Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/681 E. 2023/745 K. 02.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/681
KARAR NO : 2023/745

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)

DAVA TARİHİ : 21/09/2022

KARAR TARİHİ : 02/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda, dosya incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;

28.05.2020 tarihinde sürücü —- idaresindeki — plakalı araç ile—— plakalı davalı sigorta şirketinin sigortalısı arasında maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazanın çift taraflı olup, kazada—– Plakalı aracın kusurlu olduğunu, müvekkilinin ise işbu kazada kusuru bulunmadığını, müvekkilinin 03.06.2020 tarihinde davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkilinin haklarını sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gittiğini, tahsil etmeleri gereken tazminat alacağının yasal süresinde tahsil edilemediğini, alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve faizi aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar taleplerine ilişkin huzurdaki davayı açma zarureti doğduğunu, kazanın çift taraflı olduğu karşı yanın kusurlu olduğu dikkate alındığında açıkça sigortalısının kusurlu bulunduğunu, müvekkilinin ise kusurunun bulunmadığı dikkate alındığında müvekkilini zarara uğratmak maksadıyla herhangi bir ödeme yapmadığını, bunun üzerine taraflarınca 18/03/2021 tarihinde —- sayılı dosyası ile değer kaybı tazminatı talep edildiğini, Sigorta Tahkim Komisyonu’nca taraflarına tevdi edilen başvuru hakkında davalı —– sorumluluğuna karşı hüküm kurulduğunu, müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla 03/06/2020 tarihinde borçluyu temerrüde düşürmüş ancak borcunu tahkim kararı ile 25/10/2021 tarihinde tahsil edebildiğini, müvekkilinin davalıdan talep ettiği değer kaybı tazminatının temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücü de aynı olmayacağını, ve müvekkilinin zarara uğrayacağını, dosyada tahsil edilen faizi ile alacaklı müvekkilinin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını, aşkın zarar, Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlendiğini, munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan borçlu temerrüdünün hukuki bir sonucudur ve alacaklının zararının faizi aşan bölümü olduğunu, borçlu para borcunun vadesinde ödemediğinde sözleşme veya yasada belirlenen “gecikme faizi” ödeme yükümü altına gireceğini, Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararlarının bağlayıcılığı gözönünde tutularak enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizden fazla olması halinde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiği benimsendiğini, anılan kanun maddesi uyarınca borçlu alacaklının temerrüt faizini aşan zararını karşılamakla yükümlü olduğunu, kaldı ki burada sigortalısı adına borçlu olan sigorta şirketi tazminat alacağını ödemeyerek kusuru ile borcun tahsil edilmesini engellediği için müvekkilinin uğradığı munzam zararı karşılamakla yükümlü olduğunu, enflasyon ve alım gücünün düşmesi durumu göz önüne alınarak müvekkili yararına aşkın zarar olduğuna, bu zararın hesaplanması amacıyla dosyaya bilirkişi atanmasına, arz ve izahına çalışılan nedenlere istinaden; HMK 107. Maddesi uyarınca fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydı ile müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;
Trafik kazasından doğan alacakların kaza tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, işbu davaya konu olan kaza tarihi ise 28.05.2020 olduğunu, eğer munzam zarar alacağı müstakil bir alacak olarak kabul edilirse bu durumda var olduğu iddia edilen alacağın zamanaşımına uğradığını kabul etmek gerekeceğini ve bu durumda davanın esastan reddi gerektiğini, eğer munzam zarar alacağını fer’i bir alacak olarak kabul edilecekse bu durumda da —- sayılı dosya ve —– numaralı karar dolayısıyla davanın derdest olması durumu gündeme geleceğini, bu son durumda da derdestliğin 6100 sayılı HMK uyarınca dava şartı sayılması dolayısıyla davanın usulden reddi gerektiğini, müvekkili şirket nezdinde —– poliçe no ile 04.02.2020 -04/02/2021 tarihleri arasında Trafık Sigorta Poliçesi Karayolu Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalanan —– plaka sayılı aracın 28.05.2020 tarihinde karıştığı iddia edilen kazada hasarlanan —–plaka sayılı aracın munzam zararının karşılanması amacıyla, davacı yanca işbu davanın açıldığı anlaşıldığını, usul eksikliğine ilişkin beyanları saklı kalmak ve davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla; sigorta poliçesi hazırlanış tarihi itibari ile sigortalının maddi araç başına sigorta limiti 43.000,00 TL ile sınırlı olduğunu, müvekkili şirketin bu teminat ile sorumlu olduğunu, müvekkili şirketin 01.07.2020 tarihinde 11.500,00 TL tutarında hasar tazminatı ödemesi yaptığını, zararın ispat edilememesi üzerine bakiye zarar için bilirkişi ve dava açılması şart olmuş olup bakiye zarar olan 12.000 TL değer kaybı tutarı da kararın verilmesiyle 22.10.2021 tarihinde yasal faiziyle birlikte ödendiğini, munzam zararın söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin kaza sonrasında başvurunun ardından gerekli ödemeyi yaptığını, davacı tarafın bakiye zararını ispat edememesi üzerine tahkim kararını beklediğini, davalının müvekkili şirketin zamanında üzerine düşeni yapmış olup bu hususta bir kusuru bulunmadığını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacının munzam zararın varlığını kanıtlaması gerektiğini, başvurucu taraf her ne kadar kaza tarihindeki dolar kuru ile güncel dolar kuru arasındaki farktan bahisle aşkın zarar talebinde bulunmuşsa da bu talebin hukuken kabulü mümkün olmadığını, munzam zararın varlığını ispat yükü bu zararın olduğunu iddia eden alacaklı üzerinde olduğunu, alacaklı, temerrüt faizini aşan zararını reel bir şekilde ispat etmesi gerektiğini, kaldı ki; munzam zararın tazmininin diğer bir şartı da, temerrüt faizini aşan zarar ile borçlunun temerrüdü arasında illiyet bağının bulunması olduğunu, buna göre, alacaklının uğradığını iddia ettiği temerrüt faizi dışındaki zarrı ile borçlunun temerrüdü arasında illiyet bağının hiç bulunmaması veya salt mantıkî illiyetin bulunması halinde, borçlu, söz konusu zarardan sorumlu tutulamayacağını, alacaklı, temerrüt faizini aşan zaran ile borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağının bulunduğunu bütün yönleriyle ispat etmek zorunda olduğunu, öte yandan, müvekkili şirkete başvuru tarihinden itibaren de ne dolar kurunda ne de diğer ekonomik göstergelerde kayda değer bir değişim yaşanmadığını, tazminata konu kaza, haksız fiilden kaynaklandığından uygulanması gereken faiz yasal faiz olup, davacı tarafından talep edilen tazminat tutarına avans faizi talep edilmesi hukuka aykırılık teşkil ettiğini, kazaya karışan aracın ticari tescili olmadığından dosyayla ilgili tahkim kararında da hükmedildiği gibi davacının davanın kabulü halinde talep edebileceği faiz yasal faiz olduğunu, izah olunan ve resen dikkate alınacak nedenlerle; öncelikle davanın usulden reddine, esasa girilmesi durumunda davanın esastan reddini, nihai olarak, tüm haksız istemler ile, haksız ve yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacı yana yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.

DELİLLER
Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağı, Nüfus Kayıtları, Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Kararı—–.İcra Dairesinin—–.dosyası, Sigorta Poliçesi, Hasar Dosyası,—–Noterler Birliği Trafik Tescil Kayıtları, Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi Kayıtları, Dosyadaki Sair Bilgi Ve Belgeler.

İDDİA VE SAVUNMA KAPSAMINDA UYUŞMAZLIĞIN NİTELİĞİ, VAKIALAR, DELİLLERİN TARTIŞILIP DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEP VE SONUÇLARI:

Dava, 6098 Sayılı TBK’nin 122. maddesi uyarınca davalı sigorta şirketinden munzam zararın tahsili istemine ilişkindir.
6102 sayılı TTK’nin 4/2 maddesi yollamasıyla 6100 Sayılı HMK’nin 316 ilâ 322 maddelerinde düzenlenen basit yargılama usulüne tabi işbu davada mahkememizce dilekçeler aşaması tamamlanmış ve usulüne uygun olarak yapılan davet sonucunda duruşma açılarak başta zorunlu arabuluculuk olmak üzere dava şartları, taraf sıfatı, hak düşürücü süre gibi resen incelemeye tabi hukuki hususlar denetlerek ön inceleme duruşması icra edilmiş, zamanaşımı defi değerlendirilmesine müteakip uyuşmazlık belirlenmiş ve dava şartı zorunlu arabuluculuk sürecinden sonuç alınamadığından bu kez sulh teşviki yapılmasına karşın duruşmada hazır bulunan davacı vekilinin beyanına göre tarafların sulh yolunu tercih etmediklerinin anlaşılması üzerine tahkikata geçilerek tahkikat işlemleri ve delillerin incelenmesi tamamlanmış, karar duruşmasına katılan davacı vekilinin talepleri karara bağlanmış ve akabinde son sözleri de dinlenip zapta yazılarak aşağıdaki hüküm sonucuna ulaşılmıştır.

Dosyaya mübrez Arabuluculuk tutanağına göre de zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine getirildiği ve anlaşmazlık üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Somut olaya geçmeden önce dava konusu olayın hukuki temeli ve uyuşmazlığın çözümüne etki edecek yasal düzenlemelere ve yargısal uygulamalara değinmekte yarar vardır.
6098 Sayılı TBK’nin 122. maddesi “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmünü haizdir. Bu hükümle uygulamada munzam zarar, kanunî tanımı ile aşkın zarar olarak adlandırılan hukukî kurum düzenleme altına alınmış olup mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. maddesi de bu hususta aynı yönde düzenleme içermektedir.
Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır. Bu anlamda aşkın (munzam) zarar, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğuna dair ilkelere bağlı bir zarar türü olarak kabul edilir (—–. Aşkın (munzam) zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır.
Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken ilk koşul, bir para borcunda borçlunun temerrüdünün varlığıdır. ikinci koşul; borçlunun temerrüdü nedeniyle temerrüt faiziyle karşılanamayan alacaklı zararının mevcudiyetidir. Ancak alacaklının zararının temerrüt faizinden az yahut temerrüt faizine eşit olması durumunda, zararın temerrüt faiziyle karşılanacak olması sebebiyle aşkın (munzam) zararın varlığından söz edilemez. Üçüncü koşul; borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olmasıdır. Zira aşkın (munzam) zarar sorumluluğu, temerrüt faizinden sorumluluktan farklı olarak kusur sorumluluğuna dayanmakta olup burada aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur.Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken son koşul ise; borçlunun temerrüdü ile alacaklının aşkın (munzam) zararı arasındaki illiyet bağının mevcudiyetidir.
Aşkın zararın ispatına ilişkin yükümlülük, bu zararın varlığını iddia eden alacaklının üzerindedir. Bu bağlamda aşkın (munzam) zarar alacaklısı, TBK’nin 122. maddesine dayalı olarak tazminat talebinde bulunabilmesi için öncelikle kaynağı ne olursa olsun evvela bir alacağı olduğunu, borçlunun temerrütte bulunduğunu, illiyet bağını ve bu alacağını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından doğan ve duruma göre malvarlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak durumundadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun —– Tarihli benzer uyuşmazlıkta verdiği emsal karar gerekçesinde işaret edildiği üzere; Aşkın (munzam) zararın talebinde varlığı iddia olunan zararın, yine alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut, inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerekir. Başka bir anlatımla alacaklı tarafça aşkın (munzam) zarar olgusu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 194. maddesi gereğince ispata elverişli şekilde somutlaştırılarak ileri sürülen iddianın ispatı için gerekli tüm deliller somut olarak ortaya konulmalıdır. Bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen aşkın (munzam) zarar talebi, alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe, TBK’nin 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla TBK’nin 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Başka bir anlatımla yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı gibi herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Bu itibarla ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan hareketle ileri sürülen soyut ve varsayıma dayalı zarar iddiaları hükme esas alınamaz.
Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliğinin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nin 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır. Mahkememizce davacı vekiline işbu konuda süre verilerek delillerin somutlaştırılması istense de davacı vekili tarafından dava dilekçesinde öne sürülen tezler ve talepler tekrarlanmakla yetinilmiştir.
Bu itibarla; davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez. Zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı değildir. Dolayısıyla ekonomik şartlar sebebiyle ortaya çıkan yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanma, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar, bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Hâl böyle olunca, TBK’nin 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Burada kanıtlanacak olgular; ekonomik şartlar sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar gibi genel ve soyut hususlardan ziyade geç ödeme nedeniyle davacının kendisinin, şahsen ve somut olarak uğradığı zarardır.
Yukarıdaki yapılan genel açıklamalar ve yapılan yargılama ışığında somut olaya baktığımızda; davacı tarafından talep edilen aşkın (munzam) zararın dayanağı olarak ileri sürülen iddia, geç ödeme nedeniyle kendisince, bizzat ve somut olarak uğranılan zarar iddiasından ziyade ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücündeki meydana gelen azalmanın aşkın (munzam) zararı oluşturduğu yönündedir. Başka bir anlatımla davacı tarafından, ülkemizdeki belirli dönemlerdeki ekonomik koşullarda mevcut olumsuzluklardan hareketle, kendi durumuna özgü şekilde açık ve somut olarak oluşan bir zarar olgusuna dair bir iddiada bulunulmadığı gibi bu yönde ispata yeter herhangi bir delil de sunulmamıştır. Açılan davada sadece, ekonomik koşullardaki olumsuzluklardan hareketle davacının durumunda olan bir bireyin elindeki varlığını koruma amacıyla belirli yatırımlara yönlendireceğine dair faraziyeye dayalı olarak aşkın (munzam) zararın ortaya çıktığı ileri sürülmüştür. Mahkememizce hukuki dinlenilme ve ispat hakkı kapsamında davacı vekiline işbu konuda süre verilerek delillerin somutlaştırılması istense de davacı vekili tarafından dava dilekçesinde öne sürülen tezler açılarak tekrarlanmak ve vicdani sorumluluğa değinilmekle yetinilmiştir. Ayrıca ifade edilmelidir ki, olayın temelinde yer alan davalı sigorta şirketinin temerrütü kusurdan değil, doğrudan yasadan kaynaklanmaktadır. Buna göre temerrüt faiziyle birlikte davacıya ödenen anapara yanında temerrüt faizini aşan zararın, davacı tarafından kendi durumuna özgü şekilde somut olarak ispat edilememiş olması ve aynı zamanda davalının temerrütünün yasadan kaynaklanması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. (TBK,122, KTK,97,99, HMK, 25/2, 26, 27/2/b, 31,187/1, 194, AY,36/1,138/1)
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında 6100 Sayılı HMK’nin 332/1 maddesine göre, 323. maddesinde sayılan yargılama giderlerinden aynı yasanın 326/1 maddesi gereğince aleyhinde hüküm verilen davacı taraf sorumlu tutulmuştur. Yine bu kapsamda HukukUyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin 26/2. maddeleri gözetilerek dava öncesi Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen dava şartı arabuluculuk ücretinin de taraflar toplantıya katıldığından az yukarıdaki esaslar çerçevesinde davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına da karar verilmiştir. Mamafih, karar tarihi itibariyle dava değeri miktar itibariyle kesinlik sınırının altında olmasına rağmen, davanın belirsiz alacak davası olarak açılması karşısında muhtemel talep artırımına göre dava değerinin her zaman kesinlik sınırını aşma ihtimali bulunduğu anlaşılmakla hukuki dinlenilme hakkı da gözetilerek istinaf kanun yolu açık bırakılmak suretiyle 6100 Sayılı HMK’nin 297/2 maddeleri gereğince aşağıdaki şekilde hüküm ihdas edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davanın REDDİNE,
2-)Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3-)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 80,70 TL harçtan mahsubuyla bakiye 189,15 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-)Arabuluculuk Kanununun 18/A-(13).maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 26/2. Maddeleri ile AÜT uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
5-)Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden; Avukatlık Kanunu’nun 164/5 maddesine göre davalı vekili için karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1, 13/2 maddeleri uyarınca hesap ve takdir olunan 500,00 TL nispi vekalet ücretinın davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-)Davalı tarafından kendisini vekille temsil ettirmek dışında (HMK’nin 323/1/ğ) yapılmış başka bir yargılama gideri bulunmadığından işbu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-)6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan avansın yatırana iadesine, ( Yazı İşleri Müdürü tarafından Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince resen işlem yapılmasına, )
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda; 6100 sayılı HMK’nin 341/1, 342, 343, 344 ve 345/1 maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde istinaf harç ve giderleri yatırılmak suretiyle mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçeyle; —-Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.