurgularken ve devamında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemesi olduğunu, müvekkilinin —— sorumlu yöneticisinin sigorta poliçesinin ve devamı sırasında operasyonel detayları ve soru formunda yer alan hususları gereği gibi ve doğru kurgulamaması nedeniyle şirketlerini zarara uğrattığını, —– a) —- bulunacak para miktarına —-şeklinde cevap verilmiştir. Ancak çalınan paranın bir kısmı zırhlı aracın içinde ve fakat hiç kasaya girmemiş durumdadır. B) ———-cevap verilmemiştir. C) —– sorusuna —– olarak cevap verilmiş fakat çift personelin sadece iç kasa için olduğu, dış kasa için olmadığı tespit edilmiştir. Ç) Yukarıdakine benzer şekilde—-alanlarına—- diye cevap verilmiştir. Ancak uygulamada bu hususa da uyulmamıştır. D) Sadece —– olmamasına —- gözetiminde olup olmadığı sorusuna —- denilmiştir. E) —-personel kalıyor şeklinde cevap verilmiştir. Ancak iç dışı saatler için böyle bir uygulama bulunmamaktadır. F) soru formunda çalışanlar için referans araması ve aslında yapılmamasına rağmen mahalle araştırması yapıldığı söylenmesine rağmen fail —- bunların olmadığı tespit edilmiştir. G) Bildirilen sayıda personel yoktur ve —– yoktur. Ğ) —– bırakılmış ve hiçbir şekilde kontrol veya gözetim altına alınmamıştır. H) Belirtilen bu değişiklikler riskin olasılığını ve tutarını arttırmıştır. I)—- davranılmıştır ve bu nedenle sigortacı —— göre poliçeyi iptal etmiştir ve tazminat ödemesini reddetmiştir. ” denilerek müvekkilinin tüm zararının karşılanmadığını, müvekkilinin ——sorumlu yöneticisi olan ——üzerine düşen, —– gerçeğe uygun şekilde doldurmadığını, poliçe öncesi ve devamında ortaya çıkan beyan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, —– yanlış kurgulayarak müvekkilinin zarara uğramasına neden olduğunu, müvekkilinin sigorta ettiren sıfatı ile davalıya yaptırmış olduğunu, bu poliçe kapsamında müvekkilini zarara uğratan üst düzey yönetici —– sigortalı kişi olduğunu, bu nedenle poliçe kapsamında davalı tarafından müvekkilinin uğradığı zararın tazmini gerektiğini, —–düzenlenen doğrudan dava hakkına dayanarak davalıya doğrudan dava açıldığını, bununla birlikte dava dışı ——aleyhine de aynı vakıalara dayanarak iş mahkemelerinde dava açılacağını, mahkeme ve esas numarası bilgisi elde edildiğinde huzurdaki dava ile birleştirilmesini talep ettiği, tüm bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkilinin —- kapsamında —- beyan yükümlülüğüne aykırı davranıldığı gerekçesi ile kısmen karşılanan zararının karşılanmayan kısmından yönetici sorumluluk sigortası kapsamında davalının sorumluluğu olduğu tutarın uzman bilirkişilerce hesaplanarak belirlenmesine, belirsiz alacak davası olarak görülmek ve yargılama sırasında davalının sorumlu olduğu tutarın kesin olarak belirlenmesi halinde artırılmak üzre müvekkilinin uğradığı şimdilik —– tutarında zararın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; davacının varlığını iddia ettiği zararına ilişkin talebini belirsiz alacak davası olarak ikame etmekte hukuki menfaati olmadığını, bu nedenle öncelikle hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, davacı tarafın talebinin —– sağlanan teminat kapsamında olmayıp ancak bir —-kapsamında değerlendirilebileceğini, davacının iddiasının aksine sorumluluğu iddia edilen yönetici —– gerek sigorta poliçesi kullanırken gerekse devamındaki yükümlülükleri yerine getirdiğini, ilgili yöneticinin talebe konu zarara ilişkin hiçbir sorumluluğu bulunmadığını, gerek iş sözleşmesi gerekse personel görev talimatı çerçevesinde yöneticiye somut olayla ilgili olarak atfedilebilecek bir sorumluluk olmadığını, davacı tarafın somut olayda varsa zararını belirleyebilecek durumda olduğunu, davacının dava dilekçesinde somut olaya konu talebin dayanağı olan davacının para ve ——- sonucunda eski çalışan —-davacının kasasından çaldığı —–ortadan kaybolduğunu belirttiğini, davacının — —- teminat altına alındığı — tahtında, her ne kadar —– tarafından teminat dışında görülse de, müşteri memnuniyeti ve ticari ilişkilerin devamı amacıyla ——alındığını ifade ettiğini, hatta davacının dava dilekçesinin aynı paragrafında bu açıklamalarının devamında ” böylece müvekkilimin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla yaklaşık —— dediğini, dolayısıyla davacının huzurdaki davaya konu edilen sözde zarar miktarının belirlenebilir durumda olduğunu, bu nedenle hukuki menfaat yokluğundan davanın reddi gerektiğini, davacının eldeki dosyanın, sorumluluğu olduğu iddia edilen yöneticiye karşı —– tahtında görülen ile birleştirilmesi talebinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, birleştirme talebinin kabul edilemeyeceğini, müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğu iddia edilen yöneticinin sorumluluk sigortacısı konumunda olduğunu, müvekkilinin sorumluluğunun her halükarda poliçe, hüküm ve koşulları ile sınırlı olduğunu, tüm bu nedenlerle davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacak olması nedeniyle davanın reddini, davacının birleştirme talebinin reddine, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Dava; davacının uğramış olduğu zararın , davacının —– kapsamında davalıdan tahsil edilmesine ilişkin olarak açtığı belirsiz alacak davasıdır.
Dava dilekçesinin hem konu kısmında hem de netice-i talep kısmında açılan davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, davacı vekilince bildirilmiştir.
Belirsiz alacak davası 6100 sayılı HMK 107. maddesinde; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
———-sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu ——- belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da —– olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır——Sadece alacak miktarının taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlenmesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde ispatı —- mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz ——
—– olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir.
Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde —– hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, iş hukuku uygulamasında, ——— ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekliliği kabul edilmektedir. Bu halde, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından, alacak belirsiz kabul edilmelidir.
6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır.
Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.
Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır ——– Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda —– aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı —–gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir” şeklinde ifade edilmiştir.
——– ilamlarında da, belirsiz alacak davasına ilişkin tespit ve değerlendirmeleri de aynı yöndedir.
Belirsiz alacak davası, hukuki nitelik olarak bir eda davası ise de, istisnai nitelikte bir dava olduğu için her eda talebi, belirsiz alacak davasına konu olamaz. Kanunda öngörülen koşullar mevcut olmadığı halde belirsiz alacak davası açılması durumunda, mahkemenin davacıya 6100 sayılı HMK’nun 119/2 hükmüne göre süre vermesi mümkün değildir. Çünkü HMK’nun 119/2 hükmünün uygulanabilmesi için dava dilekçesinin zorunlu unsurlarında bir eksikliğin bulunması gerekmektedir. Dava dilekçesinden, davacının talebi ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, bu durumda HMK’nun 119/2 maddesi uyarınca, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebin netleştirilmesi gerekmektedir. Ancak belirli bir alacak için, belirsiz alacak davası açılan hallerde, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu belirttiğine göre, HMK’nun 119/2 hükmünün uygulanmasını gerektiren bir eksiklik olduğundan söz edilemez. Koşulları oluşmamasına rağmen belirsiz alacak davası açılması halinde ise davacının hukuki yararı yoktur. Hukuki yarar tamamlanabilen bir dava şartı olmadığı için, Kanunda öngörülen koşullar mevcut olmadığı halde belirsiz alacak davası açılması durumunda, mahkemenin HMK’nun 115/2 hükmüne göre davacıya süre vermesi de mümkün değildir. Hukuki yarar davanın açıldığı ana göre tespit edilir ve davanın açıldığı anda noksan olan hukuki yararın sonradan tamamlanması ise kural olarak mümkün değildir. Bu nedenle, belirsiz alacak davasındaki hukuki yarar noksanlığının giderilmesi ve davanın başka bir davaya dönüştürmesi için davacıya süre vermesi de söz konusu olamaz.
Somut olayımızda davacı vekili dava dilekçesi ile meydana gelen hırsızlık sebebiyle davacının kasasından —- hırsızlandığını, davacının operasyonlarının dava dışı — sigortalı olup davacının hırsızlık sebebiyle —- ettiğini, davacının çalınan tüm miktar olan — dava dışı —ödediğini, karşılanmayan zararının ise —– olduğunu sarahaten bildirmiş olup , yapılan açıklamalar ışığında dava dilekçesi değerlendirildiğinde; netice-i talebin, davacı çalışanının gerçekleştirdiği hırsızlık sebebiyle meydana gelen zararın bakiye kısmı olan — belirsiz alacak olarak —- davalı sigorta şirketinden tahsili olmakla bu durumda belirsiz alacak davasından söz edilemeyeceği ,davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı, zira davacının zararını dava dilekçesinde belirtildiği üzere —– olduğunun aşikar olduğu, söz gelimi trafik kazalarından kaynaklı maluliyet tazminatı davalarında olduğu gibi yargılama sırasında gelişip değişecek bir durumun da somut davada bulunmadığı, talebin sarahaten belirli ve belirlenebilir olduğu , bu durumda davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı mahkememizce anlaşılmış ve açılan davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN HUKUKİ YARAR YOKLUĞU NEDENİYLE USULDEN REDDİNE,
HARÇLAR
2-Alınması gerekli 59,30 TL harçtan davacı tarafından dava açılışı sırasında yatırılan 59,30 TL harç ve yargılama aşamasında yatırılan 170,78 TL peşin harçtan mahsubu ile arta kalan 111,48‬ TL harcın karar kesinleştikten sonra davacıya iadesine,
VEKALET ÜCRETİ
3-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre davalı vekili için takdir olunan 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
YARGILAMA GİDERLERİ
4-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediğinden bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
6-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde ——nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 07/10/2021