Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/735 E. 2019/91 K. 06.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2015/735 Esas
KARAR NO : 2019/91
DAVA : Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/03/2015
KARAR TARİHİ : 06/02/2019
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA: Davacı vekili dilekçesinde özetle ———— ile davalı/Banka arasında——- TL’lik limit içinde —— Şirketine kredi kullandırılmasına ilişkin———- tarihli Kredi Çerçeve Sözleşmesi’nin akdedildiğini; davacı tarafından bu sözleşmenin müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, ancak bu sözleşmenin akdedilmesinden önce, davadış———– 05.07.2012 tarihinden önce davalı/Bankadan kullandığı kredinin teminatı olarak, davacıya ait taşınmaz üzerinde, 28.12.2011 tarihinde, davalı/Banka lehine ipotek tesis edildiğini, zaman içinde, kredi borcunun ödenmesinde borçlu———- temerrüde düştüğünü; borçlu ve kefiller aleyhine icra takibi başlatıldığını; takibin devamı esnasında borcun yeniden yapılandırıldığını ve fakat icra takibi devam ederken, takip konusu alacağın, davalı/Banka tarafından, 27.10.2014 tarihinde, davalı————-, 840.000 TL bedel karşılığında temlik edildiğini, Temlik tarihi itibariyle, davalı/Bankanın sahip olduğu ipoteklerin (yani ipotekli taşınmazları değerinin) davalı/Bankanın alacağını fazlasıyla karşılayacak durumda olduğunu,
Davalı/Bankaya ipotekli olup mülkiyeti ————- ait olan ———— Mahallesinde bulunan taşınmazın anlaşmasından önce, değerinin %10’unun altında bir bedelle, temlik alan davalı/————- tarafından satın alındığını, bütün bu durumların, alacağın temliki işleminin sadece davacıya zarar vermek amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını gösterdiğini: bu nedenle alacağın temlik sözleşmesinin muvazaalı olup geçersiz olduğundan bahisle alacağın temlik sözleşmesinin iptalini, fazlaya ilişki hakları saklı kalmak şartıyla şimdilik, davacının temlik alan davalı/————- 400.000 TL borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesi özetle ; Davadışı———— ile davalı/Banka arasında akdedilmiş olan ve akdedilecek olan kredi sözleşmelerinden doğmuş ve doğacak borçların teminat oluşturmak amacıyla, davacının makili olduğu taşınmaz üzerinde, banka lehine, 28.12.2011 tarihinde, 1.500.000 teminat tutarlı ipotek tesis edildiğini, ipoteğin tesis edildiği tarihte taşınmazın tapu kütüğünde, bu taşınmazın ————olduğuna ilişkin bir şerh bulunmadığını, davalı/Banka ile davadışı———- arasında akdedilen,—————-TL kredi limitli Çerçeve Kredi Sözleşmesiyle, davadışı—————kredi kullandırıldığını, davacının, işbu kredi sözleşmesinin altını müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını ve kefil sıfatıyla imzanın atıldığı tarihte davacının eşinin rızasının da alındığını, ödeme güçlüğüne düşen davadışı———— Şirketinin talebi üzerine, 06.05.2014 tarihinde ————– ile yapılandırma protokolü akdedildiğini; ———-Şirketinin taksit ödemelerini aksatmak suretiyle protokolü ihlal ettiğini ve borçlu, kefiller ve ipotek yükümlüleri aleyhine icra takibi başlatıldığını, takibin başlatılmasından sonra, takip konusu alacağın,————- tarihinde davalı———— 840.000 TL bedel karşılığında temlik edildiğini; bu temlik işleminin tamamen ilgili kanun hükümlerine uygun olarak yapıldığını ve dolayısıyla da geçerli olduğunu, davacının iddia ettiği gibi bir muvazaalı temlik işleminin söz konusu olmadığını, davacı tarafından davalı/bankaya verilen kefaletin ve davalı/Banka lehine tesis edilen ipoteğin de, ilgili kanun hükümlerine uygun olup geçerli olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmektedir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava ; davacılar arasında düzenlenen alacağın temliki sözleşmesinin muvazaa nedeniyle iptali ile davacının temlik alana borçlu olmadığının tespitine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları resen belirlenerek, kanıtlar toplanmak ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle sonuçlandırılmıştır.
Düzenlenen bilirkişi raporu bilirkişi raporu gerekçeli ve denetime elverişli bulunmakla hükme esas alınmıştır.
Bu itibarla toplanan deliller, mahkememizce benimsenen bilirkişi raporu, tarafların iddia ve savunmaları, hep birlikte değerlendirildiğinde;
Davalı Banka ile davadışı———— arasında, ———- TL kredi limitli Çerçeve Kredi Sözleşmesi akdedilmiş ve bu sözleşmeye istinaden davadışı————-kredi kullandırılmıştır.
Davacı, işbu kredi sözleşmesinin altını, sorumlu olduğu kefalet üst limitini el yazısıyla belirtmek suretiyle müteselsil kefil olarak imzalamış ve kefalet tarihinde (yani 05.07.2012 tarihinde) davacının eşi de bu kefalete yazılı olarak onay vermiştir. Bu durum nedeniyle kefalet anlaşması da geçerli olarak akdedilmiştir.
Davadışı ———– ile davalı/Banka arasında akdedilmiş olan ve akdedilecek olan kredi sözleşmelerinden doğmuş ve doğacak borçların teminat oluşturmak amacıyla, davacının makili olduğu taşınmaz üzerinde, davalı Banka lehine, 28.12.2011 tarihinde, 1.500.000 teminat tutarlı ipotek tesis edilmiştir.
Kredi borçlusu davadışı ———— Şirketi tarafından kredi borcunun ödenmesinde temerrüde düşülmesi üzerine, kredi alacaklısı davalı/Banka tarafından, ipotekli taşınmaz maliki (ipotek yükümlüsü) davacı/————– ile diğer ipotekli taşınmaz malikleri (diğer ipotek yükümlüleri) aleyhine. 08.08.2014 tarihinde, asıl alacak ve ferileri olan toplam ———- alacağın tahsili talebiyle, istanbul Anadolu 10.İcra Müdürlüğünün ————— E. Sayılı takip dosyasında yürütülmekte olan “İpoteğin paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi” başlatmıştır.
Yukarıda belirtilen takibin (ve daha öncesinde diğer takiplerin) başlatılmasından sonra, davalı—————— ile diğer davalı/Kemal Yeşilırmak arasından akdedilen—————– Sözleşmesi” ile, İstanbul Anadolu lO.İcra Müdürlüğünün —————- E. Sayılı takip dosyasında yürütülmekte olan icra takibinin konusu alacak ile diğer icra dosyalarında yürütülmekte olan icra takiplerinin konusunu oluşturan alacaklar, 840.000 TL bedel karşılığında, davalı/Kemal Yeşilırmak tarafından devralmıştır.
Davacı bu temlik sözleşmesinin muvazaalı olduğunu, kendisinin durumunu ağırlaştırdığı iddiası ile iptalini talep etmiştir. Uyuşmazlığın, davalılar arasında düzenlenen temlik sözleşmesinin muvazaalı olup olmadığı hususunda toplandığı anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere ; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanunu’nun 19/1 maddesinde ; Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Hükmüne yer verilmiştir.
O halde muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle, irade açıklamasında bulunan taraflar bu açıklamanın kendisine yapıldığı kişi, irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse, muvazaadan söz edilir, Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
Şu halde, özellikle mevsuf (nispi ) muvazaada ilke olarak görünüşteki işlemin altına saklanan ve tarafların içerik ve sonuçlarıyla birlikte gerçekleştirilmek istedikleri işlem (gizli sözleşme) geçerlidir. Bu geçerliliğin, tarafların gerçek ve uygun iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklandığı ve onun muvazaalı hukuki işlemin altına gizlenmiş olmasının, ilke olarak geçerliliğini etkilemediği her türlü duraksamadan uzaktır.
Ne varki, muvazaada gizli işlem şekle bağlıysa ve bu gizli işleme ilişkin irade açıklamaları şekle uygun yapılmışsa, görünüşteki işlem yapılırken yasaların öngördüğü şekle uyulmuş olması, gizli işlemdeki şekle aykırılığı gidermez. Bu durumda, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından herhangi bir sonuç doğurmadığı gibi, gizli işlem dahi şekle aykırılıktan dolayı geçersizdir.
Davalı/Bankaya ipotekli olup mülkiyeti ———— ait olan ————- Mahallesinde bulunan taşınmazın temlik anlaşmasından önce, 20.10.2014 tarihinde, temlik alan davalı ————— tarafından satın alındığı,
Kanaatimizce söz konusu taşınmazın temlik anlaşmasından önce davalı/———— tarafından satın alınmış olması, alacağın temliki anlaşmasının muvazaalı olduğunu göstermemektedir.
Söz konusu temlik sözleşmesi akdedilmemiş ve alacak davalı/————temlik edilmemiş olsaydı dahi, kredi alacaklısı durumunda olan davalı/Banka, söz konusu alacağının tahsilini, müteselsil kefil durumundaki davacıdan talep edebilirdi. Zira kefalet alacaklısı, alacağın tahsilini dilediği müteselsil kefilden talep etme hakkına sahiptir. Ayrıca, davacıya ait ipotekli taşınmazın ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle satılmasını talep etme hakkına da sahiptir. Kredi alacağı, davalı/Kemal Yeşilırmak’a temlik edilince, bu kredi alacağına bağlı fer’i haklar (bağlı haklar) niteliğinde olan kefalet alacağı hakları ile ipotek hakları (rehin hakları) da, davalı————– (yeni alacaklıya) geçmiştir. Dolayısıyla işbu temlik sözleşmesinden sonra, davalı————– hem kredi alacağı hakkının (asıl alacak hakkının) hem de kredi alacağı hakkının teminatını teşkil eden kefalet alacağı hakları ve ipotek haklarının (fer’i hakların) sahibi olmuştur. Dolayısıyla da davacının kefalet borcunun ve ipotek yükümlülüğünün sadece karşı tarafı (alacaklısı) değişmiştir. Yeni alacaklı————— temlik aldığı alacak kısmı bakımından, eski alacaklı/Bankanın sahip olduğu hakların aynısına sahip olmuştur. Bu durum karşısında davacının durumunun hukuken ağırlaşmış olduğunun düşünülemeyeceği,
Temlik sözleşmesinin muvazaalı olması için ya bu temlik sözleşmesinin dışarıya göstermelik olarak yapılmış olması, temlik işleminin taraflarının bu işlemin geçersiz olması hususunda gizli olarak anlaşmış olmaları (basit muvazaa)
Ya da bu temlik sözleşmesinin (göstermelik sözleşmenin) arkasında, tarafların gerçek arzularını yansıtan ikinci bir sözleşmenin (gizli bir sözleşmenin) bulunması, tarafların gerçek arzularının bu ikinci (gizli) sözleşmenin geçerli olması, temlik sözleşmesinin ise geçersiz olması hususunda anlaşmış olmaları gerekmektedir.
Bu iki durumdan herhangi biri söz konusu olursa, tarafların göstermelik (gerçekte geçersiz olması arzusuyla) olarak akdetmiş oldukları temlik anlaşması, muvazaalı olması, yani tarafların gerçek ortak arzularını (iradelerini) yansıtmaması sebebiyle geçersiz olacaktır.
Ne var ki dava dosyası içeriğindeki delillerden; temlik sözleşmesinin, bu sözleşmenin tarafı durumunda olan davalı/Banka (temlik eden) ile diğer davalı————- (temlik alan) arasında, dışarıya göstermelik olarak yapıldığı, tarafların gerçek iradelerinin bu sözleşmenin geçersiz olması yönünde olduğu hususunda bir kanaate ulaşılamamıştır. Bu nedenle de davacının muvazaa iddiasını ispat edemediği, bu nedenle de temlik anlaşmasının geçerli olduğu anlaşılmıştır.
Borçlar Kanunu’nun 183. Maddesinde ; “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.
Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.” hükmüne yer verilmiştir.
Davalılar arasında düzenlenen alacağın temliki sözleşmesinin geçerli olduğu, davacının imzasının bulunduğu ve geçerli olan kefalet sözleşmesinde borcun devri yasağının bulunmadığı, davacının davalıya karşı alacağın devredilemeyeği savunmasını ileri süremeyeceği belirlenmiştir.
Dava dosyası içeriği ile İstanbul Anadolu 10.İcra Müdürlüğünün ————– E. Sayılı takip dosyasından, kredi borçlusu davadışı/———– kredi alacaklısı davalı/Bankaya, takip tarihi olan 08.08.2014 tarihi itibariyle, asıl borç ve ferileriyle birlikte toplam 858.617,77 TL kredi borcu bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı da, gerek kefil olarak gerekse ipotekli taşınmazın malike olarak, bu borçtan temlik alacaklısı davalı————-a karşı sorumlu olduğundan, davacının menfi tespit talebinin ve alacağın temliki sözleşmesinin iptaline ilişkin davanın kanıtlanamadığı belirlenmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Kanıtlanamayan DAVANIN REDDİNE,
2-Davalı————- koşulları oluşmayan kötü niyet tazminat talebinin reddine,
KARAR HARCI
3-Alınması gerekli 44,40 TL harcın davacı tarafından peşin olarak yatırılan 6.831,00 TL harç ve tamamlama harcı olarak yatırılan 7.514,10 TL harcın toplamda 14.345,10 TL harçtan mahsubu ile bakiye 14.300,70 TL harcın karar kesinleştikten sonra talep halinde davacıya iadesine,
AVUKATLIK ÜCRETLERİ
4-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre davalılar vekili için takdir olunan 47.550,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
DİĞER YARGILAMA GİDERLERİ
5-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından yargılama gideri sarf edilmediğinden bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
7-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair, hazır olan tarafların yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içinde Mahkememize veya Mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer yada başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 06/02/2019