Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/376 E. 2023/629 K. 03.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/376 Esas
KARAR NO: 2023/629
DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 21/06/2021
KARAR TARİHİ: 03/10/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ

DAVACI VEKİLİ DAVA DİLEKÇESİNDEM

Müvekkili şirket ile davalı arasında 24.03.2016 tarihli “——— Yetkili Servis Sözleşmesi” ve 23.03.2016 tarihli “——– Dağıtıcı Sözleşmesi” imzalanmış olduğunu, müvekkili şirketin anılan sözleşmelerden ——— Dağıtıcı Sözleşmesi ile ——— motorlu
araçları ile bunlara ilişkin aksesuarlar ve sair parçaların satışını gerçekleştirmiş ve yetkili ——– bayii olarak faaliyet gösterdiğini, bahse konu ticari ilişkinin devamı sırasında davalı şirket tarafından müvekkilİ şirkete 26.04.2018 tarihli bir bildirim yapılan bildirim gönderilerek “..sizinle yeni Dağıtıcı ve Yetkili Servis Sözleşmesinin imzalanabilmesi, ———– 26.04.2019 tarihine kadar mevcut sözleşmeden doğan yükümlülüklerinize ve/veya yeni sözleşme imzalanması yükümlülüklerinize aykırılık dolayısıyla herhangi bir fesih ihtarı göndermemiş olması veya karşılıklı fesih mutabakatı imzalamamış olması koşullarına bağlıdır…” şeklinde bir bilgilendirmede bulunulduğunu, davalı şirket tarafından gönderilen bu bildiriminin hukuki bir zemine oturtulması ya da bir fesih bildirimi olarak kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını, tarafların davalı şirket tarafından ———- Noterliğinden gönderilen 15.04.2019 tarihli ——— yevmiye numaralı ihtarnameye kadar sorunsuz bir şekilde ticari ilişkilerini sürdürdüklerini, müvekkili şirketin, bahse konu 15.04.2019 tarihli ihtarnamenin gönderilmesinden çok kısa bir süre önce 19.03.2019 tarihi itibarıyla ——— E. sayılı dosyası üzerinden verilen karar ile konkordato sürecine girdiğini, davalı şirketin, müvekkil şirketin konkordato sürecine girmesinin hemen akabinde 15.04.2019 tarihli ihtarnamesi ile, sözleşmenin 19.3.3 maddesi uyarınca; “——–, ——— servisleri ağının esaslı kısmının veya tamamının yeniden organize edilmesinin gerektiği hallerde, sözleşmeyi, servise ihbarda bulunmak suretiyle feshedebilir. Fesih, ihbarın alındığı tarihten itibaren bir (1) yıldan az olmamak şartıyla, ihbarda belirtilen tarihte geçerli olacaktır.” sözleşmeyi 26.04.2019 tarihi itibariyle feshettiğini, müvekkilinin, ——— standartları ile bunları destekleyen işletme standartlarından oluşan dağıtıcı ve servis standartlarına uyacağını taahhüt etmiş olmakla bu taahhüdünü yerine getirmediği, müvekkilin gerekli ———- limitini temin edemediği iddialarını içerir bir bildirimde bulunduğunu, feshin geçersizliğinin ve taraflar arasında akdedilen sözleşmenin aynen geçerli olduğunun ve sözleşmelerin aynen ifasının tespitine karar verilmesini talep etme gereği hasıl olduğunu belirterek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile öncelikle ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile yargılama süresince feshin sonuçlarının uygulanmamasını, 24.03.2016 tarihli “———- Yetkili Servis Sözleşmesi” ile 23.03.2016 tarihli “———- Dağıtıcı Sözleşmesinin aynen devamına ve ifasına, yapılacak nihai yargılama sonucunda davalı şirket tarafından tarafların tabi olduğu yasal mevzuat ve zorunlu ihbar süreleri dikkate alınmadan ve ayrıca dayanaksız olarak gerçekleştirilen feshin geçersizliğinin tespiti ile sözleşmenin geçerli olduğuna hükmedilmesine, iş bu haksız fesih sebebiyle müvekkil şirket tarafından maruz kalınan kâr kaybı ve zararların tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000,00 TL tutarındaki tazminat bedelinin faizi ile birlikte davalıdan tahsilini ve yargılama giderleriyle yasal vekalet ücretinin davalı şirket üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın, müvekkili ile 23 Mart 2016 tarihinde ——— Dağıtıcı Sözleşmesi, 24 Mart 2016 tarihinde ise ——- Yetkili Servis Sözleşmesi imzaladığını, anılan sözleşmelerin hukuka aykırı bir biçimde feshedildiğini iddia ederek feshin geçersizliğinin tespitiyle sözleşmenin ifası ve 10.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunduğunu, taraflar arasındaki sözleşmeler hukuka uygun bir biçimde sona erdiği için davacının taleplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, anılan sözleşmelerle ———- markalı araçların dağıtıcı sıfatıyla ———- İli’nde satışını, yetki servis sıfatıyla ise bakım ve onarım hizmetlerini üstlendiğini, ——— Dağıtıcı Sözleşmesi’nin 19.3. bölümü “Sözleşmenin Diğer Suretle Feshi” başlığını taşımakta olup fesih nedenleri düzenlendiğini, ——— Dağıtıcı Sözleşmesi’nin sözü edilen bölümünde yer 19.3.3. Maddesinin “——– Dağıtıcıları Ağının Yeniden Organize Edilmesi ——–, ——— Dağıtıcıları ağının kısmen veya tamamen yeniden organize edilmesinin gerektiği hallerde, Sözleşme’yi, Dağıtıcı’ya ihbar göndermek suretiyle feshedebilir. Fesih, ihbarda belirtilen tarihte geçerli olacaktır, bu tarih ihbarın alındığı tarihten en az (4) yıl sonradır.” olduğunu, ———- Yetkili Servis Sözleşmesi’nin 19.3. maddesi de “Sözleşmenin Diğer Suretle Feshi” başlığını taşıdığını, madddenin, “——— Servisleri Ağının Yeniden Organize Edilmesi ——–, ——— Servisleri ağının esaslı kısmının veya tamamının yer organize edilmesinin gerektiği hallerde, Sözleşme’yi, Servis’e ihbarda bulunmak suretiyle feshedebilir. Fesih, ihbarın alındığı tarihten itibaren 1 (bir) yıldan az olmamak şartıyla, ihbarda belirtilen tarihte geçerli olur.” olduğunu, müvekkilinin, davacı ile olan her iki sözleşmesini de sözleşmelerin 19.3.3. maddesine uygun olarak feshettiğini, müvekkili tarafı olduğu tüm araç dağıtıcı ve yetkili servislik sözleşmelerini 24 Şubat 2017 tarihinde yürürlüğe giren Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği çerçevesinde yeniden düzenlemek durumunda kaldığını, bu noktada müvekkilin, sadece davacının değil —— tüm ——— bayilerinin ve tüm ——— yetkili servislerinin sözleşmelerini feshettiğini vurgulamak gerektiğini, taraflar arasındaki sözleşmelerin 26 Nisan 2019’da hukuka uygun olarak feshedildiği, daha sonraki belirli süreli sözleşmelerin ise yine hukuka uygun olarak 30 Haziran 2020’de sürenin dolmasıyla sona erdiğini, davacının somutlaştırılmış ve ispatlanmış bir zararı olmadığını, müvekkilinin hukuka aykırı bir fiili olmadığından tazminat sorumluluğunun da olmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER:

Tarafların ticaret sicil sorguları dosya arasına alınmıştır.İlgili Noterliklere yazılan müzekkere cevabı dosya arasına alınmıştır.Davalı şirkete yazılan müzekkere cevabı dosya arasına alınmıştır. Ticaret hukuku alanında uzman iki bilirkişi ile bir mali müşavir bilirkişi heyeti kök ve ek raporları dosyaya sunulmuştur.Mahkememize bildirilen tanıkların mahkememizce ve talimat mahkemesince beyanları alınmış olup; Tanık ——- beyanında: “Ben davalı şirkette yaklaşık 23 yıldır çalışmaktayım, davacı şirket ile fesih ve devamı aşamaları gerçekleştiği sırada satış direktörü olarak çalışmaktaydım, şuan da ———– ——– genel müdürüyüm,——— firması daha önce farklı bir şirkete ait iken davacı ve birçok firma ile bayilik ve servis yönünde sözleşmeler mevcut idi fakat 2017 yılında firma davalı şirkete satılarak el değiştirdi, el değiştirmesinden sonra yeni firmanın söz konusu bayi ve servisler ile çalışıp çalışmayacağı konusunda net bir bilgi olmadığı için tüm bayi ve servislere firmanın el değiştirdiği ve önümüzdeki 1 yıl içerisinde kendileri ile çalışmaya devam edip etmeyeceği hususunda bilgi verilerek bir yıl ihbarlı fesih bildirimi gönderildi, davacı firma ekonomik olarak zorluklar yaşayan bir firma idi faaliyet gösterdiği ——– bölgesinde araç ve malzeme teminleri konusunda sıkıntılar yaşamakta ve müşteri memnuniyetsizliği neden olarak markaya zarar vermekteydi, 1 yıllık fesih süresinin dolmasından sonra davacı firma ile 6 aylık yetkilisinin talebi üzerine süreli sözleşme imzaladık, onun dışında bazı servislerle süresiz sözleşmeler imzaladık, bazıları ile fesih ettik, 6 aylık sürenin dolmasından sonra müşteri memnuniyetsizliği giderilmediği için finansal kaynaklı olarak sözleşme yenilenmedi, Davacı vekilinin talebi üzerine tanıktan sorulduğunda; ” Ben fesih işlemleri sırasında satış direktörü olduğum için fesih işlemlerinin içeriği ile ilgili net bilgi sahibi değilim, ancak bildiğim kadarıyla tüm bayilerin sözleşmeleri, sözleşmelere uygun olarak eş zamanlı 1 yıl ihbarlı olarak fesih edildi. Sözleşmeden sonra herhangi bir arabuluculukk başvurusu olduğu yada olmadığı hatırlamıyorum, daha öncede hiç bir bayi ile böyle bir arabuluculuk görüşmesi yapılmamıştır. Biz davacı tarafın konkortado aşamasında olduğunu fesih bildirimi gönderildiği esnada bilmiyorduk, zaten böyle bir ayrım yapmadık, ancak fesih bildiriminin üzerinden 1 yıldan uzun bir süre geçtikten sonra bu durumdan haberdar olduk, öğrendikten sonra herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığından haberdar değilim, davacı taraf ile 6 aylık belirli bir süreli sözleşmenin imzalandığı dönemde faliyet gösterdiği yerdeki müşterilerden çok sayıda şikayet gelmiştir, şikayetler çalıştığım firmanın müşteri hizmetlerinin aranması yolu ile davacı firma hakkında çok sayıda şikayet geldi şikayetlerin geneli davacının yaşadığı maddi sıkıntılar nedeniyle bayide araç bulunduramaması yada servis hizmetleri esnasında yedek parça temin edememesi kaynaklıdır.” şeklinde beyanda bulunmuştur.Tanık ——– beyanında: “Ben 2010 yılından itibaren ve halen davacı şirkette genel müdür olarak çalışmaktayım, taraflar ile aramda herhangi bir husumet yoktur, şirketler arasında hatırladığım kadarıyla 2016 yılı mart ayında yetkili satıcı ve yetkili servis konulu sözleşme yapılmıştır, daha sonra ——— 30/06/2020 tarihinde sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetmiştir, fesih sebebi olarak ana sözleşmede yer alan finansal yükümlülüklerin yerine getirilmemesi gösterildi, hatırladığım kadarıyla 19/03/2019 tarihinde davacı şirketin konkordato başvurusu yaptı, şirket kontrolü komiserlere geçti, 2021 yılı Mayıs ayında konkordato talebinden feragat edildi ve konkordato süreci böylelikle sonlandı, konkordato süreci nedeniyle şirketimizin kredi kaynakları kapatıldı, bu komiser kararı ile oldu, yapılan tüm harcamaların onayı komiserlerden alınıyordu, aksi halde bu harcamalar yapılamıyordu, tüm şirket hesapları ——— hesabına toplandı, ödemeler komiserlerin imzası ile gönderilen talimatlar ile yapılabiliyordu, —— araç alımı için kullanılan ——— sistemindeki limitin açılmasını istiyordu ancak konkordato süreci nedeniyle bu limiti bizim açmamız mümkün değildi, konkordato süreci nedeniyle şirket sahibi ve yöneticilerin hakları kısıtlanmıştı, bu yüzden ——— ——- sistemindeki limitin açılması talebi karşılanamadı, ——– ——— ile de davacı şirket çalışmaktadır, ancak konkordato sürecisinde ———- şirket ile herhangi bir sorun yaşanmadı, konkordato sürecinde şirketin makine kapasitesi ve personel kapasitesi ———– ortalamasının üzerindeydi, ———- istediği sayıları karşılıyordu, kapanış anında da ——— herhangi bir borcumuz yada onlardan herhangi bir alacağımız yoktu, taraflar arasındaki sözleşmenin tüm hükümlerini bilmiyorum, bildiğim kadarıyla uyuşmazlık halinde hakem başvurusu yada tahkim süreci olmadı, faktoring limitinin sıfır olduğu dönemde araç yada yedek parça alımını nakit olarak gerçekleştirmeyi ———- teklif ettik, hatta şahsen ———- istediğimiz araçları mail ile bildirdim ancak taleplerimize geri dönüş olmadı, bize araç verilmiş olsaydı araçları alma konusunda komiserlerden izin isteyecektik, ———- yedek parça işini farklı bir şirkete aktardığından biz yedek parçaları ———- Otomotiv şirketinden almaya devam ettik, halen de oradan almaktayız, biz komiserlerden izin alıp araç istemedik.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Tanık ———- beyanında: “Davacı şirket ve aynı şirketler grubuna bağlı 5 şirket ve 1 gerçek kişi olmak üzere konkordato taleplerine yönelik dosyada 2019 Mart – 2021/ Mayıs dönemlerinde konkordato komiseri olarak görev aldım. Kurumu bağlı tüm şirketlere ve şubelerine bizzat gittim. Faaliyetlerini, stok durumlarını, demirbaşlarını inceledim ve değerlendirdim. Konkordato sürecinin son döneminde finansal yeniden yapılandırma sürecinde feragat ederek konkordatodan çıkılmıştır. Bunun üzerine firmadaki komiserlik görevim son bulmuştur, bu dönem boyunca tüm istihdamı koruyucu, tedarikçi ve şahıs alacaklarını ödemeye yönelik varlıkları koruyucu bir strateji izledik. Davacı ve davalı şirketler arasındaki uyuşmazlık konusunda spesifik olarak bir bilgim yoktur. Firmanın ana konusu otomotivdi. Sıfır ve 2. el araç ve yedek parça alım satımı yapmak zorundaydı. O dönemde tedarikçi firmalar ile peşin çalışıldı, bir sorun yaşanmadı. Görev aldığım dönem pandemi dönemiydi o nedenle talepler çok da yoğun değildi. Firma konkordatoda olduğu için kimse cari hesapla çalışmak istemiyordu. Davacı şirket———- gibi kurumsal firmaların hem servis hem de sıfır otomobil satış bayiisiydi. O dönemde bu firmalar davacı şirketle nakit çalışmak istediler, bankalardan da kredi imkanı sağlanamamıştı. Davacı firmanın finansman ve nakit akışıyla ilgili genel itibari ile bir sorun yaşanmadı. Servis hizmetlerinde cari hesapla çalışıldığı olmuştur ancak sıfır araç alım satımlarında tedarikçi firmalar ile nakit çalışıldığını, davacı şirketin beyanda söylediğim gibi 5 şirketi bulunmaktadır. Hangi firmanın hangi şirketin bayiisi ve yetkili servisi olduğu hususunu şu an hatırlamıyorum. ———- gibi şirketler davacı şirketin de içinde bulunduğu grup şirketleridir. Her bir grup şirketinin ayrı ayrı bayiisi ve yetkilisi durumundaydı.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Tanık … beyanında: “Ben 2019 senesinin Ağustos ortası itibari ile ——– işe başladım, davalı şirketin o zamanki unvanı bu idi, ben davalı şirkette ——— Bölge Müdürü olarak işe başladım, 2019 Eylül itibari ile de davacı şirketin de içinde bulunduğu bölgenin bölge müdürlüğünü üstlendim, 2019 senesinin başında davalı şirket merkezini——— ——— taşımıştı ve bu sebeple bana iş fırsatı doğmuştu, o dönem de bildiğim kadarıyla çoğu şirket yöneticisi ———– kalmak istemiştir, bir kısmı gelmiştir, bir kısmı gelip geri dönmüştür, bu da davalı şirkette ciddi yapılanmalara gidilmesine neden olmuştur, ayrıca bayiler yönünden de yapılanmalara gidilmiştir, örneğin ben işe başlamadan önce bazı bayilerle davalı şirket yollarını ayırmıştır, ben bu bayilere raporlamalarda görmüş idim, benim başladığım süreçte davacı şirket konkordato sürecinde idi ve bayilerin davalı şirkete sağlamakla yükümlü olduğu belli limitler var idi ancak bu limit bayi tarafından sağlanamadı, bayi fiziken açıktı ve faaliyet gösteriyordu ancak bayi içerisinde bizim faturalandırdığımız ancak üzerinde haciz bulunan mallarla ———- model ———- araçları bulunmaktaydı, bu sebeple müşteriler araç almak için gittiklerinde haciz olması sebebi ile bu araçlar satılamıyordu ve bu bize müşteri şikayeti olarak yansıyordu, bu süreçlerden sonra yanılmıyorsam 30/06/2020 tarihinde davacı bayi ile olan sözleşmenin feshi yoluna gidilmiştir, tarihsel olarak o ana kadar ki ve daha sonraki süreçlere ilişkin bilgim bulunmamaktadır, ben davacı tarafa fesih bildirimi yapılıp yapılmadığını, yapıldı ise hangi şartlarla yapıldığını bilmiyorum, şunu da belirtmek isterim ki davalı şirketin yapılanmasından kaynaklı olarak benim işe başladığım dönemin öncesinde ve sonrasında da çeşitli bayi fesihleri olmuştur, bunu hem duydum hem de gördüm, bana sormuş olduğunuz sözleşmelerin içerikleri hakkında detaylı bilgim bulunmamaktadır, yine sözleşme süreleri hakkında bilgim bulunmamaktadır. Yukarıda bahsettiğim limite yönelik olaylar gerçekleştiği sırada davacı tarafın nakit alım talebi mevcuttu ve bu sağlanarak bayinin daha kolay satabileceği/ sattığı araçları temin etmiştik, ancak söz gelimi pazar payı ve davalı tarafından bayiye satılması gereken aracın 30 olduğu bir dönemde bayi tarafından daha düşük sayıda örneğin 3 araç alınabilmişti, nakit alımı döneminde ödemelerin gecikmesine dair hatırladığım kadarıyla herhangi bir şey yaşanmamıştı, ancak bunun sebebi az önce de belirttiğim gibi bayinin sayı olarak çok az ve kısıtlı sayıda araç satabilmesi idi.Yapılandırma döneminde sadece yeni bayi bulunması değil olan bayilerle ilişkilerde değerlendirilmiştir ve bu sadece bölge bazlı değil tüm ———– genelinde yapılan bir çalışmadır.” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.

Delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe:Dava, taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin sona ermesinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı, fesih bildirimlerinin geçerli olup olmadığı, konkordato sürecinin fesih üzerinde etkisi ve sonucu olup olmadığı, var ise nasıl bir hukuki etki ve sonuç doğurduğu, fesih sebebiyle davacının zarara uğrayıp uğramadığı, kar kaybı zararı olup olmadığı sebepleriyle, fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL bedelli maddi tazminat ile sözleşmelerin geçerli olup olmadığının tespiti davasıdır.
Mahkememizce dava dilekçesi, cevap dilekçesi, taraflarca dosyaya sunulan deliller, gelen müzekkere cevapları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirilmiştir.
Dosyada, davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin ara kararla değerlendirildiği, davacı tarafça ara karara karşı İstinaf yoluna başvurulduğu, ——— sayılı ilamı ile İstinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği görülmüştür.Dosyada, davalı şirketin ünvan değişikliğine bağlı olarak, güncel ——— kaydına göre uyap kaydının güncellendiği görülmüştür. Dosya, ticaret hukuku alanında uzman iki bilirkişi ile bir mali müşavir bilirkişi heyetine tevdi edilmiş; 12.08.2022 tarihli rapora göre, dosyadaki bilgi, belge, taraflar arasında akdedilen sözleşmeler, sunulan ticari defterler ışığında, tarafların ticari defterlerinin usulüne uygun tutulduğu ve lehlerine delil teşkil ettiği, davacı tarafın ticari defter ve kayıtlarına göre, davalı yana 705,80 TL cari hesap borcu olduğu, davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarına göre, taraflar arasında cari hesap alacak ve borcu olmadığının kayıt altına alındığı, davalı tarafın fesih ihbarının haklı sebebe dayandığı, ancak sözleşmelerin eki niteliğindeki yetki belgeleri ile sürenin uzatıldığı ve bu nedenle feshin süre öneline uyulmadan gerçekleştiği, bir başka deyişle yetki belgesinin sözleşmenin eki olduğunun kabul edilmesi halinde, sözleşmenin 1 yıllık süre öneline uyulmadan feshedilmesi sebebiyle sözleşmeye aykırı olduğu, yetki belgelerinin sözleşmenin eki olarak nitelenmemesi ve ilk sözleşmenin fesih ile sona erdikten sonra ikinci bir sözleşmenin yapıldığı ve bu ikinci sözleşmenin süreli bir sözleşme olduğuna kanaat getirilmesi halinde, belirli süreli sözleşmelerin süre sonunda kendiliğinden sona ereceği düşünüldüğünde ve davalı tarafın, izah edildiği üzere, yeni bir satış ve pazarlama organizasyonu içerisine girmesi ve davacının gerekli teminatları gösterememesi karşısında feshin haklı bir sebebe dayandığı rapor edilmiş olup, rapora itirazların değerlendirilmesi amacıyla aynı bilirkişi heyetinden ek rapor alınmış, itirazlar irdelenerek sunulan 15.01.2023 tarihli ek rapora göre, bilirkişilerin çoğunluk görüşü olarak, kök rapordaki görüşünden farklı olarak, yetki belgelerinin hukuki niteliği itibariyle sözleşme niteliğinde olmadığı, aksine Türk Borçlar Kanunu m. 40 vd. hükümleri gereğince burada temsil yetkisi verilmesinin söz konusu olduğu kanaatine varıldığı, yetki belgesinin, temsilciye verilen yetkiyi ve kapsamını içeren yazılı belge olduğu, temsil yetkisinin verilmesinin bir şekle tâbi olmadığı, bununla beraber, temsil edilen kimse üçüncü şahıslara gösterilmek üzere temsil yetkisini içeren belgeyi düzenlediği ki buna yetki belgesi veya vekâletname dendiği, bununla, temsil edilen kimse bir başkasına yetki verdiğini veya önceden verilmiş olmakla beraber halen bu yetkinin devam ettiğini beyan ettiği, bu sebeplerle dava konusu yetki belgelerinin taraflar arasındaki sözleşmenin eki/devamı niteliğinde olmadığı gibi ayrı bir sözleşme niteliğinde de olmadığı kanaatine varıldığı, ayrık görüş sunan bilirkişinin ise, kök rapordaki görüş ve kanaati ile ek rapordaki görüş ve kanaatinin aynı olduğu rapor edilmiş olup, davacı tarafın ek rapora itirazların değerlendirilmesi amacıyla aynı bilirkişi heyetinden ek rapor alınmış, itirazlar irdelenerek sunulan 12.06.2023 tarihli ikinci ek rapora göre, bilirkişi heyetinin ikinci ek rapordaki görüş ve kanaatinin ek rapordaki ile aynı olduğu görülmüştür.Mahkememizce aldırılan bilirkişi kök ve ek raporlarının bu yönleriyle hükme esas alınmaya uygun, gerekçeli ve denetlenebilir bulunduğu, her ne kadar davacı vekili tarafından yeni bir ek rapor alınması ve defterlerin incelenmesi için talimat yazılması talep edilmiş ise de, bu talep dosyaya bir yenilik katmayacağından, yeniden ek rapor alınması cihetine gidilmeyerek, mahkememizce de hükme esas alınan, denetime elverişli ve gerekçeli bilirkişi kök ve ek raporlarına ve özellikle ek rapordaki çoğunluk görüşüne göre, davalı tarafın fesih ihbarının haklı sebebe dayandığı, yetki belgelerinin hukuki niteliği itibariyle sözleşme niteliğinde olmadığı, yetki belgesinin, temsilciye verilen yetkiyi ve kapsamını içeren yazılı belge olduğu, temsil yetkisinin verilmesinin bir şekle tâbi olmadığı, bu sebeplerle dava konusu yetki belgelerinin taraflar arasındaki sözleşmenin eki/devamı niteliğinde olmadığı gibi ayrı bir sözleşme niteliğinde de olmadığı kanaatinin mahkememizde hasıl olduğu, yine konkordato sürecinin feshin geçerliliğine bir etkisinin bulunmadığı, netice olarak, davalı tarafından sözleşmelerin haklı nedenle feshedilmiş olması gerçekliği karşısında davalının herhangi bir tazminat ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı, talep edilen alacağın miktarının ispat yükünün davacıda olduğu, TMK 6. maddesi hükmüne göre davacının ileri sürdüğü iddiaları ve alacağını ispat etmesi gerektiği, davacının, alacağın ispatına yönelik yeterli delilleri sunmadığı, belirtilen nedenlerle herhangi bir tazminat hesabı da yapılamadığı, bu hali ile davacının davasını ispat edemediği anlaşılmakla sübut bulmayan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihi itibariyle alınması gereken 269,85 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 170,78 TL harcın mahsubuyla bakiye 99,07 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Arabuluculuk Kanununun 18/A-(13).maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliği’nin 26/2. Maddeleri ile AÜT uyarınca ——— bütçesinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
5-Davalı tarafından yapılan 182,00 TL posta giderinden oluşan yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 10.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
7-Karar kesinleştiğinde varsa bakiye gider avansının yatırana iadesine,,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde ———- Bölge Adliye Mahkemesi İlgili Hukuk Dairesi nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.