Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/427 E. 2023/692 K. 23.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/427 Esas
KARAR NO: 2023/692
DAVA: Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ: 22/04/2014
KARAR TARİHİ: 23/10/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Rücuen Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ——– şirketi tarafından Kasko Sigorta Poliçesi ile sigortalı ——– şirketine ait ——– plakalı araç, 18.12.2011 davalı çalışanlarına vedia akdi hükümleri gereğince teslim edildiğini, müvekkilinin şirket nezdinde sigortalı aracın olay günü davalıya bakıp gözetmek üzere teslim edilmiş olmasına karşın, sigortalı araç yetkilisinin aracını teslim almaya gittiğinde hasarlı olduğunun tespit edildiğini, sigortalı araç, üçüncü şahıslara verilecek muhtemel zararlarda, adam çalıştıranın sorumluluğu eyleminden sorumlu olduğu personellerin ağır ihmalleri sonucu ve sözleşme tarafı sıfatıyla vedia alan olarak gerekli koruyucu önlemleri almaması sebebiyle davalının himayesi altında iken hasara uğradığını beyanla, fazlaya dair hakları saklı kaymak kaydıyla 25.000,00TL hasar bedelinin 03/02/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir.

CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin dernek otoparkına ——— tarafından bırakılan, ——– plakalı aracın 17.12.2011 tarihinde meydana gelen olağandışı lodos fırtınası nedeniyle oluşan çok yüksek boyuttaki dalgaların otoparka kadar ulaşması neticesinde hasar görmesi vakıasından kaynaklandığını, meydana gelen hasarın oluşumunda müvekkil derneğin bir kusuru bulunmadığını, olayın gerçekleştiği tarihte ——— yaşanan fırtınanın alışılmışın dışında ve eşine daha önce rastlanmamış ölçüde şiddetli olduğunu, araç camlarının kırılmasına yol açacak ölçüde ve şiddette bir fırtınanın öngörülebilmesi mümkün olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

SAFAHAT:Davacı tarafça öncelikli olarak ——– sayılı dosyası ile kasko sigorta sözleşmesi kapsamında sigortalısına ödeme yapan davacının, ödediği hasar bedelinin vedia sözleşmesinin tarafı olan davalı ——– Kulübü derneğinden rücuen tahsili talebi ile dava açıldığı, açılan davada 05.06.2014 tarihinde Görevsizlik kararı verilmesi üzerine, verilen kararın temyiz edildiği,——– sayılı Kararı ile mahkemece verilen kararın Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle bozulmasına karar verildiği,Bozma sonrası yapılan yargılama sonrasında ——– sayılı dosya üzerinden mahkemece, toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre davanın kabulüne karar verildiği, verilen kararın temyiz edilmesi üzerine söz konusu otoparkın ——– Derneği’nin iktisadi işletmesi olan ——– Şti. tarafından işletildiği ve bu şirket adına ——– şirketi tarafından Garaj Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi bulunduğu ve bu haliyle husumete ilişkin değerlendirme yapılması gerektiğinden bahisle kararın bozularak esas mahkemesine gönderildiği ve ——– Esas numarasını aldığı,Bu sırada davacı sigorta şirketi tarafından ——– şirketine yönelik ——– Esas sayılı dosyası ile asıl davadaki olaya ilişkin tazminat davası açıldığı ve açılan davanın ——– Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği,——— Esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama neticesinde 10.12.2019 tarihli karar ile asıl davanın davalı ——— Derneği’nin husumet yokluğu nedeniyle reddine, birleşen ——— Esas sayılı dava dosyasında ise mahkemenin görevsizliğine Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğuna karar verildiği, verilen kararın temyiz ve karar düzeltme yolundan geçerek 09.07.2021 tarihli kesinleşme şerhi ile kesinleştiği, Görevsizlik kararı verilen ve ——— Esas sayılı birleşen dava dosyasının ise mahkememize tevzii edildiği ve yukarıda belirtilen esas dosya numarasına kaydedildiği görülmüştür.

DELİLLER:Makine mühendisi ve sigorta hukuku alanında uzman bilirkişi tarafından düzenlenen 18.01.2022 tarihli bilirkişi raporunun incelenmesinde; Dava konusu ——— plakalı araçta gerçekleşen hasarın, lodos sebebi ile denizden gelen dalgalar vasıtasıyla tuzlu suyun etkilerine bağlı olarak meydana geldiği, aracın iç aksamı ve özellikle elektronik kısımlarında kısa devre ve oksidasyona bağlı olarak gerçekleştiği,Davalı ——— Şti. ne sağlam ve çalışır vaziyette teslim edilen aracı vedia sözleşmesi gereğince, güvenli bir yerde koruyup aldığı gibi iade borcu altında olduğu,Mezkur hadisenin anlık bir olay olmadığı, zaman içinde denizden gelen dalgaların etkisiyle gerçekleştiği bu sebeple engellenmesinin mümkün olabileceği, davalı ——— Şti görevlilerinin deniz kenarındaki otoparka park ettikleri araçların, zarar görme ihtimallerini düşünüp tedbirli bir tacir gibi bunun için önlem almakta yükümlü olduğu, kontrol yükümlülüğünü zamanında yerine getirmiş olması durumunda tehlikenin farkına varılarak dava konusu ——— plakalı aracı bulunduğu yerden daha güvenli bir noktaya alınabilmesi için yeterli zamanın bulunduğu, bu suretle aracın hasarlanmasının engellenebileceği,Gerçekleşen 25.000,00-TL tutarındaki hasarın, davacı ——— şirketi tarafından düzenlenen ——— numaralı Kasko Filo Sigorta Poliçesi teminatı kapsamında olduğu, hasar tutarının ——– plakalı aracın maliki ve sigortalı ——— ödenmesinin uygun olduğu,Davalı sigortacı ———- şirketi tarafından davalı sigortalı ——— Şti.’ne ait işletme otoparkında bulunan araçlarda meydana gelecek rizikoları temin etmek amacı ile ——— numaralı Garaj Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi düzenlendiği, gerçekleşen hasarın davalının sorumluluğunda olması sebebi ile ——— şirketi tarafından düzenlenen poliçenin kapsamında olduğu,——– şirketi ——— plakalı araçta meydana gelen hasar sebebi ile ödediği 25.000,00-TL tutarındaki tazminat tutarını halefiyet hakkına dayanarak öncelikle ——— şirketine Garaj Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi teminatı ve şartları kapsamında, artan bakiyeyi davalı ——— Şti. ne karşı rücu etme hakkını elde ettiği,Davacı ——– şirketinin ödediği 25.000,00-TL tutarındaki tazminat bedelinin; 24.716,68-TL “sini Garaj Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi kapsamında ——- şirketinden, poliçede yer alan 283,32-TL tutarındaki muafiyet bedelini davalı ——– Şti.’nden rücuen tahsil edebileceği belirtilmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:Dava, kasko sigorta sözleşmesi kapsamında sigortalısına ödeme yapan davacının, ödediği hasar bedelinin vedia sözleşmesinin tarafı olan davalıdan rücuen tahsili talebine ilişkindir.Somut olayda; 18/12/2011 tarihinde davacı sigorta tarafından Kasko sigorta poliçesi ile sigortalı ——- şirketine ait ——– plakalı aracın 18/12/2011 tarihinde davalı ——– Şirketi’nin çalışanlarına teslim edildiği, bahse konu aracın garaj park yerinde iken hasara uğraması üzerine davacı sigorta şirketi tarafından TTK Md. 1472 gereğince sigortalısına hasar bedelini ödemesi üzerine söz konusu bedelin davalılardan rücuen tahsili talebi ile huzurdaki davanın ikame edildiği, davalıların zamanaşımı defini ileri sürdükleri görülmüştür. Zamanaşımı definin değerlendirilmesi;”Davacı sigorta şirketi, eldeki davayı sigortalısının halefi olarak açtığına göre, zamanaşımı süresinin tayininde sigortalı ile davalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır. ——– sayılı kararında “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp; aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmıştır. Yine —— Kararına göre, sigorta tazminatını ödeyen sigortacının zarara sebebiyet veren aleyhinde açtığı davada zamanaşımı, sigorta ettirenin aynı şahıs aleyhinde açabileceği davanın zamanaşımına tabi olup aynı tarihte başlayacaktır. Sonuç olarak, sigortacının açtığı rücu davalarında zamanaşımı, sigorta ettirenin aynı kişi aleyhine açabileceği davanın zamanaşımı süresine tabidir.2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde; “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve teminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zaman aşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğan ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre maddi tazminat talepleri içinde geçerlidir.” hükmüne yer vermiştir. Nitekim ——— sayılı kararında; 2918 sayılı kanunun anılan hükmünün gözden kaçırılmaması gereken yönü ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar içinde geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır; söz konusu yasa hükmün ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturması yeterli görmekte, bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararı ile sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması yada zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası, sözkonusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örn işleten) arasında bir ayrımda yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağını belirtmiştir. Somut dosya incelendiğinde; kazada sigortalı ——— yaralanmış olması nedeniyle ceza zamanaşımı hükümlerinin nazara alınması ve kaza 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girdiği 01/06/2005 tarihinden önce 24/05/2005 tarihinde meydana geldiği için zamanaşımı süresinin 765 sayılı TCK hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Taksirle yaralama eylemi yönünden 765 sayılı TCK’nın 459. maddesinde öngörülen cezanın miktarına göre TCK’nın 102/4 maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. Kaza tarihi 24/05/2005 olup ceza zamanaşımı süresi 24/05/2010 tarihinde dolmuştur. Ceza zamanaşımı süresi nazara alındığında dava zamanaşımı süresi dolduktan sonra açılmıştır Ancak 6098 sayılı TBK’nın “Rücu İstemi” başlıklı 73/1.maddesinde; “Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” hükmü yer almaktadır. 6098 sayılı TBK 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe girmiş ve TBK’nın 73.maddesinde yer alan zamanaşımı süresi, 818 sayılı BK’da bulunmamakta olup TBK ile ilk kez düzenlenmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5.maddesinde; “(1) Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanununda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur. (2) Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.Huzurdaki davada; 6098 sayılı TBK’nın 73/1.maddesinde yer alan rücu istemine ilişkin hüküm 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5/2 hükmü uyarınca somut olay değerlendirildiğinde, zamanaşımının başlangıç tarihinin öğrenme tarihi olan 11.02.2016 tarihi olduğu ve 2 yıllık zamanaşımı süresinin 11/02/2018 tarihinde dolduğu, davacı vekili her ne kadar rücu talebinin davalı sigorta şirketine iletilmesi (07.04.2016 ) ve icra takibi (22.05.2016) ile birlikte kesildiğini iddia etse de her halükarda dava tarihi olan 10.07.2019 tarihinde dava zamanaşımı süresi dolduğu, bu haliyle davalı sigorta şirketinin zamanaşımına ilişkin itirazlarının yerinde olduğu, diğer davalı şirket süresi içerisinde cevap dilekçesini sunmamış olduğundan zamanaşımına yönelik itirazlarının dinlenebilirliğinin olmadığı görülmüştür.Davalı ——— Şti. Bakımından esasa ilişkin yapılan incelemede;818 sayılı BK’nın 463. (6098 sayılı TBK’nın 561.) maddesinde vedia sözleşmesi; “İda, bir akittir ki onunla müstevdi, müdi tarafından verilen şeyi kabul ve onu emin bir mahalde hıfzetmeği deruhte eder. Ücret şart edilmedikçe veya hal, müstevdiin ücrete intizarını icabet etmedikçe müstevdi ücret isteyemez “ şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü üzere vedia sözleşmesinin konusu taşınır bir maldır. Bu taşınır mal, misli bir mal olabileceği gibi misli olmayan bir mal da olabilir. Buna göre, vedia sözleşmesi; vedia alanın (saklayan) vedia veren (saklatan) tarafından verilen taşınırı kabul ve onu güvenli bir mahalde muhafaza etme yükümlülüğü altında olduğu ve sözleşmede ayrıca kararlaştırılmadığı takdirde vedia alanın herhangi bir ücret talep edemeyeceği sürekli bir sözleşmedir.Vedia sözleşmesi, rızaya dayalı bir sözleşme olup, sadece tarafların anlaşmasıyla ve taşınırın tesliminden önce meydana gelmektedir. Sözleşmenin kurulmuş olması için taşınırın teslimi şart değildir. Ancak muhafaza borcu doğaldır ki taşınırın vedia alan tarafından teslim alınmasını ve koruma altına koyulmasını ifade eder. Başka bir deyişle vedia alanın muhafaza borcunun doğması için taşınırın teslimi gerekmekte olup, teslim almadan kaçınılması hâlinde bir “yüküm” ihlali olarak vedia alanın borçlu temerrüdüne düşmesine yol açar.818 sayılı BK’nın 466. (6098 sayılı TBK’nın 564.) maddesi gereğince, vedia sözleşmesinde teslim edilen taşınır için bir vade tayin edilmiş olsa bile, vedia veren bu vadeye bağlı kalmaksızın, taşınırın iadesini her zaman talep edebilir. Zira Kanun’da açıkça düzenlenmemiş ise de vedia alanın taşınırı geri verme borcu, vedia sözleşmesinin en önemli ve zorunlu unsurlarından biridir. Çünkü vedia alan ancak taşınırı geri vermekle muhafaza borcunu tam olarak yerine getirmiş olur.Vedia sözleşmesi, eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğindedir. Vedia alanın esas borcu taşınırı emin bir yerde muhafaza etmek ve vedia verenin talebi hâlinde veya belirlenen vadede bunu vedia verene geri vermektir. Vedia veren ise sadece sözleşmede açıkça ücret kararlaştırılmış olması veya hâl ve şartların vedia verenin ücret ödemesini gerekli kılması hali dışında hiçbir borç altına girmemektedir. Sadece vedia alanın sözleşmeyle üstlendiği borçların yerine getirilmesiyle bağlantılı giderler ile muhafaza edilen taşınırın vedia alana verdiği zararları gidermek zorundadır. Bu nedenle vedia sözleşmesi esas itibariyle ivazsız bir sözleşme olmakla birlikte sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça veya hâl ve şartlar gerekli kılmadıkça, vedia sözleşmesi ivazsız bir sözleşmedir.Vedia sözleşmesinde vedia alanın muhafaza borcu, bu sözleşmenin konusunu ve amacını oluşturmaktadır. Vedia alan, taşınırı, vedia verenin belirlediği yerde ve onun istediği şekilde muhafaza etmekle yükümlüdür. Bu husus sözleşmede açıkça belirtilmemişse, vedia alan taşınırı güvenli bir yerde ve değeriyle orantılı bir dikkat ve özenle muhafaza etmek zorundadır. Vedia sözleşmesinde muhafaza borcu mutlak nitelikte olup açıkça veya zımnen izin verilmedikçe, vedia alan tevdi edilen taşınırı kullanamaz veya üçüncü kişilere kullandıramaz.Vedia alan kusursuz olduğunu ispat etmedikçe, taşınırı geri vermemekten veya kötü bir durumda geri vermekten doğan zararı tazmin etmek zorundadır. Zira burada 818 sayılı BK’nın 96. (6098 sayılı TBK’nın 112.) maddesinin uygulanacağı kuşkusuzdur. Başka bir deyişle geri verme vedia alanın kusuru sonucunda gerçekleşemiyorsa geri verme borcu yerine tazminat borcu geçecektir. Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; Davacının sigortalısına ait aracın davalının işlettiği otoparka bırakılması ile dava dışı sigortalı ve davalı şirket arasında vedia (saklama) sözleşmesinin kurulduğu, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 463 vd. (6098 sayılı TBK’nun 561 vd.) maddelerinde düzenlenen vedia akti gereği, menkul bir malı saklamak üzere alanın malı aldığı şekliyle teslim etmekle yükümlü olduğu; davacı sigortalısına ait aracın davalı uhdesindeyken hasar görmesi sonucu davalının bu yükümlülüğünü yerine getirememiş olduğu, iş bu hususun hem dosya kapsamı hem de alınan bilirkişi raporuyla da sabit olduğu, Kanun’un kendine yüklediği yükümlülüğe uymayan davalı şirketin, bu nedenle oluşan zararın tamamından mesul olduğu , vedia alan davalı şirketin dava konusu zarardan dolayı sorumluluğunu ortadan kaldıracak nitelikte bir delili de dosyaya sunamadığı, bu haliyle davacı sigorta şirketinin sigortalısına ödediği tazminat bedelinin yerinde olduğu ve davalı şirketten tahsili talebinin yerinde olduğu anlaşılmakla davanın ——– Şirketi bakımından kabulüne; diğer davalı bakımından ise zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı ——- şirketi bakımından;
1-Davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
Davalı ——— ŞİRKETİ bakımından;
2-Davanın KABULÜ ile 25.000 TL’nin 03.02.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.707,75‬ TL karar ve ilam harcından baştan alınan 426,94 TL peşin harçtan mahsubuyla bakiye 1.280,81‬ TL karar ve ilam harcının davalı ——– Şti den tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 24,30 TL başvurma harcı, 426,94 TL peşin harç ile yargılama gideri olarak yapılan 3.483,5‬0‬ TL’nin davalı ——– Şti den tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1 maddesi uyarınca hesaplanan 17.900,00 TL nispi vekalet ücretinın davalı ——- Şti den tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
6-Davalı sigorta şirketi kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1 maddesi uyarınca hesaplanan 17.900,00 TL nispi vekalet ücretinın davacı taraftan tahsili ile davalı sigorta şirketine ödenmesine,
7-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan gider avansının yatırana iadesine, ( Yazı İşleri Müdürü tarafından Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince resen işlem yapılmasına,)
Dair,davacı tarafın yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda ; 6100 sayılı HMK’nin 341/1, 342, 343, 344 ve 345/1 maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde istinaf harç ve giderleri yatırılmak suretiyle mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçeyle; ——— Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.23/10/2023