Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/733 E. 2021/954 K. 15.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/733
KARAR NO : 2021/954

DAVA : Arabuluculuk Anlaşma Tutanağının Yok Hükmünde Olduğunun Tespiti
DAVA TARİHİ : 29/09/2020
KARAR TARİHİ : 15/12/2021

Tarafları yukarıda belirtilen davanın Mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından ibraz edilen tedbir talepli dilekçe ile davacı hakkında —- numaralı soruşturmaya bağlı olarak birleştirme talepli Kamu Davasının —– numarasına kaydedildiği ve yapılan yargılamaya bağlı olarak bir kısım sanıklarla birlikte davacı hakkında tefrik kararı verilerek — Esas sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılama kapsamında davacının yöneticisi olduğu şirketler ve şahsi malvarlıklarına kayyım atandığı ve bu kayyım heyeti tarafından davacının hem şahsi malvarlığı hemde şirketler yönünden kayyımlık faaliyetinin yürütüldüğü;—- — yapılan inceleme sonucunda davacının eski ortağı ve yöneticisi olduğu ve kayyım yönetiminde bulunan ”— tarafından davacı aleyhine — karar nolu arabuluculuk başvurusu yapılmış olduğunun ve arabulucu —- atandığının ve arabuluculuk görüşmelerinin ”ANLAŞMA” ile sonuçlandırıldığının öğrenildiği; bu arabuluculuk süreci, konusu ve anlaşma haline ilişkin hiçbir bilgilerinin bulunmaması nedeni ile bu konuda — ihtarnamesinin gönderildiği; kayyımlar hakkında —- tarihinde—- iş emri ile suç duyurusunda bulunulduğu, soruşturma numarası aldığında dosya numarasının daha sonra bildirileceği; tek kayyım heyetinin hem başvuran ve hemde başvurulan olarak katılımı ile sürecin söz konusu arabulucu tarafından gereği gibi yürütülmemesi sonunda davacının gıyabında sonlandırılmasının alenen yetki ve görevin kötüye kullanılması olduğu ve bu nedenle söz konusu arabulucu hakkında da aynı yönteme bağlı olarak —iş emri ile suç duyurusunda bulunulduğu ve ayrıca —-şikayet dilekçesi sunulduğu, soruşturma dosya numarası belli olduğunda dosya numarasının daha sonra bildirileceği; arabuluculuk sürecine ilişkin ve bu sürece münhasıran yalnızca bir gün önce davacının rızası hilafına —- adına vekaletnameler çıkarıldığı ve bu şekilde söz konusu eylemlerin hukuki bir zemin altında gösterilmeye çalışılarak perdelendiği, dilekçede belirtilen şekilde bu işlemlerin ana hissedar şirketten mal kaçırmak gayesiyle yapıldığının düşünüldüğü ve söz konusu —- tutanağının yok hükmünde olduğu ve kesinleşen hüküm ile resmi senedin dahi yok hükmünde sayılması hususunda inceleme yapan ve nihayete erdiren yargının bu arabuluculuk tutanağı hakkında da benzer bir değerlendirme yapma yetkisinin olması gerektiği ileri sürülerek söz konusu —– karar numaralı ”ANLAŞMA” tutanağının yok hükmünde olduğunun TESPİTİ ile süreç içinde hak kaybı yaşanmaması için söz konusu arabuluculuk anlaşma tutanağının icrasının engellenmesi/durdurulması yönünde tedbir kararı verilmesi talep ve dava edilmiştir.
İhtiyati tedbir talebinin değerlendirilmesi, tensiben oluşturulan ara kararların yerine gelmesine bağlanmış olup, bu ara karar gereklerine ve 05/10/2021 tarihli ”ön inceleme duruşması tensip tutanağı” içeriğine bağlı olarak ön inceleme duruşmasında ele alınması cihetine gidilmiş olup, ön inceleme duruşmasında dava şartına yönelik irdeleme akibetine bağlı olarak tedbir talebinin ele alınmasına gerek kalmamış ve sonuçta tedbir yönünden herhangi bir karar oluşturulmamıştır.
Davalı vekili tarafından ibraz edilen dilekçelerle emsal kararlar da sunularak davalı şirket ile davacı şahıs nezdinde tesis edilen kayyımlık kurumunun özel niteliğinin gözardı edilerek genel anlamda bir temsil ilişkisiymiş gibi hatalı yoruma bağlı olarak davanın açıldığı; kamu davaları kapsamında yargı kararları ve —- ile sair kanunlar uyarınca —– sayılı ve yine——kararları ile —– kayyım olarak atandığı; kişisel yada karşılıklı menfaatlerle ilgili olmayıp doğrudan kamu yararına hizmet eden bir amacının bulunduğu;— ile davalı şirket ve bağlı şirketlerin yönetimi ile hissedarları —- ile davacı …—- şahsi malvarlığı temsilciliklerine atanan kayyımların, dava —–işlemlerini kanundan ve yargı kararlarından doğan meşru yetki ve görev sorumluluklarına dayanarak başvurucu asil sıfatıyla ifa etmiş oldukları; 6758 Sayılı Kanun ile 10/11/2016 tarihinde değiştirilerek kabul edilip kanunlaşan 674 Sayılı KHK’nın 19. Maddesi ve CMK 133/1 maddesi uyarınca —- görev ve yetkilerini kullanarak davalı şirketin yönetim kurulunun teşkil ettirilip ——– tescil ve ilan edildiği; söz konusu arabuluculuk başvurusunun konusunun ise başka bir yargı kararına dayandığı ve dilekçede belirtilen sürece bağlı olarak —–Sayılı kararı ile 7086 Sayılı KHK’nın kabul edilmesine dair kanunun 4. Maddesi ve 7145 Sayılı Kanunun geçici 1. Maddesi uyarınca soruşturmanın başladığı — tarihinden yasal düzenlemenin yürürlüğe girdiği ve/veya — kayyım olarak atandığı tarihe kadar hisselere ilişkin yapılan devir ve temlik işlemlerinin muvaazalı kabul edilerek geçersiz sayılması ve söz konusu devirlerin—– resen terkin edilmesine karar verilmiş olduğu, buna göre gerekli düzeltme kayıtlarının yapıldığı; düzeltmelere bağlı olarak nominal bedelin üzerinden yapılan satışlarla şirketlerden çıkarılan paraların şahısların şirketlere olan borçlarına dönüşmüş olup anlaşmalar konusu dövizi tutarların büyük çoğunlukla hisse devirleri sonucu şirketlerden çıkan ve şahısların hesaplarına giden bedelleri gösterdiği; bu doğrultuda mevcut alacaklar için ihtiyari —— ile kur sabitleme yapılması yönünde karar alan —- kayyımları işlemler için arabulucuya başvurduğu, amacın hem davacının, hem ortakların ve hem de şirketlerin yararına olarak dövizdeki artışa paralel olarak borç artışının önüne geçilmesi olduğu ve bunun için usul gereği ilam niteliğinde bir anlaşmaya ihtiyaç duyulduğu, söz konusu anlaşmanın söz konusu borçlar bakımından objektif olarak bütün tarafların menfaatine olduğu; söz konusu borçlar yönünden muhtemel itirazların öncelikle söz konusu borçları doğuran yargı kararları ile yasal düzenlemelere karşı yasal yollara başvuru hakkı kapsamında kaldığı ve böyle bir hakkın bu şekilde açılan bir davanın konusu olamayacağı, kayyımların işlemlerine dayanak teşkil eden yargı kararları ve yasal mevzuat yürürlükte olduğu sürece davalı şirkete ve dava konusu anlaşmaya yöneltilebilecek bir husumet ve itirazın söz konusu olamayacağı; —–tarafından yargı kararlarının icrası kapsamında görevlendirilen kayyımlık yönetimi ve kayyım temsilciler kurulunca ”asil sıfatıyla” gerçekleştirilmiş olan dava konusu anlaşma konusu hususlar ve malvarlıkları üzerinde davacının herhangi bir tasarruf yada itiraz hakkının söz konusu yasal mevzuat, yargı ve atama kararları gereğince mevcut aşamada bulunmadığı; olağan hukuk düzeni içerisinde dahi herhangi bir —- arasında yada şirketler ve hissedarlar arasında hukuki, ticari yada —– mümkün ve hatta çoğu zaman gerekli olduğundan, bu tip işlemlerin ”menfaat çatışması” gerekçesi ile kayyımlar tarafından gerçekleştirilemeyeceği iddiasının, öncelikle devamlılığı ve sürekliliği sağlanan faaliyetlerin aksatılması sonucunda olacak ve bu anlamda kayyımlık kurulunun amacı ve vasfıyla örtüşmeyecek sonuca götüreceğinden böyle bir iddianın da isabetli olmadığı; süreçlerin yasal dayanaklara ve yargı kararlarına bağlı ve uygun olarak işletildiği, söz konusu arabulucunun da görev kuralları hilafına bir işlem yapmadığının açık olduğu, arabuluculuğa yapılan başvurunun asil sıfatına haiz bağımsız başvurucular ile birlikte başvurucular tarafından noterlikçe ayrı ayrı vekil edenler adına düzenlenen resmi vekaletnamelerle yetkilendirilmiş vekiller ile birlikte müştereken gerçekleştirilip düzenlenen tutanakların imzalanmış olduğu; arabuluculuk kanunu uyarıncada gizlilik esasının geçerli olduğu; —– tarafından atanan kayyımların ”şirket yönetim kayyımlığı” ve ‘— kurulu” olarak hukuki işlem kabiliyeti bakımından birbirinden bağımsız olan tüzel kişilerin idaresi ve gerçek kişilerin malvarlığı temsilcilikleri hususundaki görevlerinin ifası adına borç-alacak işlemlerinde resmi anlaşma sağlanması amacıyla arabuluculuk kurumuna başvurmalarında herhangi bir hukuki sakıncanın bulunmadığı savunularak hem dava şartlarına bağlı olarak ve hemde esastan olmak üzere davanın reddine, ihtiyati tedbir talebinin de reddine karar verilmesi istenmiştir.
Talebin mahiyeti gereği söz konusu arabulucuya tebligat yapılarak dava konusu tutanak ve tutanakta imzası olanlara ve temsillerine ilişkin dayanak belgelerin örnekleri istenmiş olup, söz konusu arabulucu tarafından gönderilen 11/01/2021 işlem tarihli dilekçe ile arabuluculuk kanunu ve yönetmeliğinin ilgili düzenlemeleri hatırlatılarak gizlilik ilkesinin ihlali ihtimaline bağlı olarak arabulucunun cezai sorumluluğunun söz konusu olabileceği, bu konuda öncelikle —- istenen tutanakların verilmesi ile ilgili görüş bildirilmesini talep ederek —- tarafından görevlendirilen kayyımlık yönetimi ve kayyım temsilcileri kurulu asil tarafından imzalanan anlaşma tutanaklarının hukuka ve usule uygun olduğu, tarafına ibraz edilen belge ve vekaletnamelere göre herhangi bir menfaat çatışması yada hukuka aykırılığın söz konusu olmadığı, kamu davası sanığı olan şahsın anlaşma konuları bakımından hak ehliyetine sahip olmadıkları hususunun tarafına yazılı olarak bildirilmiş olduğu ve bu —- görüş istendiği, cevap geldikten sonra tutanakların paylaşılabileceği ifade edilmiş ve 29/01/2021 tarih, 01/02/2021 işlem tarihli ek beyana bağlı olarak da —- atama ve görevlendirme yazıları, vekaletnameler, kayyım temsilciler kurulunun 05/10/2020 tarihli yazısı ve kayyım– tarihli yazısının örnekleri gönderilerek gizlilik ilkesi tekrar edilmiştir.
Davacı vekili tarafından ibraz edilen 05/02/2021 tarihli dilekçe ile de arabuluculuk tutanağını sunmayan söz konusu dava dışı-3. kişi arabulucu hakkında suç duyurusunda bulunulması ve HMK 253 maddesi uyarınca disiplin hapsi ile cezalandırılması yönünde şikayet dilekçesi sunulmuştur.
Sunulan emsal kararlara göre:
—- Karar sayılı kararı ile benzer bir davada davanın aktif dava ehliyeti yokluğundan usulden reddine,
—- Karar sayılı kararı ile benzer bir davada:
”Mevcut duruma göre dosya değerlendirilmiş olup; davanın sözleşmenin iptaline ilişkin hükümlere tabi olacağı; ara buluculuk müessesesinin niteliği ve sözleşme hükümlerinin hukuki vasfı nedeniyle; ara buluculuk tutanağının ancak ara buluculuğa giden taraflarca iptalinin talebi mümkün görülmüştür. Yasal mevzuat ve 15/07/2016’dan sonra çıkan —- terör örgütü mensupluğuyla suçlanan ve bu nedenle hakkında —– olup yakalanamadığından dolayı aynı durumda olan şahıslarla birlikte dosyası—- Esasına tefrikle kaydedilen davacımızın gerek kendi şahsi mal varlığıyla gerekse sahibi olduğu şirketlerdeki hisseleri itibariyle mülkiyet hakkı atanan kayyımlarla birlikte kesilmiştir. Bu husus bizzat yasal mevzuattan ve—- doğmaktadır. Bu nedenle kendi mal varlığına ilişkin ancak kayyımlar üzerinden yapılan — tutanağının iptalini talep etmesi mümkün değildir. Ancak, söz konusu— işleminden dolayı kasten ya da kusurla zarar ettirilmişse etmiş olduğu zararları — bulunan ve bu ara buluculuk sürecine katılan kayyımlardan dava yoluyla istemesi mümkündür. Yoksa— tutanağının iptalini isteme hakkı bulunmamaktadır. Bu nedenle davanın reddine karar verilmiş olup; sıfat yokluğundan dolayı redde davanın esasına girildiğinden dolayı tahkikat aşamasında iş bu karar verilmiştir.”
şeklinde davanın reddine,
—- Karar sayılı kararı ile benzer bir davada HMK Madde 119/1 ve 119/2 gereği davanın açılmamış sayılmasına şeklindeki karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine:—- Karar sayılı kararı ile benzer bir davada söz konusu ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak ”hukuki yarar yokluğundan davanın reddine”,
şeklinde kararlar verilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Dava şartı— tarihli ön inceleme duruşmasında alınan beyanlar ve yapılan irdeleme:
”Belirli gün ve saatte celse açıldı.
Davacı—–, Davalı ——— açık duruşmaya devam olundu.
Tebligatların yapıldığı ve taraf teşkilinin sağlandığı anlaşıldı.
Tensip tutanağında da belirtildiği gibi davada HMK’nun 118 ila 186. Maddelerinde düzenlenen yazılı yargılama usulünün uygulanması gerektiği anlaşıldı.
HMK-119-121 maddeleri uyarınca dava dilekçesi ve ekleri incelendi, Dava dilekçesi ve eklerinde herhangi bir eksikliğe rastlanmadı.
HMK-114-115 maddeleri uyarınca yapılan inceleme neticesinde dava şartları yönünden hukuki yararın aydınlatılması gerektiği, cevap verilmeyen müzekkerenin bu hususun aydınlatılması yönünden bir etkisinin bulunmadığı, anlaşılmakla hukuki yarar yönünden soruldu:
Davacı vekili : dava dilekçemizi tekrar ediyoruz, cevapları kabul etmiyoruz, müvekkilimizin hukuki yararı bulunmaktadır, dedi.
Davalı vekili : cevap dilekçemizi tekrar ediyoruz, sunduğumuz emsal kararlara göre hukuki yarar olmadığı gibi davacı tarafın aktif dava ehliyeti de bulunmamaktadır, dava şartına yönelik itirazlarımızı tekrar ediyoruz, dedi.
Dosya incelendi—- kararı da gözetildiğinde dava şartına yönelik hukuki yarar olmadığı anlaşılmakla yargılamanın bittiği bildirildi.”
şeklinde olup yukarıya aynen aktarılmıştır.
Emsal kararlara göre eldeki dava yönünden dava şartı eksikliği bulunduğu yönünde görüş ve uygulama birliği olduğu ve farklılığın dava şartı eksikliğinin hangi sebebe hasredilmesi gerektiği noktasında olduğu anlaşılmış olup, savunmada özetlenen ve tekrardan kaçınmak için burada yeniden ifade edilmeyen kamu davalarına bağlı yargısal kararlar, bunlara dayanak—- mevzuatı, söz konusu mevzuata, ticari hayatın gereklerine ve dosya kapsamına uygun savunma içeriğine, arabulucunun cevabi beyan ve ek beyan ile gönderdiği belgelerin mahiyetine, arabuluculuğa ilişkin yasal düzenlemelere ve kendine özgü sürecine, devam eden kamu davaları ve kayyımlık sürecine, olağan üstü şartlara bağlı olarak mülkiyet hakkına yapılan zorunlu müdahalenin kendine özgü istisnai şartlarına bağlı olarak sıradan bir tedbir olarak değerlendirilemeyeceği ve hatta kayyımlar ile ilgili muhtemel şikayetlerin ileri sürüleceği görevli ve yetkili merciinin dahi yoruma açık olup, kayyımlığa karar veren ceza mahkemesinin devam eden yargılama kapsamında görevli ve yetkili olabilme yönü; talebin tespit niteliği ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde dava şartı eksikliğinin muhakkak olduğu sonucuna varılmış olup, açıklanan aynı sebeplerle ve olağan üstü şartlara bağlı devam eden süreçle ilgili aşama, yukarıya bilgileri aktarılan söz konusu — kararında belirtilen dava şartı eksikliğinin daha isabetli bir görüş olduğu, söz konusu aşama tamamlandıktan sonra ve yukarıya gerekçesi aynen aktarılan—— emsal kararındaki gerekçesinde belirtildiği gibi kayyımların sorumluluğunun söz konusu olması ihtimalinde zarara bağlı akçalı sorumluluğa ilişkin hukuk arayışının o zaman söz konusu olabileceği değerlendirilerek bu aşamada hukuki yarar yokluğuna bağlı olarak davanın dava şartı nedeni ile usulden reddine karar verilmesi gereği sonuç ve kanaatine varıldığından bu doğrultuda aşağıdaki hüküm kurulmuş olup, bunun doğal sonucu olarak tedbir ve şikayetin de reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Hukuki yarar yokluğuna bağlı olarak davanın dava şartı nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Tedbir talebinin reddine,
3-Şikayetin reddine,
4-Maktu karar harcında peşin harcın mahsubu ile eksik 4,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından yapılan harç ve giderin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı vekili için tarife gereğince belirlenen 5.100 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davalı tarafından masraf yapılmadığından bu konuda başkaca bir karar oluşturulmasına yer olmadığına,
8-Artan avansın karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
İlişkin olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı aleni olarak yapılan yargılama sonunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.