Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/301 E. 2023/249 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/301 Esas
KARAR NO : 2023/249

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/10/2019
KARAR TARİHİ : 30/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda, dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
DAVA/TALEP;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkili ile davalı şirket arasında Mart 2019 tarihinden itibaren hurda alış verişi nedeni ile ticari ilişki kurulduğunu, davalı müvekkilinin, davalıya hurda sattığını, bu hurdaların davalı şirket tarafından incelendiğini, eksper raporları doğrultusunda faturalar düzenlediğini, bu fatura bedellerinin bir kısmının ödendiğini , davacı müvekkilinin hurda satışından kaynaklı cari hesap ekstresinde davalı şirketten 238.024,00 TL alacaklı olduğunu, bu hususun davalı tarafından da kabul edildiğini, davalı şirketin müvekkilinin alacağını ödememek için haksız ve kötü niyetli olarak —– Noterliğinin 26.07.2019 tarih ve—— yevmiye nolu ihtarname ile, müvekkilinin 25.03.2019 tarihi ile 17.07.2019 tarihli arasında gönderdiği hurdanın içinde toprak, taş, cüruf vb malzernenin sıkıştırıldığını, bu nedenle fazla ödeme yapıldığını, alacağımızın takas edildiğini katan alacağının ödenmesini ihbar ettiğini, bu ihbara —– Noterliğinin 30.07.2019 tarih ve—— yevmiye nolu ihtarname ile verilen cevapta, ticari satımlarda TTK’nın 23 . maddesinde, teslim sırasında açıkça belfi olan ayıplar yönünden ayıbın 2 gün içinde satıcıya bildirimesi gerektiğinin düzenlendiğini, malda açık ayıp söz konusu olmasa bile, malı satın ve teslim alan tacirin 8 gün içinde malı inceleme veya incelettirmekle yükümlü olduğunu, yasanın bu açık hükümüne rağmen süresinde bildirlmeyen ve iade edilmeyen malın ayıplı olduğunun bildirilmesinin mümkün olmadığı, malın tesliminden 4 ay sonra malın ayıplı olduğunun bildirilmesinin kötü niyetli olup, ayıplı malın müvekkili tarafından teslim edilen mal olup olmadığının da tespit edilmediğini, takas beyanın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin 238.024,00 TL alacağının bulunduğunun davalı tarfça da kabul edildiğini, davalı şrketin, ihtara rağmen müvekkilinin alacağını ödemediğini, bunun üzerine—— Esas sayılı dasyası icra takibi yapıldığını, davacı şirketin bu takibe borcu yoktur diyerek haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, davalının, hurdanın içinde toprak, taş, cüruf ve malzemelerin sıkıştırıldığını, bu nedenle fazla ödeme yaptığını, müvekkilinin alacağının takas edildi; hususlarının asılsız ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu davalırım iddia ettiği ayıplı hurdanın müvekkile ait olmadığını, müvekkilinin alacaklı olduğunun davalı tarafından da kabul edildiğini, yapılan takibe itirazın haksız ve kötü niyetli olduğunu, bu alacağın tahsili amacı ile —– başvuru numarası ile 09.09.2019 tarihinde başvuru da uzlaşma sağlanamadığını , müvekkilinin, davalıdan alacaklı olduğunun cari hesap ekstresi ile ve davalının kabulü ile sabit olduğunu, bu nedenle davalının—-İcra Müdürlüğü’nün ——esas sayılı dosyasına yaptığı haksız ve kötü niyetli itizazın ipatline, alacağın tahsiline ve davalının %20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP /TALEP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İcra takibine konu alacağın sebebinin fatura ve irsaliyeler gösterildiğini bu durumun 6100 sayılı HMK’nun 26.Maddesiyle düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olduğunu, taraflar arasında TTK 88 madde devamında ön görülen usule uygüun bir cari hesap sözleşmesinin bulunmadığını, icra takibinde cari hesap alacağının ne şekilde hesaplandığının belli olmadığını, davacı satıcı firmanın 25.03.2019 ve 17.07.2019 tarihleri arasında müvekkili firmaya gönderilen hurda demirlerin içerisinde demir harici malzeme sıkıştırdığını, bu durumun davalı müvekkili tarafından tespit edildiğini, müvekkilinin gerekli ayıp ihbarlarında bulunduğunu, davacı alacaklı firma, müvekkilinin iç piyasa hurda tedarikçisi olduğunu, davacı alacaklı firmanın 25.03.2019 – 17.07.2019 tarihleri araşında müvekkile 72 adet araç içerisinde 1.726.100 kg hurda demir satığını, ancak gönderilen hurda demirlerin içerisine demir harici malzeme ( toprak, taş, cüruf ,tufal vs ) sıkıştırıldığının tespit edilmesi üzerine 19.07.2019 tarihli tutanak tanzim edildiğini, bunun üzerine —-Noterliğinin 26.07.2019 tarih ve—– yevmiye numaralı ihtarname gönderildiğini,davacı alacaklı firmaya gönderileri ihtarnamelere gönderildiğini, davacı alacaklı firmaya gönderilen ihtarnamelere satıcı davacı firmanın hileli davranışlarla satılandaki ayıpların müvekkilince anlaşılmasını engellemeye çalıştığı, ancak satın alınan ürünlerdeki ayıbın detaylı bir muayene neticesinde anlaşabildiğini, Türk Borçlar kanunun 223/2 maddesi uyarınca olağan ve hatta detaylı bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılmayacak gizli ve hileli bir ayıp için 2 – 8 günlük ihbar ve bildirim süresinin söz konusu olamıyacağını, ayıplı malların müvekkili şirkete ait fabrika sahası içerisinde korunduğunu, satış konusu teslim edilen malfar üzerinde keşif ve inceleme yaptırılarak mallarda ayıp bulunup bulunmadığını tespitin gerektiğini, ayrıca davacıya takas beyanında bulunduğunu, icra takibine konu borç, davacıya ayıplı mallar için yapılan haksız ödeme ile takas edilerek, davacının müvekkilerinden hiçbir alacağının kalmadığını, davacının müvekkiline 23.03.2019 ile 17.07.2019 tarihleri arasında müvekkili şirkte göndermiş olduğu hurdalara kestiği faturalara istaneden müvekkilinin 2.849.275,00 TL ( ton başına 1.795 TL) ödeme yapıldığını, şimdilik tespit ettikleri 351.600 kg demir harici (toprak, taş, cüruf tufal vb ) malzeme tutarının 631.122,00 TL haksız ödeme aldığını, fazlaya ilişkin taleplerinin ileride uğrayacakları zararlara ilişkin haklarının saklı olup muhattabiri ( davacının ) bu haksız ödemeyi müvekkiline derhal iade etmesinin gerektiğini , ilk etapta müvekkilinin muhataptan olan 631.122,00 TL alacağını muhataba olan 10.07.2019 tarih—– numaralı 75.062,50 TL, 12.07.2019 tarih —– numaralı 83.575,00 TL, 17.07.2019 tarih——numaralı 79.397,50 TL sıra nolu üç fatura toplamı 238.024,00 TL borçtan takas ettiğini , takastan sonra, ( 631.122,00- 238.024,00 = 393.088,00 TL ) 393.088,00 TL alacak kalanının derhal müvekkiline ödenmesini, bildirdiğini, davacıya icra takibinde belirtildiği gibi bir borcun olmadığını, beyan ve iddiası ile haksız ve yasal dayanaktan yoksun itirazın iptali davasının reddini ve takip konusu alacağın %20 sinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: —– İcra Dairesi’nin—– Esas Sayılı Dosyası, —– Noterliği’ne Ait 30/07/2019 tarih ve—– Yevmiye Sayılı İhtarname Örneği, Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağı, —-Soruşturma Dosyası UYAP kaydı, Tarafların Vergi Dairesi Kayıtları ve BA-BS formları, Faturalar, Tarafların Ticari Defter ve Belgeleri, Tanık Beyanları , Fotoğraflar, Bilirkişi Raporları, dosyadaki sair bilgi ve belgeler.
TANIK (DAVACI TANIĞI) —– ‘Ben yaklaşık 9 yıldır davacı şirkette muhasebe sorumlusu olarak çalışıyorum ve halen çalışmaya devam ediyorum, bu nedenle yapılan iş ve işlemlere ilişkin bilgim bulunmaktadır. Buna göre bizim şirket satmış olduğu hurdaları davalı şirkete kendi araçları ile göndermekte ve malı davalı şirketin görevlileri teslim alıp muayenesini yaptıktan sonra malın değerini kendileri belirleyerek bize eksper raporu ile birlikte değere ilişkin mail göndermekte ve biz de bu eksper raporu ve mail içeriğine göre faturasını düzenleyip davalı şirkete göndeririz, davalı şirkette buna göre ödemelerini yapıyordu, dava konusu olayda da her zaman olduğu gibi fatura düzenlenmiş ancak bedeli her nasılsa davalı şirket tarafından ödenmemiştir, ben neden ödeme yapmadıklarını sürekli görüştüğüm —– sorduğumda cenazeleri olduğunu, şehir dışında olduğu gibi sebepler ile beni oyalamıştı daha sonra ödemeyecekleri anlaşıldı ve durumu şirket yetkililerine bildirdim ve hukuki işlemler başlatıldı. Öte yandan bizim şirketin hurda aldığı ve topladığı yerler genelde—-gibi sanayinin yoğun olduğu yerlerden olup bu yerlerden alınan hurdalarda taş, toprak gibi malzemelerin olması mümkün değildir, kaldı ki kasa gelen mal bizim şirket tarafından da kontrol edilmektedir ve buna göre davalı şirkete satışı yapılmaktadır, ben davalı şirketin—– bulunan deposuna hiç gitmedim, görmedim, bizim şirketin ana deposu ise —-bulunmaktadır, bir de ——depomuz vardır biz yeteri kadar hurda topladığımızda davalı şirketten araç isteyip davalı şirket bizim depomuzdan malzemeyi şoförleri nezaretinde yükleyip kendi depolarına götürmektedirler, dediğim gibi yükleme işini bizim depoda bulunan çalışanlarımız yapmakla birlikte davalı şirketin aracı ve şoförüne yükleme ve teslim bizim depoda yapılmaktadır, bizim depodan araç çıktıktan sonra davalının deposuna kadar bizden herhangi bir kişi araca eşlik etmemektedir, araç yüklenmeden önce ve yüklendikten sonra tonaj için kantara da girip çıkmakta ve buna göre yüklenen mal miktarına göre irsaliyesi de düzenlenmektedir, yapılan işin niteliği ve süreci bu şekilde yerine getirilmektedir. Dava konusu edilen faturalara ilişkin davalı şirket tarafından düzenlenen eksper raporları vardır. Ancak dava konusu olmamakla birlikte en son düzenlenen bir adet faturaya ilişkin arada hukuki sorun olunca eksper raporu düzenlenmediğini hatırlıyorum. Biz zaten söz konusu hurda malzemeyi sarmal şekilde aldığımız ve topladığımız için doğal olarak davalıya da o şekilde satışını yapıyorduk, bizim genelde hurda aldığımız yerler rulo saç kenarında kalıp kesildiğinde kullanılmayan kısımlar olduğundan ve bu kısımlar makine ile sarılarak bize satıldığından biz de satışı aynı şekilde davalıya yapıyorduk. Biz depolarımızda hiç sarmal şeklinde işlem yapmıyoruz. Biz sadece sarmal şeklinde olan hurda malzeme satmıyoruz bazen plaka saclardan kalan kırpıntıları da o şekilde alıp sattığımız oluyordu ve halen bu şekilde iş yapmaya devam ediyoruz dedi. Ben davalı şirketin bize gönderdiği eksper raporlarını nasıl düzenlediklerini ve yaptıkları muayene ve işlemleri tam bilemiyorum, ancak sektörde satılan hurdanın kendine özgü muayene şekilleri olduğu ve işin ehli kişilerce çeşitli teknik araçlar da kullanılarak muayene edildiği ve bu şekilde rapor düzenlendiği bilinmektedir ‘ şeklinde beyanda bulunmuştur.
TANIK (DAVACI TANIĞI) ——; ‘Ben yaklaşık 8-9 yıldır ve halen davacı şirkette yükleme makinesi operatörü olarak çalışırım, bizim şirketin —– 2 ayrı deposu bulunmaktadır ben zaman zaman her iki depoda da çalışıyorum, biz davalı şirkete mal sattığımızda davalı şirket kendi araçlarını bizim depoya göndermekte ve yüklemeyi biz yapıyorduk, uygulama bu şekildedir. Ben yüklemeyi davalının şoförlerinin gözetiminde yaparım, biz gelen hurda malzemeyi geldiği gibi sattığımız firmaya yükleriz, yükleme yaparken sarma dediğimiz hurda malzemeyi açıp bakma şansımız olmamaktadır, ben davalı firmanın deposunu hiç görmediğim için onların nasıl bir işlem yaptığını ve sarma malzemeyi açıp açmadığını bilemiyorum dedi. Bizim sarma dediğimiz malzemeyi bizim şirket ağır sanayi dediğimiz fabrikalardan aldığı ve alırken de bu malzeme ilgili şirketlerin kullandığı makineler tarafından sarıldığı için bizim bu malzemeleri açıp kontrol etme şansımız olmuyordu, zira alım yaptığımız firmalar sürekli çalıştığımız yerler olduğu için bu güven ilişkisi nedeniyle sarılan malzemenin açılmasına gerek duyulmamaktadır sektör işleyişi de bu şekildedir. Biz davalı şirkete hiç inşaat hurdası satmadık, biz davalı firmaya sanayi artığı hurdaları satıyorduk, sarma dediğimiz hurdayı yüklerken içine taş toprak girmesi mümkün değildir ayrıca için de varsa da düşmesi imkansızdır, çünkü makineler sardığı için çok sıkı olmakta ve içine yabancı madde girmesi mümkün olmamaktadır’ şeklinde beyanda bulunmuştur.
TANIK (DAVALI TANIĞI) —–‘ Ben yaklaşık 15 yıldır ve halen davalı şirkette ham madde satın alma müdür yardımcısı olarak çalışırım davacı şirket ile ticari ilişkimiz bulunuyordu, dava konusu olayda bize hurda sektöründen davacı tarafından satılan sarma hurdanın içinde taş, toprak, mıcır gibi malzemeler olduğu yönünde duyumlar aldık, normalde hurda sektörü güven ilişkisine dayalı olup buna göre biz sarma diye tabir ettiğimiz malzemeyi açıp bakmıyorduk, sadece bir ihbar, beyan veya şüphe halinde açılıp bakılıyordu, olayda da dediğim gibi piyasadan bu şekilde duyum almamız üzerine davacıdan satın aldığımız açıp bakmaya başladık, açıp baktığımızda sarmal malzemenin içine çuvalın içerisine toprak, taş gibi malzemeler konularak sacdan kırpıntı malzemeler içerisine yerleştirdiklerini ve üzerinin sarıldığını gördük, bu şekilde yaptığımız tespit nedeniyle ödeme yapmadık, bu durumu davacı şirkete bildirdik, bu hususlar yaklaşık 10 tır malzeme içerisinde tespit ettiklerimizdir, öncesinde en az 30 tır malzeme bu şekilde kontrol edilmediği için zarara uğramışızdır. Günde bizim —–fabrikaya 4.500 ton hurda malzeme eritilmektedir, bu malzeme 200 tıra tekabül etmektedir, bu hurdaların %80’i ithal hurda olup limana gelmektedir biz de limandan alıp fabrikaya getirmekteyiz, biz bu malzemeyi fabrikada çeşitli teknik araçlar kullanarak eritip sıvı çelik haline getiriyoruz, biz kütük haline getirdiğimiz çelik malzemeyi inşaat haline getirerek yine yurt içi ve yurt dışı piyasaya satarız, biz yaptığımız araştırma ve aldığımız duyumlara göre davacı şirketin kendi aldığı hurdaları başka bir yerde sarma haline getirip bize sattığını öğrendik ancak buna ilişkin somut bir tespit yapamadık. Bizim araçlar davacı şirketin deposuna giderek yükleme yapmaktadır ancak malzeme sarılı halde yüklendiği için şoförün veya eksperin bunu tespit etmesi mümkün değildir dedi. —— bulunan bizim fabrikadaki alana satın aldığımız her firma malzemeyi aynı yere dökmektedir ancak her araç önce kendi holüne girmekte ve ona göre eksper ve muayenesini yapmaktadır araçların ve eksper raporlarının bu nedenle karışma ihtimali yoktur, tedarikçilerin itirazları olabileceğinden bu konuda fabrikamız son derece titiz davranmaktadır dolayısıyla aldığımız ürünlerin karışma ihtimali asla mümkün değildir. Biz dava konusu olay nedeniyle yaptığımız tespit ve düştüğümüz şüphe üzerine o günden beri sarma halinde malzeme satın almıyoruz, zaten davacı şirket dışında kimseden sarma halinde malzeme de almıyorduk dedi. Sarma şeklindeki hurda malzemenin açılmadan içindeki toprak ve taş malzemenin eksper veya başka biri tarafından tespit edilmesi veya görülmesi asla mümkün değildir ‘ şeklinde beyanda bulunmuştur.
TANIK (DAVALI TANIĞI) —– ‘ Ben halen davalı iş yerinde çalışmaktayım, 2002 yılında işe başladım, ben müdür yardımcısı olarak görev yapmaktayım, davacı —– mart 2019 yılında bize hurda göndermeye başladı, gelen hurdaların içerisinde herşey normal iken fire tespit edildi, bu fireler hurda içine yerleştirilmiş normal hurda kontrollerinde gözükmeyen firelerdir, bu tür hurda sadece—–firmasından gelmişti, sanayiden imalattan çıkmış hurdalar olduğu için şüphe uyandırmıyor, biz kontrollerimizi yaptığımızda içinde çuval içinde toprak taş tufal gibi maddeler sarılarak gizlenmiş, kesilmeden bunun görülmesi mümkün değildir ‘ şeklinde beyanda bulunmuştur.
İDDİA VE SAVUNMA KAPSAMINDA UYUŞMAZLIĞIN NİTELİĞİ VE VAKIALARA GÖRE DELİLLERİN TARTIŞILIP DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEP VE SONUÇLARI :
Dava ,2004 Sayılı İİK’nin 67.maddesi gereğince açılmış İtirazın İptali, Takibini devamı ve Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nin 4/2 maddesi gereğince dava değerine göre 6100 Sayılı HMK’nin 316 ilâ 322. maddeleri gereğince basit yargılama usulüne tabi işbu davada dilekçeler aşaması tamamlanmış ve usulüne uygun olarak yapılan davet sonucunda basit yargılama usulüne göre duruşma açılarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar incelenmek suretiyle ön inceleme duruşması icra edilmiş, uyuşmazlık belirlenmiş ve vaki davete rağmen duruşmaya katılan taraf vekillerinin sulh olmak istemediklerine yönelik beyanları üzerine tahkikata geçilerek tahkikat işlem ve incelemeleri yerine getirilip tamamlanmış ve araştırılacak bir husus kalmadığı tespit edilerek, son duruşmada hazır bulunan taraf vekillerinin sözlü açıklamaları da dinlenip zapta geçirilerek aşağıdaki hüküm sonucuna ulaşılmıştır.
Öncelikle davaya esas —-.İcra Dairesinin —— Esas sayılı dosyası fiziki olarak getirtilerek, incelenmiştir. Yapılan incelemede icra dosyasının davanın tarafları ve konusu ile uyumlu olduğu görülmüştür. Dosyaya mübrez Arabuluculuk tutanağına göre de hukuk uyuşmazlıklarında dava şartı zorunlu arabuluculuk sürecinin yerine getirildiği ve anlaşma sağlanamaması üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davanın yasal dayanağı olan 2004 Sayılı İİK’nin 67.maddesinde; “(Değişik fıkra: 17/07/2003-4949 S.K./15. md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. (Değişik fıkra: 09/11/1988-3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir. İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır. (Mülga fıkra:17/07/2003-4949 S.K./103.md.)Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır. (Ek fıkra:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” hükmü bulunmaktadır. Bu kuraldan hareketle; takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. İtirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. 6098 sayılı TBK’nin 207. maddesinde ise ; satıcının, satılan malı alıcının ödemek zorunda olduğu bedel karşılığında alıcıya zilyetlik ve mülkiyetini devretme borcunun bulunduğu belirtilmiş, bu asıl borç yanında satıcının satılan mal nedeniyle zapt ve ayıp nedeniyle de sorumlu olduğu devam eden maddelerde düzenlenmiştir. Ayıba karşı satıcı sorumluluğunu düzenleyen TBK’nin 219-223 maddelerinde ise, satıcının alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması nedeniyle sorumlu olacağı gibi nitelik ve niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olduğu, satıcının bu ayıplardan sorumlu tutulması için onları bilmesi gerekmediği, alıcının ayıbı öğrendiğinde satıcıya uygun bir süre içinde bildirimde bulunması gerektiği, uygun süre içinde bildirimde bulunmadığı takdirde satılanı ayıplı hali ile kabul etmiş sayılacağı düzenlenmiştir. Satıcı, satış sözleşmesine konu taşınır malın niteliği ve kullanım amacı bakımından malın değerini ve kullanım amacını azaltan veya ortadan kaldıran mülkiyet hakkının sonucu olan tasarrufi işlemler yapmasını engelleyen bir eksikliğin bulunmamasını sağlama borcu altında olup ayıba karşı sorumluluğu ise satıcının mülkiyeti geçirme borcunun tamamlayıcısıdır.6102 sayılı TTK’nin 23/c maddesinde “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda 6098 sayılı TBK’nın 223/2. maddesi uygulanır. TBK’nın 223. maddesine göre; alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir, bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır. TBK’nın 225. maddesine göre de, satıcının ağır kusurlu olması halinde, ayıbın kendisine süresinde bildirilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulması mümkün değildir.6098 sayılı TBK’nin 223. maddesinde ayıp ihbarı için herhangi bir şekil şartı ise getirilmemiştir. Ancak 6102 sayılı TTK’nin 18-(3) maddesi uyarınca, taraflar tacir ise ihbarın noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemiyle yapılması gerekmektedir.6098 Sayılı TBK’ nin 227.maddesinde ise “Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir:
1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme;
2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme,-
3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,
4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme. Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Mahsup ise; yenilik doğuran bir hakkın kullanılması olmayıp sadece alacağın gerçek miktarını belirlemek üzere yapılan bir işlemdir. Burada ayrı ve müstakil iki alacak bulunmamaktadır. Mahsup savunmasını, alacak miktarının indirilmesinde yararı olan herkes ileri sürebilir ve borcu sona erdiren durum olması nedeniyle hâkim tarafından resen nazara alınır. ——sayılı ilam)
Yukarıda yapılan açıklamalar, anılan yasal düzenlemeler, toplanan deliller ve yapılan yargılama sonucunda somut olaya dönülüp bakıldığında; —-. İcra Dairesi’nin ——Esas sayılı dosyasından davalı-borçlu hakkında faturalara bağlı cari hesap ilişkisi iddiası kapsamında bakiye alacağa dayalı olarak icra takibi başlatıldığı , ödeme emri tebliği üzerine yapılan itiraz üzerine icra takibinin durdurulduğu ve bir senelik yasal hak düşürücü süre içinde işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Mahkememizce açılan dava üzerine taraf teşkili sağlanarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir. Taraf vekillerince gösterilen deliller ve davanın niteliği gereği resen toplanması gereken sair deliller toplanmış ve tarafların tacir olması yanında dava dilekçesinde ticari defterlere de dayanıldığından 6102 Sayılı TTK’nin 83-85 maddeleri ve 6100 Sayılı HMK’nin 222. maddeleri kapsamında inceleme gün ve saati belirlenerek taraf şirketlerin ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş ve bu minvalde dosya bilirkişiye tevdi edilmiştir. Bilirkişi —— tarafından hazırlanan raporda özetle; Davacının defter kayıt ve belgelere göre alacağı 275.131,85 TL olup 37.107,00 TL alacak dava dışı bırakılmıştır.(275.131,85 — 37.107,00 – 238,024,85 ) Davalının ayıplı mallardan davacıya düzenlediği 631.122,00 TL fatura davalı tarafından BA formunda bildirilmiştir. 631.122,00 TL davacı kayıtlarında bulunmamaktadır. Raporda belirtilen ve davalı tarafca iade edilen 4 adet 275.131,85 TL fatura davacı defter ve kayıtlarında bulunmamaktadır. Davacıya iade edilen faturalar 8 günlük süre dışında 25.07.2019 tarihli—– numaralr fatura 19 08.2019 , 10.07.2019 tarih—–nolu , —– nolu —— nolu faturaların iade ihbar namesi 26.08.2019 tarihin de iade gönderilmiş olup bu faturalar aynı tutarda, 8 günlük itiraz süresi içerisinde davalı tarafça davacıya iade faturası olarak gönderilmesi gerekirdi .Davalı dava dışı 24 adet faturası ticari defterlerine süresinde işleyerek ödemelerinin zamanında yapıldığını davacıdan alımlarını BA formunda beyan ettiğini, davalıya ayıplı maltar tçin davacının kayıtlarında bulunmayan 26.07.2019 tarih ve —— numaralı 631.112,00 TL BS formunda davacıya satış beyanında bulunduğu , tespit edilmiştir. Davalının , 351.600 kg demir harici ( taş, toprak, cüruf tufal v.s. ) malzemenin miktarının nasıl tespit edildiğinin , bu malzemelerin davacı firma tarafından gönderildiğinin konunun uzmanı bilirkişilerce tespit edilmesi gerekir. Davalı ve davacının dava konusu faturalar dışında muhasebe kayıtları bire bir örtüşmekte olup davacı defter kayıt ve belgere göre alacağı 275.131,85 TL Davalı defter kayıt ve belgelere göre alacağı 631.122,00 TL olduğu tespit edilmiştir. Her iki yanındıa Ticari defterlerinin açılış kapanış ve berat oluşumları zamanında yapılmıştır. Kayıt nizamının VUK 215 — 219 muhasebe sistem uygulama ve genel tebliğ hükümlerince ve usulüne uygun birbirini tamarnladığı tespit edilmiştir. Yıl sonu açılış ve kapanış rakamları birbirini teyit eder doğrulukta olduğu tespit edilmiştir. Her iki yanın da defter kayıt ve belgelerinin tam ve eksiksiz olduğu HMK 222 / 2 ye göre delil niteliği taşıdığı tespit edilmiştir. Davacının cari hesap alacağı 275.131.85 TL dir. 37.107.00 YL tutarlı fatura dava dişi tutulmuş olup ( 275.131,85 — 37.107,00 – 238.024,85 ) 238.024,85 TL dava konusu alacak davacı defter kayit ve belgelere göre sabittir. Davalının hangi faturalardan hangi sevkiyatlardan tespit ettiğinin bilinmediği 351.600 kg ( 351,6 Ton ) hurda harici ( taş, toprak, cüruf v.s. ) davacıya düzenlediği ve davacı defter kayıt ve belgelerinde kayıtlı olmayan 631.122,00 TI davalı defter kayıt ve belgelerin, göre davacıdan alacağı olup ihtilaf dışında her iki yanın defter kayıt ve belgelerinin bire bir örtüştüğü yönünde tespit, hesap ve görüşlerini içeren rapor verilmiştir. Bilirkişi raporu taraf vekillerine tebliğ edilerek sunulan beyan ve itirazlar değerlendirilmiştir. Mahkememizce uyuşmazlığın satışa konu hurda malın ayıplı olup olmadığının tespiti bakımından yerinde inceleme yapılmak suretiyle rapor alınması için —– Asliye Hukuk Mahkemesinden istinabe istenmiştir. Bu mahkeme aracılığıyla yapılan keşif sonucunda alınan bilirkişi Makine Mühendisi —— tarafından düzenlenen 29.11.2021 tarihli raporda özetle ve mealen ;keşif alanında yaklaşım 30 adet metal hurda sarmalının bulunduğu ve yaklaşık miktarının 125.000,00 kg olduğu, metal hurda sarmallarının içinde bez parçasına sarılmış vaziyette taş, toprak, cüruf vb malzeme bulunduğu, bu metal olmayan malzemelerin üzerine metal şerit hurdalar sarılarak tamamen görülemeyecek şekilde gizlendiği, bu metal hurda sarmalının yaklaşık % 80 kısmının ekonomik değer ihtiva etmeyen taş, toprak, cüruf gibi malzemelerden oluştuğu, buna göre 125.000,00 kg hurdanın 100.000 kg kısmının metal olmayan malzemeden oluştuğu, 25.000,00 kg kısmının ise metal hurda malzemeden oluştuğu, metal hurda sarmallarının ayıplı mal niteliğinde olduğu, olağan inceleme ile tespit edilmeyeceğinden gizli ayıp olduğu yönünde tespit ve görüşlerini içeren rapor verilmiştir. Bilirkişi raporunda çeşitli fotoğraflara da yer verilmiştir. Bilirkişi raporu taraf vekillerine tebliğ edilerek beyan ve itirazlar değerlendirilmiştir. Mahkememizce bu kapsamda öncelikle taraf şirketlerin konumu, işin niteliği ve tanık beyanları nazarında üzerinde keşif yapılarak bilirkişi incelemesi yapılan hurda malzemenin davacı şirket tarafından satılan hurdalar olduğu kabul ve takdir edilmiştir. Bilirkişi raporuna da açıkça yansıdığı üzere satılan hurda malzemenin gizli ayıplı olduğu ve ayıbın tespitinin işin olağan akışına göre oldukça zor olduğu su götürmez bir gerçektir. Davalı şirket tarafından satılan hurda cinsi sarmalların sektör piyasasından alınan bin kısım duyumlar üzerine davacının fabrikaya gönderdiği malları üzerinde yapılan kontroller sonucunda gizli ayıplı olduğunun tespit edilmesi üzerine 19.07.2019 tarihli tutanak tutulduğu ve işbu durumun —-.Noterliğinin 26.07.2019 tarih ve—–yevmiye numaralı ihtarname ile davacı şirkete ihbar edildiği anlaşılmıştır. Buna göre somut olayda davalı şirketin olağan bir inceleme ile ayıbın ortaya çıkarılması mümkün olmadığından ve işin niteliği gereği taraflar arasındaki ticari ilişkinin güven temelli olması, davacının açıkça güveni kötüye kullanmasının hukukun korunması mümkün değildir. Bu tespit bir yana olayda bir satış sözleşmesi olduğuna göre ve işbu satış sözleşmesi tanıklar, fotoğraflar ve makine mühendisi bilirkişi raporundan anlaşıldığı üzere sözleşmenin aldatma (hile) ile batıl olduğu ve davalıyı bağlamayacağı da kabul edilmelidir. Dolayısıyla olayda esasan ayıp ihbarı gerekmemekle birlikte biran için ihbarın yapılması aranırsa da TTK,23/c,18/2, TBK, 223/2 ve 225 maddeleri gereğince işbu prosedürün süresine ve usulüne uygun olarak yerine getirildiği de kabul edilmelidir. Açıklanan bütün deliller bir yana; somut olayda hayatın olağan akışı ve işin niteliği gereği hakimlik bilgi ve tecrübesi nezdinde bütün tanık beyanlarının karılması ve çarpıştırılması sonucunda davacının bilerek ve isteyerek taş, toprak cüruf vb. kıymetsiz malzemeleri ustaca gizleyip davalıya sattığı anlaşılmıştır. İşbu inançta ve kabulde davalı tanığı —–beyanı da tek başına yeterli sayılabilir. Zira anılan tanığın taraflar arasındaki ticari ilişkiyi ve maddi olayı sakin ve kararlı bir şekilde tüm gerçekliği ve canlılığı ile açıklayıp aydınlattığı mahkememizce duruşmada gözlemlenmiş ve dosyaya not edilmiştir. Bu durumda davalı şirketin ayıplı mal dolayısıyla düzenlediği toplam 631.112.00 TL bedelli iade faturası miktarı dava konusu edilen 238.024,85 TL açık hesap ilişkisinden kaynaklanan alacak miktarından çok fazla olduğundan ve bunu teyit eden bilirkişi raporuna yansıyan tespit edilen toplam hurda miktarı ve bu miktarın ayıp oranı karşılaştırıldığında (% 80 – % 20) davacının alacağının varlığını ve miktarını ispat ettiğini söylemek olanaksızdır. Aksine olayda davacı davalı aleyhinde sebepsiz zenginleşmiş durumdadır. Zira olayda taraflar arasındaki ticari ilişki süreç, süre ve toplam cirosuna göre davalının zararının kat be kat fazla olması da kuvvetle muhtemeldir. Bu tespitlere göre mahkememizde parasal miktara ilişkin hiçbir bir tereddüt hasıl olmamış ve davalının takip konusu alacağı ayıplı mal nedeniyle oluşan toplam zararından mahsup edebileceği, dava konusu alacağın her halükarda zararın içinde kalacağı sonuç ve kanaati hasıl olmuştur. Binaenaleyh, gerekçeli, denetime açık, hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğu için benimsenen bilirkişi raporları da gözetildiğinde 4721 Sayılı TMK’nin 6. ve 6100 Sayılı HMK’nin 190, 222/3 maddeleri gereğince davacı tarafından ispatlanamayan ve de TBK’nin 27/1 , 36/1, 77/82, 223/2, 225, TTK, 23/c, 18/2 maddeleri muvacehesinde yerinde görülmeyen davanın reddine karar verilmiştir. (AY.138/1)
2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67 maddesinin 2.fıkrasına göre; “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir. ”düzenlemesi bulunmaktadır. Kötüniyet tazminatı, takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Anılan yasa hükmüne göre, alacaklının anılan tazminata mahkum edilebilmesi, açıkça, takibin kötüniyetle yapılmış olması koşuluna bağlanmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, alacaklının icra takibini kötüniyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır. Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötüniyetli kabul edilir. Bu ilkeler uyarınca somut olaya bakıldığında satışa konu işin niteliği ve tarafların durumuna göre alıcı konumunda olan davalının davacının satıcı olarak getirdiği emtianın içeriğini kontrol etmediği, kontrol etmesinin de gerekmediği, zira aradaki ilişkinin tamamen güven duygusuna ve dürüstlük kuralına bağlı olarak yürütüldüğü, davacının emtianın içine taş, cüruf vb malzemeler yerleştirmek suretiyle haksız kazanç elde ettiği ve elde etmeye devam etmek kastıyla işbu davaya konu takibe giriştiği, davacının eylemlerinin hile suretiyle sebepsiz zenginleşme ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu olayların gerçekleşme biçiminden ve dosya kapsamından çok açık bir şekilde anlaşıldığından davalının kötüniyet tazminatı talebi yerinde görülmüş ve 2004 sayılı İİK’nin 67/II maddesi gereğince haksız ve kötü niyetli takip nedeniyle tazminat talebinin kabulü ile; reddedilen meblağın (238.024,00) takdiren %20’si olan 47,604,00 TL tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir.Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında 6100 Sayılı HMK’nin 332/1 maddesine göre, 323. maddesinde sayılan yargılama giderleri ise aynı yasanın 326/1 maddesi gereğince aleyhinde hüküm verilen davacı şirket üzerinde bırakılmıştır. Bu kapsamda Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin 26/2. Maddeleri gözetilerek dava öncesi —— bütçesinden ödenen arabuluculuk ücretinin de davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına da karar verilmek suretiyle 6100 Sayılı HMK’nin 297/2 maddesi gereğince aşağıdaki şekilde hüküm ihdas edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davanın REDDİNE,
2-)Davalının, 2004 sayılı İİK’nin 67/II maddesi gereğince haksız ve kötü niyetli takip nedeniyle tazminat talebinin kabulü ile; reddedilen meblağın (238.024,00) takdiren %20’si olan 47,604,00 TL tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-)Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-) 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcının başlangıçta alınan 2.874,74 TL peşin harçtan mahsubuyla bakiye 2.694,84 TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
5-)Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden; Avukatlık Kanunu’nun 164/5 maddesine göre davalı vekili için karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1 maddesi uyarınca hesap ve takdir edilen 36.323,36 TL nispi vekalet ücretinin ve 6,40 TL vekalet harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-)Davalı tarafından yapılan 1.271,75 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-)6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan avansın yatırana iadesine, (Yazı İşleri Müdürü tarafından Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince resen işlem yapılmasına, ) Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı ; 6100 sayılı HMK’nin 341/1, 342, 343, 344 ve 345/1 maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde istinaf harç ve giderleri yatırılmak suretiyle mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçeyle; —– Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.