Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/748 E. 2023/781 K. 13.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/301
KARAR NO : 2023/796

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/05/2021
KARAR TARİHİ : 16/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda, dosya incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
DAVA/TALEP;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının, müvekkil şirkette 08/04/2019 tarihinden 31/08/2020 tarihine kadar satış temsilcisi olarak çalıştığını ve davalının istifası nedeniyle iş akdinin sona erdiğini, davalı ve müvekkil şirket arasında işe giriş anında, ‘Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi’, ‘Rekabet Etmeme Taahhütnamesi’, ‘Gizlilik Taahhütnamesi’ olmak üzere üç adet sözleşme imzalandığını, bu sözleşmelerde de tarafların rekabet etmeme yasağı konusunda mutabık kaldıklarını, sözleşmeye taraf olan işçilerin, iş akdinin sona ermesinden itibaren 2 yıl içerisinde müvekkil şirket ile aynı faaliyetlerde bulunan ve aynı coğrafi bölgedeki bir başka firmada çalışamayacaklarını, davanının müvekkil şirket bünyesinde satış temsilcisi olarak çalıştığını ancak müvekkil şirket ile aynı iş kolunda faaliyetler gösteren ve müvekkil şirketin rakip firması niteliğine sahip —- ünvanlı şirkette aynı görevde; satış uzmanı olarak çalışmaya başladığını, söz konusu firmanın rakip firma olması nedeniyle de bu durum haricen öğrenildiğini, davalının rekabet etmeme yasağı bulunmasına rağmen bunu ihlal ederek aynı iş kolunda olan başka bir firmada çalışması ve aynı görevle işe başlamasının müvekkilin ticari sırlarını koruma zorunluluğunu doğurduğunu, davalının işyerinde almış olduğu brüt ücret 5.950,00 TL olduğunu, bu ücretin oniki katına tekabül eden 71.400,00 TL’nin müvekkil şirkete ödemesi ihtarının, davalıya—-. Noterliği —– yevmiye numaralı ihtarnameyle gönderildiğini, ancak davalının söz konusu cezai şartı ödemediğini, taraflar arasında yapılan ticari dava şartı olan arabuluculuk görüşmesinde de tarafların anlaşamadıklarını, tarafların aralarında imzaladığı Gizlilik Taahhütnamesi ve Rekabet Etmeme Taahhütnamesi uyarınca her türlü uyuşmazlığın çözümünde —–Mahkemeleri yetkili kılındığını ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00.-TL tutarında cezai şartın rekabet etmeme yasağının ihlali tarihinden itibaren işletilecek en yüksek mevduat faizi ile davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP /TALEP : Davalıya dava dilekçesi ve tensip zaptının usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen, davalı tarafından 6100 Sayılı HMK’nin 322/1 maddesi atfıyla aynı yasanın 126 -131 maddeleri kapsamında iki haftalık yasal süresi içinde cevap dilekçesi verilmemiştir.Davalı vekili 01/10/2021 tarihli cevap/beyan dilekçesinde ise özetle; Öncelikle davanın görevsizlik sebebiyle usulden reddi gerektiğini, huzurdaki dava bakımından İş Mahkemelerinin görevli olduğunu, davacının davasını dayandırdığı, 08.04.2019 tarihli “Rekabet Etmeme Taahhütnamesi” başlıklı belgeye bakıldığında; tamamen matbu mahiyette düzenlenen işbu belgenin, işçi aleyhine tek taraflı düzenlendiği ve iş sözleşmesi ekinde müvekkile okutulmaksızın imzalatılan bu belgenin, bir suretinin de müvekkile verilmediği ve müvekkilin herhangi bir müdahale şansı olmaksızın ilgili belgeyi imza ettiğinin açıkça anlaşılacağını, müvekkilinin işe başlatılırken, müvekkilden baskı altında ve okutulmaksızın alınan, kendisine bir sureti dahi verilmeyen, hatta içerik itibariyle ne imzalayıp imzalamadığını dahi esasen hatırlamadığı 08.04.2019 tarihli işbu belge içeriğinden işbu dava açılmasıyla esasen haberdar olduğunu, anılan taahhütnameyi öncelikle bu sebeple kabul etmediğini, cezai şart düzenlemesinin tamamen tek taraflı olduğunu ve işverenin üstlendiği herhangi bir edim bulunmadığını, müvekkilinin iş akdini her ne kadar istifa ile feshetmiş ise de burada esasen müvekkilinin birtakım hak ve alacaklarının kendisine eksik ödenmesi, bununla birlikte kendisine baskı yapılması ve mobbing uygulanması gibi birtakım haklı sebeplerle iş akdini feshettiğini, müvekkiline iş yerinde fazla mesai yapmasına rağmen, fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini, müvekkili iş akdini feshe zorlandığından ve esasen iş akdini haklı nedenle feshettiğinden, haksız rekabet sözleşmesinin geçerliliğini iş akdinin feshi tarihinde yitirdiğini, davacı şirketin iş kolu ile müvekkilin şuan çalıştığı şirketin iş kolu kodlarının, yine müvekkilin meslek kodlarının da birbirinden farklı olduğunu, davacı tarafça talep edilen cezai şart miktarının fahiş olduğunu ileri sürerek davanın öncelikle görevsizlik nedeniyle usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte olur ise davacı tarafından ileri sürülen gerçek dışı beyan ve iddialar ile usul ve yasaya aykırı olarak ikame edilen haksız ve mesnetsiz davanın esastan reddine, yargılama gideri ve ücreti vekaletin davacı şirket üzerinde bırakılmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.

DELİLLER: Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağı, Nüfus Kayıtları, İbraname, 31/08/2020 tarihli İstifa dilekçesi, 08/04/2019 tarhli Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi, 08/04/2019 tarihli Rekabet Etmeme Taahhütnamesi, Gizlilik Taahhütnamesi, Ticaret Sicil Kayıtları—-. Noterliği —- Yevmiye Numaralı İhtarnamesi, Maaş bordroları, İşyeri Sicil dosyası, —- Kayıtları, Tanık beyanları, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler.
TANIK (DAVACI TANIĞI) —-; ‘Ben davacı şirkette en son satış direktörü olmak üzere yaklaşık 30 yıldır ve halen çalışmaktayım, davalı —— ise bizim şirkette 2019 Nisan ayında satış temsilcisi olarak çalışmaya başlamıştı, kendisi 2020 yılı Ağustos ayında kendi isteği ile işten ayrıldı, davalı şirkette bana bağlı müdür olan —– bağlı olarak çalışıyordu, davalı —– bölge temsilcisi olarak görev yapıyordu, işten ayrılmadan son günlerde ise görev değişikliği yapılarak aynı pozisyonda ve aynı işte olmak üzere —– ilçesinde görevlendirildi, kendisi görev değişikliğini kabul etmesine rağmen daha sonra bu yer değişikliğini gerekçe göstererek istifa ederek ayrıldı, davacı şirket temizlik ve hijyen malzemeleri ve ekipmanları üretim ve ticaretini yapmaktadır, şirketin fabrikası —–, merkezi ise —— ilçesinde bulunmaktadır, şirket Türkiye genelinde faaliyet göstermekte olup uluslararası alanda da ticari işler yapmaktadır, davalı —– işten ayrıldıktan yaklaşık bir hafta sonra davacı şirkete piyasada rakip olarak bilinen —— isimli şirkette çalışmaya başladığını duyduk, bu şirket tamamen bizim şirketle aynı alanda ve Türkiye çapında faaliyet gösteren sektörde bizim rakibimiz olan bir şirkettir, davalı yine bu şirketten de ayrılarak bizim şirketle benzer iş yapan başka bir şirkete geçtiğini duydum, davacı şirketin rakibi olan —– şirketine —-gibi öncesinde ve sonrasında bizim şirketten geçen kişiler olmuştu, bana sormuş olduğunuz sözleşme ise şirket politikası gereği işe alınan herkes tarafından rızayla imzalanan bir sözleşmedir, davalı da bu sözleşmeyi ve rekabet yasağını ve sonuçlarını bilerek imzalamıştır dedi. Benim bilgim ve görgüm bundan ibarettir, ‘şeklinde beyanda bulunmuştur.
TANIK (DAVACI TANIĞI) —–; ‘ Ben davacı şirkette halen satış müdürü olmak üzere 17 yıldır çalışıyorum, davalı —– 2019 yılından 2020 Ağustos ayına kadar yaklaşık 1,5 yıl çalışmıştı, kendisi bana bağlı olarak satış temsilcisi olarak çalışıyordu, davalı —–ve —- bölgesine bakıyordu, işten ayrılmadan önce ise —–ilçesine görevlendirilmişti, kendisi istifa ederek işten ayrıldı ve akabinde hemen davacı şirketin sektörde rakibi olan —– isimli şirkette çalışmaya başladı, davacı şirket endüstriyel temizlik ürünleri üretim ve ticareti işiyle iştigal etmektedir, davacı şirket ulusal ve uluslararası alanda faaliyet göstermektedir, —– isimli şirkette davacı şirketin sektördeki rakibi olan bir şirkettir, davacı şirket kurumsal bir şirket olun yaklaşık 500 çalışanı bulunmaktadır şirket işe aldığı herkesle iş sözleşmesiyle birlikte rekabet yasağı sözleşmesi de imzalamaktadır, davalı —- ile de bu şekilde sözleşme imzalamış olması gerekir, ben de bu şekilde rekabet yasağı sözleşmesi imzaladım dedi. Davalı işi ve konumu gereği şirketin ticari sırlarını ve fiyat politikasına tamamen hakim bir kişi olup bu bilgileri yeni girdiği işte şirket aleyhine kullanması mümkündür. Benim bilgim ve görgüm bundan ibarettir.’ şeklinde beyanda bulunmuştur.

İDDİA VE SAVUNMA KAPSAMINDA UYUŞMAZLIĞIN NİTELİĞİ, VAKIA VE DELİLLERİN TARTIŞILIP DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEP VE SONUÇLAR :
Dava, Rekabet Yasağı Sözleşmesi Nedeniyle Cezai Şart Tazminatı (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) istemine ilişkindir.
6102 sayılı TTK’nin 4/2 maddesi yollamasıyla dava değerine 6100 Sayılı HMK’nin 316 ilâ 322 maddelerinde düzenlenen basit yargılama usulüne tabi işbu davada mahkememizce dilekçeler aşaması tamamlanmış ve usulüne uygun olarak yapılan davet sonucunda duruşma açılarak başta arabuluculuk olmak üzere dava şartları incelenmek suretiyle ön inceleme duruşması icra edilmiş ve uyuşmazlık belirlenmiştir. Akabinde daha önce arabuluculuk sürecinden sonuç alınamadığından taraflar sulh olmaya davet ve teşvik edilmelerine karşın, duruşmaya katılan taraf vekillerinin sulh olmak istemediklerine yönelik beyanı üzerine üzerine tahkikata geçilmiştir. Mahkememizce tahkikat aşamasında görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli iş mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ise de, kararın kesinleşmesine müteakip dosyanın gönderildiği ——İş Mahkemesi’nin —– sayılı ilamıyla karşı görevsizlik kararı verilerek dosya görev uyuşmazlığının giderilmesi yönünden —- BAM—–Hukuk Dairesine gönderilmiş ve dairenin 14/04/2023 tarih —– Esas——Karar sayılı ilamına göre mahkememizin yargı yeri olarak belirlenmekle dosyanın yeniden mahkememize gönderilmesi ve yukarıdaki esasa tekrar kaydı yapılarak yargılamaya kaldığı yerden devam edilmiş, gerekli işlemler ve araştırmalar tamamlanmış ve duruşmaya katılan taraf vekillerinin son sözleri alınıp zapta geçilerek aşağıdaki hüküm sonucuna ulaşılmıştır. Dosyaya mübrez Arabuluculuk son tutanağına göre de zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine getirildiği ve anlaşmazlık üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dava konusu uyuşmazlığın esasına geçmeden önce davadaki usulü tartışmayı açıklamak gerekecekitr. Dava dilekçesi davalıya 11/06/2021 tarihinde T.K.21/2 maddesi gereğince usulüne uygun olarak teblig edilmiş, davalı vekili tarafından 01.10.2021 tarihinde iki haftalık yasal süresi geçtikten sonra cevap dilekçesi sunulmuştur. Davacı vekili tarafından süresinde sunulmayan cevap dilekçesine ve bu bağlamda delil gösterilmesine muvakkatları olmadığı beyan edilmiştir. Bilindiği üzere süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalı, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkar etmiş sayılır (HMK m. 128) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20/04/2016 tarihli ve—– sayılı, süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın yasal süre geçtikten sonra delil bildirme hakkı bulunmayacağına ilişkin emsal içtihadı da gözetildiğinde davalının yasal süre geçtikten sonra tanık listesi sunması ve dinletmesi mümkün olmayacağından davalının tanık dinletme talebinin karşılanması mümkün olmamıştır. Öte yandan somut olayda davalı doğrudan rekabet sözleşmesinin geçerliliğini tartışmaya açmış olup, işbu konu tamamen hukuki değerlendirmeye ilişkin olduğundan karşı ispat faaliyeti kapsamında tanık ile ispatı gerektirir bir husus görülmediği, olayın çözümünün tamamen hakimlik mesleğinini gerektirdiği hukuki bilgi sınırlarında kaldığı da ifade edilmelidir.
Eldeki davada taraflar arasında düzenlenen 08/04/2019 tarihli rekabet etmeme taahütnamesi başlıklı sözleşmenin 3.maddesinde rekabet yasağı ve sonuçlarının düzenlenmiş olması nedeniyle, somut uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK’nin rekabet yasağı sözleşmesine ilişkin 444 vd. maddelerinin uygulanması gerekmektedir.6098 sayılı TBK’nin 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir.Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklı süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterlidir. Yani, rekabet yasağı kaydı karşısında, işverenin somut bir zarara uğraması gerekmemekte olup, işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması aranmaktadır. (Bkz; Yargıtay —– HD’nin —-Esas—-Karar)6098 sayılı TBK’nin 445/1 maddesinde; rekabet yasağının, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği, süresinin özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamayacağı düzenlenmiş olup aynı maddenin ikinci fıkrasında da hakime, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilme yetkisi tanınmıştır. Bu hükümden ve konuya ilişkin diğer hükümlerden de anlaşılacağı üzere, 6098 sayılı Kanunla getirilen düzenleme ile 818 sayılı Kanundan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı ve süresi bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur ( Bkz; Yargıtay —–Hukuk Dairesi,——Cezai şartı düzenleyen TBK’nin 179/1 maddesi ise; “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.” hükmünü içermektedir. Aynı kanunun 182/1. maddesinde; “Taraflar, cezanın mikarını serbestçe belirleyebilirler.” denilmekte ise de bu serbestlik sınırsız değildir. Maddenin son fıkrasında yer alan; “Hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.” hükmü gereğince, hakim taraflarca kararlaştırılan cezai şart miktarının fahiş olup olmadığını re’sen incelemek, fahiş ise ceza miktarını tenkis etmekle (indirmekle) görevlidir. Bir davada, cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı; tarafların ekonomik durumları, özel olarak borçlunun ödeme gücü, sözleşmenin süresi, alacaklının asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul (adil) ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı esas alınarak belirlenmelidir. Hakimin, bu kuralı uygularken kullanacağı takdir hakkının, denetime elverişli esaslara dayanması da zorunludur. Cezai şartın indirilmesini gerektiren hallerde, hakim her şeyden önce alacaklının menfaatini gözönünde tutmalı, menfaatlerin ne dereceye kadar ihlal edildiğini araştırmalı, davalının kusurunun ağırlığını ve tarafların içinde bulunduğu durum gözönünde tutmalıdır. Ceza, alacaklının uğradığı zarar ile ihlal edilen menfaatlerle makul bir surette mütenasip olmalıdır.Yukarıda yapılan açıklamalar, toplanan deliller ve yapılan yargılama ışığında somut olaya baktığımızda ; davacı şirket ile davalı arasında 08.04.2019 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi imzalandığı ve davacılının davacı şirkette satış temsilcisi olarak çalışmaya başladığı , yine taraflar arasında 08/04/2019 tarihinde rekabet yasağı sözleşmesi yapıldığı tespit edilmiştir. Davalının iş akdinin ise 31.08.2020 tarihinde istifa ile sona erdiği dosyanın uhdesinde ve tarafların kabulünde olduğu görülmüştür.
Taraflar arasında düzenlenen 08.04.2019 tarihli rekabet sözleşmesinin Rekabet etme yasağı başlıklı 2.maddesine göre ‘ Çalışan, işverenin istihdamında olduğu sürece ve /veya iş yerinden ayrılmasından itibaren 2 yıl boyunca doğrudan ve dolaylı olarak ,işten ayrılış tarihinde fiilen hizmet verdiği iş yerinin bulunduğu ilin coğrafi sınırları içerisinde iş verenin iştigal alanı olan faaliyetler ile ilgili başka bir firmanın sahibi, ortağı, yöneticisi, çalışanı, temsilcisi veya danışmanı gibi bir sıfatla hiçbir surette görev alamaz veya işverenin yazılı izni olmaksızın herhangi bir şekilde ilişkide bulunamaz.’ düzenlemesinin bulunduğu ; cezai şart başlıklı 3.maddesine göre de ‘çalışan; bu taahhütnamede sayılan beyan ve taahhütlerine aykırı davranması halinde ,4857 sayılı yasanın 25/2 bendi gereğince iş akdinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edeceğini ve bu nedenle iş akdinin haklı nedenle feshedileceğini bildiğini ve bu hususu kabul ettiğini ,bu sözleşmenin sonu erdiği tarihte geçerli aylık brüt ücretinin 12 (oniki) katına tekabül eden meblağı cezai şart olarak ödeyeceğini ,bu cezai şartın iş akdi ve görev tanımı açısından mütenasip olduğunu ,fahiş olmadığını, işverenin bu sebeple uğradığı/uğrayacağı her türlü zararları ayrıca talep edebileceğini kabul, beyan ve taahhüt eder. ‘düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere madde metni birbirine bağlı ve tamamlayıcı ifadeler içerdiğinden sözleşmenin, TBK’nin 26 ve 182/1 maddesi gereğince sözleşme özgürlüğü kapsamında geçerli olduğu ve cezai şartı da içerdiğine kuşku yoktur. Bu tespite karşın yeri gelmişken taraflarca düzenlenen rekabet etmeme sözleşmesinin tek taraflı hükümler içermesi ve gerçek iradeyi yansıtıp yansıtmadığı hususunun da açıklanmasında yarar vardır. Türk Borçlar Hukuku kural olarak “sözleşme serbestîsi” ilkesini benimsemiştir. Kişiler serbest iradeleri ile meydana getirdikleri akitlere aynen uymak zorundadırlar. Bu akitlerin taraflardan yalnız birinin isteğiyle değiştirilebilmesi veya ortadan kaldırılabilmesi mümkün değildir. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (BK) 26. ve 27. maddelerinde sözleşme serbestîsi ilkesinin sınırları çizilmiş ve 26. maddede; “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde serbestçe belirleyebilirlir” şeklinde düzenleme yapılmış ; 27. maddede ise;”Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Somut olayda taraflar arasında düzenlenen rekabet sözleşmesi aslında iş/hizmet sözleşmesinin bir gereği olup içeriği itibarıyla herkesin bildiği, beklediği ve anladığı hükümler içermektedir. Kaldı ki, işçinin bizatihi hizmet sözleşmesinden ve buna bağlı olarak oluşan iş (hizmet) ilişkisinden kaynaklanan rekabet etmeme ve işverene ait sırları saklama yükümlülüğü, TBK’nin 396. maddesinde tanımlanan ve kanundan kaynaklanan işçinin özen ve sadakat borcu ile ilişkilidir. Nitekim, işçinin hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonraya ilişkin sır saklama yükümlülüğü, TBK’nin 396. maddesinin son fıkrasının ikinci cümlesinde özel olarak düzenlenmiştir. İşverenin iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra da iş yerine sır niteliğindeki bilgilerin ifşa edilmemesinde veya başkaları tarafından izinsiz kullanılmamasında haklı menfaati bulunmakta olup bunun ihlali halinde ceza şart kararlaştırılmasında 6098 Sayılı TBK’nin 20-23 hükümlerine maddeleri arasında düzenlenmiş olan genel işlem koşullarına bir aykırılık bulunmadığı gibi, işbu maddelerin her sözleşmede öne sürülmesinin sözleşme özgürlüğünü ve hukuki güvenliği ortadan kaldıracağı, serbest piyasa ekonomisi ve ticari ve çalışma hayatını sekteye uğratacağı düşünülmekle, her somut olay ayrı değerlendirilmekle birlikte olayda olduğu gibi, sözleşmenin temeline yönelik bu tür savunma ve taleplere mahkememiz nezdinde TMK’nin 2.maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olması nedeniyle itibar edilmediği de ifade edilmelidir. Bu tespit ve kabulden sonra olayın çözümüne devam edersek ; davalının davacı şirketten ayrıldığı tarih olan 31/08/2019 tarihinden sonra resmi kayıtlar ve dosya kapsamına göre iki yıllık süre dolmadan hemen akabinde 07.09.2020 tarihinde düzenlenen belirsiz süreli iş sözleşmesi ile dava dışı —–adresinde ticaret sicil kayıtları, tanık ve taraf beyanlarına göre davacı şirket ile aynı ticari alanda faaliyet gösterdiği anlaşılan —– unvanlı şirkette çalışmaya başladığı ve böylece rekabet yasağı sözleşmesinin ihlal edildiği kabul ve takdir edilmiştir. (AY.138/1,TMK,6 HMK,190) Buna göre davalı yukarıda açıklanan ve geçerli olduğu kabul edilen sözleşme ile rekabet yasağı ve cezai şart taahhütü altına girdiğinden ve iki yıllık süre dolmada piyasada rakip bir şirket için çalışmaya başladığından diğer şartların da varlığı halinde cezai şarttan sorumlu tutulması kaçınılmazdır. Zira somut olayda imzası ve içeriği doğrulanan iş ve rekabet sözleşmelerine göre rekabet etmeme ve gizlilik düzenlemeleri ile işbu sözleşmede yer alan cezai şart içeriği yukarıda açıklandığı üzere hukuken geçerlidir. Bu tespitten hareketle somut olayda, söz konusu şirketlerin faaliyet konuları, faaliyet alanları ve işin niteliği ile davalının dosyaya yansıyan iş yeri dosyası içeriği, mesleği, nüfus kayıtları, yazışma içerikleri, davacının şirketlerdeki pozisyonuna göre davalının önceki iş ve sonraki işteki konumları ve amaçları birlikte değerlendirildiğinde; davalının davacının ticari sırlarına , operasyonel ilişki ve tekniklerine ve müşteri çevresine açıkça vakıf olduğu, davacı şirkette edindiği bu bilgileri sonraki işinde ve iş yerinde davacı aleyhinde kullanmasının hayatın olağan akışına göre kaçınılmaz olduğu, şirketlerin serbest piyasa ekonomisi içinde sözleşme ve ekleri, ticaret sicil kayıtları ve tanık beyanlarına göre aynı alanda faaliyet göstermeleri nedeniyle piyasada rakip olduklarının anlaşıldığı, sözleşmenin amacı ve çerçevesine göre iş sözleşmenin feshine müteakip sözleşmede belirlenen iki yıllık süre dolmadan rakip bir firmada aynı sıfat ve düzeyde eylemli işe girmenin davacı şirkete önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğu değerlendirilmiştir. Mamafih, yukarıda açıklandığı üzere yasal düzenlemenin amacına göre işvreninin somut zararı aranmadığından burada buna ilişkin bir tespite mahal de yoktur. Filhakika, sözleşmenin ihlal edildiği ve ihlalin davacıya zarar verme ihtimalinin varlığı tespit edildiğine göre sözleşme gereğince davalı aleyhinde cezai şart tazminatına hükmedilecektir. Öyleyse burada şimdi tartışılması gereken mesele; 6098 sayılı TBK’nin 182/3 maddesi gereği cezai şartın fahiş olup olmadığı ve tazminattan indirim yapılıp yapılmayacağı ve miktarıdır. Mahkememizce somut olayda dosyaya yansıyan tanık beyanlarından da anlaşıldığı üzere; günün ekonomik ve sosyal faaliyet ve koşulları, çalışma hürriyeti, davalının davacı şirketteki yaklaşık iki yılık çalışma süresi, davalının rakip firmada işe başlamasının davacının müşteri çevresi ile muhasebesine etkisi ve miktarı, somut olayın ve tarafların ticari ve kişisel özellikleri, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, sözleşmenin ihlalinden dolayı tarafların yarar ve zarar dengesi, davalının sözleşmenin ihlalindeki niyet, amaç ve kusur derecesi ile özellikle hak ve nesafet kuralları gözetildiğinde taraflar arasındaki sözleşmede en son aldığı aylık brüt ücretin on iki katı cezai şart düzenlemesi bulunduğu halde davacı şirketin davasını kısmi dava olarak 10.000,00 TL üzerinden açtığı ve duruşmada davanın ıslah edilerek miktarın artırılmayacağı beyan edildiğinden ve davalının brüt ücretinin 5.950.00 TL olduğu tespit edilmekle işbu miktarın 6098 Sayılı TBK’nin 182/3 maddesi gereğince yapılan denetiminde işin niteliğine ve hakkaniyete uygun olacağı anlaşılmış ve ayrıca bir indirime gerek görülmeden aynen benimsenmesi gerekmiştir. Binaenaleyh, işbu düşünceler ve inançla davacının uyuşmazlığın esasında haklı olduğu ve davasını TMK’nin 6 ve HMK’nin 190 maddeleri gereğince ispatladığı sonuç ve kanaatiyle; taleple bağlılık ilkesi, faiz tür ve oranı ile temerrüt olgusu da gözetilerek, davanın kabulü ile; 10.000,00 TL cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek bankaların uyguladıkları en yüksek mevduat faizi oranını geçmemek üzere yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir.
6100 Sayılı HMK’nin 332/1 maddesine göre, 323. maddesinde sayılan yargılama giderlerinden ise; HMK’nin 326/1. maddesi gereğince tamamen aleyhine hüküm verilen davalı sorumlu tutulmuştur. Ayrıca bu kapsamda Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin 26/2. Maddeleri gözetilerek dava öncesi Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen arabuluculuk ücretinin de davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına da karar verilmesi gerekmiştir. Öte yandan karar tarihi itibariyle dava değeri ve hükmedilen miktar kesinlik sınırının altında olmasına rağmen, davanın kısmi dava olarak açılması karşısında hukuki dinlenilme hakkı da gözetilerek istinaf kanun yolu açık bırakılmak suretiyle 6100 Sayılı HMK’nin 26, ve 297/2 maddeleri gereğince aşağıdaki şekilde hüküm ihdas edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davanın kabulü ile; 10.000,00 TL cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek bankaların uyguladıkları en yüksek mevduat faizi oranını geçmemek üzere yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 683,10 TL karar ve ilam harcından başlangıçta alınan 170,78 TL peşin harcın mahsubuyla bakiye 512,32 TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına
3-)Arabuluculuk Kanununun 18/A-(13).maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliği’nin 26/2. Maddeleri ile AÜT uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-)Davacı tarafından yapılan 59,30 TL başvurma harcı 170,78 TL peşin harç, 8,50 TL vekalet harcı ve 250,00 TL posta masrafı olmak üzere toplam 488,58 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-)Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden; Avukatlık Kanununun 164/5 maddesine göre davacı vekili için karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1,13/2 maddeleri uyarınca hesap ve takdir edilen 10.000,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-)Davalı tarafından yapılan yargılama giderlenin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-)6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan avansın yatırana iadesine, ( Yazı İşleri Müdürü tarafından Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince resen işlem yapılmasına, ) Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı ; 6100 sayılı HMK’nin 341/1, 342, 343, 344 ve 345/1 maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde istinaf harç ve giderleri yatırılmak suretiyle mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçeyle; —–Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.