Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/527 E. 2021/444 K. 21.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/527 Esas
KARAR NO: 2021/444
DAVA : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/10/2019
KARAR TARİHİ: 21/06/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiline ait —- aracını ——- davalı sigorta şirketine——-sigortalattığını, —– tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde araç anlaşmalı servis olan ——– adresine çekilmiş ve ——–tespiti için eksper olarak atandığını, ——— tarihli eksper raporunda aracın tam hasarlı olduğu yönünde rapor tanzim edildiğini, vekil sıfatıyla davalı sigortacıya —tarihinde iletmiş olduğumuz —numaralı başvurumuz ——- tarihinde —- olup yasal zaman aşımı süresi ——— dolduğundan dosya özelinde işlem yapılamadığı bilgilerinize sunulur.” gerekçesiyle reddedildiğini, oysa ki, trafik kazasının meydana geldiği —–tarihinden sonra ise müvekkil şirket yöneticisi farklı bir konu hakkında tutuklandığını, dolayısıyla müvekkil şirket yöneticisi olmadığından sigorta şirketine başvuruda bulunulamadığını, mücbir sebep, hukukta görevin, taahhüdün ve sorumluluğun yerine getirilmesine engel teşkil edebilecek nitelikte bulunan ölüm, iflas, hastalık, tutukluluk ve buna benzer hallere dendiğini, mücbir sebep aynı zamanda bir hakkın kullanılmasına da engel teşkil edebilir veya hukuktaki sürelerin kaçırılmasına da neden olabileceğini, bu nedenle de müvekkilin ceza evinde olduğu süre boyunca sigorta şirketine başvurma ihtimali kalmadığını, dolayısıyla somut olayda mevcut bir mücbir sebep durumu bulunmakta ve sigorta şirketi sırf ödeme yapmamak için haksız bir şekilde zamanaşımı süresini bahane edildiğini, tazminat talebimizin reddedilmesi haksız ve hukuka aykırı olduğunu, BK.m.149/2, zamanaşımı süresini bildirimin yapılması anından değil de yapılabileceği günden başlatmakta olduğunu, eğer bildirim yetkisi, taraflardan birine verilirse bildirim yapılmayarak alacağın muaccel olmasına ve dolayısıyla zamanaşımı süresinin başlangıcına da engel olunabileceğini, bu nedenle TBK.m.149/2 hükmünde, Kanun koyucu, bildirimin fiilen yapıldığı anı değil, bildirimin caiz olduğu, yapılabileceği anı esas almakta olduğunu, somut olayda da genel düzenlemeye yer verilen TBK;’nın 149.maddesi ile birlikte TTK’nın 1420.maddesini değerlendirmek gerekmekte olduğunu, Tüm bu gerekçelerle müvekkil şirkete ait tam hasarlı araçta meydana gelen kaza sonrasında taraflar arsındaki ——- sözleşmesinden kaynaklı tazminat bedelini talep etme zarureti hâsıl olduğunu, taraflar arasında akdolunan kasko sigortası kapsamında tazminat bedelinin davalı sigorta şirketinden kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Başvuruya konu kazaya karışan ——- plaka no’lu araç, müvekkil şirket tarafından ——- alındığını, poliçenin mevcut olması, sigortalı araçta meydana gelen tüm hasarların poliçe teminatı kapsamında karşılanacağı anlamı taşımadığını, Müvekkil şirketin sorumluluğu, —— çerçevelendiğini, davacının dava ehliyeti yoktur. bu nedenle huzurdaki uyuşmazlığın işin esasına girilmeksizin usulden reddi gerekme olduğunu, sigortalı araç ——- lehine rehin hakkı bulunmaktadır. Davacının dava ehliyetinin varlığı, rehinli alacaklı tarafından verilecek olan kayıtsız şartsız muvafakate bağlı olduğunu, ancak delillerimiz arasında yer alan ve aşağıda da paylaşılan yazıdan rehinli alacaklının, sigortalıya tazminat ödenmesine muvafakat etmediği anlaşılmadığını, dolayısıyla işbu davanın dava şartı yokluğundan reddi icap etme olduğunu, davaya devam edilmesi halinde ise davacının dava ehliyetinin varlığı, rehinli alacaklı tarafından verilecek olan kayıtsız şartsız muvafakate bağlı olacağından davacıya rehin alacaklısının yazılı muvafakatinin alınıp dosyaya sunulması için kesin süre verilmesi gerektiğini, verilen kesin süre içinde muvafakatin ibraz edilememesi halinde davacının aktif dava ehliyetinin varlığından söz edilemeyeceği için davanın esasa girilmeksizin usulden reddi gerekeceğini, davaya konu edilen hak zamanaşımına uğradığını, başvuruda bulunan tarafın —- tarafından belirlenen—-öngörülen zamanaşımı süresi — yıldır. —- bu süre açıkça belirtildiğini, nitekim hasar tarihi —– olduğunu, hasar ihbarı akabinde müvekkil şirket hasar incelemesini başlatmış olmasına rağmen davacı taraf inceleme için gerekli evrakı müvekkil şirkete iletmediğini, dolayısıyla sürecin tamamlanması için sigortalının gerekli evrakı tamamlaması beklendiğini, hasar incelemesi için gerekli olan bilgi ve belgeyi sigortacı ile paylaşmak sigortalı için kanundan doğan, Genel Şartlar ile de desteklenen bir yükümlülük olduğunu, Yukarıda da belirtildiği üzere hasar tarihinden itibaren işlemeye başlayan zamanaşımı süresi —- yıl olduğunu, — yıllık zamanaşımı süresi işbu davanın ikame edildiği tarihten önce sona erdiğini, dolayısıyla zamanaşımına uğrayan talebe konu davanın reddi gerekme olduğunu, davacının asılsız mücbir sebep iddiasının zamanaşımı süresi üzerinde etkisi olmadığını, TBK madde 153’te zamanaşımının ne zaman duracağı; TBK m. 154’te ise zamanaşımı süresinin ne zaman kesileceği belirlendiğini, işbu maddede sayılan haller sınırlı sayıda olup sayılan hallerin dışında herhangi bir sebeple zamanaşımı süresinin durmayacağını veya kesmeyeceğini, sınırlı sayıda olacak şekilde sayılan haller arasında bulunmayan tutukluluk halinin zamanaşımı süresinin işlemeye devam etmesine bir engel teşkil etmeyeceği son derece açık olduğunu, dolayısıyla keyfi ve subjektif yorumlarla tutukluluk döneminde zamanaşımının işlemeye devam etmeyeceğine yönelik genişletici yorum kanunun özüyle ve ruhuyla bağdaşmadığını, sınırlı sayıdaki sebepler yorum yoluyla genişletilemeyeceğini, hasarın meydana gelmesiyle birlikte başlayan —– yıllık zamanaşımı süresi zarfında davacı tarafından müvekkil şirket aleyhine açılan bir dava, başlatılan bir icra takibi veya yapılan bir hakem başvurusu bulunmadığını, sigortalı sayılan hukuki süreçlerin yerine getirilmemesinin gerekçesi olarak tutukluluk halini öne sürmekte olduğunu, ancak yapılacak hukuki başvuruların bizzat sigortalı tarafından gerçekleştirilmesi zorunlu olmadığını, zira davacı tarafın, müvekkil şirkete karşı başlatacağı takip ve yasal başvuruları yasal temsilci veya vekil yoluyla yapabilme imkanı olduğunu, örneğin işbu davanın açılmasında olduğu gibi davacı tarafından —– yıllık zamanaşımı süresi içerisinde yine bir vekil vasıtasıyla dava ikame edilmesi mümkün iken bu yola başvurulmadığını, dolayısıyla davacının tutukluluk halini mücbir sebep olarak lanse etmesi mesnetsiz olduğunu, tutukluluk hali bir mücbir sebep olmadığını, somut vakıada da bir imkansızlık söz konusu olmadığından bu durumun mücbir sebep olarak kabul edilmesi söz konusu olamayacağını, diğer bir açıdan değerlendirmek gerekirse; CMK m. 102 uyarınca; ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıl olup bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabileceğini, tutukluluk süresi ceza muhakemesi hükümleri uyarınca da iki yıllık zamanaşımı süresine denk gelmemekte ve bu süreyi aşmamakta olduğunu, davacı tarafın hangi tarihler arasında tutuklu bulunduğunun ilgili ceza dosyası kapsamında belirlenmesi talep olunduğunu, davacının iddia ettiği tutukluluk süresinin, iki yıllık zamanaşımı süresini aşmadığı ve kalan süre içerisinde dava açılabileceği yahut icra takibi başlatılabileceği ispat edilmiş olacağından tutukluluk halinin mücbir sebep olarak gösterilmesinin haklı gerekçesi olmadığının da kabul edilmesi gerekmekte olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte usul ekonomi uyarınca ve davacının ikrarı doğrultusunda hasar dosyası içeriğinde yer alan ekspertiz raporunun hükme esas alınması gerekmekte olduğunu, öncelikli olarak usule ilişkin itirazımız doğrultusunda davanın reddini; yargılamaya devam edilmesi halinde ise zamanaşımı ve esasa ilişkin sair itirazlarımız doğrultusunda işbu haksız davanın reddine karar verilerek vekalet ücreti ve yargılama giderinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Arabuluculuk Tutanağı, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasıdır.
Mahkememizce, taraf delilleri toplanmış, öncelikle zamanaşımı itirazları yönünden değerlendirme yapılmıştır.
Davacı taraf—– tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde davalı—-kapsamında hasar nedeniyle meydana gelen zararın davalıdan tahsilini talep etmektedir.
——- maddesine göre; “Sigorta sözleşmesinden doğan bütün talepler iki yılda zaman aşımına uğrar.”
Borçlar Kanunun Zamanaşımı başlıklı 72’inci maddesine göre haksız fiilde tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Somut olaya geldiğimizde, davacı taraf ———– tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklı tazminat alacağı konusunda davalı sigorta şirketine —- başvuruda bulunduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı taraf tutuklu olması sebebiyle süresi içerisinde başvuruda bulunamadığını, bu nedenle bunun mücbir sebep olarak kabul edilerek başvurunun süresi içerisinde olduğunu beyan etmiş olsa da, tutuklamanın dava zamanaşımını durduran veya kesen sebepler arasında gösterilmemiş olması, mevzuatımızda mücbir sebep olarak da tutuklama durumuna yer verilmemiş olması ve ayrıca dava konusu kazanın — yılında olmuş olmasına rağmen davacının —– tutuklanmış olması hususları da bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının süresi içerisinde davasını açmamış olması sebebiyle Borçlar Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri dikkate alındığında davacı tarafın talebinin zamanşamına uğradığı sonucuna varılmaktadır. Açıklanan tüm bu sebeplerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair aşağıdaki gibi karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın ZAMANAŞIMI NEDENİYLE REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 karar ve ilam harcından; başlangıçta peşin alınan 44,40 TL harcın peşin harcın mahsubuyla bakiye 14,90 TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılmış herhangi bir masraf olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1 maddesi uyarınca 4.080,00 TL nispi/maktu vekalet ücretinın davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Arabuluculuk Kanununun 18/A-(13).maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliği’nin 26/2. Maddeleri ile AÜT uyarınca —-bütçesinden ödenen 1.320 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak Hazineye irad kaydına,
7-HMK’nın 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan gider avansının yatırana iadesine ve bu konuda Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinın Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince Yazı İşleri Müdürü tarafından resen işlem yapılmasına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde mahkememize verilecek dilekçe ile ——- Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/06/2021