Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/533 Esas
KARAR NO : 2023/132
DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/11/2019
KARAR TARİHİ : 16/02/2023
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda, dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ /
DAVA/TALEP ;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı şirket arasında —- İlişkin— Sözleşmesi isimli sözleşme imzaladığını, sözleşme uyarınca müvekkili ——sıfatıyla davalı —– bağlantısını kendi müşterilerine deneme amaçlı —- karşılığında davalı şirkete aylık vergiler hariç —- ödeme yaptığını, sözleşme—- edimlerin ifası yönünde taahhüt vermiş olduklarını, müvekkili şirket——yapabilmek için —– tarihinde başvuru yaptığını ve şuan halen başvurusu değerlendirme aşamasında olduğunu, —- lisans başvuru değerlendirilmesi devam etmekte iken, davalı şirket —-tarihli gönderdiği ——— yetkilendirmeniz olmamasına rağmen şirket/şahıslara şirketimizden aldığınız —-sunmanız ve bu kapsamda—- aboneliğinizi iptal etmemiz gerektiğine ilişkin talebine istinaden aboneliğiniz iptal edilecektir” ifadelerine yer verdiğini, müvekkili şirket, davalı ile yaptığı sözleşmeden çaymamış, sözleşmeyi feshetmemiş olduğunu, fakat davalı tarafından sözleşme tek taraflı olarak feshedilmiş ve müvekkile ————tutarında bir fatura yansıtıldığını, müvekkili şirket —— aracılığıyla itiraz ederek, iade ettiğini, her ne kadar müvekkili şirketçe fatura iade edilmiş ise de —— tarihli fatura ile taahhüt tutarının faizi yansıtıldığını, davalı şirketin ——–temsilcisi ile yapılan şifahi görüşme sonrasında fatura itirazı için dava açılması gerektiğini, aksi halde şirketlerinin faturayı iptal etmeyeceklerini belirttiğinden iş bu davayı açmak zorunda kaldıklarını, anılan bu sebepleple; davalının davacıya———-, taahhüt tutarının oluşturacağı tüm fer’ilerinin ve faizlerden davacının borçlu bulunmadığının tespitine ve icra takibine konu edilmemesine, mahkeme davalının feshini haklı kabul edip yukarıdaki talebe ilişkin aksi kanaatte ise, —— haklarına yönelik taahhüt bulunmadığından, davalının davacıya yansıttığı———- bu faturada yer alan taahhüt tutarından—– ücretlerinin kısmi olarak oluşturacağı tüm fer’ilerin ve faizlerden davacının borçlu bulunmadığının tespitine ve icra takibine konu edilmemesine, yargılama giderleri ve vekaleti ücretin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP /TALEP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında imzalanan—– Hizmetlerine ilişkin Çerçeve Sözleşmesinin 11. Maddesi uyarınca taraflar arasında iş bu sözleşme ve eklerinden doğabilecek ihtilaflarda —— Mahkemeleri yetkili kılındığını, bu madde kapsamında ——– olmayıp yetki itirazının kabulü ile davanın yetkisizlik nedeni ile reddine, talep halinde dosyanın yetkili ——-Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesini, müvekkili ile davacı arasında akdedilen sözleşme ve şartname kapsamında davacı ile sözleşme imzalandığını,—– müvekkil—–edildiğini, iş bu ——kararı kapsamında davacının—- feshi ile —— kapatılması yönünde işlem yapılması zorunlu hale geldiğini, müvekkili şirket tarafından ilgili —— kapsamında davacının sözleşmesi feshedildiğini, fesih işlemini davalı şirket için bir seçenek değil zorunluluk olduğunu, zira müvekkili şirketin——- aykırı bir uygulamasının olmasının hukuken mümkün olmadığını, davacı ile imzalanan sözleşme, —– tarafından müvekkili şirkete davacının yetkisiz işlemlerine son verilmesi yönünde karar neticesinde diğer bir deyişle davacının sözleşme hükümlerine aykırı işlemi neticesinde sona erdirildiğini, davacının feshin haksız olduğu yönündeki iddiası haksız ve dayanaksız olduğunu, davacının ————- gerekli iş ve işlemleri tamamlayamamış veya sunamamış olacağından yetkilendirme yapılmamış ve müvekkili şirkete ekli karar ile aboneliğin iptali gereği bildirildiğini, davacı taraflar arasındaki sözleşmeye aykırılık nedeni ile sözleşmenin feshine sebep olduğunu, anılan bu sebeplerle; öncelikle yetki itirazının kabulü ile davanın yetkisizlik nedeni ile reddine, talep halinde dosyanın yetkili ——- gönderilmesine, neticeten haksı, dayanaksız ve davacı tarafından ispatlanamayan davanın külliyen reddine, yargılama giderleri ile vekaleti ücretin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk ———————Bilirkişi Raporu, dosyadaki sair bilgi ve belgeler.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ :
Dava, Faturaya yansıtılan’ Taahhüt Tutarından’ dolayı borçlu olmadığının tespiti talebinden ibarettir.(Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan Menfi Tespit ) davasıdır.
—– Karar ile verilen ve kesinleşen yetkisizlik kararı sonucu gönderilen dosya mahkememize tevzi edilmiş olmakla yukarıda yazılı esasa kaydının yapılmış ve 6100 Sayılı HMK’nin 316 ilâ 322 maddelerinde düzenlenen basit yargılama usulüne tabi işbu davada usulüne uygun olarak yapılan davet sonucunda duruşma açılarak ön inceleme duruşması daha önce tamamlandığından tahkikat işlemlerine devam edilerek delillerin toplanması ve incelenmesi tamamlanmış, karar duruşmasına katılan taraf vekillerinin son sözleri dinlenip zapta geçirilerek aşağıdaki hüküm sonucuna ulaşılmıştır. Dosyaya mübrez —- tutanağına göre de —- gidildiği ancak anlaşmazlık üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Öncelikle davanın hukuki niteliğine ilişkin bir kısım açıklamalar yapılması uyuşmazlığın niteliğine göre neticenin anlaşılması açısından yararlı olacaktır.
Davacı tarafından varlığı inkâr edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (—–
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir——
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı HMK m. 190; 4721 sayılı TMK m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer—– ispat yüküne ilişkin genel kural, menfi tespit davaları için de geçerli olup menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Tespit davası ise 6100 sayılı HMK ‘ nin 106. maddesinde;
1- Tespit Davası yolu ile mahkemede bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının yada yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
2- Tespit davası açanın kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
3- Maddi vakıalar tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” hükmü olarak düzenlenmiştir.
Buna göre tespit davası davacı tarafın bir hukuki ilişkinin varlığı, yokluğu veya içeriğinin belirlenmesi hakkında tespit hükmü elde etmek amacıyla açtığı davadır. Tespit davası ile sadece taraflar arasında ki hukuki ilişkinin varlığı, yokluğu ya da tereddütlü içeriği tespit edilir. Kanunda belirtilen haller dışında tespit davası açmak isteyen davacı eda davası ile inşai davalardan farklı olarak korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğunu açıkça ispat etmek zorunluluğu altındadır.
Öte yandan Türk Borçlar Hukukunun temelini “sözleşme serbestisi ilkesi” oluşturmuş ve sözleşme serbestisi veya özgürlüğü, 2709 sayılı 1982 Anayasası’nın 48. maddesinde “Herkes dilediği alanda ———-, temel hak ve özgürlükler arasında sayılarak anayasal güvence altına alınmış ise de; bu kural mutlak değildir. Kanunla, bu özgürlüğe sınırlama getirilebilir.
6098 sayılı TBK’nin “Sözleşme özgürlüğü” başlıklı madde 26 hükmünde “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” düzenlemesi yapılmıştır. Yine 6098 sayılı TBK’nin “Kesin hükümsüzlük” başlıklı madde 27 hükmünde ise “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.” düzenlemesi yapılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere, TBK 26. maddesinde (818 sayılı BK 19. madde) yapılan düzenleme uyarınca, Türk Hukukunda esas olan sözleşme özgürlüğüdür. Diğer taraftan Anayasa’nın 13. maddesinde, bir temel hak ve özgürlük olan sözleşme özgürlüğüne, özellikle sözleşmenin içeriğini düzenleme özgürlüğüne, özüne dokunmamak şartı ile genel sınırlamalar getirilmiştir. Düzenleme özgürlüğünün sınırları TBK’nın 26 maddesinde yapılan düzenlemede ifade edildikten sonra bu sınırlar TBK 27/1. maddesinde gösterilmiştir. Benzer düzenleme mülga 818 sayılı TBK’nın 19 ve 2. maddesinde yapılmıştır.
TBK’nin 27/1. maddesinde yapılan düzenleme uyarınca, sözleşme içeriğini belirleme özgürlüğünün ilk sınırı, emredici hukuk kurallarına aykırı olmamasıdır. Kendisine mutlak surette uyulması gereken kurala emredici hukuk kuralı denir. Taraflar yaptıkları sözleşmelerde emredici hukuk kurallarının aksini kararlaştıramazlar. Taraflar, emredici normların aksine sözleşme yapmış olsalar bile, bu sözleşme değil, emredici hukuk kuralları uygulanır. Zira bu kurallar, irade özerkliğinin sınırlarından birini oluşturur. — Emredici hukuk kuralları, kanunda açıkça düzenlenebileceği gibi bazen kanunda yapılan açık düzenleme ile ilgili hükmün aksinin kararlaştırılamayacağı belirtilerek de oluşturulabilir. Bununla birlikte, kuralın emredici niteliği yorum yolu ile de tespit edilebilir. Emredici hukuk kuralları, ya tarafların her ikisini ya da sadece birini korumak veya genel ahlak amaçları ile konulur. Taraflardan yalnız birini korumayı amaçlayan emredici normlara “tek taraflı emredici normlar” denir. Tek taraflı emredici normlar hangi tarafı koruyorsa onun aleyhine değiştirilmesi, sözleşme yapılması mümkün değildir. ———-
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2. maddesinde ise ‘“Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu hüküm tacire belli durumlarda daha önce taahhüt etmemiş olduğu bazı edimler yüklenmesi veya tacirin daha geniş bir sorumluluk altına sokulması şeklinde, “— niteliği taşımaktadır. —— davranma yükümlülüğü, —- getirmekte olup, tacirin aynı ticaret alanında faaliyet gösteren tedbirli, öngörülü bir tacirden beklenen özeni gösterme yükümlülüğüdür. Tacirin özellikle ticarî işletmesiyle ilgili SÖZLEŞMELERİ YAPARKEN ve bu sözleşmelerden doğan borçlarını yerine getirirken basiretli bir iş adamı gibi davranması, üstleneceği yükümlülüklerin kapsam ve sonuçlarını tartarak işlem yapması zorunludur.
Yapılan açıklamalar, anılan yasal düzenlemeler, toplanan deliller ve yapılan yargılama sonucunda somut olaya bakıldığında; taraflar arasında —– Hizmetlerine İlişkin——- imzalandığı ve sözleşme gereğince davacının davalı şirketten — sağlayıcı—– satın aldığı ——olarak kendi müşterilerine pazarlayacaktır. Ne var ki, davacının sözleşme tarihi itibariyle —– lisansı olmadığı ve sözleşmeden sonra ———– başvurduğu ve dava tarihi itibariyle başvurunun sonuçlanmadığı açıktır. Davalı bu süreç devam ederken —– davacıya — yoluyla —– yetkilendirmeniz olmamasına rağmen şirket/şahıslara şirketimizden aldığınız — hizmetini sunmanız ve bu kapsamda —-iptal etmemiz gerektiğine ilişkin talebine istinaden aboneliğiniz iptal edilecektir’ şeklinde ihtar gönderildiği ve yapılan fesih işlemine göre —- tarihli faturada diğer hizmetlere ilaveten —— taahhüt tutarının da yer aldığı fatura düzenlendiği tespit edilmiştir. Mahkememizce—- müzekkere yazılarak davacının—– sağlayıcılığı yetkisi bulunup bulunmadığı sorulmuştur. ——— anılan tarihte davacı —–servis sağlayıcılığı yetkisinin olmadığı, — tarihli başvurusunun bulunduğu , ilgili şirket ile yazışmaların yapıldığı ,en son —- tarihli eksiklilere ilişkin yazıya yanıt alınamadığı bildirilmiştir. Mahkememizce — gerektiğinden dosya, taraf şirketlerin ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak rapor düzenlenmesi için bir — uzmanından oluşan iki kişiden — heyete verilmiştir. Bilirkişiler tarafından her iki tarafın ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda hazırlanan —tarihli raporda özetle ve —- tarafların ticari defterlerinin TTK hükümlerine göre açılış ve kapanış onaylarının yapıldığını ,delil niteliği taşıdıkları , davacının ticari defter ve belgelerine göre kaydi olarak alacak veya borcunun görünmediği, davalı ticari defterlerinde ise ——– alacak kaydı bulunduğu , davacının davalıya cayma bedeli ödemesi gerektiği ,takipte talep edilen cayma bedelinin yerinde olduğu yönünde tespit, hesap ve görüş bildirilmiştir. Mahkememizce bilirkişi raporu taraf vekillerine tebliğ edilerek beyan ve itirazlar da değerlendirilmiştir. Öncelikle eldeki davada talep yalnızca davalı şirket tarafından davacıya düzenlenen —- tarihli ——- fatura içeriğindeki ‘—- olarak gösterilen toplam — miktardan dolayı borçlu olup olmadığının tespitinden ibaret olup harç da bu miktar üzerinden yatırılmıştır. Diğer yönden bakıldığında aynı faturada yer alan ücretlere ilişkin bir talep söz konusu değildir. Öyleyse uyuşmazlık sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı ve fesih nedeniyle faturaya yansıtılan taahhüt tutarından davacının sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasındadır. Davanın her iki tarafı TTK’nin 16/1 maddesi gereğince ticari şirket ve tacir olup, aynı yasanın 18/2 maddesi gereğince basiretli tacir gibi davranmak zorundadır. Somut olayda servis sağlayıcılığı hizmeti veren ve sözleşmenin esas ve güçlü tarafı konumundaki davalı şirketin, davacının sözleşme tarihi olana —- itibariyle —- sağlamak ve satmak için lisansının olup olmadığını araştırması, bilmesi ve ona göre sözleşme yapması gerektiği beklendiğinden yukarıda açıklanan ilkelere göre basiretli davranmadığı açık olup sözleşmenin feshinde kusur öncelikle kendisine ait olduğundan sözleşme süresine bağlı olan taahhüt tutarını faturaya yansıtması ve bundan kendi lehine hukuki sonuç çıkarması mümkün görülmemiştir. Bununla birlikte esasen sözleşme tarihi itibariyle 6098 sayılı TBK’nin 27/1 maddesi gereğince sözleşme tarihi itibariyle davacının servis sağlayıcılığı lisansı bulunmadığından sözleşmenin konusu imkansız olup, sözleşme kesin olarak hükümsüzdür. Bu durumda davacının işbu sözleşme ile bağlı olmayacağı ve sözleşme kapsamında düzenlenen faturaya konu taahhüdün de geçerli sayılamayacağı ortadadır. Bu anlamda davacının tek taraflı kayıtlarına dayalı ticari defterlerinden ——– bilirkişi raporundaki alacak kaydının da bir değeri ve bağlayıcılığı yoktur. Binaenaleyh, davacı şirketin davasını TMK’nin 6 ve HMK’nin 190 maddeleri gereğince, sözleşme ilişkisi, bağlı işlemler, BTK kayıtları ve sair tüm deliller de gözetildiğinde açıkça ispatladığı sonuç ve kanaatiyle; 6100 Sayılı HMK’nin 106 ve 2004 Sayılı İİK’nin 72/1 maddeleri gereğince; davacının, davalı şirket tarafından davacıya düzenlenen —- ödeme tarihli — fatura içeriğindeki ———toplam 21.674,69 TL miktardan dolayı borçlu olmadığının tespitine, karar verilmiştir.
6100 Sayılı HMK’nin 332/1 maddesine göre, 323. Maddesinde sayılan yargılama giderlerinden, 326/1. maddesi gereğince tamamen davalı taraf sorumlu tutulmuştur. Ayrıca Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin 26/2. maddeleri gözetilerek dava öncesi ——– arabuluculuk ücretinin de yargılama gideri kapsamında davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına da karar verilmek suretiyle 6100 Sayılı HMK’nin 26, 297/2 maddeleri gereğince aşağıdaki şekilde hüküm ihdas edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davanın KABULÜNE,
2-)6100 Sayılı HMK’nin 106 ve 2004 Sayılı İİK’nin 72/1 maddeleri gereğince; davacının, davalı şirket tarafından davacıya düzenlenen —- fatura dönemli, —- fatura içeriğindeki—- miktardan dolayı BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
4-)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.480,60 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 370,15 TL harcın mahsubuyla bakiye 1.110,45 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-)Arabuluculuk Kanununun 18/A-(13).maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliği’nin 26/2. Maddeleri ile ——— arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
6-)Davacı tarafından yapılan 44,40 TL başvurma harcı, 370,15 TL peşin harç, 8,50 TL vekalet harcı, 147,00 TL posta masrafı, 1.800,00 TL bilirkişi ücreti olmak olmak üzere toplam —-yargılama giderinın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-)Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden; Avukatlık Kanunu’nun 164/5 maddesine göre davacı vekili için karar tarihinde yürürlükte bulunan ——. 13/1 maddesi uyarınca hesap ve takdir edilen 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-)6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan gider avansının yatırana iadesine, ( Yazı İşleri Müdürü tarafından Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince resen işlem yapılmasına, )
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı ; 6100 sayılı HMK’nin 341/1, 342, 343, 344 ve 345/1 maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde istinaf harç ve giderleri yatırılmak suretiyle mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçeyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.