Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/639 E. 2023/758 K. 06.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/639
KARAR NO : 2023/758

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/10/2021
KARAR TARİHİ : 06/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı borçlu ——. ile müvekkil firma 16.06.2020 tarihli sözleşme gereği davalının —– model bilgisayarlı tomografi cihazının maksimum verim ve performansta çalışmasını sağlamak ve arıza ihtimallerini asgariye indirmek üzere dört ayda bir kez olmak kaydıyla periyodik bakımlarını yapmak ve periyodik bakımlar dışında arızalanması durumunda münferit olarak arızalara müdahale edilmesi hususlarında anlaşıldığını, müvekkili firma üzerine düşen edimleri yerine getirmesine rağmen davalı borçlu tarafından davaya konu hizmet bedelleri ödenmediğini, müvekkili firma tarafından sözleşme ile üstlenilen hizmet edimi eksiksiz bir şekilde ifa edilmiş olmasına rağmen; davalı tarafça işbu edimlerin bedelleri ödenmediğini, bunun üzerine yapılan harici görüşmelerde söz konusu borcun ödeneceği söylenmesine rağmen herhangi bir ödeme yapılmadığını, söz konusu alacak tüm taleplere rağmen ödenmediğinden, ödenmeyen aylık servis bedeline ilişkin faturalar yasal faizi ile birlikte—-İcra Müdürlüğü’nün——-Sayılı dosyası ile takibe koyulduğunu, davalı- borçlu şirket 10/07/2021 tarihli itiraz dilekçesi ile yetkiye ve borca itiraz ettiğini ve söz konusu itiraz sebebiyle takibin durduğunu, bunun üzerine ticari uyuşmazlıklarda zorunlu olması sebebiyle taraflarınca arabuluculuğa başvurulduğunu, —– Arabuluculuk Bürosu ——Arabuluculuk Numaralı dosya ile görüşmeler yapıldığını ve anlaşamama neticesinde 03.09.2021 tarihli son tutanak düzenlendiğini, takibe yapılan itirazın iptali ve takibin devamı için işbu davayı açma zarureti hasıl olduğunu, bu nedenlerle; borca yetecek tutarda borçlu davalının taşınır ve taşınmaz mallarına ve üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarına ihtiyaten haciz konulmasına; davanın kabulü ile —–. İcra Müdürlüğünün —–Sayılı dosyasına borçlu tarafından haksız ve mesnetsiz olarak yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, alacak borçlu tarafından likit ve bilinebilir olduğundan alacak miktarının % 20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, mahkeme masraflarının ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Kabul anlamına gelmemekle birlikte eldeki dosyada yetkili mahkeme ancak—–mahkemeleri olabileceğini, esasen anapara alacağına ilişkin olarak yapılan takipte temel sorunlardan birisi faturada mevcut vade farkı uygulaması olduğunu, vade farkı her ne kadar kanunda tarif edilmiş olmasa da uygulamada çoğunlukla sözleşmeler düzenlenirken kararlaştırılmakta ya da sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiğini, dolayısıyla vade farkının talep edilebilmesi için ya taraflar arasında vade farkını içerir bir sözleşmenin bulunması ya da taraflar arasında alışılagelmiş bir uygulamanın bulunması gerektiğini, ancak vade farkının hukuki niteliği bakımından doktrinde ve yargısal makamlar arasında farklı yaklaşımlar ortaya çıkmış olduğunu, Yargıtay —– Hukuk Dairesi tarafından “ hukuken ödenmesi gereken e oranı sözleşmeyle belirlenen bir temerrüt faizi niteliğinde” kabul edilmekte bazen de “vade farkına temerrüt faizi denmesi mümkün olmadığı” görüşünü savunduğunu, Hukuk Genel Kurulu tarafından ise vade farkı “temerrüt faizi” olarak nitelendirilmiş olup daireler arasında farklı görüşler ortaya çıktığını, bu noktada Yargıtay tarafından daireler arasında farklı görüşlerin ortaya çıkması nedeniyle İçtihadı Birleştirme Kararı alarak uyuşmazlıklara son noktayı koyduğunu, dosya kapsamında kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkili temerrüde düşürülmediğini, her ne kadar mahkemece aksinin kabulü halinde de takip talebi ve eklerine bakıldığında ise aylık faiz oranı uygulanacağına ilişkin ibare ya da sözleşme bulunmadığını, hal böyle olunca da aylık temerrüt faizi işletilmesi de usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, müvekkili yönünden hak kaybına yol açacağını, bu nedenlerle: eldeki davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine, alacağın likit olmaması nedeniyle icra inkar tazminatına hükmedilmemesine, ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER:
—– İcra Müdürlüğü’nün—-Esas, Taraflara ait BA/BS formları, bilirkişi raporları.—-İcra Müdürlüğü’nün —–Esas sayılı icra dosyasının incelenmesinde; davacı takip alacaklısı tarafından davalı takip borçlusu aleyhine 201.256,81 TL alacak yönünden 31.05.2021 tarihinde icra takibi başlatıldığı, takip dayanağı olarak “201.256,81 TLlık 31.05.2021 vade tarihli Cari Hesap Alacağı” nın gösterildiği, davalı tarafından 07.06.2021 tarihinde süresinde verilen itiraz dilekçesi ile borcun tamamına ve ferileri ile yetkiye itiraz edildiği, itiraz üzerine takibin durduğu ve davanın bir yıllık yasal hak düşürücü sürede açıldığı anlaşılmıştır.SMMM—–eliyle düzenlenerek mahkememize ibraz edilen 13.04.2022 tarihli bilirkişi raporunda özetle; davacı tarafın ticari defterlerinin usul ve yasaya uygun tutulduğu ve lehine delil vasfı bulunduğu, davalı tarafça ticari defter ve kayıtların bilirkişi incelemesi için ibraz edilmediği, davacı tarafın ticari defterlerine göre davacı tarafın sunduğu davalı ile dava konusu işlemlere ilişkin imzalı cari hesap ekstresi ve diğer belgelerle birlikte dikkate alındığında, CARİ HESAP ALACAĞI olarak 13.546,65 TL alacak olduğu, söz konusu alacak tutarına 1.1.2020-31.12.2020 Yıllık yüzde 15,00, 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren yıllık yüzde 18,25, 1 Ocak 2022 tarihinden itibaren yıllık yüzde 17,25 faiz oranı uygulanması gerektiği; ve bu uygulama sonucunda RAPOR TARİHİ olan 13.04.2022 itibariyle yapılan hesaplamaya göre ortaya çıkan yasal faiz tutarının 3.399,60 TL olduğu belirtilmiştir.SMMM bilirkişisi tarafından ibraz edilen 12.02.2023 tarihli ek bilirkişi raporunun incelenmesinde; rapor tarihi itibariyle işlemiş faiz tutarının 4.683,29 TL olduğu belirtilmiştir.

DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ ve GEREKÇE:
Dava, taraflar arasında görülmekte olan —-. İcra Müdürlüğü’nün —– Esas sayılı icra dosyasına davacı tarafça yapılan itirazın iptali talebine ilişkindir.
Somut olayda; davacı, davalıdan olan alacağının tahsili amacıyla —- İcra Müdürlüğü’nün —– Esas sayılı icra takip dosyası ile davalı aleyhine icra takibi başlattığı, davalının itirazı ile icra takibinin durmuş olduğu, davacı tarafın itirazın iptali talebiyle mahkememizde süresi içerisinde huzurdaki davayı ikame etmiş olduğu, 28/07/2020 tarihli —— yayımlanan 7251 sayılı kanunun 23.maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK’nın 222.maddesinin 3.fıkrası ile ticari defterlerin sunulmaması halinde sunan tarafın kayıtlarına delil olarak dayanabileceği belirtilmiş ve dava sırasında yapılan ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin bu değişiklik mahkememizce kurulan 21.02.2022 tarihli ihtaratlı ara kararla belirtilmiş ancak ihtarata rağmen davalı tarafın ticari defterlerini incelemeye sunmamış olduğu görülmüştür.
İcra dairesinin yetkisine yönelik itirazın değerlendirilmesinde;
İtirazın iptali davası, İİK’nın madde 67/I-III,V’de düzenlenmiş bulunan “itirazın iptali” davası, borçlunun itirazının hükümsüz kılınarak, itiraz ile duran ilâmsız takibe konu olan alacağın varlığının saptanarak, icra takibinin devam etmesini (ve bu suretle, takip konusu alacağın borçludan alınmasını) sağlamak amacı ile açılılr. Başka bir deyişle itirazın iptali davasında “alacaklının, itirazın kendisine tebliğinden itibaren 1 yıl içinde, borçlunun itiraz ettiği alacağın tespiti ve itirazın iptali (ve ayrıca alacağın ödetilmesi) dileğiyle açtığı bir davadır.İtirazın iptali davalarında yetkili icra dairesinde takip yapılması dava şartlarındandır. (Yargıtay —-Hukuk Dairesinin —– esas ve karar sayılı, 05/10/2015 günlü ve—–esas, —– karar sayılı, 08/02/2010 günlü ilamları).İcra dairesinin yetkisi İİK’nın 50. maddesinde düzenlenmiş olup, icra dairesinin yetkisine vaki itirazın HMK’daki mahkemelerin yetkisini düzenleyen hükümler çerçevesinde ve ön sorun (hadise) şeklinde incelenip karara bağlanması gerekir. İcra müdürlüğünün yetkisine vaki itirazın haklı olduğu sonucuna varılması halinde, mahkemece, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekecektir. Çünkü itirazın iptali davalarında icra dairesinin yetkisine itiraz halinde, yetkili icra dairesince ödeme emri tebliğ edilmiş olması, HMK’nın 114/2. anlamında özel dava koşuludur.İİK’nın 50/1. maddesinde, HMK’nın yetkiye dair hükümlerinin kıyas yoluyla tatbik olunacağı düzenlenmiştir. Buna göre, HMK’nın 6. maddesi hükmü uyarınca kural olarak -yasada aksine hüküm bulunmadıkça- davanın açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkili ise de icra takibine konu edilen alacak, sözleşmeden doğan bir para alacağı olduğuna göre, HMK’nın 10 ve TBK’nın 89. maddeleri gereğince, para borcu alacaklıya götürülerek ödenmesi gereken borçlardan olduğundan, davacının yerleşim yeri icra dairesi ve mahkemeleri de yetkilidir.Huzurdaki davada; davalının ilamsız icra takibine karşı süresi içerisinde yetkili icra dairesinin —- İcra dairesi olduğu yönünde icra dairesinin yetkisine itiraz ettiği, davacı alacaklı tarafından yetki itirazı hususunda bir işlem yapılmadan itirazın iptali hususunda dava açıldığı, dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelere göre davacı şirketin adresinin —- olduğu, HMK 10 ve TBK 89 kapsamında yapılan değerlendirmede yetkili icra dairelerinin —– İcra daireleri olarak kabul edileceği anlaşılmakla davalı tarafın icra dairesinin yetkisine ilişkin itirazının yerinde olmadığı görülmüştür.
Esasa ilişkin yapılan değerlendirmede;
Türk Medeni Kanunun 6. Maddesinde, Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğunu belirtmiştir.Yine Türk Ticaret kanununun 83. Maddesinde, Ticari uyuşmazlıklarda mahkemenin yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar, tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebileceğini belirtmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 222.maddesi; ” (1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/23 md.) Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır. ” şeklindedir. Yasal düzenleme emredici niteliktedir. Yasanın üçüncü fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere, diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının kesin delillerle ispatlanmamış olması ifadelerine yer verilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 11. Maddesi;
“İş bu sözleşmeden doğacak ihtilaflarda FİRMA’nın defter ve kayıtları ile bilgisayar kayıtlarının, elektronik posta (e-mail) kayıtlarının HUMK. 287. Maddesi anlamında muteber, bağlayıcı, kesin ve münhasır olduğunu taraflar kabul ederler, hükmü gereği tarafları bağlayıcıdır.TTK m. 1530/f. II’ye göre, “Ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlerde, alacaklı, kanundan veya sözleşmeden doğan tedarik borcunu yerine getirmiş olmasına rağmen, borçlu, gecikmeden sorumlu tutulamayacağı hâller hariç, sözleşmede öngörülmüş bulunan tarihte veya belirlenen ödeme süresinde borcunu ödemezse, ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşer.” şeklindedir.HMK’nın “Delil Sözleşmesi” başlıklı 193/1. maddesi “Taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek imzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi; belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler.” şeklindedir.
Tüm dosya kapsamı ve bilirkişi raporu bir arada değerlendirildiğinde; 6100 sayılı HMK’nın 222. Maddesinde 22/7/2020 tarihinde 7251 sayılı kanunun 23. Maddesi ile yapılan değişiklik gereği ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği, taraflar arasında akdedilen 16.06.2020 tarihli “SERVİS SÖZLEŞMESİ” nin 11. Maddesi hükmü gereği davacı taraf ticari defter ve kayıtlarının HMK 193/1 maddesi gereği delil sözleşmesi niteliğinde olduğu, yapılan yargılama sırasında davacı tarafın ticari defter ve kayıtlarının bilirkişi marifetiyle incelenmesinde takibe konu alacağa dayanak faturaların davacı taraf defterlerinde kayıtlı olduğu ve işbu faturalardan kaynaklı 13.546,65 TL bakiye alacağın bulunduğu, taraflar arasındaki delil sözleşmesi ile davacı taraf defter ve kayıtlarının bağlayıcı olduğu kabul edilmiş olduğundan artık davacı taraf defterlerindeki kayıtların esas alınması gerektiği, bununla birlikte dava konusu alacağa dayanak faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olması, davalı tarafın yapılan ihtarata rağmen ticari defter ve kayıtlarını incelemeye sunmamış olması ve borcun ödendiğine dair herhangi bir ödeme belgesi de sunmamış olması nedeniyle davacının işbu faturalara ilişkin asıl alacak talebinin yerinde olduğu, bununla birlikte taraflar arasındaki sözleşmenin 11. Maddesinin incelenmesinde dava konusu alacağa ilişkin faiz hesabının yapılmasında TTK 1530. Maddeye atıf yapıldığı, her ne kadar bilirkişi raporu ile rapor tarihine kadar geçen süre için 4.683,29 TL hesap edilmiş ise de takip tarihi itibariyle yapılan hesaplamada işlemiş faiz alacağının 3.399,60 TL olduğu ancak takip talebi ile 579,45 TL işlemiş faiz talep edildiği anlaşılmakla davacı tarafın talebi ile bağlı kalınarak 13.546,65 TL asıl alacak ve 579,45 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 14.126,10 TL üzerinden davanın kabulü ile likit alacağa vaki haksız itiraz nedeniyle davalı yan aleyhine %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile davalı borçlunun —-. İcra Müdürlüğü’nün —– Esas sayılı icra takip dosyasına yaptığı İTİRAZIN İPTALİ ile takibin aynen devamına,
-Davalının takibe itirazı haksız görüldüğünden hüküm altına alınan 14.126,10 TL’nin % 20 si olan 2.825,22 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 964,95 TL karar ve ilam harcından baştan alınan 170,61 TL peşin harçtan mahsubuyla bakiye 794,34 TL karar ve ilam harcının davalı taraftan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL başvurma harcı, 170,61 TL peşin harç ile yargılama gideri olarak yapılan 1.124,10‬ TL’nin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/2 maddesi uyarınca hesaplanan 14.126,10 TL nispi vekalet ücretinın davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
5-Arabuluculuk Kanununun 18/A-(13).maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 26/2. Maddeleri ile AÜT uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalı taraftan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
6-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan gider avansının yatırana iadesine, ( Yazı İşleri Müdürü tarafından Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince resen işlem yapılmasına,)Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda; 6100 sayılı HMK 341/2 maddesi uyarınca miktar itibarıyle kesin olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.