Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/731 E. 2023/333 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/731 Esas
KARAR NO : 2023/333

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/10/2022
KARAR TARİHİ : 11/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda, dosya incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
DAVA/TALEP;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 07.08.2021 tarihinde sürücü —-idaresindeki —– plakalı araç ile —— plakalı davalı sigorta şirketinin sigortalısı arasında maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kaza çift taraflı olup, kazada ——plakalı aracın kusurlu olduğunu, müvekkilinin ise işbu kazada kusuru bulunmadığını, müvekkilinin 16/08/2021 tarihinde davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkilin haklarını sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gittiğini, tahsil etmesi gereken tazminat alacağını yasal süresinde tahsil edilemediğini, alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve faizi aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar talebine ilişkin huzurdaki davayı açma zarureti doğduğunu, kazanın çift taraflı olduğu karşı yanın kusurlu olduğu dikkate alındığında açıkça sigortalısının kusurlu bulunduğunu, müvekkilinin ise kusurunun bulunmadığı dikkate alındığında müvekkilini zarara uğratmak maksadıyla herhangi bir ödeme yapmadığını, bunun üzerine taraflarınca Sigorta Tahkim Uyuşmazlık Hakem Heyeti’ne 07/10/2021 tarihinde—— sayılı dosyası ile değer kaybı tazminatı talep edilmiş dosya 14/01/2022 tarihinde —–numarasıyla karar verilmiştir. —– numaralı kesin karar ile davalı —— sigortanın sorumluluğuna karşı hüküm kurulduğunu, müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla borçluyu temerrüde düşürdüğünü ancak borcunu 01/02/2022 tarihinde icra kanalı ile tahsil edebildiğini, müvekkilinin davalıdan talep ettiği değer kaybı tazminatının temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücü de aynı olmayacağını ve müvekkilinin zarara uğrayacağını, dosyada tahsil edilen faizi ile alacaklı müvekkilinin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını, aşkın zarar, Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlendiğini, anılan kanun maddesi uyarınca borçlu alacaklının temerrüt faizini aşan zararını karşılamakla yükümlü olduğunu, ülkedeki enflasyon ve alım gücünün düşmesi durumu göz önüne alınarak müvekkilinin yararına aşkın zarar olduğuna, bu zararın hesaplanması amacıyla dosyaya bilirkişi atanmasına, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile; müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP /TALEP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;Söz konusu kazaya ilişkin olarak davacının kendi kanıtlarına da bakıldığında 07/10/2021 tarihinde başlayan yargılama 31.01.2022 tarihinde dosya borcu ödenmiş bir şekilde ve davacının zararı tahkim kararı nispetinde karşılanarak sonuçlandığını, davacının ilk başvurusunun üzerinden neredeyse 1 yıl zaman geçmişken öne sürdüğü bu talebinde hiçbir ekonomik veya hukuki menfaati bulunmamakla birlikte tahkim yargılamasında öne sürmediği bu talebine karşı kesin hüküm itirazı bulunduğunu, Sigortacılık Kanunu’nu madde 30 gereği ancak sigorta sözleşmesinden kaynaklı uyuşmazlıkların çözümü için sigorta tahkim yargılamasına başvurulabilineceğini, munzam zararın asıl alacaktan tamamen bağımsız olduğunu, asıl alacağa neden olan hukuki sebebin ne olduğu munzam zarar bakımından önem arz etmeyeceğini, munzam zarar bakımından önemli olan belli bir miktar paranın gereği gibi ödenmemesi nedeniyle temerrüt tarihinden filli ödeme tarihine kadar geçen sürede oluşan ve temerrüt faizini aşan zarar olduğunu, zamanında ödenmeyen paranın istisna sözleşmesinden, sigorta sözleşmesinden ya da haksız fiilden yahut kanundan kaynaklı olması arasında hiçbir fark olmadığını, sigorta sözleşmeleri bakımından uygulanan zamanaşımı sigorta sözleşmesinden kaynaklı munzam zarar talepleri bakımından uygulanamaz ve yine bu nedenle sigorta tazminatına bağlı munzam zarar taleplerinde Türk Ticaret Kanunu hükümleri değil Borçlar Kanunu dikkate alınacağını, Sigorta mevzuatının hiç bir hükmünün uygulanmadığı bir uyuşmazlığın ise sigorta sözleşmesinden kaynaklı olduğundan bahsedilemeyeceğini, tahkim yargılaması öncesinde ödeme yapılamaması müvekkilinin değil davacının kusuruna dayanmadığını, aracın onarımı veya değer kaybı hususunda şirkete gerekli ihbarlar yapılamadığın taraflarına aracın inceleme ve hasarı tespit edebilme imkanı tanınmadığını, yine munzam zarara ilişkin olarak davacının Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde aleyhlerine başlattığı ve henüz sonuçlanmış olan ilk munzam zarar dosyasında bu talep yönünden kararın lehlerine sonuçlandığını kabul manasında olmamak üzere, müvekkili şirketin söz konusu zarardan poliçe teminat limitleri dahilinde sorumlu olduğunu, talepleri tümden kabul anlamına gelmemekle birlikte sorumluluk limitinin kaza tarihi itibariyle 43.000-tl olan araç başı teminat limiti kadar olduğunu, davayı kabul manasında olmamak üzere, sorumluluğa gidilecekse bile faizin dava tarihinden itibaren yasal faiz olması gerektiğini, açıklanan nedenlerle; davanın usulden ve esastan reddine, yargılama masrafları ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.

DELİLLER : Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağı,—– İcra Dairesi’nin —— Esas sayılı dosyası UYAP kaydı, Davacıya Ait Nüfus Kayıtları, Sigorta Poliçesi, Hasar Dosyası, —– Noterler Birliği Trafik Tescil Kayıtları, Sigorta Tahkim Komisyo’nu ——-sayılı dosyası, Dosyadaki Sair Bilgi Ve Belgeler.

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ :
Dava, 6098 Sayılı TBK’nin 122. maddesi uyarınca davalı sigorta şirketinden munzam zararın tahsili istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nin 4/2 maddesi yollamasıyla 6100 Sayılı HMK’nin 316 ilâ 322 maddelerinde düzenlenen basit yargılama usulüne tabi işbu davada mahkememizce dilekçeler aşaması tamamlanmış ve usulüne uygun olarak yapılan davet sonucunda duruşma açılarak ön inceleme duruşması icra edilmiş, uyuşmazlık belirlenmiş ve dava şartı zorunlu arabuluculuk sürecinden sonuç alınamadığından bu kez sulh teşvik yapılmasına karşın duruşmada hazır bulunan davacı vekilinin beyanına göre tarafların sulh yolunu tercih etmediklerinin anlaşılması üzerine tahkikata geçilerek tahkikat işlemleri ve delillerin incelenmesi tamamlanmış, karar duruşmasına katılan davacı vekilinin son sözleri de dinlenip zapta yazılarak aşağıdaki hüküm sonucuna ulaşılmıştır. Öncelikle dosyaya mübrez Arabuluculuk tutanağına göre de zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine getirildiği ve anlaşmazlık üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Somut olaya geçmeden önce dava konusu olayın hukuki temeli ve uyuşmazlığın çözümüne etki edecek yasal düzenlemelere ve yargısal uygulamalara değinmekte yarar vardır.
6098 Sayılı TBK’nin 122. maddesi “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmünü haizdir. Bu hükümle uygulamada munzam zarar, kanunî tanımı ile aşkın zarar olarak adlandırılan hukukî kurum düzenleme altına alınmış olup mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. maddesi de bu hususta aynı yönde düzenleme içermektedir. Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır. Bu anlamda aşkın (munzam) zarar, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğuna dair ilkelere bağlı bir zarar türü olarak kabul edilir (——. Aşkın (munzam) zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır.
Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken ilk koşul, bir para borcunda borçlunun temerrüdünün varlığıdır. ikinci koşul; borçlunun temerrüdü nedeniyle temerrüt faiziyle karşılanamayan alacaklı zararının mevcudiyetidir. Ancak alacaklının zararının temerrüt faizinden az yahut temerrüt faizine eşit olması durumunda, zararın temerrüt faiziyle karşılanacak olması sebebiyle aşkın (munzam) zararın varlığından söz edilemez. Üçüncü koşul; borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olmasıdır. Zira aşkın (munzam) zarar sorumluluğu, temerrüt faizinden sorumluluktan farklı olarak kusur sorumluluğuna dayanmakta olup burada aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur.Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken son koşul ise; borçlunun temerrüdü ile alacaklının aşkın (munzam) zararı arasındaki illiyet bağının mevcudiyetidir. Aşkın zararın ispatına ilişkin yükümlülük, bu zararın varlığını iddia eden alacaklının üzerindedir. Bu bağlamda aşkın (munzam) zarar alacaklısı, TBK’nin 122. maddesine dayalı olarak tazminat talebinde bulunabilmesi için öncelikle kaynağı ne olursa olsun evvela bir alacağı olduğunu, borçlunun temerrütte bulunduğunu, illiyet bağını ve bu alacağını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından doğan ve duruma göre malvarlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak durumundadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun —– Tarihli benzer uyuşmazlıkta verdiği emsal karar gerekçesinde işaret edildiği üzere; Aşkın (munzam) zararın talebinde varlığı iddia olunan zararın, yine alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut, inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerekir. Başka bir anlatımla alacaklı tarafça aşkın (munzam) zarar olgusu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 194. maddesi gereğince ispata elverişli şekilde somutlaştırılarak ileri sürülen iddianın ispatı için gerekli tüm deliller somut olarak ortaya konulmalıdır. Bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen aşkın (munzam) zarar talebi, alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe, TBK’nin 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla TBK’nin 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Başka bir anlatımla yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı gibi herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Bu itibarla ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan hareketle ileri sürülen soyut ve varsayıma dayalı zarar iddiaları hükme esas alınamaz.Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliğinin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nin 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır. Mahkememizce davacı vekiline işbu konuda süre verilerek delillerin somutlaştırılması istense de davacı vekili tarafından dava dilekçesinde öne sürülen tezler tekrarlanmakla yetinilmiştir.
Bu itibarla davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez. Zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı değildir. Dolayısıyla ekonomik şartlar sebebiyle ortaya çıkan yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanma, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar, bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Hâl böyle olunca, TBK’nin 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Burada kanıtlanacak olgular; ekonomik şartlar sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar gibi genel ve soyut hususlardan ziyade geç ödeme nedeniyle davacının kendisinin, şahsen ve somut olarak uğradığı zarardır.

Yukarıdaki yapılan genel açıklamalar ve yapılan yargılama ışığında somut olaya baktığımızda; davacı tarafından talep edilen aşkın (munzam) zararın dayanağı olarak ileri sürülen iddia, geç ödeme nedeniyle kendisince, bizzat ve somut olarak uğranılan zarar iddiasından ziyade ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücündeki meydana gelen azalmanın aşkın (munzam) zararı oluşturduğu yönündedir. Başka bir anlatımla davacı tarafından, ülkemizdeki belirli dönemlerdeki ekonomik koşullarda mevcut olumsuzluklardan hareketle, kendi durumuna özgü şekilde açık ve somut olarak oluşan bir zarar olgusuna dair bir iddiada bulunulmadığı gibi bu yönde ispata yeter herhangi bir delil de sunulmamıştır. Açılan davada sadece, ekonomik koşullardaki olumsuzluklardan hareketle davacının durumunda olan bir bireyin elindeki varlığını koruma amacıyla belirli yatırımlara yönlendireceğine dair faraziyeye dayalı olarak aşkın (munzam) zararın ortaya çıktığı ileri sürülmüştür. Mahkememizce hukuki dinlenilme ve ispat hakkı kapsamında davacı vekiline işbu konuda süre verilerek delillerin somutlaştırılması istense de davacı vekili tarafından dava dilekçesinde öne sürülen tezler tekrarlanmakla ve vicdani sorumluluğa değinilmekle yetinilmiştir. Ayrıca ifade edilmelidir ki olayın temelinde yer alan davalı sigorta şirketinin temerrütü kusurdan değil, doğrudan yasadan kaynaklanmaktadır. Buna göre temerrüt faiziyle birlikte davacıya ödenen anapara yanında temerrüt faizini aşan zararın, davacı tarafından kendi durumuna özgü şekilde somut olarak ispat edilememiş olması ve aynı zamanda davalının temerrütünün yasadan kaynaklanması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. (TBK,122, KTK,97, HMK, 25/2, 26, 27/2/b, 31,187/1, 194, AY,36/1,138/1)
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında 6100 Sayılı HMK’nin 332/1 maddesine göre, 323. maddesinde sayılan yargılama giderlerinden aynı yasanın 326/1 maddesi gereğince aleyhinde hüküm verilen davacı taraf sorumlu tutulmuştur. Yine bu kapsamda Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin 26/2. maddeleri gözetilerek dava öncesi —— bütçesinden ödenen dava şartı arabuluculuk ücretinin de taraflar toplantıya katıldığından az yukarıdaki esaslar çerçevesinde davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına da karar verilmiştir. Mamafih, karar tarihi itibariyle dava değeri miktar itibariyle kesinlik sınırının altında olmasına rağmen, davanın belirsiz alacak davası olarak açılması karşısında muhtemel talep arttırımına göre dava değerinin her zaman kesinlik sınırını aşma ihtimali bulunduğu anlaşılmakla hukuki dinlenilme hakkı da gözetilerek istinaf kanun yolu açık bırakılmak suretiyle 6100 Sayılı HMK’nin 297/2 maddeleri gereğince aşağıdaki şekilde hüküm ihdas edilmiştir.

HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davanın REDDİNE,
2-)Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3-)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 80,70 TL harçtan mahsubuyla bakiye 99,20 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-)Arabuluculuk Kanununun 18/A-(13).maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 26/2. Maddeleri ile AÜT uyarınca —— bütçesinden ödenen 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
5-)Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden; Avukatlık Kanunu’nun 164/5 maddesine göre davalı vekili için karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1, 13/2 maddeleri uyarınca hesap ve takdir olunan 500,00 TL nispi vekalet ücretinın davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-)Davalı tarafından kendisini vekille temsil ettirmek dışında (HMK’nin 323/1/ğ) yapılmış başka bir yargılama gideri bulunmadığından işbu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-)6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan avansın yatırana iadesine, ( Yazı İşleri Müdürü tarafından Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince resen işlem yapılmasına, ) Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda ; 6100 sayılı HMK’nin 341/1, 342, 343, 344 ve 345/1 maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde istinaf harç ve giderleri yatırılmak suretiyle mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçeyle; —— Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.