Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/489 E. 2018/319 K. 22.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/489 Esas
KARAR NO : 2018/319
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 26/04/2017
KARAR TARİHİ : 22/03/2018

Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesine özetle; davacının oğlunun davalıya sigortalı motorsiklet ile yaptığı trafik kazasında vefat ettiğini ve davacı annenin polis memuru olan oğlunun desteğinden mahrum kaldığı, müteveffanını ATK raporuna göre kaza da tamamen kusurlu olduğundan bahisle doğan destek zararının tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesine özetle; davaya konu kazanın 2008 tarihinde meydana geldiğini ve davanın zamanaşımına uğradığını, araç sürücüsü müteveffanın Şişli Cumhuriyet Savcılığının …….. soruşturma evrakı içerisinde bulunan bilirkişi raporunda 1. derecede asli kusurlu bulunduğunu, ayrıca davadan önce davacıya 13/04/2017 tarihinde 72.874,00 TL ödeme yapıldığından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, Mahkememize sunduğu 13/02/2018 ve 20/03/2018 tarihli dilekçeleri ile Yargıtay HGK’nın 2017/1315-1239 Esas ve Karar sayılı ilamı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davaya konu kazaya ilişkin soruşturma dosyasının bir örneği dosyamız arasına celbedilmiştir. Soruşturma dosyasının incelenmesinde; davacının desteği ……ın vefatı nedeniyle Mehmet Tetik hakkında soruşturmaya başlandığı, soruşturma neticesinde alınan bilirkişi raporu ve ATK raporuna göre desteğin tamamen kusurlu olduğundan bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; talebin trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı olduğu, davacı tarafça oğlunun tam kusurlu olarak karıştığı trafik kazasında vefat ettiğinden bahisle doğan destek zararının tazminini talep ettiği, davalı tarafça desteğin karıştığı trafik kazasında tam kusurlu olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmıştır. Öncelikle zamanaşımına ilişkin itirazın değerlendirilmesinde; kaza tarihinin 2008 yılı olduğu ve kazanın vefat ile sonuçlandığı, bu hali ile zamanaşımı süresinin yürürlükte olan TCK’ya göre 15 yıl olduğu ve dava tarihi itibariyle 15 yıllık sürenin dolmadığı gibi KTK’da yer alan kaza tarihinden itibaren geçerli olan 10 yıllık sürenin de dolmadığı görülmekle zamanaşımı itirazının reddine karar verilmiştir. Dosyamız kapsamına alınan soruşturma dosyası içerisinde bulunan ATK Trafik İhtisas Dairesi’nin raporu ile davacının desteği olduğunu beyan ettiği oğlunun tam kusurlu olduğunun kabul edildiği görülmüştür. Davalı tarafça bildirilen Yargıtay HGK’nın 01/11/2017 tarihli 2017/17-1315 Esas ve 2017/1239 Karar sayılı ilamında özetle; “…Sorumluluk hukukunun en önemli amacı, kişinin mal varlığında iradesi dışında meydana gelmiş eksilmeyi ayni veya nakdi olarak gidermektir. Zararın tazminini talep etmek hakkı doğrudan zarar görene tanınmıştır. Doğrudan zarar görenin dışında üçüncü bir kişinin tazminat talebinde bulunma hakkı, kural olarak yoktur. …Bu kurala 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 45. maddesinin ikinci fıkrasında “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir” denilmek suretiyle mağdurun ölümü sonucunda yansıma zararına uğrayan kişilerin zararlarının tazmin edilmesine istisnai de olsa imkân tanınmıştır. Böylece ölüm ile sonuçlanan haksız fiil nedeniyle; ölenin yardımından, desteğinden mahrum kalanların tazmin edilmesini talep edebilecekleri bir zararları olduklarını kabul etmiştir…Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdikleri zarar murisin ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte muris üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın murisin kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi doğrudan murisin zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. Murisin ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir. Talep edilen destek zararı, ölenin değil üçüncü kişilerin üzerinde doğan dolaylı ve yansıma yolu ile meydana gelen zarardır. Bu hâlde üzerinde durulması gereken en önemli husus, araç şoförünün (desteğin) kazanın meydana gelmesinde tam veya kısmi kusurlu olmasının, üçüncü kişi durumunda bulunan desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğidir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85. maddesi, işleten ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğunu düzenlemiştir. Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı zarar gören üçüncü şahısları korumak amacıyla getirilmiş bulunan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu ve araç işletenin sorumluluğunun, sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğu olduğu hususu bilimsel ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir Anılan maddede değinildiği üzere, işletenin nelerden sorumlu olduğu öngörülmüş, 86. maddede ise, işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur hükmü ile işletenin sorumluluktan kurtulma halleri düzenlenmiştir. BK.’nun 44. maddesi hükmüne göre ise zarar gören taraf, zararın doğmasına veya zararın artmasına sebep olmuş ise hâkim zarar ve ziyan miktarını indirebileceği veya zarar ve ziyan konusunda hüküm kurmaktan sarfınazar edebilecektir….Bir motorlu aracın işletilmesinin bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde araç işleteninin bu zarardan sorumlu olacağı düzenlendiğine göre, ilke olarak sürücünün (desteğin) ölümünden işletenin sorumlu olduğu, dolayısıyla davacıların işletenden talepte bulunma haklarının bulunduğu kabul edilmelidir. Yansıma yoluyla zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmaları mümkün değildir. Nitekim BK’nun 44/I. maddesi, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz ilkesine dayanmaktadır. Zararın artmasına veya doğmasına sebep olan kişi sonuçlarına da kendisi katlanmalıdır. Diğer bir deyişle, nasıl ki desteğin ölümü sebebiyle meydana gelen zararın yansıma yoluyla destek görenleri etkilediği kabul ediliyorsa, desteğin kusurlu davranışlarının da aynı şekilde destek görenlere yansıyacağının kabul edilmesi gerekir. Zira zarara uğramamak için gerekli özeni göstermeyen veya hatta zararın meydana gelmesini isteyen kimse, bu hareket tarzının sonuçlarına katlanmalı ve bu davranışının zararın meydana gelmesinde oynadığı role, etkisine ve derecesine göre zararı kısmen veya tamamen üzerine almalıdır. Çünkü kendi kusuruyla sebebiyet verdiği ya da artmasına neden olduğu zararın ödettirilmesini istemek Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı olacaktır…” hükmüne yer verilmiştir.
Eldeki davamız bakımından; davacının desteğinini vefat ettiği kazada tamamen kusurlu olduğunun her iki tarafın kabulünde olduğu ve Yargıtay HGK kararında belirtildiği üzere yansıma yoluyla zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenin kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmasının mümkün olmadığı ve desteğin kusurunun davacıya yansıtılması gerektiği, bu hali ile de davanın reddine karar vermek gerektiği yönünde oluşan tam ve bağımsız vicdani kanaat ile aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi ekli kararda açıklanacağı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2- Alınması gereken karar ve ilam harcı 35,90 TL olduğundan peşin alınan 31,40 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 4,50 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3- Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’nin 13/2.maddesine göre belirlenen 1000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
4- Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davacı yan üzerinde bırakılmasına,
5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından kararın tebliğ gideri karşılandıktan sonra arta kalan kısmının karar kesirleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı , davalı vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul BAM nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 22/03/2018