Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/788 E. 2023/178 K. 06.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/788 Esas
KARAR NO : 2023/178

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/10/2020
KARAR TARİHİ : 06/03/2023
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili —- karşı edim borçlanmak şartıyla tüketicilerle sözleşme yaparak kamuya elektrik enerjisi hizmeti sunduğunu, müvekkili kurum ile davalı arasında Perakende Satış Sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme kapsamında müvekkili şirketin elektrik hizmeti sunmayı taahhüt ettiğini, davalının ise elektrik kullanımından doğan borcunu ödemeyi taahhüt ettiğini ancak davalı tarafın aldığı hizmetten kaynaklanan borcu ödemediğini belirttiğini, müvekkili şirketin, ödenmeyen fatura bedellerinin tahsilinin sağlanması amacıyla ——. Sayılı dosyası ile davalı aleyhinde icra takibi başlattığını, borçlu davalının fatura borcuna ilişkin başlatılan icra takibine itirazda bulunduğunu, işbu itiraz üzerine ilgili icra müdürlüğü tarafından takip durdurulduğunu, borçlunun itirazında zaman aşımı iddiasında bulunmuş olsa da takibe konu olan fatura bedellerinin 31.08.2012 ile 30.08.2013 tarihlerinin de dahil olduğu dönemi kapsadığından borçlunun yapmış olduğu itirazın hukuki dayanaktan yoksun, haksız ve asılsız olduğunu belirttiğini, 2004 Sayılı İcra İflas Kanunu 67/2 ” Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlunun takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere uygun bir tazminatla mahkum edilir” hükmüne haiz olup davalının işbu haksız ve mesnetsiz itirazının iptali ile takibin devamına karar verilmesi gerektiğini, davalı adına kesilen faturaların müvekkili şirket tarafından sağlanan hizmet karşılığında davalının borcunu ödemediği alacağın varlığı belirlenebilir olduğu açıkça ortada olduğunu, bu minvalde müvekkili şirketin icra takibine konu olan likit ve muayyen alacağına bilerek ve kötü niyetle haksız yere itiraz eden davalı tarafın %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine de karar verilmesini, davalının yaptığı itirazın iptaline, alacağın icra inkar/kötü niyet tazminatıyla birlikte tahsiline ve takibin takip talebindeki şartlarla devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Elektrik aboneliğini 2007 Haziran ayı sonunda kapatıldığını, bu tarihte aboneliğin kapatılması, tüm borçların ödendiği anlamına geldiğini, davanın bu yönden de usul ve kanuna aykırı olduğunu, bu sebeple davacının talep hakkının 2007’den başladığı kabul edilerek 10 yıl geçmiş olduğunu, itirazında belirttiği gibi elektrik tesisatının bulunduğu iş yerini Haziran 2007 sonunda kapattığını, bu tarihe kadar elektrik faturasının tarafına gönderilmediğini, davaya mesnet dayanak gösterilen elektrik faturalarının 2012-2013 yıllarına ait olduğunu, iş yerinin kontratının ve şirket kapanışının 6 yıl sonrasından başlayan faturaların kendisinden tahsil edilmek istenmesinin tamamen hukuka aykırı olduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. Maddesi ” Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, Her alacak 10 yıllık zaman aşımına tabidir. ” hükmü gereğince borcu kabul anlamına gelmemek suretiyle iddia edilen ve üzerime isnat edilmeye çalışılan borç zaman aşımına uğradığını, bu yasal dayanak doğrultusunda davanın reddi gerektiğini dava dilekçesinde itirazın haksızlığı halinde inkar tazminatı talep edilmesinin de yasaya aykırı olduğunu, ortada bir borç bulunmadığını, 2007 Haziran sonunda—— ile sözleşmemi feshettiğini, ortada bir sözleşme bulunmuyorken 2012-2013 yıllarına ait fatura borçlarından sorumlu tutulmasının akla ve mantığa sığmadığını, istenen tazminata da itiraz ettiğini, 2007 Haziran sonunda sözleşmesini feshettiğinde —– bulunan depozit ücretinin 1 hafta sonra iade edilecek denilip iade edilmediğini, mahkemece bu kayıtların istenip incelendiği vakit görüleceği üzere 2007 Haziran sonunda elektrik aboneliğinin son bulduğunun görüleceğini, savunarak davanın reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLER:
—– Vergi Dairesi yazı cevabı, —- İcra Müdürlüğünün ——Esas sayılı dosyası
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE:
Dava; davacı tarafça davalı aleyhine başlatılan —-İcra Müdürlüğünün ——sayılı dosyasına vaki itirazın iptali talebine ilişkindir.Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde; Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevi düzenlenmiş olup, bu hükme göre “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” Ancak aynı maddenin ikinci fıkrasında istisna öngörülerek “Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” ifadesine yer verilmiştir.Türk Ticaret Kanununun 4. Maddesinde; nispi ve mutlak ticari davalar düzenlenmiş olup her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları nispi ticari dava olup, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın maddenin ilk fıkrasında a, b, c, d, e ve f bentlerinde sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ise mutlak ticari dava niteliğindedir. TTK m. 5 uyarınca aksine hüküm bulunmadıkça dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın Asliye Ticaret Mahkemesi, tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.Aynı kanunun 12.maddesine “bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.” Anılan Yasanın 11.maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.”; 15.maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkanda veya sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri 11.maddenin 2.fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemeleri bulunmaktadır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanun’unun 3’üncü maddesinde; Esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK’nun 1463.maddesinde de, önce 17.maddeye gönderme yapılarak, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17.maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir.Gerçekten, 19.02.1986 tarih ——- yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463.maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre;
Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177.maddesinin 1.fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.—–sayılı ilamı; “….Doya kapsamından; davacı tarafça abonelik sözleşmesine dayalı olarak Merkezi Takip Sistemi —– Esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine takip başlatıldığı, dava konusu yerin iş yeri olduğu, abonelik grubunun ticarethane olduğu, davalının dava tarihi itibariyle tacir olmadığı anlaşılmaktadır.
Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görev itirazı yapılmış ise veya yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip, karara bağlamalıdır.TTK 4/2 maddesinde mutlak ticari davalar sayılmış olup, dava sayılan ticari davalar kapsamında değildir. Ancak, TTK 4/1 maddesine göre ticari dava sayılması için de, davanın her iki tarafın da tacir olması ve uyuşmazlığın iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili olması gereklidir. Eğer taraflardan biri, tacir değil, esnaf niteliğinde ise, davayı ticari dava olarak kabul etmek mümkün değildir.
Somut olayda davalının tacir olmadığı gözetildiğinde mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygundur.” şeklindedir.(Aynı yönde; ——Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; mahkememizce davalının uyuşmazlık konusu faturaların tarihleri göz önünde bulundurularak 2012-2013 yılları arasına ait vergi kayıtlarının ilgili vergi dairesinden istendiği, davalıya ait vergi kayıtlarının incelenmesinde işletme defteri esasına göre defter tuttuğu, davalının 2012 yılında mükellefiyet kaydının bulunmadığı, 2013 yılında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlayıcı faaliyette bulunmadığı anlaşılmakla davalı taraf tacir olmadığından huzurdaki davanın nisbi ticari dava olarak kabul edilemeyeceği, aynı zamanda mutlak ticari davalardan da olmadığı anlaşılmakla davanın Asliye Hukuk Mahkemesince görülüp sonuçlandırılması gerekmekte olup görev yönünden davanın usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-) Davanın, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c maddesi uyarınca mahkememizin görevli olmaması nedeniyle; 6100 sayılı HMK’nın 115/1-2 maddesi uyarınca DAVA ŞARTI YOKLUĞUNDAN USULDEN REDDİNE,
2-)6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 1, 2. maddeleri uyarınca görevli mahkemenin —– ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ OLDUĞUNUN TESPİTİNE,
3-)6100 Sayılı HMK’nın 20/1 maddesi uyarınca taraflardan birininin, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurarak talepte bulunması halinde dava dosyasının GÖREVLİ ——-ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-)Yargılama giderlerinin 6100 Sayılı HMK’nın 331/2 maddesi uyarınca görevli ve yetkili mahkemece değerlendirilmesine, görevsizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmezse talep halinde mahkememizce bu durumun tespiti ile dosya üzerinden davacının yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilmesine,
5-)6100 Sayılı HMK’nın 20/1 maddesi uyarınca taraflardan birinin, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmemesi halinde mahkememiz tarafından resen davanın açılmamış sayılmasına karar verilerek 6100 Sayılı HMK’nın 331/3 maddesi uyarınca yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine,Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 6100 sayılı HMK’nın 341/1,342, 343, 344 ve 345/1 maddeleri gereğince iki hafta içinde mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçeyle; istinaf harç ve giderleri yatırılmak suretiyle —– Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.