Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/50 E. 2023/482 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/50 Esas
KARAR NO: 2023/482
DAVA: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 21/01/2022
KARAR TARİHİ: 22/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda, dosya incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
DAVA/TALEP;Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili —– şirketi Ve —— aleyhine —— E. Sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, anılan icra takibinin dayanağı 09/06/2021 tanzim, 23/10/2021 vade tarihli 50.000 TL bedelli bono ile 31/03/2021 tanzim, 30/06/2021 vade tarihli 50.000 TL bedelli iki adet bono olduğunu, söz konusu bonoların davalılardan —— adına keşide edildiğini, icra takibine konu kılınan bonolar üzerinde yer alan müvekkilinin firma kaşesi ve imzalarının sahte olduğunu, açıklanan nedenlerle fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak üzere, müvekkili firma ve yetkilisi —— her an için haciz tehdidi altında bulunmakla mahkemece icra dosyasına yatıracağımız dosya borcununu teminat mukabili alacaklıya ödenmemesi hususunda teminat mukabili yahut sahtelik iddiasının katiliği karşısında teminatsız olarak dava sonuçlanıncaya kadar takibin ihtiyati tedbir kararı ıttıhazı sureti ile durdurulmasına, takibe konu olan kambiyo senedindeki kaşe ve imza müvekkile ait olmadığından icra takibine konu kılınan bonolardan kaynaklı borcunun bulunmadığının tespiti ile takibin her iki müvekkili yönünden de iptaline, alacaklının alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü nyet tazminatı ödemeye mahkum edilmesine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP /TALEP:Davalılar tarafından 6100 Sayılı HMK’nin 322/1 maddesi atfıyla aynı yasanın 126-131 maddeleri kapsamında cevap dilekçesi verilmemiştir. Davalılar duruşmalara katılmamış; kendilerini vekille temsil de ettirmemişlerdir.

DELİLLER:—– E.dosyası,—— Esas sayılı dosyası ve Bilirkişi Raporu, Gerçek kişi tarafların Aile Nüfus Kayıt Örnekleri, Davacı Şirkete Ait Ticaret Sicil Kayıtları, Senet Fotokopileri, Dosyadaki Sair Bilgi Ve Belgeler.

İDDİA VE SAVUNMA KAPSAMINDA UYUŞMAZLIĞIN NİTELİĞİNE GÖRE VAKIA VE DELİLLERİN TARTIŞILIP DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEP VE SONUÇLARI:Dava, 6100 Sayılı HMK’nin 106 ve 2004 Sayılı İİK’nin 72/1-3 maddeleri gereğince açılmış Menfi Tespit ( Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nin 4/2 maddesi gereğince dava değerine göre 6100 Sayılı HMK’nin 316 ilâ 322 maddelerinde düzenlenen basit yargılama usulüne tabi işbu davada; mahkememizce dilekçeler aşaması tamamlanmış ve usulüne uygun olarak yapılan davet sonucunda duruşma açılarak öncelikle dava şartları, hak düşürücü süre incelenmek suretiyle ön inceleme duruşması icra edilmiş ve uyuşmazlık belirlenmiştir. Akabinde taraflar sulh olmaya davet ve teşvik edilmelerine karşın, duruşmaya katılan davacılar vekilinin sulh olmak istemediklerini beyan etmeleri üzerine üzerine tahkikata geçilerek deliller toplanıp incelenmiş, tahkikat işlemleri ve incelemeleri yerine getirilip bitirilmiş ve karar duruşmasına katılan davacılar vekilinin sözlü açıklamaları da dinlenip zapta geçilerek aşağıdaki hüküm sonucuna ulaşılmıştır.Dava; 2004 Sayılı İİK’nin 72. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup; davacı- borçlunun —— sayılı takip dosyasına konu kambiyo senedindeki keşideci/borçlu şirkete atfen bulunan imzanın şirket temsilcsiine ait olmadığı dolayısıyla keşideci görünen şirketi bağlamayacağı iddiası ile davalılara borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Senette borçlu olarak gözüken kimse, senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığının ve dolayısıyla, senet borçlusu konumunda bulunmadığının tespiti amacıyla, cebri icra tehdidi ile karşı karşıya ise, icra takibinin yapılmasından önce; süresi içinde ödeme emrine karşı imzaya itiraz yoluyla itirazda bulunmayı ihmal etmiş ve takip kesinleşmişse, takibe başlanılmasından sonraki evrede sahtelik davası açabilir, böyle bir sahtelik davası hukukî niteliği itibariyle 2004 sayılı İİK’nin 72’de düzenlenmiş olan menfi tespit davasıdır Menfi tespit davasında ispat yükü ise, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat, davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı HMK madde 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir sebeple son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer Senede karşı mutlak defiler ise senet hamili olan herkese karşı ileri sürülebilir. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekarlık yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “senedin zamanaşımına uğramış bulunması” vb. defiler senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup, her hamile (iyiniyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir.. Yapılan açıklamalardan sonra Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz konusuna değinmek gerekirse, bu husus 2004 sayılı İİK’nin 170. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak bu inceleme icra hukuk mahkemelerindeki yapılan incelemeye yönelik olup HMK atfı içerir. Borçlunun, kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ileri sürerek açtığı menfi tespit davası esasında maddi hukuk anlamında bir itiraz sebebine dayanılarak açılmaktadır. Bu kapsamda hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit davalarında, uyuşmazlık temel ilişkiden değil, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan kaynaklanmaktadır. Bu davalarda, kural olarak, davacının iddiası çoğu kez tüm senet ilgililerine karşı öne sürülebilen mutlak def’îlere dayanmaktadır. Örneğin; kambiyo senedinin zorunlu şekil şartları içermemesi, kambiyo alacağının zamanaşımına uğraması, vadeyi beklemeden istemde bulunulması, ciro zincirindeki kopukluk, başvuru hakkının yitirilmiş olması, senette yazılı kısmi ödeme açıklaması, sorumsuzluk kayıtları ya da bir kambiyo taahhüdünün senet yapma iradesindeki bozukluk nedeniyle sahibini bağlamayacağı yönündeki iddialar hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit talebine konu oluşturur. Eldeki davada menfi tespit davası olmakla ve senetlerde keşideci sıfatı bulunan davacı- borçlu şirket temsilcisi tarafından imza inkarında bulunulmakla benzer mahiyette değerlendirme ile 6100 sayılı HMK’nin 208, 211 ve 217. maddelerine göre imza incelemesi yapılması gerekmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun; “Yazı veya imza inkârı” başlıklı 208. maddesi; “(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır. (2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır. (3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir. (4) Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir”; “Yazı veya imza inkârının sonucu” başlıklı 209. maddesi; ”(1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (2) Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir” “Sahtelik incelemesi” başlıklı 211. maddesi ise;“(1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir: a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir. b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir”. şeklinde düzenlemeler içermektedir. Buna göre, 6100 sayılı HMK’nin 211/a maddesine göre yapılan incelemeye rağmen hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamış ise 6100 sayılı HMK’nın 266. ve devamı maddelerine göre çözümü özel veya teknik bilgi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesine karar verilir. Aynı Kanun’un 211/b maddesine göre bilirkişi incelemesinden önce mevcutsa o tarafa ait karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar ilgili yerlerden getirilir. Bilirkişi o mahkemede elde edilen yazı ve imzalarla inceleme yapar. Bu husus maddenin gerekçesinde “…Bilirkişi incelemesinde, bu yazı ve imzalarla mahkemece elde edilen yazı ve imzalar esas alınır. Bilirkişi inceleme için gerekli görürse kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir…” şeklinde açıklanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı üzere takibe dayanak senedin sahteliğinin bilirkişi raporu ile ispatlanması gerekir. Bilirkişi incelemesinde kullanılacak belgeler mahkeme veya bilirkişi huzurunda alınan imza örnekleri ve mukayeseye esas belgelerdir. İmza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. Yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, —— aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi sebeple farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim bu ilkeler, —– sayılı kararında da benimsenmiştir.6100 sayılı HMK’nin 211. maddesinde yer alan ve imza incelemesi konusunda getirilen bu sıraya uyulması zorunludur. Buna göre hâkim imzayı inkâr eden tarafın isticvap edilmesine karar verdiği hâlde, bu davete icabet edilmemesi imzanın ikrar edilmiş sayılması sonucunu doğuracak ve bilirkişi incelemesi yapılmasına ihtiyaç kalmayacaktır. Aynı şekilde inkâr edilen imza ile karşılaştırılan imzanın birbirine benzemediğinin ilk bakışta tespit edilebildiği hâllerde bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek yoktur Diğer taraftan adli bilimler disiplininin bir dalı olan kriminalistiğin özel bir sahası olan adli grafoloji ve belge sahteciliği dalı, el yazısı ve imzaların grafolojik açıdan kişinin samimi yazı ve imzalarının karakteristik yazım özelliklerinin tespitini ve belirlenen karakteristiklerin, araştırılan (incelemeye konu olan) yazı ve imzalarda da var olup olmadığının incelenmesini içerir. Bilirkişi inceleme sonucunda senette borçluya atfen atılı bulunan imzanın borçluya ait olup olmadığına ilişkin bir kanaate ulaşır. Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir. Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir.Yukarıda açıklanan hususlar ve yapılan yargılamaya göre somut olaya geldiğimizde; —— esas sayılı takibin dayanağı görünen; 31.03.2021 düzenleme tarihli , borçlu/düzenleyeni —– şirketi lehtarı ve cirantası —– şirketi hamil/alacaklısı ——- olan, 30.06.2021 vade/ödeme tarihli 50.000,00 TL bedelli ve 09.06.2021 düzenleme tarihli , borçlu/düzenleyeni ——- şirketi, lehtarı ve cirantası —— şirketi, hamil/alacaklısı ——– olan, 23.10.2021 vade/ödeme tarihli 50.000,00 TL bedelli bonolar/senetler üzerindeki imzanın sahteliği öne sürülerek menfi tespit talep edilmiştir. Bu kapsamda öncelikle senetlerin tanzim tarihi olan 31.03.2021 ve 09.06.2021 tarihlerinde ——Ticaret Sicil kayıtlarına göre keşideci şirketin yönetim kurulu başkanı ve temsilcisi olduğu tespit edilmiştir. ——– Esas sayılı dosyasından aynı senetlere ilişkin açılan imzaya itiraz davasında alınan bilirkişi raporunda imzaların ——- eli ürünü olmadığı tespit edilmiş ve davacı borçlular yönünden takibin durdurulmasına karar verilmiştir. İcra Hukuk mahkemesinde taraflar vekille temsil edilmiş olup verilen işbu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmadığından 16.09.2022 tarihinde kesinleşmiştir. Bilindiği üzere senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti, senet elinde olup takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya aittir Borçlu sahtelik iddiasını olayda olduğu gibi imzanın sahteliğini herkese karşı mutlak defi olarak ileri sürebilir. Öte yandan icra hukuk mahkemesinin takip hukuku anlamında verdiği kararlar da kesin hüküm oluşturmaz. İcra hukuk mahkemesinin imza itirazı hakkında verdiği kararlarla takibe devam edilebilir ise de bu kararları hükümden düşürecek şekilde genel mahkemeye başvurulması mümkündür. Takibin kesinleşmesi üzerine açılabilecek menfi tespit ve istirdat davaları da bir yönüyle icra hukuk mahkemesi kararlarının kesin hüküm oluşturmadığını gösterir. İİK’da takibe devam edilmesine rağmen genel mahkemeye gidilebilecek yollar açık tutulmuş ve gösterilmiş ise de icra hukuk mahkemesinin bu kararı kesin hüküm oluşturmayacaktır. İcra mahkemesi kararı kesin hüküm oluşturmaz iken bu mahkemenin aldığı bilirkişi raporunun genel mahkemede bağlayıcılığı yoktur. Ancak somut olayda—— Esas sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporunda mukayeseye esas alınan ——-Noterliğinin 19.01.2018 tarih ——- yevmiye numaralı tescil talebi belgesi ve ——-Noterliğinin 15.03.2021 tarih ——- yevmiye numaralı imza sirküleri ki bu imza sirkülerinin senetlerin tanzim tarihin çok yakın olduğu görülmekle dava ve takip konusu senetlerdeki imzalarla hiçbir benzerlik göstermedikleri imzaların daha ilk bakışta birbirinden yapı ve form olarak çok farklı karakteristik özellikler taşıdıklarının anlaşılması karşısında başkaca bir imza incelemesi yapılmasına gerek duyulmamış, icra hukuk mahkemesinde imzalara ilişkin alınan bilirkişi raporu hüküm için yeterli ve elverişli görülmüştür. Filhakika, işbu bilirkişi raporu ve diğer delilere göre mahkememizce senetler üzerindeki imzaların davacı gerçek kişi ——- eli ürünü olmadığı, dolayısıyla şirket kaşesi üzerindeki imza itibariyle davacı şirketi ve açıktaki imza yönünde de kendisini bağlamayacağı açık ve kesin olarak anlaşılmıştır. Öte yandan davacı gerçek kişinin senetler üzerinde avalist olarak yorumlanabilecek ikinci bir imzası bulunması ve takipte gerçek kişi ——– da borçlu olarak gösterilmesi karşısında kişisel olarak da dava açmakta hukuki yaranın ve hakkının bulunduğu ve dolayısıyla taraf sıfatının (aktif dava ehliyeti) bulunduğu kabul edilmiştir. Öte yandan senetler üzerinde asıl hukuki ilişki davacılar ile davalı —– şirketi, arasında olduğundan ve doğrudan doğuraya takibe dayanak bonolardaki imzanın sahteliğine ve işbu bonolardan dolayı menfi tespit talep edildiğinden anılan davalının da taraf sıfatı bulunduğu gözetilerek uyuşmazlık kökten ve tüm taraflar itibariyle çözümlenmiştir. Binaenaleyh; imzaların davacı gerçek kişinin eli ürünü olmadığının kesin olarak saptanmasına göre kambiyo niteliğindeki bonoların zorunlu şekil şartlarını içermediği ve işbu senetlerden dolayı davacının maddi hukuk bakımından sorumlu tutulamayacağı yönünde oluşan hukuki sonuç ve vicdani kanaatle; davacılar tarafından TMK’nin 6 ve HMK’nin 190. maddeleri kapsamında ispatlanan davanın kabulü ile; 6100 Sayılı HMK’nin 106 ve 2004 Sayılı İİK’nin 72/1 maddeleri gereğince —– esas sayılı takibin dayanağı görünen; 31.03.2021 düzenleme tarihli , borçlu/düzenleyeni —— şirketi, lehtarı ve cirantası —– şirketi, hamil/alacaklısı —— olan, —— vade/ödeme tarihli 50.000,00 TL bedelli ve ——- düzenleme tarihli , borçlu/düzenleyeni —– şirketi lehtarı ve cirantası —– şirketi, hamil/alacaklısı ——- olan, 23.10.2021 vade/ödeme tarihli 50.000,00 TL bedelli bonolar/senetler nedeniyle; davacılar —— ve —— şirketinin, davalılar —– şirketi ve ——– borçlu olmadıklarının tespitine, karar verilmesi gerekmiştir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72-(5) maddesi “dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz” hükmünü içermektedir. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötüniyetli olmasıdır. Başka bir ifadeyle; İcra İflas Kanunu’nun 72-(5) maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı (borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun üzerindedir. Nitekim aynı ilkeler, ——– sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Bu açıklamalar ışığında tazminat talebi yönünden somut olaya bakıldığında ise, davalı gerçek kişinin senetleri lehtar ve cirantada konumunda bulunan dava dışı şirketten teslim aldığı ve alacaklı hamil konumuna geldiği, davacılar ile anılan davalı arasında senetler üzerindeki şekli görüntüye göre hukuki ve akdi ilişki bulunmadığı, takibin haksızlığına karar verilmekle birlikte, imzanın sahteliği davacıya karşı ileri sürülebilmekle birlikte ilk baştaki geçerliliğinden davalının bir sorumluluğunun bulunmadığı, davacılar tarafından davalının kötü niyetli olduğu ve takip nedeniyle zarara uğradıklarının soyut iddia ve talebin aksine somut delilerle ispat edilemediği; diğer davalı şirketin ise takipte borçlu konumunda olduğundan teknik olarak tazminattan sorumlu tutulmasının hukuken mümkün görülmemesi karşısında her iki davalı yönünden de tazminat talebinin koşulları oluşmadığı sonuç ve kanaatiyle işbu talep yerinde görülmemiş ve reddedilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nin 332/1 maddesine göre, 323. maddesinde sayılan yargılama giderlerinden ise aynı yasanın 326/1/3 maddeleri gereğince davalılar müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmak sueritiyle 6100 Sayılı HMK’nin 297/2 maddeleri gereğince aşağıdaki şekilde hüküm ihdas edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davanın Kabulü ile; 6100 Sayılı HMK’nin 106 ve 2004 Sayılı İİK’nin 72/1 maddeleri gereğince ——- esas sayılı takibin dayanağı görünen; —— düzenleme tarihli , borçlu/düzenleyeni —– şirketi, lehtarı ve cirantası —– şirketi, hamil/alacaklısı ——- olan, ——- vade/ödeme tarihli 50.000,00 TL bedelli ve —— düzenleme tarihli , borçlu/düzenleyeni —— şirketi, lehtarı ve cirantası —– şirketi, hamil/alacaklısı ——- olan, ——- vade/ödeme tarihli 50.000,00 TL bedelli bonolar/senetler nedeniyle; davacılar —— ve —– şirketinin, davalılar —– şirketi ve ——- BORÇLU OLMADIKLARININ TESPİTİNE,
2-)Davacıların, 2004 sayılı İİK’nin 72/V maddesi gereğince haksız ve kötü niyetli takip nedeniyle tazminat talebinin koşulları oluşmadığından Reddine,
3-)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 7.010,42 TL karar ve ilam harcından; dava açılışında peşin yatırılan 1.707,75 TL ve 52,84 TL tamamlama harcının mahsubuyla bakiye 5.249,83 TL karar ve ilam harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazineye gelir kaydına,
4-)Davacılar tarafından yapılan 80,70 TL başvurma harcı, 1.707,75 TL peşin harç, 52,84 TL tamamlama harcı, 11,50 TL vekalet harcı, 68,10 TL posta masrafı olmak üzere toplam 1.920,89 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-)Davacılar kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden; Avukatlık Kanunu’nun 164/5 maddesine göre davacılar vekili için karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1, maddesi uyarınca hesap ve takdir edilen 16.464,00 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-)6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan gider avansının yatırana iadesine, ( Yazı İşleri Müdürü tarafından Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince resen işlem yapılmasına,)
Dair, davacılar vekilinin yüzüne karşı, davalı tüzel kişi şirket temsilcisinin ve davalı gerçek kişinin yokluğunda ; 6100 sayılı HMK’nin 341/1, 342, 343, 344 ve 345/1 maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde istinaf harç ve giderleri yatırılmak suretiyle mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçeyle —— Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/06/2023