Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/670 E. 2022/709 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/670
KARAR NO:2022/709

DAVA: Ticari Şirket Kuruluş Sözleşmesinin İptali ve Ortaklık Sıfatının Baştan İtibaren Kaldırılması
DAVA TARİHİ:01/11/2021
KARAR TARİHİ:19/10/2022
Tarafları yukarıda belirtilen davanın Mahkememizce yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından ibraz edilen ve gerekli-yeterli kısımları:
KONU : Davalılar arasında 10.03.2017 tarihli “—- kuruluş sözleşmesinin HİLE sebebiyle ” İPTALİ” ne karar verilerek Müvekkilimin Ortaklık Sıfatının geçmişe şamil olarak ortadan kaldırılması taleplidir.
TENSİP ZAPTI İLE BİRLİKTE İVEDİLİKLE VERİLMESİNİ TALEP ETTİĞİMİZ ACİL KARARLAR HAKKINDAKİ AÇIKLAMALARIMIZ:
Davalı —–Sayılı dava dosyasından kısıtlanmış olup, 19.03.2020 tarihli mahkeme kararı ile vesayet altına alınmıştır. Vasi olarak ilk eşinden olan kızı —- Atanmıştır. Davaya konu —-kuruluş sözleşmesi tarihi 10.03.2017 tarihli olup sözleşmenin akit tarihinde davalı — akıl sağlığının yerinde olup olmadığının tespiti açısından en yakın —— hastanesine sevki ile hakkında sağlık heyet raporu alınmasına karar verilmesini kamu düzeninin gereği olarak ivedilikle karar verilmesini talep ederiz.
HARCA ESAS
DEĞER : Fazlaya ilişkin haklarımız saklı ve kalmak kaydı ile şimdilik;
100.000-TL (şirket sermayesi 100.000-TL olup yapılacak inceleme neticesinde arttırma hakkımız saklıdır.)
AÇIKLAMALAR:
Müvekkilim davacı —–, davalı —— eşi olup tarafların evlilik tarihi —–. Tarafların gönül ilişkisi çok evvelden başlamış olup, bu birliktelikten (doğum tarihi —– ) ——- doğmuştur. Taraflar arasında evlilik birliği kurulmadan hemen evvel davalı—– tarihinde eski eş—– anlaşmalı olarak boşanarak üzerinde kayıtlı olan ve ilk eşinden oğlu —– adına kayıtlı ancak aslen davalı — ait taşınmazları ve diğer taşınmazları tamamen eski eşine devrederek boşanmıştır. Davalı —- %50 ortağı olup tek gelir getiren malvarlığı bu şirket hisseleri kalmıştır —– bu şirket ortaklığı sebebiyle ortağı —– kendisine 01.07.2015 tarihinde sözleşme imzalatarak kendisinin unutkanlığından faydalanmak suretiyle tüm malvarlığını bedelsiz olarak üzerine geçirdiğini, bunun dışında şirkette haberi olmadan bir takım sözleşmeler ve evraklar imzalattıklarını, bazı kredi sözleşmelerine şahsi kefalet imzası verdiğini, bunları hatırlamadığını, yaptığı bu sözleşmelerden çok pişman olduğunu ve aile malvarlıklarının bu yolla tükendiğini, tamamen eski ortağının başını derde sokacak işlere bulaştırdığı ve kendisinin hastalık derecesinde unutkanlık problemi çektiği gerekçesi ile müvekkilimin iradesini fesada uğratarak kendisi hakkında vesayet davası açılması ile imza yetkisinin kısıtlanması yolu ile, daha evvel imza ettiği sözleşme ve taahhütlerden bu yolla kurtulmayı amaçlamıştır. Bu esnada da eski ortağı —– aleyhine onlarca dava ve icra takibi açarak bahsettiği sözleşmelerin de feshini talep ederek hak arama girişimine başlamıştır. Tüm bu nedenlerle müvekkil, eşi davalı—–bu beyanlarına ve samimiyetine güvenerek eşi hakkında ——arada unutkanlığı olduğundan bahisle kısıtlanmasını talep etmiştir. ——Hemen akabinde aynı dava dosyasına Davalı —— verdiği bilgi ile ilk eşinden olan çocukları—— müdahale talebinde bulunarak babalarına vasi tayin edilmek istemişlerdir. Müdahale dilekçesinin tarihi 29.08.2016 tarihi olup iş bu müdahale dilekçesinin özellikle —– sayılı dosyasından celp edilerek incelenmesini talep ederiz. Dilekçe içeriğinde açıkça Davalı —– arayarak “beni bu kadından kurtar” şeklindeki yakarışı açıkça yazılmış olup, taraflar arasındaki dayanışma ve muvazaayı bugün itibariyle anlamlı kılmaktadır. Bahsedilen vesayet dava dosyasına müdahale talepli bu dilekçeyi sunan aynı zamanda —-vekili de olan —–olmuştur. Bunun yanında —— vekili olarak davalı—–aleyhine onlarca dava ve icra takibi yürütmekle beraber daha da ileri giderek—— boşandığı eşi ——vekili olarak—-sayılı dosyası ile—-aleyhine dava açan avukattır.—–. sayılı dosyasında müvekkilleri —– iradesini yanıltarak, mal kaçırmak için muvazaalı işlemler yaparak bu nedenle mal rejiminden kaynaklanan hakkı olan —— hisselerini gizlediğini ve boşanmaya ikna ettiğini iddia etmiştir. (Bahsedilen dava dosyası tarafların muvazaalı işlemlerinin tespiti ve ispatı için önemli olup, mahkemenizce celp edilip incelenmesini talep ederiz.)
——- hakkında müvekkilim olan eşi —- tarafından açılan vesayet dava dosyası devam ederken —– ile 19.01.2017 tarihli protokolü imzalamışlardır. Davalı ——- iş bu protokolü imza etmeden evvel müvekkilime, celbi talep olunan 18.01.2017 tarihli “Muvafakatname” isimli belgeyi imza ettirerek diğer —– istendiğini ve evli oldukları için yasal bir koşul olduğunu ileri sürmüştür. Eşine bağlı olduğu aşk ve sevgi duygusu nedeniyle asla şüphelenmeyen müvekkilim davalı —– bu talebini yerine getirerek celbi talep olunan 18.01.2017 tarihli belgeyi imza etmiş ve davalı —–vermiştir. Davalı—— diğer davalılar aleyhine açtığı tüm dava ve icra dosyalarından feragat etmiş bütün kazanımlarından tek taraflı olarak adeta vazgeçmiştir. 19.01.2017 tarihli protokolün konularından biri de taraflar arasında 01.07.2105 tarihinde imzalanan ve müvekkilim ile —– evlilik içi dönemine rastgelen bu kazanımlardan HER NEDENSE TEK TARAFLI OLARAK VE KARŞILIKSIZ OLARAK HAKLARINDAN FERAGAT ETMESİDİR. 19.01.2017 tarihli protokol incelendiğinde dikkat edilmesi gereken en önemli husus şudur; — —- halihazırda —-%50 ortağı olarak—– o dönemki malvarlığının yarısının zaten sahibidir. Ancak 19.01.2017 tarihli protokol gereği sadece—– üzerinde kayıtlı —– hastane binasının yarısının mülkiyetini alarak diğer tüm haklarından ve malvarlığından tek taraflı olarak feragat etmiştir. Aynı Protokol’ün 3.5 maddesi ile aynı zamanda diğer başkaca şirketlerde —– sahip olduğu tüm hisseler ve haklarından KARŞILIKSIZ feragat etmiştir. Hülasa yukarıda kısaca izahına çalıştığımız 19.01.2017 tarihli Protokolün muvazaa-kesin hükümsüzlük sebebi ile ortadan kaldırılması nedeniyle verilenlerin geçmişe şamil olarak hak sahiplerine iadesine ilişkin müvekkilim tarafından davalılar aleyhine——Sayı ile dava açılmış olup yargılaması devam etmektedir. Davaya konu şirket olan “—— taraflarca kurulma aşamaları ve geçmişi şu şekildedir. Davalı —– hem kendinin kısıtlanması için müvekkilimin iradesini yanıltarak 08.08.2016 tarihinde—–vesayet davası açtırmış hem de bu davayı açtırdığı gün ilk eşinden olan oğlu —-aile şirketleri olan—–nezdindeki şirket hisselerini devretmiştir. Davalı —- devamla; müvekkilime bu vesayet davasını açtırmış ve hemen ilk eşinden olan çocuklarına bilgi vererek iş bu davaya müdahil olmalarını sağlamıştır. Akabinde 19.01.2017 tarihli sözleşme ile de tapu kaydı üzerine tescil edilen hastane binasının yarısının kirasını alabilmek için müvekkilim olan eşini ikna etmiş ve ilk eşi —– kendisi aleyhine mal rejimi tasfiyesi davası açtığını bu dava dosyasından hesapları ile tüm malvarlığına tedbir kararı aldırdığını bu nedenle aylık kira bedelini vekaletname ile eşi olan davacı müvekkilim üzerinden yapması gerektiğini belirtmiştir. Davalı—– müvekkilimin güvenini sağlamak adına imza ettiği ekli belgeleri vermiş ve 19.01.2017 tarihli sözleşmenin imza edilmesinden evvel birçok borç taahhüdünde bulunduğunu bu borçlarını ödemek için bir aile şirketi kuracağını aile şirketi kurulana dek bu hayatta sadece müvekkilim olan eşine güvendiğini ve onun üzerinden kira bedellerinin tahsilini sağlayıp borçlarını ödeyeceğini belirtmiştir. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere müvekkilimin davalı —-ile uzun yıllar süren aşk dolu bir birlikteliği bulunmakta ve davalı iki tane evladının babasıdır. Müvekkilim, davalının tüm bu beyanları ile müvekkilime verdiği evraklara güvenmiş vekaletname ile 01.02.2017 tarihli kira sözleşmesinin tarafı olmayı kabul etmiştir—-) Davalı kira bedellerini uzun süre müvekkilim üzerinden tahsil etmiştir. Şöyle ki; 7-8 ay müvekkilim adına yatırılan kira bedelini kendi şoförü ve para taşımada kullandığı elemanı —- üzerinden nakden çekimini yaptırarak bahsettiği borçlarını ödediğini beyan etmiştir. 24.03.2017 tarihinde davaya konu ——Şirketini kurmuş müvekkilimi de bu şirketin %90 hissedarı yapmıştır. Müvekkilim artık ev hanımı olduğunu iki kız çocuğunun okul işleri ve sınavları ile ilgileneceğini belirtse de; davalı —– müvekkilimi, bir şekilde hileli hareketleri ile ikna etmeyi başarmıştır.Davalı —–hemen kurduktan sonra şirket adına sahip olduğu hastane binasını ayni sermaye olarak koyacağını ve hissesinin bu aşamadan sonra büyüyeceğini akabinde müvekkilimin hissesinin de sembolik kalacağını hayatta başka kimseye güvenmediğini bir süre daha idare etmeleri gerektiğini borçları bitince rahat edip müvekkilimi şirketten çıkaracağını onun yerine oğlu —— ile ortak devam edeceğini belirtmiştir.Müvekkilime de beyanı üzerine sahip olduğu hastane binasının ayni sermaye olarak tescilinin sağlanacağı hususunda tespit davası açtığını işlem tamamlanınca ticaret sicil müdürlüğünce yapılacak işlemle müvekkilimin hissesinin çok küçük ve sembolik olacağını beyan ederek işlemlere devam etmiştir. Sonuç olarak davalı—–bu süreçte şirket adına kira bedellerinin tahsilini şirket üzerinden sağlatmış ve elden ödemeleri alarak borçlarını ödediğini iddia etmiştir. Bu işlemleri de şu anda da halen şoförü olan ve yaklaşık 12-13 yıldır yanında olup para işlerinin takibi yapan ——yaptırmıştır. Bu esnada müvekkilime de asılları daha evvel —–sayılı dosyasına sunulu 16.01.2017 tarihli “Taahütname” 18.01.2017 tarihli “Muvafakatname” , 04.12.2018 tarihli” Taahütname ve Borç Kabul Senedi “belgelerde bahsettiği borçlarını ödemek için kredi çektirmiş ve müvekkilimin evlilik öncesi kendi şahsi taşınmazlarının ipotek edilmesine neden olmuştur. (Bahse konu belgelerin —–sayılı dosyasından celbine karar verilmesini talep ederiz) Bu aşamada da şirketin kamu borçlarını da ödemekten imtina etmiş tüm hileli işlemleri ile müvekkilimin iradesini fesada uğratmıştır.Davalı—– bir şekilde ilk eşinden olan kızı —– ile tüm hukuki iş ve işlemleri öyle bir gerçekleştirmiştir ki müvekkilim halen hukuki konu ve olayları anlayamamıştır. Davalı—– yıllarca davalaştığı eski ortağı—-ile kızı olan Vasisi sayesinde aynı safha geçmiş, hukuki işlerini ortak yürütmektedirler. —–vekili eli ile müvekkilim, sanki hileli işlemler ile kendisine zarar vermiş gibi yargı mercilerine lanse ederek bir anda AKIL ZAYIFLIĞI OLAN EŞİNİ DOLANDIRAN KİŞİ İLAN EDİLMİŞTİR. —–sayılı dosyasında 6 ay gibi kısa bir sürede yapılan yargılama ile müvekkilimin davaya konu ——-Şirketini kurduğu için eşini dolandırdığı hususunda suçlu ilan edilmiştir. Mahkeme kararı kesinleşmemiş olup halen istinaf aşamasındadır. Müvekkilim iş bu dava dosyasının istinaf yargılaması devamında ekli belgelerin asıllarını dosyaya sunarak aslında davalının kendi tasarruflarını karşıladığını eşini dolandırmadığını ispat etmeye çalışırken taraflar arasında devam eden boşanma ve mal rejimi tasfiyesi davasında davalı — ve davaları yürüttüğü kızı Vasisi—–ile kendisinden mal ve para kaçırmak için bir takım girişimlerde bulunduğunu anlayınca aslında eşinin kendisini muvazaalı -hileli işlemlerle aldattığını henüz anlayabilmiştir. Hemen vekili eli ile—– Sayılı dava dosyasına sundurduğu dilekçe ile VESAYETİN KALDIRILMASINI TALEP ETMİŞTİR. İşbu talebine ilişkin yargılama başlatan mahkeme, Davalı —- 16.01.2020 tarihinde kısıtlanmasına dair—–Hastası olduğuna dair teşhisi ile Sağlık kurulu Raporu veren—- Hastanesine yönlendirmiştir. Bahsedilen hastane tarafından davalı —–aynı rapor verilememiştir. Zira 16.01.2020 tarihli Sağlık Kurulunda raporu veren şahıslar aynı hastanede artık aynı görevde değillerdir. Dolayısıyla Hastane aynı raporunu yenileyememiş davalı hakkında (5 kez muayenesi yapıldığı ancak) karar veremediklerinden bahisle üniversite hastanesine yönlendirilmesi hususunda rapor tanzim etmişlerdir. Bunun üzerine—– yönlendirilmesine karar vermiş olup davalı 22.09.2021 tarihinde —– yönlendirilmiştir. Her nasılsa hiçbir hastanede o kadar tetkik ve incelemeye rağmen hakkında rapor verilemeyen davalı hakkında —– tarafından Türk hukuk tarihinde görülmemiş bir hızla 1 günde hiçbir tıbbı tetkik yapılmadan sağlık heyet raporu oluşturulmuş olup raporun 4 günde vesayet dava dosyasına kazandırılması sağlanmıştır. Bahsedilen Sağlık Heyet Raporunda davalının vesayet altına alınmasına dair rapor edilmiş ve davalı hakkında bu sefer farklı bir —–teşhisi konulmuştur. Müvekkilim vekili aracılığı ile bahse konu rapora itiraz etmiş, itirazlar mahkemece kabul görmemiş ve vesayetin kaldırılması talebi reddedilmiştir. Karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Ayrıca bahsedilen 27.09.2021 tarihli —– Kurulu tarafından davalı hakkında verilen sağlık heyet raporuna ilişkin tarafımızca yasal yollara başvurulmuş olup bilgileri bilahare dava dosyamıza sunulacaktır. Yukarıda bahsedilen sağlık raporları ve vesayetin kaldırılması talebine ilişkin hukuki bilgi ve belgeler—–Sayılı dava dosyasında mevcut olup dava dosyanın tamamının celp edilerek incelenmesini talep ederiz. Bu ana kadar müvekkilimin eşine bağlılığı, aşkı sevgisi devam etmiştir. Ancak 19.03.2020 tarihinde vesayet kararı ile birlikte bir daha çocuklarını dahi görmek istememesi ve müvekkilimi vasisi olan kızı—-eli ile sürekli şikayet ettirerek nafaka dahi ödenmesine rıza göstermemesi ile davalı —-gerçek yüzünü anlamış bu anlamda eşi tarafından hileli eylemlerle yapılan tüm hukuki işlemlerin MUVAZAA- KESİN HÜKÜMSÜZLÜK SEBEBİYLE ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN davalar açmıştır.
Davalı—- Muvazaalı olarak diğer davalılar ile yaptığı hukuki işlem ve sözleşmelerin ortadan kaldırılması için açılan dava dosyaları şöyledir;
—– sayılı dosyası ile Davalı—- ile ortağı—–arasında akdedilen 19.01.2017 tarihli sözleşmesinin muvazaa- mutlak butlan sebebiyle ortadan kaldırılması talepli dava dosyası
—–Sayılı Dosyası ile —– ile ortağı —–arasında yapılan 23.05.2019 tarihli Feragat sözleşmesinin muvazaa—— mutlak butlan sebebiyle ortadan kaldırılması talepli dava dosyası
—–Sayılı ilk eşinden doğan oğlu —– devir ettiği şirket hisselerine ilişkin “hisse devir sözleşmesinin muvazaa- mutlak butlan sebebiyle ortadan kaldırılması talepli dava dosyası
—– sayılı dosyası ile Davalı —–diğer birkısım davalılar——şirket hisselerine ilişkin hisse devir sözleşmesinin muvazaa- mutlak butlan sebebiyle ortadan kaldırılması talepli dava dosyası
—–. sayılı dosyası ile Davalı —-diğer Davalı —– ile müvekkilimden evlilik içi mal ve para kaçırmak için akdettiği 01.07.2015 tarihli sözleşmesinin muvazaa—— mutlak butlan sebebiyle ortadan kaldırılması talepli dava dosyası
—– Sayılı dosyası ile Davalı —- diğer Davalılar—-ile müvekkilimden evlilik içi mal ve para kaçırmak için akdettiği 21.11.2016 tarihli sözleşmesinin muvazaa- mutlak butlan sebebiyle ortadan kaldırılması talepli dava dosyası—– diğer Davalı —- ile imza ettikleri ve şirket hisse yapısını değiştirip, ciro ile hisselerini BEDELSİZ davalı —- devrini sağlayan 19.01.2017 tarihli Yönetim Kurulu Kararının ortadan kaldırılması talepli dava dosyası.Yukarıda tam olarak arz ve izahına çalıştığımız açıkça husus şudur; Davalı ——, müvekkilimden mal ve para kaçırmak için, davaya konu 10.03.2017 tarihli —- sözleşmesini yaparak , şirket üzerinden tahsil olunan tüm kira bedellerini kendi tasarruf ettiği gibi, borçlandığına dair müvekkilime teslim ettiği; 16.01.2017 tarihli “Taahütname” 18.01.2017 tarihli “Muvafakatname”, 04.12.2018 tarihli” Taahütname ve Borç Kabul Senedi evrakların da artık gerçek bir borçlanma işlemi olmadığı DAVALININ HİLE İLE MÜVEKKİLİMİZİN İRADESİNİ YANILTMAK İÇİN KURGULADIĞI BİR OLGU OLDUĞU ARTIK ORTAYA ÇIKMIŞTIR. Nitekim Ekli evraklarda sadece Davalı —- tek taraflı edimi açıklanmış ve sadece kendi imzası yer almıştır. Fakat Davalı—– bu hileli işlemlerine dayanak teşkil etmesi için kendi hazırladığı belgelerde başkaca kişilerin isimlerini kullanmaktan da asla çekinmemiştir. Diğer yukarıda muvazaalı yaptığı sözleşmeler gibi bu belgeleri de müvekkilimi hile ile iradesini yanıltmak üzere kullandığı argümanlar olmuştur. Ekli evrakların asılları—- Bölge Adliye Mahkemesinin —– sayılı dava dosyasına sunulmuş olup evraklar DAVALI —- HİLE EYLEMLERİNİ AÇIKÇA İSPAT ETMEKTEDİR. Dava dosyasından belgelerin celbini talep ederiz. Tüm bunların dışında davalı ——– hakkında vesayet kararı verildikten sonra, davalı kızı ve vasisi aracılığı ile müvekkilimi eşini Dolandıran kişi olarak ilan etmiş davaya konu şirketin ise paravan şirket olduğunu belirtmiş buna rağmen bugüne kadar şirketten çıkmadığı gibi feshini de talep etmemiştir. Şirketin tüm kamu borçlarını da ödemediğinden hepsi müvekkilimin üzerine yıkılmıştır. Davalı —-iş bu davaya konu şirkete müvekkilimi MÜDÜR olarak atanmasını sağlamış, şirket adına yatırılan tüm bedellerin müvekkilimin Müdür imzası ile talimat yazılarak kendi elemanı —- beri para işlerini taşıyan yürüten kişi ) —-ile elden çektirip teslim almıştır. Hatta bazı bedelleri de ” eski eşi —– tarafından aleyhine açılan Mal Rejimi Tasfiyesi Davası—— sayılı dosyasından” hesaplarına tedbir istendiği kendi hesaplarının güvenliği olmadığı beyanı ile müvekkilimin şahsi hesaplarını kullanmıştır. Davalı —- tüm bu hileli işleri yaptıktan sonra davaya konu şirketi —-ilan etmiştir ancak halen paravan şirketin ortağı olmaya da devam etmektedir. Ayrıca davalı —- %50 ortağı olduğu başkaca bir şirket olan —- müvekkilimi MÜDÜR tayin ettirmiştir. Bunu da yine hileli eylemleri ile gerçekleştirmiştir. Bahsedilen şirket tarafından müvekkilimin sahte imzası kullanılarak evrak tanzim edilmiştir. Müvekkil bunu öğrendiğinde hemen Müdürlük görevinden istifa etmiş ve bahsedilen evrak ile ilgili —— Sayılı dosyası ile ilgililer aleyhinde şikayette bulunmuştur. İş bu şikayet dosyasında yapılan inceleme ile evraklardaki imzanın müvekkilimin el ürünü olmadığı ortaya çıkmıştır. Ancak davalı —–bahsedilen şirketin kendisi için önemli olduğunu üzerinde çok büyük malvarlığı olduğunu diğer ortakları ile sıkıntı yaşamak istemediğini şikayetine devam etmesinin uygun olmadığını belirterek o dosyaya devam etmesini engellemiştir. Dolayısıyla müvekkilim henüz bu hileli eylemi de eşi davalı ——yaptırdığını anlamıştır. Söze konu şirketin herhangi bir ticari faaliyeti olmadığı gibi Davalı ——- tarafından hangi saikle ortak olduğu da henüz belli değildir. Halen bahsedilen şirketin MÜDÜR ‘ü olarak Davalı —– isteği ile Vasisi olan kızı —- atanmış olup Müdürlük görevine devam etmektedir. Davalı —-her ne kadar görünüşte kısıtlanmış olsa da, bu kerre de kızı olan Vasisi —– ile tüm işlerine devam etmektedir.Müvekkilim şu an aynı zamanda eşi olan davalı —— tarafından hem maddi hem de manevi zarara uğratılmış ancak halen, bu hukuki işlemleri nasıl yaptırdığını anlayamamıştır. Tüm borçları üzerine kaldığı gibi Vasisi eliyle aleyhine açtırdığı davalarda da borçlu çıkarılmıştır.
Yukarıda detayları ile arz ve izahına çalıştığımız üzere; asılları —-Sayılı dosyasına sunulan 16.01.2017 tarihli “Taahütname” 18.01.2017 tarihli “Muvafakatname” , 04.12.2018 tarihli” Taahütname ve Borç Kabul Senedi evrakları tek taraflı olup sadece Davalı —- edimlerini içerdiği ve müvekkilimin davaya konu—- şirket ortaklığı sözleşmesini imza etmesi , şirket üzerinden çekilen nakit paralar ve diğer yaptığı anlaşmalarda haricen tahsil ettiği bedellerin müvekkilimin adı ve hesabı kullanılması için HİLE eylemlerine dayanak teşkil ettiği ortadadır. Davalı tüm hukuka aykırı eylemleri ve işlemleri müvekkilimden para ve mal kaçırmak saiki ile yaptığı anlaşılmıştır.
Yukarıda yaptığımız tüm açıklamalar ışığında maddi deliller kısmında celbini talep ettiğimiz dava dosyalarının konusu olan ve davalı —— tarafından yapılan muvazaalı sözleşmelerin varlığı dikkate alındığında mağdur olanın müvekkilimin olduğu, Davalı —–tüm muvazaalı işlemleri yapmak için müvekkilimi hileli evrak ve eylemlerle yanıltarak adını ve hesabını kullandığı açıkça ortaya çıkmıştır. Tüm bu nedenlerle ve Sayın Mahkemenizce yaptırılacak bilirkişi incelemesinde de tespit edileceği üzere, davalının HİLELİ İŞLEMLERİ VE EYLEMLERİ sebebiyle davaya konu şirkete müvekkilim yanıltarak ortak ettiği ortaya çıkacaktır. Borçlar Kanunu 30-31 maddelerinde açıkça belirtildiği üzere sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf sözleşme ile bağlı olmayacağı hükmü karşısında müvekkilimin davaya konu şirket olan ” —– Kuruluş sözleşmesinde imza ederken esaslı yanıldığı için ortaklık sıfatının 10.03.2017 tarihi itibariyle ortadan kaldırılması ile sözleşmeyle bağlılığın geçmişe şamil olarak iptaline, şirketin tek ortağının Davalı —— olarak kabulüne, karar verilmesini talep ederiz.
Davalı —— ile kızı olan ve vasisi —- hukuka aykırı eylemleri ve hukuki işlemleri ile “Adil Yargıyı Etkilemeye Teşebbüs” suçunda cezalandırılması için ayrıca suç duyurusunda bulunma hakkımızı şimdilik saklı tutuyor, Sayın Mahkemenizce toplanacak deliller ve yaptırılacak incelemeler neticesinde ortaya çıkan gerçeklerle şikayet hakkımızı kullanacağımızı belirtmek istiyoruz. Davalı —— tüm muvazaalı işlemleri ve eylemleri ile başta müvekkilim olmak üzere bir çok üçüncü şahsa da maddi ve manevi zararlar vermiştir. Bu husus ta da yargılama devam ederken ilgili kişilere davanın ihbarını talep etme hakkımızı saklı tutarız.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz ve izah ettiğimiz nedenlerle; Davalı ve Vasisi hakkında suça konu eylemleri için ayrıca şikayet hakkımızı saklı tuttuğumuzu belirterek;
A.ÖNCELİKLE VE ÇOK ACİLEN/İVEDİLİKLE TENSİP ZAPTI İLE KARAR VERİLMEK ÜZERE;
Davalı —–Sayılı dava dosyasından kısıtlanmış olup, 19.03.2020 tarihli mahkeme kararı ile Vesayet altına alınmış olup Vasi olarak ilk eşinden olan kızı —-Atanmıştır. Davaya konu— Ortaklık kuruluş sözleşmesi tarihi 10.03.2017 tarihli olup, sözleşmenin akit tarihindeki davalı —-akıl sağlığının yerinde olup olmadığının tespiti açısından en yakın—— hastanesine sevki ile hakkında Kamu Düzeni gereği sağlık heyet raporu alınmasına,
B. YARGILAMA NETİCESİNDE;
Davalılar arasında 10.03.2017 tarihli “—-kuruluş sözleşmesinin HİLE sebebiyle ” İPTALİ” ne karar verilerek Müvekkilimin Ortaklık Sıfatının geçmişe şamil olarak ortadan kaldırılmasına,
Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini
Karar verilmesini bilvekale arz ve talep ederiz. Saygılarımızla, 01.11.2021
…”
şeklinde olup yukarıya aynen aktarılan dava dilekçesi üzerinden yapılan 05/11/2021 tarihli tensip tutanağının buraya aynen alınması uygun görülen kısımları:
”…
Davacı tarafından davalı aleyhine Mahkememizde açılan davada dava dilekçesinin zorunlu yasal unsurları içerdiği anlaşılmış olmakla dosya incelendi.
G.D:
1-Yargılamanın HMK’nun 316. vd. maddeleri gereğince BASİT YARGILAMA USULÜNE göre yürütülmesine,

10-Davanın ihbar edilmesi talep edilen şirket ünvanına ilişkin olarak dava dilekçesinin farklı yerlerinde kullanılan ifadelerin örtüşmemesi nedeni ile her hangi bir yanlışlığa meydan verilmemesi için bu konuda yukarıda ilgili ara karar ile yapılacak tebliğden itibaren başlamak üzere davacı vekiline şirket ünvanı hakkında ticari sicil kaydı ile birebir uyumlu ve her türlü tereddütten uzak açıklayıcı beyanda bulunması için 2 HAFTA KESİN SÜRE VERİLMESİNE; AKSİ HALDE dilekçenin başlık kısmında belirtilen ve —–web sayfası üzerinden temin edilen ticaret sicil kaydı ile de uyumlu olup yukarıda tensip başlığında ifade edilen ”———‘ ünvanının esas alınacağının söz konusu yapılacak tebligat ile birlikte ihtar edilmiş olacağına,
11-Temin edilen ticaret sicil kaydına ve dosya kapsamına nazaran davacı ve davalı gerçek şahıs olmak üzere iki ortaklı şirketin münferiden temsile yetkili olanın davacı —- olması nedeniyle davanın ihbarı talep edilen şirkete temsil kayyımı atanmasının ve buna göre taraf teşkilinin sağlanmasının gerekli olduğuna,
12-Yukarıdaki karara bağlı olarak bu tutanağın tebliğinden başlamak üzere davacı vekiline temsil kayyımı atanması hususunda dava açıp dosya numarasını bildirmesi için 2 HAFTA KESİN SÜRE VERİLMESİNE, AKSİ HALDE DAVANIN İHBARI TALEBİNDEN VAZGEÇİLMİŞ SAYILACAĞININ SÖZ KONUSU TEBLİĞLE BİRLİKTE DAVACI VEKİLİNE İHTAR EDİLMİŞ OLACAĞINA,
13-Yukarıdaki karara bağlı olarak süresinde bilgi verilen ilgili dosyaya müzekkere yazılarak dava dilekçesi, tensip tutanağı ve yapılmış ise ön incelemeye ve duruşmalara ilişkin tutanak örneklerinin istenilmesine,
14-Aşaması geldiğinde ve bilgi verildiğinde, temsil kayyımı atanmasına ilişkin kesinleşme şerhli karar örneğinin istenilmesine,
15-Temsil kayyımı atandıktan sonra davanın ihbarı talep edilen şirketin temsilcisi olduğu da belirtilerek temsil kayyımı sıfatı ile, davanın ihbarı talep edilen şirket yönünden HMK nun 317 (2), 318, 319, 128 (1), 129 (1), 131 (1), 147 (2) ve 150 (1) (2) maddelerinde düzenlenen konulara ilişkin ihtarı taşıyan meşruhatlı tebligatla birlikte dava dilekçesi ve eklerinin birer örneğinin ihtar yerine geçmek üzere tensip tutanağının ve duruşma gününün tebliğine,
16-Dosya kapsamına ve ekran görüntüsü dosyaya alınan UYAP uyarısına nazaran davalıya vasi atanmış olduğu anlaşıldığından davalı yönünden tebligatların vasisine bu sıfatla temsilci olarak yapılması gereği gözetilerek buna göre işlemlerin yürütülmesine,
——-18-Dava dilekçesinin bütünlüğü,—şirketin kuruluş tarihi ve dosya kapsamı gözetilerek davanın ”kuruluş sözleşmesinin davacı yönünden iptali ile davacının baştan itibaren ortaklık sıfatının ortadan kaldırılması” veya ”şirketin varlığını sona erdirecek şekilde kuruluş sözleşmesinin bütünüyle iptali ile davacının baştan itibaren ortaklık sıfatının ortadan kaldırılması” taleplerinden hangisine yönelik olduğuna ilişkin olarak bu konuda açıklayıcı yazılı beyanda bulunması için davacı vekiline süre verilmesine,
20-DAVA DİLEKÇESİNDE BELİRTİLEN ŞEKİLDE DAVALININ EN YAKIN —- HASTANESİNE SEVKİNE İLİŞKİN TALEBİN KARŞILANMASINA YER OLMADIĞINA; BU TALEBİN GEREKİRSE TAHKİKAT AŞAMASINA GEÇİLMESİNDEN SONRA VE GEREKİRSE YENİDEN İRDELENMESİNE,
49-Taraflara ait kişisel nüfus kayıt örneğinin uyaptan alınarak dosya içerisine konulmasına,
…——”şeklinde olup yukarıya aynen aktarılmıştır.
Davacı vekili tarafından ibraz edilen 10/11/2021 tarihli dilekçe ile söz konusu tensip tutanağının 18. Maddesi yönünden davanın ”şirket kuruluş sözleşmesinin davacı yönünden iptali ile davacının baştan itibaren ortaklık sıfatının kaldırılması” davası olduğu açıklanarak ihbar olunan şirketin ünvanı da açıklığa kavuşturulmuş olup, ihbar olunan şirketin ünvanı yukarıda karar başlığında belirtilen şekilde ve ticaret sicil kaydında yer aldığı gibidir.
—– Esas sayılı dosyası üzerinden işlem gören dava ile 28/12/2021 tarihinde verilen ve 27/01/2022 tarihinde kesinleşen —- Karar sayılı karar ile eldeki —- Esas sayılı dava yönünden ihbar olunan söz konusu şirketi temsil etmek üzere mali müşavir —- temsil kayyımı olarak atanmış olup, bu temsil kayyımına da tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanmıştır.
Davacı vekili duruşmada da dava dilekçesini ve söz konusu 10/11/2021 tarihli dilekçeyi tekrar etmiştir.
Davalı vekili tarafından ibraz edilen ve duruşmada da tekrar edilen cevap dilekçesinin gerekli ve yeterli kısımları:
”———-
A. USULE İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ
Her ne kadar dava ve içeriği, özü, hukuki temeli ve hangi vakıanın ne ile ispat edildiği somutlaşmamış olsa da, anlamaya çalıştığımız kadarıyla dava Borçlar Kanunu ‘hile’ hükümlerine dayanmakta ise GÖREVLİ MAHKEME ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDİR. ESASA GİRİLMEKSİZİN USUL EKONOMİSİ GEREĞİ DOSYANIN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİ GEREKMEKTEDİR. Zira hile ve/veya muvazaya dayalı davalarda görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir; tarafların ve iptali istenen yada butlanı istenen —-şirketten dolayı davanın asliye ticaret mahkemesinde ikame edilmesi hukuki bir yanılgıdan ibarettir. zaten öncelikle görevsizlik kararı verilmek suretiyle davanın asliye hukuk mahkemesine gönderilmesi gerekmekteyse de; her halükarda zaten Borçlar Kanunu hile hükümlerinin hiçbir unsuru olayda bulunmamaktadır.Davacının işbu davayı açması bakımından taraf sıfatı/ehliyeti bulunmayıp davanın -usul ekonomisi ilkesi gereği gerek yargı makamı gerekse de taraflar bakımından fuzuli emek harcanmaması adına, bu aşamada esasa dahi girilmeksizin aktif husumet ve dahi doğrudan müvekkilin şahsına yöneltilen dava bakımından da pasif husumet yokluğu sebebiyle usulden reddi gerekmektedir. Zira bilindiği üzere dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. HMK’nın 114. Maddesinde dava şartı olarak ifade edilen “Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması” fıkrası açık olduğundan ve devamındaki HMK m. 115’den de hareketle; işbu davayı açmakta müvekkilin ne kendisi olan yani işlemi yapan — —– olan ne de vasisi olan ve dahi müvekkille arasında birçok ceza davasında sanık-mağdur odaklı husumet olan davacının işbu davayı açmakta özünde taraf sıfatı bulunmayıp davanın reddi gerekmektedir. Ayrıca davanın —- ikame edilmiş olması da aktif husumete ilave olarak pasif husumet yönünde davanın ayrıca husumetten reddini gerekmektedir.Dava konusu ve özü ve hukuki dayanağı tarafımızca tam olarak anlaşılamamış olup özellikle HMK m. 119 bakımından f ve g bentleri uyarınca “iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.” ve “dayanılan hukuki sebepler” fıkraları dava dilekçesinde tümüyle yoktur. Sayın Mahkeme’den aydınlatma yükümlülüğünün ve hukuku kendisinin uygulama ilkesinin çok ötesine geçip, ispat yükünü üzerine mi alması beklenmektedir tarafımızca anlaşılamamış olup HMK m. 119 f ve g bentleri bakımından da öncelikle 1 haftalık kesin süre ile eksik hususların açıklattırılması aksi takdirde davanın reddi gerekmektedir kanaatindeyiz. Zira ‘hile’ kanumuzda ispatı bakımından iddia edene ispat yükü yükleyen bir husus olup, sadece soyut iddia mahkemeden araştırma yapması veya davalının ‘yokun ispatını’ yapması beklenemeyeecektir; zaten böyle bir hukuk yargılaması yapılması da mümkün değildir. ile Keza HMK m. 194 uyarınca davacının davasını somutlaştırması, soyut ve farazi beyanlar ile değil somut olgu ve deliller ile davasını ispata yönelik iddialarını ve dayanağını somutlaştırması gerekmektedir.Davacı ve davalı müvekkil halihazırda resmiyette evli olup, davacı tarafından müvekkile yönelik ‘akıl hastalığı’ sebepli boşanma davası—–yılında açılmış olup halihazırda derdesttir. —-Keza yine —-yılında davacı tarafından müvekkile yönelik mal rejimi/katılma alacağı davası daaçılmıştır. Her ne kadar yukarıdaki —bahsettiğimiz üzere dava dayanağı ve hukuki özü tarafımızca anlaşılamamış olsa da, halen müvekkil ile boşanma ve mal rejimi davası devam eden davacı aile hukuku bağlamında YÜZDE 90 ORANINDA HİSSESİ OLDUĞU ŞİRKET BAKIMINDAN -MÜVEKKİL ALEYHİNE KATILMA ALACAĞINI YOK ETME/AZALTMA GAYESİ İÇİNDEYSE- işbu davanın görüleceği yer Aile Mahkemesi’dir. HMK’nın 329 maddesinde “Kötüniyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, bundan başka beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezası ile mahkûm edilebilir. Bu hâllere vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır” dendiği üzere işbu dava gerek öne sürülüş zamanı gerekse de özü ve davacının diğer davalardaki(boşanma başta olmak üzere) davalardaki müvekkil ile ilgili beyanlarıyla da alenen çeliştiğinden ötürü; kötü niyetli olup öncelikle DAVACININ, aksi taktirde DAVACI vekilinin HMK m. 329 uyarınca disiplin cezası ile cezalandırılmasını talep ederiz —– Tarih : —– “Yasanın 329 uncu maddesi uyarınca, kötüniyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, yargılama giderlerinden başka, diğer tarafın vekiliyle aralarında kararlaştırılan vekâlet ücretinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir. Vekâlet ücretinin miktarı hakkında uyuşmazlık çıkması veya mahkemece miktarının fahiş bulunması hâlinde, bu miktar doğrudan mahkemece takdir olunur. Kötüniyet sahibi davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, bundan başka beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezası ile mahkûm edilebilir. Bu hâllere vekil sebebiyet vermiş ise disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır.”
B. DAVACI —-KİMDİR? NEDEN BU KÖTÜ NİYETLİ VE ESASINDA HUKUKİ MESNETTEN BÖYLESİNE YOKSUN VE HUKUKİ SONUCUNUN NE OLACAĞINI BİLDİĞİ EN AZINDAN HUKUKİ DESTEK ALDIĞI AVUKATINDAN ÖĞRENEBİLECEĞİ BİR DAVAYI/DAVALARI AÇMAKTADIR :
Müvekkil aleyhine ikame edilen davaya dair cevaplarımızdan önce, davacının kısıtlıya karşı ikame etmiş olduğu davalarda ve tarafımızca davacıya karşı ikame edilen davalarda yer vermis olduğumuz bazı bilgilere yer vermemiz zorunluluk teşkil etmektedir. Dilekçemizde yer vermiş olduğumuz söz konusu bilgiler Sayın Mahkemeniz tarafından incelendiğinde davacının işbu davayı ikame etme niyeti bir başka deyişle neden HMK m. 329’da işaret edilen kötü niyetli bir dava açıldığı böyle bir davaya en azından dilekçesi vs. Bakımından emek verildiği ortaya çıkacaktır kanaatindeyiz.
Davacı—– ikinci evliliğini gerçekleştirdiği eşidir. Davacı ——— ile ilişkisinin tamamında(resmi olarak evli olmadığı zamanlarda da) —– malvarlığı üzerinde hak sahibi olmaya çalışmış ve—–tarafından kendi adına birçok taşınmaz alınmasını sağlamıştır. Tüm bu süreç esnasında Davacı—- müvekkil vasisi—– ve kardeşlerinin yani müvekkil kısıtlı —– ilk eşinden olan çocuklarının babaları ——- ile görüşmelerine yıllar yılı müsaade etmemiş ve vasi —-ve kardeşleri aleyhine değişik tarihlerde ve değişik mahkemeler nezdinde uzaklaştırma kararı çıkarttırmıştır.
Davacı ——– ile olan resmiyetteki evliliği süresince ise müvekkil —–malvarlığı üzerinde ciddi tasarruflarda bulunduğu gibi,—–vasisi olma talebiyle, 08.08.2016 tarihinde —— Sayılı davayı ikame etmiştir. Bu dosya kapsamında Davacı—– akli dengesizlikler yaşadığını ve sıklıkla yaşadıklarını hatırlamamaya başladığını gerekçe göstermiş ve bizzat kendisinin malvarlığını yönetmeye en uygun kişi olmasından bahisle vasi olarak atanması gerektiği yönündeki taleplerini sunmuştur. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi davacı —– öncelikli bu davayı açmaktaki psikolojik hissiyatı sanırım kendisini vasi sanmasıdır, zira ancak o zaman aktif husumetten söz etmek mümkün olacaktır. Konumuza dönersek; söz konusu işbu kısıtlanma ve vasi atama davasına ilişkin yargılama sırasında Mahkeme, defalarca —– duruşmalara getirilerek dinlenmesine ve akıl sağlığına ilişkin rapor düzenlenmesine karar vermiş, ancak o zamanki süreçte kısıtlı adayı olan —- ile evli olan ve kendisiyle birlikte yaşayan Davacı——, eşinin yani müvekkil —– duruşmalara katılmasına engel olmuştur. Bu sebeple o dönem —– hakkında sıhhatli bir rapor düzenlenmesi o dönem uzun bir süre mümkün olmamıştır. O dönem vesayet dosyası istinaftan usulden bozularak dönmüş bunun üzerine Mahkeme nezdinde dosya yeni esas numarası almış ve —– numarası ile dava görülmeye devam etmiştir. Bozma kararı doğrultusunda Mahkeme bu sefer ihtisas hastanesinden rapor alınmasını talep etmiş —– müzekkere yazmış ve bozma ilamı doğrultusunda —— duruşmada dinlenmesine karar vermiştir. Ne var ki Mahkeme, —–akli durumuna ilişkin gerekli tespitlerin yapılması ve kısıtlılık halinin değerlendirilmesi üzere rapor alınmasına ve duruşmada dinlenmesine karar vermiş olmasına rağmen,—— hiçbir şekilde sağlık kurulu önüne çıkarılmamış, hatta —– 27.05.2019 tarihli 3 kişilik sağlık kurulu tarafından tanzim edilen raporunda, —— hakkında yeterli kanaat oluşturulma imkanı olmadığı, zira şahsın kendisine ve yakınına yatış önerildiği, ancak gerek ——, gerekse yakınının haber vermeksizin hastaneyi terk ettikleri ve bu sebeple herhangi bir tıbbi kanaate varılamadığı açıkça belirtilmiştir.Bunun üzerine vasi tayinine ilişkin dosyanın 12.06.2019 tarihindeki celsesinde Davacı —-, o dönem kısıtlı adayı olarak lanse edilen —— hakkında hiçbir şekilde rapor alınmaksızın vasi tayinine ilişkin karar verilmesini dahi talep etmiştir. Ancak Mahkeme tarafından bu taleplere itibar edilmemiş ve —– vasi tayin edilmesine gerek olup olmadığının tespiti adına tekrardan hastaneye sevkine karar verilmiştir. Bunun üzerine —– hakkında —– 26.06.2019 tarihli raporu düzenlenmiş ve kısıtlı adayının akıl zayıflığına duçar olduğu tespit edilmiştir. Ne var ki, bahse konu hastanenin istinaf mahkemesi tarafından belirtilen bozma sebeplerindeki —— hastanesi olma şartını taşımaması nedeniyle, kısıtlı adayının hakkında rapor tanzim edilmek üzere şahsın tekrardan —- sevkine karar verilmiş ve raporun tanzimi için yatış yapılması gerekiyor ise gereğince işlem yapılması adına Mahkemeye bildirilmesi gerektiği de kararda açıkça belirtilmiştir. Ne var ki, Davacı —- ve vekili —– tarafından söz konusu kararın bilgisine vakıf olunmuşsa da kararın icrası için hiçbir istek gösterilmemesi bir yana, kararın icra edilememesi adına pek çok sefer kısıtlı adayının yeri değiştirilmiş ve kısıtlı adayının hastane yatışına engel olunmuştur. O kadar ki Mahkeme bir vasi tayini dosyasındaki hastane sevki için defalarca kolluğa müzekkere yazmak zorunda kalmışsa da sevk sağlanamamıştır. Bunun üzerine Davacı ——- adreslerini değiştirerek —- taşındığını beyan etmiş ve yargılamayı sürüncemede bırakmak adına yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini dahi beyan etmiştir. Ancak, söz konusu talep Mahkeme tarafından kabul edilmediği gibi, adres değişikliği sebebiyle en yakın—— hastanesi olan —- müzekkere yazmış ve kısıtlı adayı hakkında rapor tanzim edilmesi gerektiğini ilişkin kararını tekrarlamıştır. Bunun üzerine yine kolluk aracılığıyla kısıtlı adayının hastaneye sevki sağlanmaya çalışılmış ve kısıtlı adayının hastane sevkinin sağlanmasının akabinde 2019 yılı Aralık ayı sonu itibariyle sağlık kurulu raporu düzenlenmiştir. Rapora göre, hasta hakkında rapor oluşturulabilmesi adına hastaya tekrardan yatış önerilmişse de yatış yapılmadığından esas rapor tanzim edilmemiştir.Kısıtlı adayının bir kez daha yatışı sağlanmadan hastaneden götürülmesi, bunun da üzerine —- adresi olarak bildirilen —- tekrardan yeri değiştirilerek —— getirilmesi üzerine Mahkeme tekrardan rapor tanzimine ilişkin ara karar oluşturmuş ve 28.12.2019 tarihli ara karar ile kısıtlı adayının Türk Medeni Kanunu’nun 436. Maddesi uyarınca alıkonulmak suretiyle hakkındaki raporun düzenlenmesine karar vermiştir. Zira gelinen aşamada kısıtlı adayının 3 yılı aşkın bir süredir ailesiyle görüştürülmemesi, duruşmalara getirilmemesi ve hastanelerdeki uzman hekimlerin görüşünün aksine yatışının yapılarak tetkiklerine engel olunması söz konusu olmuştur. Yine tam olarak bundandır ki, şu an vasi—- Davacı —-hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve babası —–hastaneye yatışına kasıtlı şekilde engel olunması, çocukları ile görüşmesinin önüne geçilmesi şeklindeki nedenleri öne sürerek babasının sağlığından endişe ettiğini belirtmiş ve kolluk ve Savcılık makamlarından gerekli önlemlerin alınmasını talep etmiştir.
Mahkemenin 28.12.2019 tarihli ara kararına binaen kolluğa tekrardan müzekkere yazılmış ve bunun üzerine o zamanki süreçte kısıtlı adayı olan müvekkil kolluk tarafından —- götürülerek, 3 yılın sonunda yatış sağlanarak kısıtlı adayının tıbbi vaziyetinin incelenmesi söz konusu olmuştur. Kısıtlı adayının hastanede bulunduğu 20 gün boyunca, kısıtlı adayının fiziksel ve akli sağlığı hakkındaki tetkikler gerçekleştirilmiş ve Hastane tarafından düzenlenen 16.01.2020 tarihli raporda kısıtlı adayının —– hastalığına —-olduğu ve kendisine vasi atanması gerektiği, kendisini ifade edebilecek kapasitede olmadığından da duruşmada dinlenmesinde yarar bulunmadığı yönünde rapor tanzim edilmiştir. Rapor son derece kapsamlı olup, detaylıca incelendiği takdirde, Davacı—- vasi tayini davasını ikame ettiği 2016 tarihinden bugüne değin kısıtlı adayının tedavisi yönünde herhangi bir çabası olmadığını da ayrıca göstermektedir. Zira ilk başta vasi talepli davayı 2016 yılında açan—- -kendisinin vasi olamayacağını anlayınca—– o tarihten 2020 ye kadar müvekkilin sağlığını maalesef akışına bırakmış —— hastalığı hızla ilerlemiştir.Görüldüğü üzere, Davacı —- 3 yıl boyunca sürdürdüğü vasi tayini davası kapsamında kısıtlı adayı hakkında rapor alınmasını engellemiş, bu süreç zarfında defalarca kısıtlı adayının yerini değiştirerek hastane sevklerine engel olmuş, hiçbir gerekçe olmaksızın çocukları aleyhine koruma kararları almak suretiyle vasi—— ve kardeşleri tarafından kısıtlı adayının görülmesine engel olmuş ve tüm bu süre zarfında kısıtlı adayının sağlığı gittikçe bozulmuş, akıl zayıflığı kendisini ifade edemeyecek noktaya gelecek kadar ilerlemiştir. Bu dönemde kısıtlı adayı Davacı —– tarafından tedavi için uzman hekimlere götürülmemiş, akıl sağlığı bu denli zayıflayan kısıtlı adayının sağlık ve sıhhati için hiçbir önlem de alınmadığı bu raporla sabittir.Bunun da ötesinde, vasi tayini dosyasında kısıtlı adayının malvarlığının korunmasına ilişkin önlemler de değerlendirildiğinde, Davacı —–kısıtlı adayının sağlığını korumak adına önlemleri almadığı tespit edildiği gibi, kısıtlı adayının o dönem avukatı sıfatıyla görev yapan —– kısıtlı adayının akli durumuna ilişkin şüphelerin varlığı konusunda detaylı bilgiye ve dosyada mübrez sağlık raporlarının bilincinde olmasına rağmen, kısıtlı adayının malvarlığında tasarruf etmek üzere adına pek çok vekaletname düzenlendiği ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, vasi tayini dosyasında, vasinin talebi üzerine dava tarihi olan 2016 yılından bugüne kadar —— çıkarttığı vekaletnameler talep edilmiş; vekaletnameler —- mahkeme dosyasına ibraz edilmiştir. —-tarafından Avukatı —- verilen vekaletnameler; Şirket Kurma Yetkisinden sermaye artırımına, araç satım yetkisinden bankalarda hesap açtırıp kredi çektirmeye ve hatta mirastan ıskata varan oldukça geniş yetkiler içermektedir, ancak davacı —– çıkartılan işbu vekaletnamaler ile ilgili Sayın Mahkemeniz nezdinde şu an açmış oldugu gibi herhangi bir dava açmamış olup tam tersi şu an —- avukatlarıyla aynı avukatlara vekalet vermiş biridir. Yani —- ve davacının avukatları aynıdır. Avukat olan —- neden başka birine vekalet verdiği sorulacak ise bunu da şu şekilde izah edebiliriz; zira —–nitelikli şekilde dolandırdıgından cihetle yargılanmakta olan bir avukat olup kendisini vekil ile temsil ettirmesi doğaldır. Konumuza dönersek; Nitekim o dönem—- Sayın Mahkeme tarafından Müvekkil’in kızı—– vasi olarak atanmasına karar verilmiş ve ——- yani resmiyette müvekkilin eşinin vasi olmasına izin verilmemiştir.—–,— sayılı dosyası nezdinde müvekkil—- yönelik davaya konu —– KULLANMAK SURETİYLE nitelikli dolandırıcılık fiili ile 30 Milyon TL’ye yakın bedeli uhdesine geçirdiği gerekçesiyle yargılanmış, yerel mahkeme tarafından gerekçeli kararda detaylı izah edildiği üzere suçu subuta ermiş, resmiyette eşi olmasından dolayı TCK’daki özel şahsi cezasızlık düzenlemesi bakımından kendisine ceza verilememiş biridir. Gelinen aşamada işbu ilk derece ceza yargılamasına dair —–dosyasında istinaf incelemesi yapılmış; yapılan inceleme sonucunda istinaf mahkemesince esasa girilmeden usul yönünden karar verilerek, arasında bağlantı olan dosyaların birlikte görülmesine dair CMK hükmü uyarınca; —–fikir birliği içerisinde hareket ettiği kişiler olan; avukatlar hakkında görülmesine başlanacak —–görülen dosya ile birlikte yeniden yargılanmasına karar verilerek dosya diğer ağır ceza davası ile birleştirilmesi için ilk derece mahkemesine iade edilmiştir. —–bile bile —- anlamına gelen hukuki temelden yoksun bu davaları açmaktadır. Çünkü işbu dava ile şirketi en başından beri yok edebilirse, sanık olarak yargılandığı ceza davasındaki suçtan da veya suçun nitelikli halinden kurtulabilmiş olacaktır, ve aynı zamanda kendisine aşağıdaki diğer satırlarda bahsedeceğimiz üzere uygulanan ihtiyati haciz kararı ile —– hisselerinin tümüne haciz konduğu için, şirketi en başından yok etmek suretiyle işbu hacizden de ve tahsilat riskinden de kurtulabilmiş olacaktır.——- Esas Sayılı dosyası nezdinde müvekkil tarafından kendisine yönelik alınan ihtiyati haciz kararı ile 30 Milyon TL’ye kadar tüm taşınır ve taşınmazlarına ihtiyati haciz kararı uygulanmasına karar verilmiş ve ihtiyati haciz kararı hakkında icra edilmiş biridir. (ŞİRKETTEKİ HİSSELERİ DE DAHİL) —— müvekkile karşı işlediği suçlar sebebiyle halihazırda kesinleşmemiş olan ceza davalarında yargılanmakta olan biridir.——yukarıda ifade ettiğimiz dosyalar dışında hali hazırda savcılık dosyaları bulunmakla birlikte çok sayıda kovuşturma dosyasında yargılanmaktadır. Yine, —– dosyasında, eşi olmasına rağmen —— tedaviye götürmemesi, mahkeme kararına rağmen kendisini hastaneye yatırmaması ve alması gereken ilaçları almasını sağlamadığından bahisle Aile Hukukundan Kaynaklanan Yükümlülüğün İhlali suçundan yargılanmaktadır. Savcılık da son duruşmada verdiği mütalaa ile —– cezalandırılmasını istemiştir. —— Esas dosyasında Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs suçundan yargılanmaktadır. Son olarak da hakkında, —- sağlık verilerine hukuka aykırı olarak eriştiği için TCK md. 136/1 uyarınca cezalandırılması talepli —– dosyasında iddianame düzenlenmiş ve—– ile yargılamaya geçilmiştir.Sayın Mahkemenizce mezkur başlık altında yer vermiş olduğumuz bilgiler incelendiğinde, Sayın Mahkeme nezdinde oluşacak olan ——-bir kişi neden böyle bir dava açar ki- düşüncesi de aydınlanacaktır kanaatindeyiz, hukuk kötüye kullanılmakta olup, dava hakkı tamamen kişileri rahatsız etme, emek verdirme, mesai harcatma amacına evrilmiştir, her şeyden evvel ‘nereden ne çıkartabiliriz’ mantığı ile ‘deneyelim’ düşüncesiyle açılan davalardır. Davacının tüm iddialarının dayanaksız, gerçekten uzak ve hukuka aykırı olduğu açık olup esasında dayanak demişken; dava dilekçesinde herhangi bir dayanak ve somutlaştırma da görülememiş olup dava dilekçesi HMK m. 19 bakımından tümüyle eksiktir, zira neyin neyle ispat edilmek istendiği dahi anlaşılamamış olup bu konuda yukarıdaki usulen itirazlarımızı tekrar etmekteyiz.
C. DAVANIN ESASINA İLİŞKİN BEYANLARIMIZ
1.) Davacı,—–Sayılı dosyası nezdinde müvekkile yönelik AKIL HASTALIĞI SEBEPLİ boşanma davası açmıştır keza yine davacı—–Sayılı dosyası ile de mal rejimi davası ikamet etmiş katılma alacağı talep etmiştir. Bu davalardaki beyanlara bu dava ile ilişkilendirerek değinmek isteriz;
Şimdi bu boşanma davasını—— yılında ikame eden davacı —— boşanma davasının dava dilekçesindeki bir kısım beyanlarına yer vermek isteriz :
“Vekil eden ile(—- kast edililiyor), davalı —– ile yaklaşık —- senelik evlilik öncesi birlikteliğinin ardından ——senesinde evlenmişlerdir.—— Vekil eden ile davalı birbirlerine aşık olarak ve severek birlikte olmaya başlamışlar—– Fiilen yaklaşık —–yıldır gerek iş hayatında gerekse aile hayatında birliktedirler.——-
——Davacı vekil edenin uyarıları, hem maddi-manevi, hem de hukuki ve aileyi çekip çeviren eş olarak desteği ve yönlendirmesi ile —— ile yaptığı birtakım görüşmeler/hukuki süreçler sonucu imzalanan protokol uyarınca, çok yüksek kira getirisi olan —- Mevkinde kayıtlı taşınmazın—– hissesi davalı eş —– kazandırılmıştır—–Sonuç olarak, davacı vekil edenimiz(—- kast ediliyor), çok sevdiği kendisine de çok aşık olan —-çocuk dünyaya getirdikleri ——yıl sırt sırta beraberce büyük işler başardıkları..”
“Vekil edenin(—– kast ediliyor) bizzat çabaları ve katkılarıyla evlilik birliği içerisinde elde edilen —–hastane binasının .——-“
Ayrıca —–Sayılı katılma alacağı konulu ve davacı tarafından ikame edilen davanın dava dilekçesinde davacı şöyle demektedir;”—— görülen bu yargılamada alınan tedbirler ve kurulan hüküm neticesinde; davacı vekil eden —– yatırılan ve eşlerin birlikte aile hukuku çerçevesinde serbestçe tasarruf ettikleri yukarıda mezkur —–yer alan taşınmazın kira geliri—–.”
Yani boşanma ve katılma alacağı davasında ‘iş dünyasında birlikteydik, sırt sırtaydık, şirketi birlikte kurduk, birlikte başardık denirken şimdi nitelikli dolandırıcılığa konu davanın özü şirket üzerinden dolandırıcılık yapılması olunca ‘bari şirketi en başından beri yok ettirelim de; ceza davasından kurtulalım’ beyhude çabası güdülmeye başlanmıştır.Keza yine zaten davacı tarafından dosyaya celp ettirilmiş olan boşanma davası dosyasında davacı yanın dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesini Sayın Mahkeme okur ise işbu mezkur davadaki hileden muvazaadan vs asla bahsedilmediği, müvekkile bu yönde bir kusur isnat edilmediği, bir başka deyişle BOŞANMADA DAHİ -MAL KAÇIRMA-, -EŞTEN HABERSİZ YÜKLÜ BEDELE HAİZ İŞLEM YAPMA- EŞTEN HABERSİZ SÖZLEŞMELER İMZALAMA- HİLE- KANDIRILMA- AİLE BİRLİĞİ İÇİNDE EŞLERDEN BİRİNİN EŞİ ALEYHİNE ALDATMAYA DAYALI ÇEŞİTLİ TASARRUFLAR YAPMA- gibi iddialara değinilmemiş bu yönde iddialar şöyle dursun bir cümle ile dahi bahsedilmemiş bu yönde bir kusur atfedilmemiş, hileye uğradığını iddia eden davacı, boşanma davasında bu yönde manevi tazminat istememiştir. Ki boşanma davaları bu tip hususların evleviyetle dile döküldüğü davalardır. Hatta yukarıdaki beyanlardan da görüleceği üzere davacı müvekkilin yanında sırt sırta omuz omuza hem ticari hayatta hem günlük hayatta birlikte hareket ettiklerini hatta örneğin —–binanın yarısını bir kazanç olarak görerek bunu sağlayanın da kendisi olduğunu zira bu konuda müvekkili hayırlı bir eş olarak yönlendirdiğini ifade etmekte kendisini övmektedir. Yine devamında eş —— ortak kurdukları —– ortak kurdukları ——yatırılan ve eşlerin birlikte aile hukuku çerçevesinde serbestçe tasarruf ettikleri demektedir; ” Fiilen yaklaşık —– yıldır gerek İŞ HAYATINDA gerekse aile hayatında birlikteyiz” demektedir. Davacı şimdi ise ‘hileye uğradım vs’ mi demektedir. Ayrıca boşanma davasındaki ‘çok seviyorduk, şöyle aşıktık, hep birlikteydik, yol arkadaşıydık vs’ beyanları gitmiş, şimdi ‘meğer davalı —– beni kandırmış’ beyanları gelmiştir. Oysa boşanma davasından bugüne dek davacı müvekkili görmemiştir bile. Yani bu fikir değişikliği esasında ‘hukuki strateji değişikliğinden’ ibarettir. Mahkemeler ise maalesef bu yönde meşgul edilmektedir.
2.) Kaldı ki davacı hem eşine vasi atanmasını isteyen hem de vasi atanmasından sonra da kısıtlıya karşı asılsız ithamlarda bulunarak kendisine karşı akıl hastalığı sebepli boşanma davası açan ancak bu davayı açtıktan sonra da bu sefer de ‘akıl hastası değil’ diyerek yeniden—– sevk isteyen, yeniden sevkten sonra yine aynı yönde karar çıkınca bu sefer de ‘hiçbir şey olmadıysa bile kesin bir şeyler oldu’ zihniyetiyle —–doktorlarını ve tarafımız olarak vekili, vasiyi hepimizi savcılığa şikayet eden bir halde yani; çelişkiler yumağı içindedir. Cevabımızın konusunu oluşturan işbu dava ile de davacı tutarsızlıklarına bir yenisini daha eklemiştir. Eşinin haklarını savunmak adına ve eşinin akli dengesizlikler, unutkanlıklar yaşamasını gerekçe göstererek kendisini vasi tayini talepli dava açan davacı şimdi de eşinin kendisini borçlu ve dolandırıcı duruma düşürmeye çalıştığından bahsetmektedir. Bu iddialar davacının Sayın Mahkemeniz önünde mağduru oynamasından ve yargı makamlarını yanıltma saikiyle hareket etmesinden başkaca bir amaç taşımamaktadır. Bu davayı da sırf ceza dosyalarına ve diğer hukuk davalarına celp ettirebilmek adına açmıştır, başka hiçbir şey değildir. —— sayılı dosyası celp edildiğinde/edilmiştir; görülecektir ki bu davanın davacısı orada da devamlı taleplerinin özünü değiştiren; süreçler içinde giriş-gelişme-sonuçta farklı hareket eden biridir.
3) —–Sayılı ceza yargılamasında sanık ve bu davanın davacısı —- avukatının da olduğu sorguda şöyle demiştir;
“EŞİM BENİM İKİ EVLADIMIN BABASI,—–BENİM —– YILLIK EŞİM HAYAT ARKADAŞIM”
“BENİM EŞİMLE HİÇBİR PROBLEMİM OLMADI ŞİMDİYE KADAR, HALA ÇOK SEVERİM”
“BU KADAR HUSUMETİMİZ OLAN——VERDİLER VESAYETİNİ”
Nitekim yukarıdaki davanın soruşturma aşamasında —– şöyle demiştir;
“EŞİM —– (O DÖNEM- —–HASTASI OLDUĞU İÇİN VESAYET DAVASI AÇTIM”
ve bunun üzerine Ağır Ceza Başkanı kendisine çelişki üzerine sormuş; soruşturma sırasında böyle demiştiniz şimdi başka diyorsunuz demiştir; —– ‘hayır öyle demedim hayır’ demiştir. Yani ‘— —-, -kendi iddiasına göre- o dönem —— hastası birinin kendisine yönelik ‘hile’ yaptığını mı iddia etmektedir?Yine ağır ceza davasının sorgusunda Başkan, —— sormuştur; bu şirkette neden sen yüzde 90, —– yüzde 10 pay sahibidir demiştir. Ve sanık ve bu davanın davacısı —– ise şöyle cevap vermiştir;”MUHASEBECİLERİMİZ,—–, BEN İSTEDİK..”
Yine ağır ceza mahkemesinin —- sorgusuna dair bilirkişi raporunu dilekçemiz ekinde paylaşıyor, özellikle —-ile ilgili Ağır Ceza başkanı ile sanık —– arasında geçen diyalogları Sayın Mahkemenizin dikkatine önemle sunuyoruz. —– Ağır Ceza sorgusu—–bilirkişi Raporu)Yukarıda yer alan beyanlarımız Sayın Mahkemeniz tarafından değerlendirildiğinde; davanın kötü niyetli olarak ikame edildiği, hukuka aykırı ve mesnetsiz iddialar içerdiği, hiçbir şekilde somutlaşmadığı bırakın hukuki dayanak, genel mantık dahilinde dahi yukarıda izah etiğimiz üzere çelişki yumağı ve mantıksızlıklar barındırdığı izahtan varestedir. Çelişkili beyan yasağını da bu noktada yeniden hatırlatmak isteriz.
4) Her ne kadar dava ve içeriği ve hangi vakıanın ne ile ispat edildiği somutlaşmamış olsa da, anlamaya çalıştığımız kadarıyla dava Borçlar Kanunu ‘hile’ hükümlerine dayanmakta ise zaten öncelikle görevsizlik kararı verilmek suretiyle davanın asliye hukuk mahkemesine gönderilmesi gerekmekteyse de; her halükarda zaten Borçlar Kanunu hile hükümlerinin hiçbir unsuru olayda bulunmamaktadır. Hile için kasıt gerekmektedir, aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi hâlinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. ancak bir yandan da yukarıda yer verdiğimiz üzere 2016 yılındaki vesayet davasını eşinin—— hastası oldugu gerekçesiyle açan ve hatta ceza davası soruşturma aşamasındaki ifadesinde de bunu yeniden doğrulayan —–. Keza bir başka unsur Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tabi bir illiyet bağı bulunmalıdır (—— Şirkette müdür olup, üstüne yüzde 90 pay elde eden davacı daha ne kadar iyi şartlarda bir sözleşme ile şirket kurabilecektir doğrusu merak konusudur.
5——BÜNYESİNDEKİ — HİSSELERİNİN TÜMÜNE TARAFIMIZIN HUKUK MÜCADELESİ SONUCU İHTİYATİ HACİZ KONULMUŞTUR. —–BU DAVA İLE ‘EN BAŞINDAN BERİ’ ŞEKLİNDE GEÇMİŞE DE YÜRÜTEREK ŞİRKETİ YOK SAYDIRABİLİRSE, BÖYLECE İHTİYATİ HACİZDEKİ PAYLARINI VE KARŞILIĞINA DENK DÜŞEN MADDİ DEĞERİ DE İHTİYATİ HACİZDEN VE TAHSİLDEN KURTARABİLECEĞİNE DAİR DE AYRI BİR STRATEJİ GAYRETİ İÇİNDEDİR.
(EK2 – Ticaret Sicil İhtiyati Haciz Yazısı)
6)Son olarak; “Ancak aldatmayı (hileyi) ispat yükü, aldatılan tarafa aittir.” ——
SONUÇ ve İSTEM
Yukarıda izah etmiş olduğumuz ve Sayın Mahkemenizce re’sen nazara alınacak nedenlerle;
-Davanın öncelikle aktif ve pasif husumet eksikliğinden usul ekonomisi gereği emek ve mesai harcanmaması adına esasa girilmeksizin usulden reddine,
-Sayın Mahkeme tarafından dava dilekçesindeki hangi olguya hangi delil ile dayanıldığına ve davanın konusu ve özüne ilişkin HMK m. 119 f ve g bentleri uyarınca eksikliğin tamamlanması için davacıya 1 haftalık kesin süre verilmesini, işbu eksiklik tamamlandıktan sonra mezkur dava aile birliğine dayalı boşanma ve mal rejimi temelli bir alacak ise GÖREVSİZLİK kararı verilmesine, ya da -TBK Hile dayanıyorsa- yine GÖREVSİZLİK KARARI VERİLMESİNE, dava dilekçesindeki HMK m. 119 bağlamındaki eksiklikler tamanlanmaz ise davanın USULDEN REDDİNE karar verilmesini,
-İspattan yoksun davanın usulden reddine veya görevsizlik kararı da verilmemesi halinde esasa yönelik inceleme yapılarak esastan reddine,
-HMK m. 329 uyarınca davanın kötü niyetli olduğunun tespiti ile öncelikle DAVACI aleyhine Sayın Mahkeme aksi kanaatte olacak ise DAVACI Vekili aleyhine üst hadden disiplin cezası tayinine,
——–
şeklinde olup yukarıya aynen aktarılmıştır. Cevap dilekçesi ile dava şartlarına yönelik usuli itirazlarla birlikte davanın reddine karar verilmesi istenmiştir.
İhbar olunan şirketin temsil kayyımı tarafından ibraz edilen ve duruşmada da tekrar edilen dilekçe ile davacının 2017 yılında kurulmuş olan şirketin kurucu ortağı ve kuruluşundan buyana şirketin yasal temsilcisi olduğu ve bunun aksinin davacı tarafından ispat edilmesi gerektiği halde buna el verişli belge sunulmadığı savunularak davanın reddine karar verilmesi istenmiştir.
Usuli itirazların karara bağlandığı ön inceleme duruşmasının 23/03/2022 tarihinde yapılan bölümünde söz konusu duruşmada alınan beyanlar ve oluşturulan ara kararların mahiyeti gözetilerek gerekli ve yeterli kısımlarının buraya aynen alınması uygun görülmekle buna göre 23/03/2022 tarihli ön inceleme duruşmasına ilişkin tutanağın gerekli ve yeterli kısımları:
——
Belirli gün ve saatte celse açıldı.
Davacı Vekili .—–vasisinin Vekili —-ile İhbar olunan —- — temsilci kayyımı —- duruşmaya katıldı. Başka gelen yok. Belli yerde açık yargılamaya başlandı.—–HMK’nın 114-115 maddeleri uyarınca yapılan inceleme neticesinde görev itirazının karara bağlanması gerektiği anlaşıldı.Görev yönünden soruldu:Davalı vekili: görev itirazımızı tekrar ederiz, dedi.İhbar olunan şirket temsilcisi: görev hususunun takdirini mahkemeye bırakıyorum, dedi.Davacı vekili: ortaklığa ilişkin olduğu için mahkemeniz görevlidir, görev itirazını kabul etmiyoruz, dedi.
Dosya incelendi:
GGD:
Davanın ortaklık hukukuna ilişkin olması nedeni ile yerinde görülmeyen görev itirazının reddine,
oy birliği ile karar verildi. tefhimle açık yargılamaya devam olundu.Davacının taraf sıfatı/ehliyeti bulunmadığına ve ayrıca davalının pasif husumet ehliyetinin bulunmadığına yönelik itiraz yönünden soruldu:
Davalı vekili: husumet itirazlarımızı tekrar ederiz, ayrıca hukuki yarar olmadığını belirterek bu yönden de dava şartı eksikliği olduğunu ileri sürüyoruz, dedi.
İhbar olunan şirket temsilcisi: dosyaya sunduğum yazılı beyanlarımı tekrar ediyorum, dedi.
Davacı vekili: itirazları kabul etmiyoruz, ayrıca savunmanın genişletilmesine de muvafakatimiz yoktur, dedi.
Dosya incelendi:
GGD:
Taraflardan başka ortak olmaması, davanın niteliği, ilgili tensip ara kararına göre ibraz edilen 10/11/2021 tarihli dilekçe ile tasrih edilen talep ve dosya kapsamına nazaran tarafların husumet ehliyetlerinin bulunduğu ve davacı tarafın söz konusu dilekçede belirtilen şekilde dava açmakta hukuki yararının bulunduğu anlaşılmakla yerinde görülmeyen bu itirazların reddine,
oy birliği ile karar verildi. Tefhimle açık yargılamaya devam olundu.
Yukarıda oluşturulan ara kararlarına da bağlı olarak sonuçta herhangi bir dava şartı eksikliğinin bulunmadığı anlaşıldı.Hak düşürücü süre itirazının karara bağlanması gerektiği anlaşıldı.
Hak düşürücü süre itirazı yönünden soruldu:Davalı vekili: davacı dava dilekçesinde hileye maruz kaldığını farkettiği tarih olarak 2020 müvekkilin kısıtlılık sürecinden sonraki tavırlarıyla fark ettiğini ve yine boşanma ve mal rejimi davalarını da bu yüzden açtığını beyan eden çeşitli ifadelere yer vermiştir, 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır, aksi takdirde hileye maruz kaldığını fark ettiği tarihin davacı tarafa açıklattırılması gerekir, bu nedenle hak düşürücü süre sebebi ile davanın reddine karar verilmesini istiyoruz, dedi.—–
İhbar olunan şirket temsilcisi: dava hak düşürücü süre içerisinde açılmamışsa gereğinin gözetilmesini istiyoruz, dedi.Davacı vekili: önceki vekilin vesayet kararının kaldırılması için vesayet dosyası üzerinden talepte bulunması üzerine bu davaya konu hilenin farkına varılması yönünden Mayıs 2021 tarihli vesayetin kaldırılması talebi üzerine sevk edilen —–hakkında rapor düzenleyemediği için Temmuz 2021’de —- sevk işlemi yapılıyor, 27/09/2021 tarihli—- raporuna göre de vesayetin kaldırılmaması gereği ortaya çıkınca hileye maruz kalındığı bu şekilde 27/09/2021 tarihinde fark edilmiştir. 27/09/2021’den sonra ——karşı gerekli davalar açılmaya başlanmıştır, husumetimizin olduğu davalar çoğalmıştır, dedi.
Davalı vekili söz aldı: Hastaneye bütün sevkler davacının talebine bağlı olarak ve fakat Mahkeme ara kararıyla olmuştur yoksa müvekkilimin ihtiyarında olan bir işlem değildir, dava dilekçesinde açıkça hilenin 2020 yılında fark edildiğine ilişkin beyanları var, davacı vekilinin zapta geçen beyanı çelişkilidir, kabul etmiyoruz, önceki beyanlarımızı tekrar ederiz, hak düşürücü süre itirazımızın karara bağlanmasını istiyoruz, dedi.Davacı vekili söz aldı: dava dilekçemizde hileyi 2020 yılında fark ettiğimize dair bir beyan bulunmamaktadır, dedi.
Dosya incelendi:
GGD:
——-
6-Hak düşürücü süre itirazının aydınlatılması yönünden yukarıdaki kararların yerine gelmesi gerektiğinden söz konusu müzekkere cevapları geldikten sonra bütün dosyalara yansıyan beyanlar ve zapta geçen beyanlar irdelenmek suretiyle hak düşürücü süre itirazının gelecek duruşmada karara bağlanmasına ve buna bağlı olarak ön inceleme duruşmasının bundan sonraki aşamasının ötelenmesine,Bu nedenle ön inceleme duruşmasının tamamlanması yönünden duruşmanın ara kararların mahiyeti ve defter durumu gözetilerek 22/06/2022 günü saat 11:15 bırakılmasına oy birliği ile karar verildi. 23/03/2022
——‘
şeklinde olup yukarıya aynen aktarılmıştır.
Müteakip duruşma olan 22/06/2022 tarihli duruşmada alınan beyanlar ve oluşturulan ara kararların mahiyeti gözetilerek gerekli ve yeterli kısımların buraya aynen alınması uygun görüldüğünden buna göre söz konusu duruşmada alınan beyanlar ve oluşturulan ara kararlar:
”——
Önceki duruşmada alınan ara kararlara göre yazılan bütün müzekkerelere cevap verildiği anlaşıldı.
Davalı vekili tarafından 20/06/2022 tarihli dilekçe ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin yazılı beyanlarını içerir dilekçe ve ekinde emsal olduğu belirtilen karar örnekleri sunulduğu ve 20/06/2022 tarihli başka bir dilekçede ise hak düşürücü süre itirazı yönünden yazılı beyanlarını içerir dilekçe ve bu dilekçede atıf yapılan dosyalara ilişkin dava dilekçesi örnekleri ibraz edilmiş olduğu ve ayrıca 21/06/2022 tarihli dilekçe ile de 20/06/2022 tarihli dilekçeye ek olarak yazılı beyanları içerir dilekçe ve ekinde vesayet mahkemesi gerekçeli karar örneğinin ibraz edildiği anlaşıldı.Davalı vekilinden soruldu; zapta geçen dilekçelerimizi ve önceki beyanlarımızı tekrar ederiz dedi. Davacı vekilinden soruldu; önceki beyanlarımızı, önceki duruşmadan sonra sunduğumuz 08/04/2022 tarihli ve 03/06/2022 tarihli dilekçelerimizi tekrar ediyoruz, davalı vekili tarafından sunulan ve zapta geçen dilekçeler yönünden gerekirse celse arasında yazılı beyanda bulunabiliriz, ancak hemen belirtmek istiyoruz ki dilekçelerimizde de ifade ettiğimiz gibi müvekkil hileye maruz kaldığını vesayetin kaldırılması talebimizin reddedildiği 27/09/2021 tarihinde ve—— raporu üzerine öğrenmiştir, davalı vekilinin alıntı yaptığı davaların tamamına yakını müvekkil tarafından 27/09/2021 tarihinden sonra açılan davalara ilişkindir, görev itirazı mahkemenizce önceki duruşmada reddedilmiştir, o nedenle tekrar ileri sürülen görev itirazını kabul etmiyoruz, mahkemeniz görevlidir, dilekçelerimizde belirttiğimiz gibi Yargıtay kararlarında hileye maruz kalanın hileyi öğrendiğini belirttiği tarih esas alınmıştır, o nedenle hak düşürücü süre itirazını da kabul etmiyoruz, ayrıca—–Esas sayılı dava dosyası üzerinden —– sevkine karar verildi ve 27/06/2022 tarihine randevu verildi ancak o davada —–sevke esas tarihler eldeki bu davaya konu tarihleri kapsamadığı için talebimiz doğrultusunda eldeki bu dava yönünden de davalının—– sevkine karar verilmesini istiyoruz dedi.Davalı vekili söz aldı; önceki beyanlarımızı tekrarla ve özellikle eldeki bu dava dilekçesinde atıf yaptığımız 19/03/2020 tarihine yönelik beyan; eldeki bu dava dilekçesinde atıf yapılan şikayetler ise 27/06/2019, 28/12/2019 ve 27/02/2020 tarihlidir; 19/03/2020 tarihli vesayet mahkemesi kararının — sayfasında ise eldeki davaya konu şirketin pay durumu gerekçe yapılarak davacıya vasilik görevi verilmemiştir; eldeki bu dava 01/11/2021 tarihinde açılmış olup, dava konusu şirket üzerinden nitelikli dolandırıcılığa ilişkin —– Esas sayılı dosyasının ilk duruşması olan 02/11/2020 tarihli duruşmanın bu tarihide gözetildiğinde esasında davacı taraf 1 yıllık hakdüşürücü süreyi gözetmeye çalışarak bu tarihten itibaren 1 yıl içinde davayı açmaya çalışmıştır, halbuki —– Esas sayılı söz konusu davanın iddianamesi 08/07/2020 tarihlidir, davacının mali şubede sorgulandığı tarih ise 16/06/2020 tarihidir, 16/06/2020 tarihli bu sorguda davacıya davaya konu şirketin kuruluşu ve pay durumu sorulmuştur, hileye uğrayan bir insanın bu tarihlerde kendisine şirket ile ilgili suç isnat edilirken bunu farketmediğini ileri sürmesi hayatın olağan akışına aykırıdır, ayırca belirtmek istiyoruz ki ileri sürülen ——Esas sayılı dava ehliyetsizlik ve muvazaa sebebine dayalı bir davadır, kaldı ki eldeki dava hileye dayalıdır, Yargıtay kararlarına göre de hileye ve ehliyetsizliğe aynı anda dayanılamaz, bütün bu hususlar bu celse gözetilerek görev itirazımızın ve hak düşürücü süre itirazımızın bu celse karara bağlanmasını istiyoruz, dedi.Davacı vekili söz aldı; dava dilekçesinde hileyi şu tarihte öğrendiğimize dair bir beyanda bulunmadık, vesayetin kaldırılması talebimizin reddi üzerine geçmişe dönük muhasebe yapınca farkındalık oluşmuş ve hileye maruz kalındığı anlaşılarak kısa süre içinde bu dava açıldığı gibi çok sayıda başka davalar da açılmıştır, dedi.
İhbar olunan şirketin temsilci kayyımından soruldu; önceki beyanlarımızı tekrar ederiz dedi.
Dosya incelendi.
GGD:
1-Zapta geçen dilekçelerin ve eklerinin çokluğu, ibraz tarihleri, Heyetin müzakere ihtiyacı, ileri sürülen itirazın dilekçelerle ve atıf yapılan her bir dosyayla bağlantılı olarak geniş bir zamanda denetlenmesi ve aydınlatılması ihtiyacı gözetilerek dosyanın incelemeye alınmasına,
2-Göreve ve hakdüşürücü süreye itiraza ilişkin hususların gelecek duruşmada karara bağlanmasına,
3-Bu arada geçecek zamanın değerlendirilmiş olması için —– Esas sayılı dosyasına müzekkere yazılarak birleşen davada dahil olmak üzere dava dilekçelerinin, tensip ve ön inceleme tutanakları ile duruşmalara ilişkin tutanak örneklerinin ve temin edilmiş ise rapor örneklerinin istenmesine,

şeklinde olup yukarıya aynen aktarılmıştır.

Müteakip ve son duruşma tutanağı ise:

Belirli gün ve saatte celse açıldı.
Davacı Vekili —– duruşmaya katıldı. Başka gelen yok. Belli yerde açık yargılamaya başlandı.
Heyetteki değişiklik nedeni ile eski zabıtlar okundu.
—– Esas sayılı dosyasına yazılan müzekkereye cevap verildiği anlaşıldı.
Davalı vekili tarafından 18/10/2022 tarihli dilekçe ekinde —–Karar sayılı karar örneğinin ibraz edildiği anlaşıldı.Davacı vekili tarafından ara karar doğrultusunda 06/07/2022 tarihli dilekçe ibraz edildiği anlaşıldı.Davalı vekili tarafından ibraz edilen 28/09/2022 tarihli dilekçe ile vergi ödemeleriyle ilgili yazışma yoluna gidilmesine ilişkin taleplerde bulunulduğu anlaşıldı.
Davacı vekilinden soruldu: zapta geçen dilekçemizi ve önceki beyanlarımızı tekrar ediyoruz, dedi.
Davalı vekilinden soruldu: zapta geçen dilekçelerimizi ve önceki beyanlarımızı tekrar ediyoruz, ayrıca belirtmek istiyoruz ki —–Esas sayılı dosyası üzerinden nitelikli dolandırıcılık suçundan dolayı aralarında davacının da olduğu sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verilmişti, bu karar BAM tarafından şirket avukatlarının yargılandığı dava ile birleştirilmesi gerektiğinden bahisle usulden kaldırıldı ve —– Esasını aldı, bu esas üzerinden 07/10/2022 tarihinde ilk duruşması yapıldı, yargılaması devam ediyor, BAM kararında belirtilen diğer dava da —–Esas ile birleşti, ayrıca yine —–Esas ile birleşik başka bir dava da bulunmaktadır, ileri sürüldüğü şekilde hile olması ihtimalinde söz konusu—–Esas sayılı dosyaya dayanak soruşturma kapsamında alınan ve daha önce dilekçelerimizde belirttiğimiz davacının ifade tarihine göre hak düşürücü süre çoktan geçmiştir, ayrıca hukuki yarar yokluğu nedeniyle de davanın reddine karar verilmesi gerekir, dedi.
Davacı vekili söz aldı: Davalı vekilinin savunmalarından müvekkilime yönelik olarak ileri sürülen tarihlerde hile nasıl fark edilmemiş olabilir gibi bir suçlama içermektedir, müvekkil dilekçemizde belirttiğimiz şekilde ve zamanda ancak hilenin farkına varabilmiştir, daha önceki bir tarihte hileyi farketmediği ileri sürülüp buradan sonuç çıkarılamaz, dedi.Davalı vekili söz aldı: olayda mağdur müvekkildir, eğer hile varsa ceza hukuku anlamında müvekkile karşı vardır, yukarıdaki beyanlarımız velev ki bir hile varsa davacının bunu belirttiğimiz tarihlerde fark etmiş olması mantıken esastır temeline dayalıdır, dedi.
Dosya incelendi:
GGD:
1-23/03/2022 tarihli duruşmada görev itirazının reddine karar verilmiş ise de bu konuda yeniden emsal olduğu belirtilerek başka mahkemelerce verilen kararlara dayalı olarak tekrar görev itirazında bulunulmuş olduğundan yeniden yapılan incelemeye bağlı olarak dayanılan kararlara birebir emsal nitelikte olmaması, eldeki davanın ortaklık hukukuna ilişkin olması ve dosya kapsamı karşısında yerinde görülmeyen görev itirazının reddine, daha önceki görev itirazının reddine ilişkin ara kararın aynen korunmasına,
2-23/03/2022 tarihli duruşmada hukuki yararla ilgili itiraz yönünden ara karar oluşturularak yerinde görülmeyen bu itirazın reddine karar verilmiş ise de davalı vekilinin zapta geçen beyanına tekrar hukuki yarar yokluğu itirazında bulunduğundan bu konuda yeniden yapılan inceleme sonunda söz konusu ara kararın aynen korunmasına; hukuki yarar yokluğuna ilişkin itiraz yerinde görülmediğinden bu itirazın reddine,
oy birliği ile karar verildi. tefhimle açık yargılamaya devam olundu.
Önceki duruşma tutanağı içeriğine ve ilgili ara kararına bağlı olarak ön inceleme duruşmasına devamla hak düşürücü itiraz yönünden soruldu:
Davalı vekilinden soruldu: hak düşürücü süre itirazımızı tekrar ediyoruz, dedi.
İhbar olunan şirketin temsilci kayyımına soruldu: önceki beyanlarımızı tekrar ediyoruz, dedi.
Davacı vekilinden soruldu: önceki beyanlarımızı tekrar ediyoruz, hileyi öğrendiğimizi belirttiğimiz tarihten itibaren müvekkil adına onlarca dava açılmıştır, bu dava hak düşürücü süre içerisinde açılmıştır, itirazın reddine karar verilmesini istiyoruz, dedi.
Dosya incelendi. Yargılamanın bittiği bildirildi.
——-
şeklinde olup yukarıya aynen aktarılmıştır.
DAVA İHBAR OLUNAN ŞİRKETİN KURULUŞ SÖZLEŞMESİNİN DAVACI YÖNÜNDEN İPTALİ İLE DAVACININ BAŞTAN İTİBAREN ORTAKLIK SIFATININ ORTADAN KALDIRILMASINA YÖNELİK OLUP, DAVA SEBEBİ OLARAK ”HİLE”YE DAYANILMIŞ OLUP, İMZA YÖNÜNDEN BİR İTİRAZ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.
TENSİP TUTANAĞINA VE ARA KARARLARA YANSIYAN ŞEKİLDE ——FAZLA HUKUK-CEZA-SORUŞTURMA İLE İLGİLİ DOSYALARA MÜZEKKERELER YAZILARAK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN DE AYDINLATILMASI YÖNÜNDEN GEREKLİ VE YETERLİ İÇERİKLERİ CELBEDİLEREK DELİLLER TOPLANMIŞ OLUP, DOSYA KAPSAMI HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN İRDELENİP AYDINLATILMASI YÖNÜNDEN YETERLİDİR.
—– ESAS SAYILI DOSYASI ÜZERİNDEN İŞLEM GÖREN VESAYETE İLİŞKİN DAVA HAKKINDA 19/03/2020 TARİHİNDE VERİLEN VE 15/09/2020 TARİHİNDE KESİNLEŞMİŞ OLAN KARARIN ELDEKİ DAVAYI İLGİLENDİREN KISMI:
”——
2-Vasi Atanmasında Esas Alınan Kriter ve Davacı Eşin Vasi Atanmamasının Nedenleri:
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 422. maddesinde vasinin şahsına-sıfatına karşı yapılan itirazları veya vasinin ileri sürdüğü kaçınma sebeplerini (özürleri) inceleme görevinin öncelikle vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesine, onun kabul etmemesi halinde denetim makamına aittir. TM’nın 488. maddesinde ise, vesayet makamının kararlarına ilişkin itiraz üzerine verilen denetim makamı kararlarının kesin olduğu hükme bağlanmıştır——Vesayet davaları kamu düzenine ilişkindir. Ayırtetme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi veya her ilgili vasinin görevden alınmasını isteyebileceği (TMK. 484/1) gibi, görevden alınmayı gerektiren sebebin (TMK.483) varlığını başka bir yoldan öğrenen vesayet makamı, vasiyi re’sen görevden almakla yükümlüdür. (TMK. 484/2) Görevden alınmayı gerektiren sebebin varlığını öğrenen vesayet makamı, vasiyi re’sen dahi görevden alabilir ——TMK’nın 413. maddesi vesayet makamına, vasilik görevini yapabilecek yetenekte olan bir ergini vasi olarak ataması yükümlülüğünü yüklemiştir. Ayrıca haklı sebepler engel olmadıkça vesayet makamı, vesayet altına alınacak kişinin öncelikle eşini veya yakın hısımlarından birini, vasilik koşullarına sahip olmaları kaydıyla bu göreve atar. Bu atamada yerleşim yerlerinin yakınlığı ve kişisel ilişkiler gözönünde tutulur (TMK md. 414). Haklı sebepler engel olmadıkça vasiliğe vesayet altına alınacak kişinin ya da anne veya babasının gösterdiği kimse atanır (TMK md. 415).Kısıtlılar, kamu hizmetinden yasaklılar veya haysiyetsiz hayat sürenler, menfaati kendisine vasi atanacak kişinin menfaati ile önemli ölçüde çatışanlar veya onunla aralarında düşmanlık bulunanlar, ilgili vesayet daireleri hakimleri vasi olarak atanamazlar (TMK md. 418). Türk Medeni Kanunu’nun 483. maddesinde; vasinin görevini ağır surette savsaklaması, yetkilerini kötüye kullanması veya güven sarsıcı davranışlarda bulunması ya da borç ödemeden acze düşmesi halinde vesayet makamınca görevden alınacağı öngörülmüştür.
Dosyada mevcut Mahkememizin müzekkereleri ve cevapları, tarafların iddia ve savunmalarının incelenmesi sonucunda; —–yevmiye nolu işlemle taşınmazın —hissedarı olduğu, bu işlem sırasında kısıtlı adayına ait—— yevmiye nolu —- verilen taşınmaz alımı ve kiraya verme özel yekisini içerir vekaletnamenin kullanıldığı, iş bu davanın görülmesi sırasında 24.03.2017 tarihinde kurulan—–sermaye arttırımı için kısıtlı adayı vekili —— tarafından 29.06.2017 tarihli başvuru üzerine —– esas —– karar sayılı kararıyla taşınmazın değerinin belirlendiği ve —–Tapu Müdürlüğünün 26.10.2017 tarih ve—– yevmiye nolu işlemiyle de kısıtlı adayına ait —— hissenin —– devredildiği, bu işlem sırasında da kısıtlı adayına ait —- Noterliğinin 19.10.2017 tarih —– yevmiye nolu sermaye arttırımı özel yetkisini içerir —– verilen vekaletnamenin kullanıldığı, 02.05.2018 tarihinde bu hissenin tekrar kısıtlı adayına devredildiği anlaşılmaktadır. Kısıtlı adayı vekili olan —-aynı zamanda—-Noterliğinin 27/02/2020 tarih—- yevmiye nolu ihtarnamesinden anlaşıldığına göre dava dışı —–vekili olduğu, sözkonusu şirketin yetkili temsilcisinin ise davacı —– olduğu anlaşılmaktadır. Davacının iş bu davayı 08.08.2016 tarihinde açtığı ve dava dilekçesinde “kısıtlı adayı —–akli dengesizlikler yaşadığını, işlerini yürütemez hale geldiğini” bildirerek kısıtlı adayının vesayet altına alınmasını istediği, bu davada —– Hukuk Dairesinin kararı kaldırmasından önce Mahkememizin 26.06.2018 tarih —— esas——karar sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmeden önce henüz kısıtlı adayının kısıtlanmasına ilişkin davada red kararı çıkmadan iş bu davanın görülmesi sırasında 24.03.2017 tarihinde —–kurulduğu ve dayanak evraklara göre de kısıtlı adayının hissesi —– tekabül ettiği anlaşılmaktadır.—–vekili dosyamıza sunduğu 26.02.2020 tarihli cevabi yazısı ve —— 18.03.2020 tarihli cevabi yazısına göre, sözkonusu taşınmaza ait kira sözleşmesinin 22.03.2013 tarihinde —– ve taşınmazın maliki ——arasında imzalandığı, kira sözleşmesi devam ederken taşınmazın ——oranında hissesinin 19.01.2017 tarihinde —– devredildiği ve bu devir ile birlikte taraflar arasında 01.02.2017 tarihinde ek protokol imzalanarak—– 22.03.2013 tarihli kira sözleşmesine taraf olduğu, taraflar arasında kira sözleşmesi devam ederken —–ait ——-hissenin bu kez 26.10.2017 tarihinde——devredildiği, 02.05.2018 tarihinde kısıtlı adayının tekrar malik olduğu ve kısıtlı adayının tapuda malik olmadığı bir tarihte yani 28.03.2018 tarihinde kısıtlı adayı ile—–Arasında kira sözleşmesi ve alt kiraya izin sözleşmesi imzalandığı, 28.06.2018 tarihli ek protokolüyle de bu şirketin kira sözleşmesinin kiralayanı konumuna getirildiği, kira bedelinin bu tarihten sonra yeni malikin bildirmiş olduğu İban numarasına yatırıldığı, sözkonusu kira bedelleri taşınmazın maliki —– ödenmekte iken bu şirket ve —–şubesi arasında —- Noterliği’nin 12.09.2019 tarih ve —— yevmiye sayılı temlik sözleşmesi gereği bilinen hesaba ödendiği, kira sözleşmesi ve ek protokollerin mahkemeye sunulduğu, sözkonusu taşınmazın——- hissesi için ödenen kira bedelinin 959.040,00-TL+KDV olduğu ve toplam kira bedelinin 1.131.667,20-TL olduğu, bu bedelin temlik alacaklısı—- bildirdiği İban ve—— hesaplarına ödenmekte olduğu, Mahkememizin vesayet tedbir yazılarına istinaden kira bedellerinin vesayet hesabına aktarıldığı anlaşılmıştır. Kısıtlı adayının 01.02.2017 tarihinde ek protokol imzalanarak 22.03.2013 tarihli kira sözleşmesine taraf olduktan sonra—– ait ————— hissenin 26.10.2017 tarihinde—– devredildiği tarihe kadar —- ödenmesi gereken kira bedellerinin akıbeti hakkında davacı tarafça veya kısıtlı adayı vekilince bilgi verilmediği anlaşılmaktadır. Kısıtlı adayının cüz’i hissedar olduğu bir şirkete vesayet davası devam ederken iş bu taşınmazdaki değerli bir hissenin bila bedel devredilmesi ve sermaye arttırımında kullanılması, kısıtlı adayına hissenin geri devredilmesi ve henüz kısıtlı adayının malik olmadığı 28.03.2018 tarihinde alt kira ilişkisi kurularak kısıtlı adayının henüz malik olmadığı dönem (28.03.2018-02.05.2018 tarihleri arası) ve malik olduğu dönemi kapsayacak şekilde (02.05.2018 tekrar malik olduğu tarih-28.03.2018 tarihli kira sözleşmesinin bitim tarihi ise 31.12.2018) kira sözleşmesiyle değerli bir taşınmazını çok daha düşük bir bedelle alt kiraya vermesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Bu hissenin sermaye arttırımında kullanılması işlemi, dosyaya sunulan 28.06.2018 tarihli ek protokol ve kısıtlı adayının bizzat imzasını içerir dava dışı —–ile yapılan 28.03.2018 tarihli kira sözleşmesine objektif olarak bakıldığında da kısıtlı adayının aleyhine malvarlığını azaltan hileli, muvazaalı/danışıklı işlemler olduğu şüphesini bünyesinde barındırmaktadır. Ayrıca —– 18.03.2020 tarihli cevabi yazısıyla gönderdiği 28.03.2018 tarihli kira sözleşmesinde kiraya veren olarak—–imzası bulunmakta, kiraya verenin hak sahibi olduğu hastane binasının TTK hükümleri kapsamında şirkete ayni sermaye koyma işleminin hukuken gerçekleşmemesi dolayısıyla ilerde yapılacak devir ya da ayni sermaye artış işlemine kadar taşınmazın kiracıya kiralanması ve alt kira ilişkisi yetkisi verilmesine dair olduğu (madde 2) ifade edilmektedir. Oysa 28.03.2018 tarihinde bu taşınmaz zaten sermaye artırımında kullanılmış ve mülkiyeti —–bulunmaktadır.—–mülkiyeti kendisine ait taşınmaz için malik olmayan (kısıtlı adayı 28.03.2018 tarihinde malik değildir) kısıtlı adayıyla sözleşme imzalaması anlaşılır değildir. Sözkonusu şirket yakın bir zamanda taşınmazı tekrar kısıtlı adayına devredeceği için onun malik olduğu dönemi bağlayacak şekilde önceden bir sözleşme imzaladığı anlaşılmaktadır. Ancak söz konusu 28.03.2018 tarihli sözleşmenin tüm nüshalarında kısıtlı adayının imzası bulunmadığı ve belgenin tanzim tarihini içermediği, kira sözleşmesinin 5. maddesinin ikinci paragrafında “iş bu sözleşme 28.03.2018 tarihinde imzalandığından” ibaresine yer verildiği için sözleşmenin 28.03.2018 tarihinde imzalandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca sözkonusu taşınmazla ilgili tüm işler kısıtlı adayına ait vekaletle yapılmışken mahkememizin vesayet tedbir kararının kiracı tarafından uygulanmasından sonra iddia edilen bu belgenin varlığının ortaya atılması da yapılan işlemin sıhhatini şüpheye düşürmektedir. Ayrıca bu belgenin adi yazılı belge olması da gözetildiğinde sonradan kısıtlı adayının imzası taklit edilerek hazırlanmış bir belge olabileceği ihtimali de bulunmaktadır. Bu belgenin imzalandığı söylenen 28.03.2018 tarihi esas alındığında kısıtlı adayının fiil ehliyetine sahip olup olmadığının da tartışılması gerekmektedir. Ayrıca en önemlisi kira geliri bu kadar yüksek bir yerin tekrar maliki olacağı inancıyla önceden bu sözleşmenin yapıldığı varsayılsa bile kısıtlı adayının—– hissesi bulunduğu şirkete bu yeri çok daha düşük bir bedelle kiralaması akla ve mantığa uygun olmadığı gibi hayatın olağan akışına da uygun düşmemektedir. Özetle sunulan bu kira sözleşmesinin de ehliyetsizlik nedeniyle geçersiz, muvazaa nedeniyle hükümsüz olması kuvvetle muhtemel,—— şüpheli bir belge olduğu kanaatine varılmıştır. Şüpheden öte kısıtlı adayının akli dengesizlikler yaşadığını, işlerini yürütemez hale geldiğini iddia edip dava açan eşin davaya kısıtlı adayının önceki eşinden olma çocuklarının müdahil olduğu bir durumda çekişmeli vesayet davası devam ederken yetkili temsilcisi olduğu bir şirketi kurması, kısıtlı adayının en değerli malvarlıklarından biri olan hissesini sermaye arttırımında kullanması ve bütün bu işlemlerin de dava devam ederken alınan özel yetki içerir vekaletnamelerle yapılması, sözkonusu şirkette kısıtlı adayına göstermelik bir hisse verilmesi, taşınmazın kira bedellerinin bu yöntemle şirket hesaplarına aktarılması, sonradan bu hissenin kısıtlı adayına devredilip kısıtlı adayı ile şirket arasında kira sözleşmesi imzalanması, kısıtlı adayının hissedar olmasına rağmen ortaklık payı altında hiçbir ödeme verilmemiş olması ve bu kapsamda alacağının da bulunmaması hayatın olağan akışına uygun olmayan, kısıtlı adayının malvarlığını tüketen, kısıtlı adayının akıl sağlığına ilişkin zor durum ve hastalığından istifade edilerek yapılan muvazaalı, hileli temliki tasarrufların en somut örnekleridir. Ayrıca 28.06.2018 tarihli ek protokolüyle kiralayan konumuna geçen—–dosyaya bildirilen cevabi yazıya göre yüklü miktarda kira bedeli tahsil etmesine rağmen kısıtlı adayının şirket ortağı—— ortaklık haklarından kaynaklı alacağının neden bulunmadığı, bu tarihe kadar da başka nam ve hesabına ortaklıktan doğan alacak ödemesinin neden yapılmadığı hususunda ikna edici bir cevap verilmemiştir.—– dosyamıza sunduğu 21.02.2020 tarihli cevabi yazıda şirket ortağı—–ortaklık haklarından kaynaklı alacağının bulunmadığı, bu tarihe kadar da başka nam ve hesabına ortaklıktan doğan alacak ödemesinin yapılmadığı bildirilmiş ise de dosyaya —–sunduğu belgelere göre şirkete ödenen yüklü miktarda kira ödemesinin kısıtlı adayının malvarlığından kaçırıldığı, diğer bir deyişle davacı eşin kısıtlı adayını malvarlığını azaltan iş ve işlemlerle hareket ettiği, dava tarihinden sonra yapılan temliki tasarruf ve diğer hukuki işlemlerin kısıtlı adayının malvarlığından mal kaçırmaya yönelik, muvazaalı, ——- hileli işlemler olduğu kanaatine varılmıştır. Hiç şüphesiz bunların ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması, muvazaa, haksız fiil (hile) hukuksal sebeplerine dayalı olarak sakatlığı vasi tarafından açılacak ayrı bir dava konusu olmakla birlikte bu işlemlerin aktörü konumundaki davacı eşin TMK’nın 414. maddesi uyarınca vasilik önceliğini kullanmasının mümkün olmadığını ifade etmek anlamında bu tespit ve değerlendirmelerin yapılması zaruridir. İfade edilen——-işlemlerin hukuki muhatabı olan eşin yaptığı işlemler menfaat çatışmasının en bariz örneklerindendir. Ayrıca bu iş ve işlemler vasi olmaya engel olduğu gibi, kısıtlı adayının hastalığından istifade edilerek yapılması da aile hukukundan kaynaklanan yetkilerin kötüye kullanılması ve en önemlisi de güven sarsıcı davranışlar kapsamında olmasıdır. TMK’nın 483. maddesi yetkilerin kötüye kullanılması ve güven sarsıcı davranışların bulunmasını vasinin görevden alınma sebebi olarak kabul edilmiştir. O halde baştan yetkilerini kötüye kullanan ve güven sarsıcı davranışlarda bulunan birinin vasi olarak atanması beklenemez. Bu nedenle TMK’nın 414. maddesi uyarınca davacı eşin vasi olması mümkün olmadığından davacı tarafın vasi olma talebi reddedilmiştir. Davacı eş vasi atanamayacağına göre, TMK’nın 414. maddesi göre yakın hısımlarından biri, vasilik koşullarına sahip olmaları kaydıyla bu göreve atanacaktır. Bu atamada yerleşim yerlerinin yakınlığı ve kişisel ilişkiler göz önünde tutulur. O halde asli müdahillerden bakım ve gözetim yükümlüğü Mahkememizin 16.01.2020 tarihli ara kararıyla kendisine yüklenen (bu takdir yetkisinin kullanılmasında kız çocuklarının babalarına olan düşkünlüğü de esas alınarak) kısıtlı adayının kızı—— vasi olarak atanmıştır.——
V. H Ü K Ü M: Gerekçesi Yukarıda Ayrıntılı Açıklandığı Üzere;
A-Davanın KABULÜNE,
1—–TMK’nın 405. maddesi uyarınca KISITLANMASINA,
2-TMK’nın 413 ve 414. maddeleri uyarınca kısıtlıya —– VASİ OLARAK ATANMASINA,
—-
şeklinde olup yukarıya aynen aktarılmıştır.
—– AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NİN —- ESAS SAYILI DOSYASI ÜZERİNDEN İŞLEM GÖREN DAVANIN —– HAZIR BULUNUP SAVUNMASINI YAPTIĞI 14/01/2021 TARİHLİ DURUŞMASINDA ALINAN BEYANLARIN MAHİYETİ GÖZETİLEREK ELDEKİ DAVAYI İLGİLENDİREN KISMI:
——
CUMHURİYET SAVCISI ESAS HAKKINDA Kİ MÜTALAASINDA;
Hakkında kısıtlılık kararı alınmış Mağdur —–18.03.2015 tarihinde sanık —— ile ikinci evliğini yaptığı, yaklaşık bir buçuk sene sonra 08.08.2016 tarihinde sanık —–eşinin akli dengesizlikler yaşadığı, sıklıkla unutkanlık gösterdiği malvarlığının bizzat kendisi vasi atanmak suretiyle yönetilmesi gerektiğinden bahisle Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde dava ikame ettiği, bu davayı öğrenen mağdur —– ilk evliliğinden çocuklarının davaya müdahil oldukları, bu kişilerin dava süreci içerisinde sanık ——– esasında kurduğu şirket üzerinden kendisi, avukatları ve yakınlarına mağdur aleyhine haksız menfaat kazandırdığını öğrenme ve bunu iddia ile yaptıkları şikayet üzerine yürütülen soruşturma sonucunda, sanık —— avukatları olan ——hakkında soruşturmanın avukat olmaları nedeniyle ayrı yürütülmek üzere tefrikine, sanık —- ve bu kişinin yakın arkadaşı olan ve eylemlerine iştirak ettiği iddia edilen sanık —-hakkında Türk Ceza Kanunu 37 delaleti ile 158/1.c, 158/1.f, 158/1.h maddeleri uyarınca cezalandırılmaları talebi ile Mahkememize kamu davası açılmıştır.
İddia edilen dolandırıcılık suçunda aracı olarak kullanılan firmanın münferiden yetkili temsilcisinin sanık —- olduğu kısıtlılık davası devam ederken 24.03.2017 tarihinde kurulan yüzde doksan hissesinin sanık —– mağdur —–ait olan ——Esas sayılı dosyası üzerinden 19/03/2020 tarihli kararı ile özetle mağdur hakkındaki—– tanısı konularak ayırt etme gücünden yoksun olduğuna ilişkin rapor dikkate alınarak kısıtlanmasına, mağdurun ilk evliliğinden olan çocuğu katılan——vasi olarak atanmasına karar verildiği,
Mağdur—— maliki olduğu ve ancak bu hissenin 26.10.2017 tarihinde sanık —- tarafından kurulan bahse konu —– devredildiği, akabinde yaklaşık 7 ay sonra 02.05.2018 tarihinde bahse konu firmadan tekrardan mağdur —- devir edildiği, ancak bu taşınmaz üzerinde alt kira ilişkisi kurulmak suretiyle mağdur —- düşen aylık 750.000 TL’nin firma hesabına yatırılmasının sağlandığı, çünkü şirketin —-kiracısı, —– bu firmanın kiracısı olarak ilişki tesis ettirildiği, —— bu firmaya kira gelirleri bu şekilde aktarılmasına rağmen şirketin kendi kiraya verenine herhangi bir gelir aktarması yaptırmadığı, alt kira ilişkisinin bu şekilde hile içerdiği, bu hesaptanda pek çok işlemde bizzat sanık —— hesabına, bu kişinin firmada çalışan olarak gösterdiği kişiler hesabına ve diğer sanık—–hesabına para transferi olduğu,
Sanık — tarafından kurulan ——hissesinin kendisine ait —- isimli firmanın bizzat sanıkların tevilli ikrarlarından, tanık beyanlarından gerçek bir mal ve ya hizmet satışına dayanmayan, reel bir ticari faaliyeti olmayan bizzat sanıklarca vergi kolaylığı olacağından bahisle sözde kurdulan bir firma olduğu, ancak bu firmanın kısıtlılık davası bizzat sanık —- tarafından açıldıktan sonra ve derdest olduğu süre içerisinde —— yüklü miktarda aylık kira gelirinin lehdarı konumuna getirildiği, ilk olarak mağdur —— hissesinin bu firmaya devredildiği, böylelikle kira gelirinin bu firmanın almaya başladığı, bir süre sonra bu firmanın kira alacağını —– banka temlik ettiği, ancak temlik hesabı olarak yine bu firma hesabı gösterildiği, akabinde alt kira ilişkisi kurulmak suretiyle menfaat bu firmaya sağlandığı, yine diğer sanık —- —–bu firmada çalışan olarak gösterilmek suretiyle aylık bu firmada ne gibi bir hizmette bulunduğu izaha muhtaç şekilde 10.000 TL maaş bağlandığı, yine bizzat sanık —- tarafından seçilen bir kısım yakınlarının bu şirketçe maaşa bağlandığı, bu şirket hesabından ve/veya bu şirketten para aktarımı olan sanık ——- hesapların diğer sanık—– hesaplarına toplam 455.700,00 TL miktarında para transferinin olduğu, yine dayısının oğlu olduğu tespit edilen —– isimli şahsın hesabına toplam 419.700, 00 TL para transferinin olduğu, bu işlemlerin tamamının bizzat sanık—– — tarafından eşinin akli dengesizlikler yaşadığı, sıklıkla unutkanlık gösterdiği iddiası ile açtığı kısıtlılık davasından sonra ve bu davanın devam ettiği süreç içerisinde gerçekleştiği,
Ayrıca sanık —– malvarlığını yönetme talebini de içeren vesayet davası ikamesinden sonra, ilk sağlık raporlarının mağdurun kısıtlanmasını gerektirir nitelikle olmaması ve mağdurun önceki eşinden olan çocuklarının vesayet davasına müdahaleleri sonucu ilk olarak vesayet davasının reddedilmesi üzerine mahkeme kararı ile netice alamadığı mağdurun malvarlığını yönetme konusunda, kurmuş olduğu firma üzerinden ve bu firmaya mağdura ait olan kira alacağını bağlamak suretiyle fiili olarak sağladığı, yani yargı kararı ile alamadığı yetkiyi kendisinin —— fillen sağlamış olduğu—-
—– unvanlı firma tarafından —-Genel Müdürlüklerinden temin edilen banka hesap hareketlerinde; ——-isimli firmanın hesaplarına genel olarak para girişlerinin —– Ticaret unvanlı firma tarafından transfer edilen kira bedellerinin toplam 29.775.351,86 TL olduğunun görüldüğü ve bu söz konusu hesaplardan——unvanlı firma hesapları ile ——- hesapları arasında yapılan çok sayıda ve yüklü miktardaki para transferlerinin bulunduğu;—- hesaplarına —– banka hesaplarından yapılan 3.985.585,85 TL para transferinin yapıldığı, yine —– mal firmanın makam şoförü görevinde çalışanı olan —– çocuklarının —- banka hesaplarından okul ücretlerine ilişkin transferlerin ve yüklü miktarlarda talimata istinaden para çekme işlemlerinin ve hesaplarına yapılan yüklü miktarlardaki para transferlerinin bulunduğu ve bu para miktarının toplam 16.686.550,00 TL olduğu, yine —– isimli firmadan bilgi işlem destek elemanı görevinde çalışanı olan——banka hesaplarından yaptığı talimata istinaden toplamda 4. 195. 369,00 TL para çekme işlemlerinin bulunduğu,—-unvanlı firmanın müşteri temsilcisi görevinde çalışanı olan —– hesaplarından toplam 455.700,00 TLmiktarında para transferinin olduğu, yine —- – hesaplarından dayısının oğlu ——-Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporda belirtildiği,
—— bu eylemlerine diğer sanık —— iştirakinin bulunduğu, sanıkların tevilli ikrarlarından da anlaşılan mağdur’a ait kira gelirinin bağlandığı —-isimli firma çalışanı olarak gösterilmek suretiyle herhangi bir fiili çalışması olmaksızın aylık menfaat sahibi yapıldığı, ayrıca—- hesaplarına —– —–hesaplarından toplam 455.700,00 TL miktarında para transferinin olduğu, sanık —– bu durumu, bu paranın bir kısmını, aileye yakınlık, gerçirdiği —– hastalığı nedeniyle kendisine yapılmış bağış olarak ve şirket çalışanı olarak aldığı maaş olarak açıkladığı, ancak şirketin gerçek bir ticari faaliyetinin olmadığı,Yargılamaya konu dolandırıcılık suçunda aranan hileli hareketlerin açıklamasına ilişkin;Sanık —– önce eşinin akli dengesizlikler yaşadığı, sıklıkla unutkanlık gösterdiği malvarlığının bizzat kendisi vasi atanmak suretiyle yönetilmesi gerektiğinden bahisle Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde vesayet davası açması, ancak bu davaya mağdurun ilk evliliğinden olan çocuklarının müdahil olması üzerine, kendisinin değil de müdahil olan çocukların ve ya başka birinin vasi atanması, yani kendisi dışında birinin mağdurun malvarlığını yönetme yetkisi kazanması ihtimali doğunca, vesayet davasında sanık —– açtığı davada ki iddiasının tam aksi yönde hareket etmeye başladığı, mağdurun akıl hastalığı ve ya zayıflığının olmadığının iddia edildiği, mağdur hakkında akıl hastalığı ve ya zayıflığının olmadığı yönünde 21.11.2016 tarihli —– raporuna müdahillerce itiraz edildiği, ancak mahkemece reddedildiği, devamında davacı sanık —–mahkemece mağdurun huzurda dinlenmesine ilişkin ara kararlarına rağmen eşini mahkemeye götürmediği, netice de davanın reddedildiği, istinafın red kararını kaldırdığı, bozma sonrası yeniden yapılan yargılama da mağdurun—–Hastanesine sevkinin yapılmasına rağmen bu Hastanece kişi ve yakınına yatış önerilmesine rağmen habersiz şekilde hastanenin terkinden bahsedildiği, Mahkemece zorla sevke karar verilmesi üzerine kısıtlı adayı vekilince bu ara karara itiraz edildiği, mahkemece reddedilmesi üzerine mahkeme hakimi hakkında reddi hakim talebinde bulunulduğu, akabinde kısıtlı adayı vekilin mağdurun yerleşim yerinin değiştiğinden bahisle yetki itirazında bulunulduğu, reddedildiği, mahkemenin süreç içerisinde bir çok kez zorla yatış sevkine rağmen bunun mümkün olmadığı, o süreçte mağdurun sanık —— ile birlikte yaşadığı dikkate alınırsa gerçekleşmeme sebebinin bu kişiden sadır olduğu, nihayet yatırıldığı—— teşhisi konulduğu, akabinde sanık —— yeni hakimin reddinin talep edildiği,
Ayrıca vesayet davasında, 2020 yılına kadar mağdur —– yani kısıtlı adayının vekilinin—-olduğu, ancak bu kişinin yine mağdur —– aldığı tapu devri, taşınmaz kiralama vs özel yetki içerir vekaletnameler ile mağdura ait taşınmaz hissesinin—– isimli firmaya devri ile bu firma ile —- isimli firmanın da avukatı olduğu, yine firma ve sanık —– hesaplarından bu kişiye yüklü miktarlarda para transferi olduğu, davacının sanık —–, kısıtlı adayının mağdur —– olduğu dava dosyasında, her iki tarafın ve sanık —– tarafından kurulan şirketin dahi avukatının aynı kişi olduğu, bir nevi davacı tarafın davalı vekiline ödemeler yaptığı, mahkemece——müzekkere yazılıp, kira gelirinin vesayet hesabına istenmesine karşın bu avukatın itirazla müvekkili şirkete ödeme yapılmasını talep ettiği,Sanık —– vesayet davası ikamesi ile eşi mağdurun akıl sağlığının yerinde olmadığı iddialarından sonra, davanın müdahale görmesi üzerine iyice çekişmeli bir hal almasından sonra, mağdurun —–işletilen taşınmazdaki —–hissesini, vesayet davası devam ederken yaklaşık 7 ay sonra münferiden yetkili olarak kurduğu —–devrini sağladığı, sonra hissenin tekrar mağdur —–malvarlığına dönderildiği ancak bu kez de —– ile şirketin kira, şirket ile ——alt kira ilişkisi kurmak suretiyle yine kira gelirinin bu şirkete aktarıldığı, mağdur—– bu şirkette göstermelik bir hisse verildiği, tüm bu işlemlerinde vekaleten —— tarafından yapıldığı, aslolan avukat—- başlangıçta akıl hastalığı olduğu iddia ettiği mağdur —— menfaatlerini koruma çabasına girmesi gerekir iken, bu kişiye ait hisse devrini vekaletname ile yine avukatlığını yaptığı firmaya devretmesinin hukuk nazarında muvazaalı işlem olarak görülmesi gerektiği, zira daha sonradan bu kişinin ilk iddiasının aksini mağdurun fiil ehliyetinin olduğu yönünde girişimlerde bulunduğu, tüm bu hususların vesayet dava dosyasından sunulan vekaletnamelerden anlaşıldığı, nitekim Sulh Hukuk Mahkemesince 5.3.2020 tarihindea avukat —– kısıtlı adayı olarak davaya kabülüne ilişkin kararın kaldırıldığı, son olarak sanık —– eşi mağdur —–aleyhine —–yılında akıl hastalığı özel sebebine dayalı boşanma davası ile birlikte mal rejiminin tasfiyesini taleple katılma alacağı davası açtığı,
Açıklanan nedenlerle; sanık —– Kişinin Algılama Yeteneğinin Zayıflığından Yararlanmak Suretiyle Dolandırıcılık ve Tacir veya Şirket Yöneticileri ile Kooperatif Yöneticilerinin Dolandırıcılığı suçlarını işlediği, ve ancak Türk Ceza Kanunu 167inci maddesinde düzenlenen hüküm gereği, eşe karşı işlenen dolandırıcılık suçlarında, eş hakkında şahsi cezasızlık halinin bulunduğu, bu nedenle subut bulduğunu düşündüğümüz eylem nedeniyle yasanın yorum kabul etmeyen emredici açık düzenlemesi karşısında sanık—-hakkında ceza verilemeyeceği anlaşıldığından, CMK’un 223/4.b maddesi uyarınca CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA DAİR KARAR VERİLMESİNE,
Açıklanan nedenlerle, bahse konu sözde kurulduğu anlaşılan firma da, çalışan olarak gösterilmek suretiyle herhangi bir fiili çalışması olmaksızın, mağdurun algılama yeteneğinin zayıflığından faydalanılmak suretiyle maaşa bağlanılan ve ayrıca bu firma hesabından yüklü miktarda para transferi yapılan sanık —– üzerine atılı Kişinin Algılama Yeteneğinin Zayıflığından Yararlanmak Suretiyle Dolandırıcılık ve Tacir veya Şirket Yöneticileri ile Kooperatif Yöneticilerinin Dolandırıcılığı suçlarına fikir ve eylem birliği içerisinde iştirak ettiği, süreç içerisinde sanık —— ve avukatları ile kurduğu yakınlık sayesinde, açılan vesayet davası, sözde kurdurulan şirket, bu şirkete taşınmaz devri, alt kira ilişkisi kurulması, sözde alacağın temliki işlemler gibi eylemlerde iştirakin bulunduğu, bu iştirak ve katılım sayesinde haksız menfaat elde ettiği anlaşıldığından eylemine uyan Türk Ceza Kanunu 37 delaleti ile 158/1.c, 158/1.h, 53 maddeleri uyarınca CEZALANDIRILMASINA, her ne kadar sanık —— hakkında Bilişim Sistemleri Banka veya Kredi Kurumlarının Araç Olarak Kullanılması Suretiyle Dolandırıcılık suçundan da kamu davası açılmışsa da, dolandırıcılık eyleminde herhangi bir bilişim sisteminin ve ya banka ya da bir kredi kurumunun aracı kılınmasının söz konusu olmadığı, sanık —– daire satışına ilişkin ——üzerinden vermiş olduğu ilanlarda söz konusu dairenin suç tarihinden önce edinilmiş olduğu, nitekim mahkemece üzerindeki tedbirin kaldırıldığı, anlaşıldığından bu nitelikli halin uygulanmasına yer olmadığına, ancak her iki nitelikli hal somut olayda oluştuğundan alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği,
Suçun işlenmesi ile elde edildiği anlaşılan —— hesaplarından, sanıklar ——- hesaplarına aktarılan paraların TCK 55inci maddesi uyarınca kazanç müsaderesine tabi tutulmasına, karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur dedi.
Yargılamanın bundan sonraki safahatına —– sistemi ile devam olundu.
Esas hakkındaki mütalaaya ilişkin olarak; CMK 216 maddesi uyarınca;
Katılan —– vekilinden soruldu: Mütalaaya karşı beyanlarımızı içeren dilekçemizi dün UYAP’tan sunduk. Şahsi cezasızlık sebebi, özde aile birliğini korumaya yöneliktir. Sanık —– bizzat boşanma davasını kendi ikame ettiği için normu koruma kapsamında değildir. 2016 yılındaki vesayet başvurusu yine sanık ——- yapılmış olması dolayısıyla aile birliğinin korunması durumu söz konusu olmadığı açık olarak akıl hastası olduğu iddia edilen mağdurun aile birliğinin bilincinde olduğu söylenemez. Sanık —– ilişkin cezalandırmaya ilişkin talebe katılıyoruz. —— ilişkin ceza verilmemesi durumunda dahi güvenlik tedbirleri uygulanabilir bu bağlamda savcılığın kazanç müsaderesi mütalaasının yerinde olduğunu düşünüyoruz. TCK 55 maddesi şartları açısından mağdur belli ise haksız kazancın mağdura iadesi gerekir bu olayda da kısıtlı mağdur bellidir dolayısıyla haksız kazanç miktarının mağdurun vesayet dosyası hesabına aktarımı gerekir. Bu talep yerinde gözükmekse müsadere hükmünün tatbiki gerekir. ——hakkında da aynı talebimiz geçerlidir dedi.Sanık——soruldu: 6 kişi çalışıyorduk bir ben buraya geldim.—– hastalığım için tedavimle ilgileniyorum. Ben ilk defa bu firmada çalışmıyordum —–kayıtlarım itibariyle çalışma olgum da sabittir dedi.Sanık —— soruldu: Ben eşime yasal temsilci olmak istemiştim. 450.000 TL’lik bir kefalet durumu söz konusuydu. İftiralar silsilesiyle karşı karşıyayım.—–Sulh Hukuk Mahkemesinde vesayet davası devam ederken yeni taşındığım eve ——tane—- ekibi geldi arama kararlarını dahi gösteremediler. Kocamın arandığına dair açıklama yaptılar. Güya beni öldürecekmiş. Böyle açıklama yaptılar. Herhangi bir arama kararı da gösterilmedi. —- en seçkin —- ekipleri olduğunu söyleyerek —– cinayetine de kendilerinin aydınlattığını ifade ettiler bu hadiseler yaşanırken ——- anlatmak istediğim husus şu ki, iftiralar silsilesine bağlı olarak kadına şiddetinin en bariz örneği yaşandı. Mağdur —- aranılıyor denilerek —–dahi arama yapıldı. Hadisenin ne kadar rencide edici olduğunu göstermek için size bu hususları anlatmak istedim dedi.
Sanıklar müdaafi —- soruldu:—– ile alındı.
Sanıklar müdaafi —– soruldu:—–ile alındı.
Yargılamanın bitirileceği bildirilerek;
Sanık —–son sözü soruldu: Beraatimi talep ederim dedi.
Sanık ——-son sözü soruldu: Beraatimi talep ederim dedi.
—–
şeklinde olup yukarıya aynen aktarılmıştır.
İlgili yasal düzenlemenin yer aldığı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun:
—–
II. ALDATMA
Madde 36- Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.
——
IV. İRADE BOZUKLUĞUNUN GİDERİLMESİ
Madde 39- Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.
şeklinde olup yukarıya aynen aktarılmıştır.
Celbedilen ticaret sicil kaydına göre ihbar olunan şirketin 24/03/2017 tarihinde tescil edildiği, ortakların —- ve —–olduğu, 100.000 TL sermayenin 90.000 TL’sinin —– ve 10.000 TL’sinin —- ait olduğu, —- söz konusu şirketi münferiden temsile yetkili olduğu ve yetkisinin 24/03/2017 kuruluş tarihinden itibaren başladığı, kuruluşa esas sözleşmenin ise 10/03/2017 tarihli olduğu ve davacı —- ile davalı —– imzalarının yer aldığı belirlenmiştir.Davaya konu olan sözleşme tarihi 10/03/2017 ve dava tarihi 01/11/2021 olup, dava sebebine nazaran davanın tabi olduğu TBK Madde 39’da yer alan hak düşürücü süre yönünden irdeleme yapılması gerekmiş olup, örneği celbedilen söz konusu sözleşme içeriğine, yukarıya gerekli kısımları aynen aktarılan vesayete ilişkin olup kesinleşmiş olan kararın gerekçesindeki Mahkemenin tespiti, söz konusu kararın 19/03/2020 tarihli olması, 15/09/2020 kesinleşme tarihi, gerekli kısımları yukarıya alınan ağır ceza mahkemesi duruşmasında zapta geçen mütalaa, değerlendirmeler ve duruşmada hazır bulunan davacı —–savunmaları ve ifadelerde geçen tarihler, tarafların yakınlık derecesi ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde ileri sürülen hile iddialarının gerçek olması ihtimalinde davacının başından itibaren hileli işlemi bilerek buna iştirak ettiği açıkça belli olmakla birlikte bir an için başından itibaren ileri sürülen hile iddiasına dayanak hususların bilinmediği ihtimalinde ise vesayet makamının söz konusu tespiti ile sanık sıfatıyla yapılan savunmalar, sorular ve cevaplar birlikte değerlendirildiğinde en son vesayet makamının kararının ve kesinleşmesinin tarihi itibari ile hileye maruz kaldığını idrak etmiş olması ve işin ciddiyetine vakıf olması gerektiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılarak en geç bu 15/09/2020 tarihinin yasada belirtilen hilenin öğrenilmesi yönünden esas alınması gerektiği ve buna göre davanın 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 01/11/2021 tarihinde açılmış olduğu, hak düşürücü süre itirazının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.Kaldı ki taraflar arasında çok sayıdaki dava dosyasına ve vesayete ilişkin yargılama süreçlerine göre davacının ileri sürdüğü hileyi esas alınan söz konusu 15/09/2020 tarihinden de çok önceleri farketmiş olması gerektiği değerlendirilmiştir. Bununla birlikte en son 15/09/2020 tarihinin esas alınması halinde bile dava 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılmıştır.Sonuç olarak hak düşürücü süre içinde açılmayan davanın reddine ilişkin olmak üzere aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine,
2-Maktu karar harcının peşin harçtan mahsubu ile artan 1.627 TL harcın kararın kesinleşmesine bağlı olarak ve istek halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan giderin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafça yapılmış bir gider olmadığından bu konuda başkaca bir karar oluşturulmasına yer olmadığına,
5-İhbar olunan tarafça yapılmış bir gider olmadığından bu konuda başkaca bir karar oluşturulmasına yer olmadığına,
6-Kararın mahiyeti gözetilerek davalı vekili için tarife gereğince belirlenen —- maktu —— davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
7-Artan avansın karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
İlişkin olmak üzere taraf vekillerinin ve ihbar olunan şirketin temsilci kayyımının yüzlerine karşı aleni olarak yapılan yargılama sonunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde—–Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.