Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/735 E. 2022/697 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/735 Esas
KARAR NO : 2022/697

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 29/09/2020
KARAR TARİHİ : 13/10/2022
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
DAVA/TALEP;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Alacaklı —– tarafından müvekkiline ve kızı —Esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığını, takibin halen derdest olduğunu, takip dosyasına —- üzerinden bakıldığında takip dayanağı olan kmbiyo senedinin görülmediğini, müvekkilinin okur yazar olmadığını ve dilekçeleri ekinde sundukları —tarafından tanzim edilen engelli sağlık raporu incelendiğinde müvekkilinin gözleri nedeniyle — oranında engelli olduğunun görüleceğinin, rapordan anlaşılacağı üzere müvekkilinin—-yılından beri raporlu olduğunu ve görmeyen bir kimse olduğunu, dolayısıyla bir kıymetli evrak tanzim edebilmesinin mümkün olmadığının, dilekçe ekinde sunkları vekaletnameden anlaşılacağı üzere müvekkilinin görme engelli ve okur yazar olmaması nedeniyle vekaletname verebilmesi için dahi, iki tanık bulunması gerektiğini, hal böyleyken müvekkilinin bir kambiyo senedi imzalamasının mümkün olmadığını, ancak buna rağmen takipte müvekkilinin borçlu olarak gösterildiğini davalı tarafın—-Esas sayılı dosyası üzerinden yapmış olduğu takip talebinde ve ödeme emrinde yazan ve kesinleşen miktarın — iken dosya hesabında toplam faiz miktarı olarak— yazdığını, kesinleşen miktar ortadayken bu kadar faiz miktarı yazılmasının matematik, hukuk ve mantık ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini, müvekkilinin davalı alacaklıya karşı bu miktarda borcunun bulunmadığını,— Esas sayılı dosyasında takip talebindeki kalemlerde — geçmiş gün faizi olarak yazdığını, bu nedenle dava harcını takip talebinde yazan miktar üzerinden yatırdıklarını, eğer faiziyle birlikte toplam alacak yazan — üzerinden harç yatırmaları istenirse, taraflarına süre verilmesini ileri sürerek davaya konu sözleşme sebebiyle her türlü tazminat ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, — Esas sayılı takibinden davalıya borcunun bulunmadığının tespitine, davalının haksız ve kötü niyetli takip yapması ve kötü niyetli şekilde yüksek faiz miktarı yazması nedeniyle toplam bakiye—-aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine, dava konusu senedin tahsili halinde, müvekkili hakkında telafisi imkansız maddi ve manevi zararlara uğrayacağı muhtemel olduğundan dava konusu senedin, teminatsız veya mahkemece uygun görülecek bir teminat mukabilinde ve işbu dosya kapsamında yapılacak yargılama neticesi verilecek mahkeme kararının kesinleşmesine kadar, davaya konusu senedin ve faizlerinin ödenmesini engeller mahiyette ve muhtemel icra takiplerinin durdurulması amacıyla teminatsız ihtiyat-i tedbir kararı verilmesine, Yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP /TALEP :
6100 Sayılı HMK’nin 126-131 maddeleri kapsamında süresi içinde cevap dilekçesi verilmemiştir.
Davalı vekili — tarihli beyan dilekçesinde özetle; Öncelikle davacının senetteki kefâletin geçerli olmadığına ilişkin iddialarının yerinde olmadığını, ekteki sözleşmeden anlaşılacağı üzere asıl borçlu—- davacının kızı olduğunu, sözleşmede davacıyı aval olarak göstererek müvekkili firmadan —- tutarında ürün satın aldığını, söz konusu ürüne ilişkin herhangi bir ödemede bulunulmaması üzerine dava konusu takip başlatıldığını, Görme engellilere ilişkin TBK hükmünün açık olduğunu, imza atamayanlar için ise aynı kanunun 16. Maddesi gerekli şekil şartlarını tanzim ettiğini, dolayısıyla her iki unsur bakımından da sözleşmeye atılmış olan müteselsil borçluluğa ilişkin imzalar geçerliliğini koruduğunu, senetteki imzalar incelenecek olursa—Sayılı kararında açıkça; “Somut olayda, takibe dayanak yapılan senette tanzim edenin imzasının bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece senetteki imzanın itiraz eden borçluya ait olup olmadığı hususunda huzurda imza örnekleri de alınmak suretiyle yöntemince bilirkişi incelemesi yapılması gerekirken yazılı gerekçe ile borçlunun okur yazar olmadığı nedenle imza atamayacağından bahisle sonuca gidilmesi yerinde değildir. Okur yazar olmama dayanak bonodaki imzayı geçersiz kılmayacağı gibi borçlunun başka belgelerde parmak izi kullanmış olması da dayanak bonodaki imzanın geçersiz olduğuna karine teşkil etmez.” diyerek okur yazar olmamanın başlı başına kambiyo senetlerini geçersiz hale getirmeyeceğini açıkça ifade ettiğini, dava konusu olayda şekil şartları itibarıyla senedi ve sözleşmeyi geçersiz hale getirecek herhangi bir durumun söz konusu olmadığını, şayet görme engeli nedeni ile herhangi bir kısıtlılık durumu var ise bu durumun mahkeme kararı ile ortaya konması gerektiğini, görme engellilerin hiçbir surette hukuki işlem yapamayacağını söylemenin mümkün olmadığını, görme engelli davacı, kızına yardımcı olmak niyeti ile kendisini müteselsil borçlu olarak gösterme ihtiyacı duymuş olabileceğini, görme engelinden yararlanarak herhangi bir aldatma, hile ya da ikrah var ise bu durumun dava-dışı üçüncü Şahıs —- tarafından yaratıldığı izahtan vareste olduğunu, hukukun köklü sorularından biri olan —” burada da sorulacak olursa dava-dışı üçüncü şahıs —- müteselsil borçlu sayesinde yaratmış olduğu güvene istinaden firmalarından ürün aldığı ve bedelini ödemediği nazar-ı dikkate alındığında işbu sözleşmenin ve takibin tanziminde müvekkilinin hiçbir surette kusur ve kötü niyetinin olmadığının anlaşılacağını, şayet atılan imzalar görme engelli davacıya ait değilse bu takdirde de aynı şahsın bu imzaları annesi yerine attığının düşünülmesi gerektiğini, Davacının faize ilişkin iddialarına gelince bu noktada verilen rakamlar dikkate alındığında bir hata olduğunu, davacının da ifade ettiği gibi hayatın olağan akışı, matematik, mantık ve hukuk kaideleri çerçevesinde — Asıl alacak bulunan bir dosyada — faiz istenmesi makul olmadığını, bu noktada en fazla bir hata yapılmış olduğunun düşünüleceğini, dilekçeleri ekinde arz ettikleri ödeme emri ve takip talebi incelendiğinde söz konusu faizin ve rakamın gerçek olmadığının anlaşılacağını, ekteki güncel kapak hesabında da bu rakam görülmekte olduğunu, kapak hesabına göre güncel bakiye borç miktarının — olduğunu, sorunun olsa olsa — sistemden kaynaklanan bir sorun olduğunu, müvekkiline bu noktada kusur atfedilmesinin hukuk ve adalete aykırı olduğunu, bu meyanda dosyanın yasal faiz üzerinden bilirkişiye gönderilmeksizin devamına muvafakat ettiklerini, mahkeme aksi kanaatte ise, halihazırda dava konusu dosyada faizin yasal oranda düzeltilmesine muvafakatlerinin olduğunu, davacının iddia ettiği rakamın ödeme emri ve takip talebinde yer almayan bir rakam olduğunu, işbu hususun dilekçeleri ekindeki güncel kapak hesabından da anlaşıldığını, senet ve sözleşmenin geçerli olduğunu, şayet bu evrakları geçersiz hale getiren bir unsur (kısıtlılık kararı, aldatma, ikrah vb.) söz konusu ise bu durumun müvekkili tarafından yaratılmayıp dava-dışı üçüncü kişi tarafından yaratıldığı bir durum olduğu göz önünde bulundurulduğunda davacının kötü niyet tazminatı taleplerinin reddi hukuk ve adaletin muktezası olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini, mahkeme aksi kanaatte ise takip dosyasında yer almayan rakam üzerinden müvekkiline atfedilen kötü niyet sübut bulmadığından, dosyanın halihazırda yasal faiz üzerinden devamına, bilirkişiye gönderilmeksizin muvafakat ettikleri de dikkate alınarak kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLER: —Ticaret Sicil Kayıtları, Nüfus Kayıtları, Bono Örneği,—ı, Engelli Sağlık Kurulu Raporu, —Araştırma Raporu, Tanık, Bilirkişi Raporu, Dosyadaki Sair Bilgi Ve Belgeler.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ :
Dava, 2004 Sayılı İİK’nin 72/3 Maddesi Gereğince Açılmış Menfi Tespit ( Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) İstemine İlişkindir.
6100 Sayılı HMK’nin 316 ilâ 322 maddelerinde düzenlenen basit yargılama usulüne tabi işbu davada mahkememizce dilekçeler aşaması tamamlanmış ve usulüne uygun olarak yapılan davet sonucunda duruşma açılarak ön inceleme duruşması icra edilmiş ve uyuşmazlık belirlenmiştir. Akabinde taraflar sulh olmaya davet ve teşvik edilmelerine karşın, duruşmaya katılan davacı vekilinin sulh olmak istemediklerini beyan etmesi üzerine üzerine tahkikata geçilerek tahkikat işlemleri ve incelemeleri yerine getirilmiş, deliller toplanıp incelenmiş ve karar duruşmasına katılan taraf vekillerinin sözlü açıklamaları da dinlenip zapta geçilerek aşağıdaki hüküm sonucuna ulaşılmıştır.
Dava; 2004 Sayılı İİK’nin 72. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup; davacı- borçlunun—- Esas sayılı takip dosyasına konu kambiyo senedinde avalist (senet kefili) imzalarının kendisine ait olmadığı iddiası ile davalıya borçlu olmadığının tespiti ve davalının haksız ve kötü niyetli takip tazminatından sorumlu tutulması istemine ilişkindir.
enette borçlu olarak gözüken kimse, senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığının ve dolayısıyla, senet borçlusu konumunda bulunmadığının tespiti amacıyla, cebri icra tehdidi ile karşı karşıya ise, icra takibinin yapılmasından önce; süresi içinde ödeme emrine karşı imzaya itiraz yoluyla itirazda bulunmayı ihmal etmiş ve takip kesinleşmişse, takibe başlanılsından sonraki evrede sahtelik davası açabilir, böyle bir sahtelik davası hukukî niteliği itibariyle 2004 sayılı İİK’nin 72’de düzenlenmiş olan menfi tespit davasıdır—- Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat, davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı HMK m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir sebeple son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer —– Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz konusuna değinmek gerekirse, bu husus 2004 sayılı İİK’nin 170. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak bu inceleme icra hukuk mahkemelerindeki yapılan incelemeye yönelik olup HMK atfı içerir.Eldeki davada menfi tespit davası olmakla ve senetlerde avalist sıfatı bulunan davacı- borçlu tarafından imza inkarında bulunulmakla benzer mahiyette değerlendirme ile 6100 sayılı HMK’nın 208, 211 ve 217. maddelerine göre imza incelemesi yapılması gerekmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun; “Yazı veya imza inkârı” başlıklı 208. maddesi;“(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır. (2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır. (3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir. (4) Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir”; “Yazı veya imza inkârının sonucu” başlıklı 209. maddesi; ”(1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (2) Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir” “Sahtelik incelemesi” başlıklı 211. maddesi ise;“(1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir: a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir. b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir”. şeklinde düzenlemeler içermektedir. Buna göre, 6100 sayılı HMK’nın 211/a maddesine göre yapılan incelemeye rağmen hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamış ise 6100 sayılı HMK’nın 266. ve devamı maddelerine göre çözümü özel veya teknik bilgi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesine karar verilir. Aynı Kanun’un 211/b maddesine göre bilirkişi incelemesinden önce mevcutsa o tarafa ait karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar ilgili yerlerden getirilir. Bilirkişi o mahkemede elde edilen yazı ve imzalarla inceleme yapar. Bu husus maddenin gerekçesinde “…Bilirkişi incelemesinde, bu yazı ve imzalarla mahkemece elde edilen yazı ve imzalar esas alınır. Bilirkişi inceleme için gerekli görürse kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir…” şeklinde açıklanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı üzere takibe dayanak senedin sahteliğinin bilirkişi raporu ile ispatlanması gerekir. Bilirkişi incelemesinde kullanılacak belgeler mahkeme veya bilirkişi huzurunda alınan imza örnekleri ve mukayeseye esas belgelerdir. İmza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. Yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, — ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, –ve —yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi sebeple farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim bu ilkeler, — sayılı kararında da benimsenmiştir. 6100 sayılı HMK’nin 211. maddesinde yer alan ve imza incelemesi konusunda getirilen bu sıraya uyulması zorunludur. Buna göre hâkim imzayı inkâr eden tarafın isticvap edilmesine karar verdiği hâlde, bu davete icabet edilmemesi imzanın ikrar edilmiş sayılması sonucunu doğuracak ve bilirkişi incelemesi yapılmasına ihtiyaç kalmayacaktır. Aynı şekilde inkâr edilen imza ile karşılaştırılan imzanın birbirine benzemediğinin ilk bakışta tespit edilebildiği hâllerde bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek yoktur ( —- Diğer taraftan adli bilimler disiplininin bir dalı olan — özel bir sahası olan —ve belge sahteciliği dalı, el yazısı ve imzaların — açıdan kişinin samimi yazı ve imzalarının karakteristik yazım özelliklerinin tespitini ve belirlenen karakteristiklerin, araştırılan (incelemeye konu olan) yazı ve imzalarda da var olup olmadığının incelenmesini içerir. Bilirkişi inceleme sonucunda senette borçluya atfen atılı bulunan imzanın borçluya ait olup olmadığına ilişkin bir kanaate ulaşır. Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir.
Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir.
Yukarıda açıklanan hususlar ve yapılan yargılamaya göre somut olaya geldiğimizde davacı —- Esas sayılı takip dosyasına konu kambiyo senedinde avalist (senet kefili) imzalarının kendisine ait olmadığı iddia edilmiştir. Nüfus kayıtlarına göre senet üzerindeki asıl borçlu davacının kızıdır.— yazılan müzekkere cevabına göre davacının eğitim kurumlarında bir kaydının bulunmadığı anlaşılmıştır. Mahkememizce anılan—-Kayıtlarından, istinabe yoluyla beyanları alınan tanık bilgi ve görgülerinden , yine istinabe evraklarına yansıyan gözlem ve eylemlerden ve de—- araştırmasından davacının okuma yazma bilmediği açıkça anlaşılmıştır. Ne var ki, okuma yazma bilmemek imza atmaya engel teşkil etmeyeceğinden ve imzayı geçersiz kılmayacağından, parmak kullanmanın da imzanın geçersizliğine karine teşkil etmeyeceğinden, imzaya yönelik sahtelik itirazının araştırılıp aydınlatılması için usul ve yasaya uygun araştırmalar yapılması gerekmiştir. Bu kapsamda mahkememizce istinabe yoluyla davacı isticvap edilerek mukayese için imza örneklerinin alınması istenmiştir.—- Talimat sayıları ile yapılan vaki işlemlerde mahkeme gözlemi olarak davacının görme engelli olduğu, duyma yetisinin zayıf olduğu, sesin bağırmak suretiyle davacıya duyurulduğu yer almıştır. Mahkemece davacının işbu durumu belgelense ve davacının işlemlerini parmak basmak suretiyle yaptığı tespit edilse de el hareketlerine vaki örneklerin de alınması istenmiş ve gereği yerine getirilmiştir. Mahkememizce istinabeden sonra bağlı işlem olarak dayanak senet ve temin edilen imza örnekleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan raporda özetle ve mealen ; bonodaki imzaların herhangi bir harf formasyonu içermeyen gramalarla oluşturulduğunu , karşılaştırma belgelerindeki imzaların ise yatay tek çizgi veya yatay çizginin ucu saatin tersi yönünde döndürülerek oluşturulan oval bir yapı ile tamamlandığı, imzaların teşhis için yeterli —- tanı unsuru içermeyen basit tersimli imzalar olması nedeniyle senet üzerindeki davacıya atfen imzaların davacının eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği yönünde görüş bildirilmiştir. Bilirkişi raporu taraf vekillerine tebliğ edilerek vaki beyan ve itirazlar da gözetilmiştir. Mahkememizce yeniden yapılan değerlendirmede ise somut olayın ve davacı kişinin kendine has özellikleri nedeniyle imzaya yönelik yaptırılacak hiçbir bilirkişi incelemesinden kesin bir sonuç alınamayacağı açıkça anlaşılmakla diğer bilgi, belge ve delillere göre sonuca gidilmesi gerektiği düşünülmüştür. Binaenaleyh, davacının esasen dosyaya mübrez sağlık kurulu raporuna göre —-oranında her iki göz yönünden görme engeli olduğu, tanık beyanları ve istinabe mahkemesi gözlemine göre davacının duyma ve görme yetisinin çok zayıf olduğu, davacının bononun tanzim tarihi itibariyle — yaşında olduğu, davacının okuma yazma bilmediğin ve esasen dava vekaletinde olduğu gibi resmi işlemlerini parmak basmak suretiyle yerine getirebildiğinin sabit olduğu, istinabe mahkemesince alınan mukayese imzalar ile bono üzerindeki imzaların çıplak gözle bakıldığında hiçbir benzerliğinin olmadığının görüldüğü, hoş alınan imza örneklerinin hayatın olağan akışına göre ‘imza’ olarak nitelendirilmesinin de mümkün olmadığı, davacının anılan kişisel hallerine göre oldukça ciddi hukuki bir iş ve işlem olan bono düzenlemek/imzalamak bir yana yakınlarının yardımıyla günlük yaşamını ideme ettirmekle basit borçlanma iradesine dahi sahip olmadığı, sonuç itibariyle bonodaki imzaların sıhhatinden ve sahibinden esasen davalı-alacaklının sorumlu tutulması gerektiği, velhasıl dayanak bonoda davacıya atfedilen imzaların davacının eli ürünü olmadığı yönünde kesin olarak oluşan hukuki sonuç ve vicdani kanaatiyle; davanın kabulü ile, 6100 Sayılı HMK’nin 106 ve 2004 Sayılı İİK’nin 72/1 maddeleri gereğince davacının; —– esas sayılı dosyasında (dayanak bonodan dolayı) borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
Davacının, 2004 sayılı İİK’nin 72/V maddesi gereğince tazminat talebinin ise icra takibin haksız ve kötü niyetli olarak yapıldığına dair soyut beyan ve talep dışında delil bulunmadığından dinlenmemiştir. 6100 Sayılı HMK’nin 332/1 maddesine göre, 323. Maddesinde sayılan yargılama giderlerinden, 326/1. maddesi gereğince tamamen davalı şirket sorumlu tutulmuştur. Ayrıca bu kapsamda Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2. Maddeleri gözetilerek dava öncesi —- bütçesinden ödenen arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına da karar verilerek 6100 Sayılı HMK’nin 297/2 maddeleri gereğince aşağıdaki şekilde hüküm ihdas edilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davanın KABULÜNE,
2-)6100 Sayılı HMK’nin 106 ve 2004 Sayılı İİK’nin 72/1 maddeleri gereğince davacının;—-esas sayılı dosyasında (dayanak bonodan dolayı) BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
3-)Davacının, 2004 sayılı İİK’nin 72/V maddesi gereğince haksız ve kötü niyetli takip nedeniyle tazminat talebinin, koşulları oluşmadığından REDDİNE,
4-)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken— karar ve ilam harcınına başlangıçta alınan —- peşin harç ve —- tamamlama harcın mahsubu sonucunda artan ve alınması gereken harç bulunmadığının tespitine,
5-)Arabuluculuk Kanununun 18/A-(13).maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 26/2. Maddeleri ile AÜT uyarınca —- bütçesinden ödenen—- arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
6-) Davacı tarafından yapılan —başvurma harcı — peşin harç, — tamamlama harcı, —-posta masrafı, — bilirkişi ücreti olmak üzere toplam — yargılama giderinın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-)Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1, –maddeleri uyarınca —nispi vekalet ücretinın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
😎 6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan gider/delil avansının yatırana iadesine, — 207/1 maddesi gereğince — tarafından resen işlem yapılmasına,)Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı ; 6100 sayılı HMK’nin 341/2. maddesi gereğince karar tarihi itibariyle kararın, miktar yönünden —- İstinaf kanun yoluna başvuru sınırının altında kaldığı anlaşılmakla, KESİN olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı