Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/84 E. 2019/458 K. 17.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/151 Esas
KARAR NO: 2019/118
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ: 25/04/2016
KARAR TARİHİ: 07/02/2019
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;—- kanalında – tarihinde canlı olarak yayınlanan —- adlı programın bazı bölümlerinde müvekkilleri ile ilgili kullanılan doğrudan ve dolaylı olarak yer alan ifadelerin gerçek dışı olduğu, müvekkillerin kişilik haklarına açık saldırı teşkil ettiği, söz konusu programda katılımcılar tarafından müvekkili———- ülkemizin yanında————–ekonomisinin %80 den fazlasını temsil eden ülkelerin de üyesi bulunudğu—- bünyesinde oluşturulan ————— sıfatıyla küresel sorunların ele alındığı Uluslaraası katılımcıların bulunduğu ————-açılış konuşmasında dünyadaki gelir dağılımındaki dengesizlikten —-krizin ve işsizliğe, dünyada işsizliğin artmasının ise sosyal olaylara tesirini de içeren konuşmasında “işsizlik dünyanın her yerinde büyük bir sorun, her kesimden milyonlarca insanın umutları yok oluyor, kararıyor ve onlar açısından dünya yaşanmaz bir konuma geliyor, tabii ki bu gidişat da beraberinde sosyal sorunlar ve beraberinde de ciddi gerginlikler meydana getiriyor ve bunun da her geçen gün arttığına şahit oluyoruz ben şahsen 6 ve 8 yaşındaki iki çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımızın geleceğinden bu gidişata baktığım zaman endişe duymamak mümkün değil diye düşünüyorum” ifadelerini kullandığı, söz konusu konuşmayı görevi ve konumu gereği, toplantının konusu ve gündemi dahilinde yaptığı, genel olrak dünyaya ilişkin değerlendirmeleri içeren katılımcılarında beğeni ve takdirlerini toplayan gerçekçi tahlillerin olduğu, müvekkilinin toplantı gündemi gereği dile getirdiği cümlerin amacı dışına çıkartılarak beyanlarını kasıtlı olarak çarptırıldığı ve müvekkilinin kişilik haklarına saldırı oluşturur şekilde programdaki konuşmalara gayri ciddi şekilde devam edildiği, vasat eğitim ve orta düzey zekaya sahip herkesin konuşmada müvekkilinin kendi çocukları ile ilgili parasal endişesini dile getirmediğini, tüm dünyadaki yaygın işsizliğin sosyal sorunlara etkisinin vurgulandığını görebilecek durumda olduğunu, ancak davalıların programın devamında yer alan ağır hakaret ve kişilik haklarına saldırıya taban oluşturmak amacıyla hareket ettiklerini, davalıların müvekkilleri hakkındaki konuşmalarının iyi niyetli yapılmadığını, çarpıtmaların bilerek ve isteyerek yapıldığını, müvekkilinin örtülü bir şekilde vatan hainliği ile itham edildiğini, zira ülkesinin bağımsızlaşmasını istemeyen kişi yani ülkesinin başka ülke ya da güçlere bağlı olmasını isteyen kişinin vatan haini olarak sıfatlandırılacağını, müvekkilinin milli olmayan tuhaf ilişkiler içinde olduğunun ifade edildiğini, ayrıca davalıların ifadeleri ile açık bir servet düşmanlığı yapıldığını, müvekkilinin endişesinin dünyadaki işsizlik olduğunu, müvekkillerinin her zaman demokrasinin yanında yer aldıklarını, ülkenin hiçbir resmi kuruluş veya kişisine karşı özel husumetleri olmadığını, hedef almadıklarını ve de hep hukukun içinde kaldıklarını, müvekkilinin şirketlerini kurumsal vergi rekortmeni olduklarını, müvekkili hakkındaki söylemlerle kamuoyunda hedef gösterildiklerini, davalıların müvekilleri için şişman kedi , baron sözcüğünü kullanmasının davalıların amacının sadece eleştiri olmadığını, kişisel haklarına saldırı amaçladığını gösterdiğini, konuşma sırasında müvekkillerinden ——– gezisine atıf yapıldığının ve söz konusu gezinin 2006 yılında yapılması nedeniyle herhangi bir güncelliği bulunmadığı, oysa ki yapılan haberin öncelikle güncel olması gerektiği, müvekkillerinin yasa dışı siyaset ve muhalefet olmakla itham edildikleri, basın özgürlüğünün kişilik hakları ile sınırlandırıldığından bahisle müvekkillerinin manevi zararlarının tazminine ve verilecek hükmün yayınlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında dava dilekçesini tekrar etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesi incelendiğinde davacılardan————–beyanlarına yönelik olarak kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunun iddia edildiğini, bu nedenle diğer davacılar … ile …ile aktif husumeti bulunmadığını, davaya konu haber programında —- gündemini ilgilendiren önemli konuların irdelendiği, —- Kamuoyunu karamsarlığa, umutsuzluğa ve ülke ekonomisini olumsuzluğa sevk edecek nitelikteki beyanlarını basın özgürlüğü kapsamında objektif bir şekilde eleştirildiği, programın canlı yayın olması sebebiyle konuklara müdahale etme imkanı bulunmadığı, programa katılanların ifadelerinden bir kısım cümlelerin anlam bütünlüğünü bozacak şekilde cımbızla çekilerek ileri sürülmesinin kabul edilebilir nitelikte olmadığı, objektif bir inceleme yapıldığında davacıların kişilik haklarına saldırı teşkil edecek herhangi bir ifade bulunmadığı, davacıların toplumsal konumları nazara alındığında yargı kararları ile sabit olduğu üzere kendilerine yönelik sert ağır ve hatta incitici eleştirilere katlanması gerektiği,———– Mahkemesine göre de toplumun gözü önünde olan kişilere yönelik eleştirilerin sınırlarının özel kişiler için daha geniş olduğu, davacı tarafça emsal olarak sunulan kararların tarihleri itibariyle artık uygulamadan kalktığı, davacının davalı …’ın dava dışı gazetedeki köşe yazısında geçen bazı ifadelerin müvekkilinde yayınlanan davaya konu programda konuşulmuş gibi gösterme çabasına girdiği, her ne kadar davacı tarafça —–ailesinin vatan haini olarak gösterildiği iddia edilmekte ise de böyle bir isnadın olmadığı, programa konuk olan …’ın müvekkili şirketin personeli olmaması sebebiyle müvekkilinin sorumluluğuna gidilemeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında cevap dilekçesini tekrar etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davaya konu edilen televizyon programındaki konuşmaların tamamının basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, hakaret, küfür veya kişilik haklarına saldırının mevzu bahis olmadığını, davacıların yıllar boyunca siyasal ve ekonomik konularda birçok kez görüşlerini beyan ettiği, medyanın bu duruma kayıtsız kalamadığı, bütün bu kayıtsız kalmama veya demokratik eleştiri hakkını basın özgürlüğü çerçevesinde kullanıldığı, tarihsel olaylardan söz eden kitaplar veya basın yayın araçları veya televizyon programlarının olmadığı, buradan hareketlede tarihsel olaylardan ibret alınamayan bir dünyadan söz edildiği, unutulmuş veya güncelliğini yitirmiş bazı olayların çözümlenmesinin günümüze ve geleceğimize ışık tuttuğu, bazıları geçmişteki kimi hadiseleri hatırlatmakta yarar görmesede sadece gerçeği arayan kimilerine göre ise aynı olayda geçmişte yaşananları hatırlatmak veya aktarmakta fayda görülebildiği, amacın gerçeğe ulaşmak olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirmiştir.
Davalı … cevap dilekçesine özetle; davacıların iddialarının tümüyle haksız olduğu, konuşmaların tamamının basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğu, hakaret veya küfür veya kişilik haklarına saldırının söz konusu olmadığı, basın yayın konusu yapılan haber objektif oldukça, doğru olaylara dayandıkça ve doğru amaca yönelik bulundukça eleştirinin sert, kırıcı ve küçük düşürücü nitelikte de olabildiğini ve bu durumda hukuka aykırılığın ortadan kalktığını, davacı konumundaki mühim ve şöhretli iki iş adamının mevzu bahıs tavrının açıkça bir sansür girişimi olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirmiştir.
Davanın ilk tevzi edildiği İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin — tarihli — Esas ve —-Karar sayılı ilamı ile davanın reddine karar verildiği, Mahkeme ilamına karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine İstanbul BAM 4. Hukuk Dairesi’nin — tarihli – Esas ve Karar sayılı ilamı ile; davacılardan ——— tacir olduğu, davalı televizyon kanalının da tacir olduğu, davanın yargılaması bakımından Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle —-tarafından verilen kararın kaldırıldığı ve talep üzerine dosyanın Mahkememize tevzi edildiği anlaşılmış, her ne kadar Mahkememizce dosyanın davacısı ———- ise de eldeki davanın tarafların ticari işletmesi ile ilgili olmadığı ve Mahkememizin görevli olmadığı kanaatine varılmış ise de İstanbul BAM 4. Hukuk Dairesi tarafından verilen görevsizlik kararı kesin ve Mahkememizi bağlayıcı nitelikte olması nedeniyle yargılamaya devam olunmuştur.
Davaya konu edilen televizyon programına ait kayıt üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak düzenlenen rapor dosyamız kapsamına alınmış, taraflar bilirkişi raporunda yer alan ifadelerin içeriği bakımından bir itirazlarının olmadığını beyan etmişlerdir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; talebin haksız fiil nedeniyle doğan manevi zararın tazmini olduğu, davacılar tarafından, davalı televizyon kanalında yayınlanan programda yer alan ve davalılar tarafından sarf edilen ifadeler nedeniyle manevi zararın tazmini talebinde bulunulduğu, davalılar tarafından ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında bulunduğu, davacıların konumu ve şöhretleri itibariyle ifadelerin ancak ağır eleştiri kapsamında sayılabileceğinden bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. Her ne kadar davalı televizyon şirketi vekilince davacılar—— bakımından aktif husumeti bulunmadığı savunması ileri sürülmüş ise de; bilirkişi raporunda yer alan -içeriği dikkate alındığında konuşma içeriğinde davacı …’un adının geçtiği, ayrıca ifadelerde geçen——— ifadeleri ile davacı … ——kastedildiği dikkate alınarak davalının aktif husumet itirazı dikkate alınmamıştır. Taraf delilleri, iddiaları ve savunmaları bakımından Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere; “…Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bu nedenle bu tür davalarda ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Çünkü basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Bununla birlikte basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.” Eldeki davaya konu yayın bakımından da, davalı şahısların söylemlerinin davacıların ülkemizdeki tanınmışlıkları ve bulundukları konumları da dikkate alındığında sert eleştirilere muhatap kalmalarının doğal karşılanması gerektiği, sarfedilen sözlerin hakaret niteliği taşımadığı ancak ifadelerin ağır ve sert eleştiri niteliğinde olduğu ve eleştiri sınırını aşmadığı, davacıların eleştirilere katlanım oranının diğer kişilere göre daha yüksek olması gerektiği, bu nedenle sarf edilen sözlerin eleştiri ile basın ve ifade özgürlüğü sınırları dahilinde kaldığı, bu hali ile de davanın reddi gerektiği kanaatine varılmış, eldeki dava bakımından her bir davacının talebinin ayrı bir dava olduğu, sadece yapılacak yargılama giderleri (örn; tebligat, posta gideri, bilirkişi ücreti…vs ) bakımından usul ekonomisi dikkate alınarak aralarında bağlantı bulunması nedeniyle birlikte görülmesinde fayda bulunduğu, ancak davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, bu nedenle de davalılar yararına her bir davacı tarafından açılan dava için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmetmek gerektiği, davacılar vekilince her ne kadar Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3.maddesi uyarınca müteselsil sorumluluk nedeniyle davalılar yararına tek bir vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği belirtilmiş ise de AAÜT’nin 3.maddesinin açılan her dava bakımından davalıların birden fazla olması halinde davalıların her biri lehine ayrı vekalet ücreti verilmemesine ilişkin olduğu, birden fazla davacı tarafından açılan davalara ilişkin olmadığı, eldeki dava bakımından ise açılmış üç ayrı dava bulunduğu, dolayısıyla davalılara her dava için ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri gerektiği yönünde oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2- Alınması gereken karar ve ilam harcı 44,40 TL olduğundan peşin alınan 2.561,63 TL harcın mahsubu ile arta kalan 2.517,23 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacılara iadesine,
3- Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden davacı ..—— tarafından açılan dava bakımından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10/3.maddesine göre belirlenen 2725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara ödenmesine,
4- Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden davacı … tarafından açılan dava bakımından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10/3.maddesine göre belirlenen 2725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara ödenmesine,
5- Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden davacı … tarafından açılan dava bakımından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10/3.maddesine göre belirlenen 2725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara ödenmesine,
6- Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
7- Davacılar tarafından yatırılan gider avansından kararın tebliğ gideri karşılandıktan sonra arta kalan kısmının karar kesinleştiğinde davacılara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul BAM nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 07/02/2019