Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/1174 E. 2023/209 K. 15.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/371 Esas
KARAR NO : 2023/211

DAVA : İtirazın İptali ( Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/06/2021
KARAR TARİHİ : 16/03/2023
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali ( Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda, dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ /
DAVA/TALEP ;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı borçlu aleyhine —–Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ödeme emrinin davalıya 11/01/2020 tarihinde tebliğ edildiğini, ve davalının icra dosyasına yapmış olduğu haksız itirazı dolayısıyla icra takibinin durduğunu, davalı tarafın haksız itirazı neticesinde icra takibinin durması dolayısıyla işbu huzurdaki davayı açma gereği hasıl olduğunu, davacı müvekkili ile davalı taraf arasında —-pafta,— parsel numaralı, brütü 50,74 neti 34,67 metrekare olan—-numaralı 1+1 daireye ilişkin—– Noterliği tarafından düzenlenen 12/07/2017 tarih ve ——yevmiye numaralı düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi imzalandığını, müvekkili tarafından dairenin bedeli olan söz konusu düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi gereğince taşınmazın en geç 28/06/2020 tarihinde müvekkiline teslim edilmesi gerekirken, davalı satıcının bu edimini yerine getirmediğini, satıcının temerrüdü gündeme geldiğini, bu sebeple sözleşmesinin 21. Maddesi gereğince davalı, taşınmazın süresinde tesliminin yapılmadığına ve bunun ifasına ilişkin —–. Noterliği tarafından düzenlenen 27/07/2020 tarih ve —-yevmiye numaralı ihtarname ile ihtar edildiğini, 30 günlük süre verildiğini, ancak verilen sürede müvekkiline taşınmazın teslimi yapılmadığını, akabinde yine sözleşmenin 21.maddesi gereğince —- Noterliği tarafından düzenlenen 21/09/2020 tarih ve —— yevmiye numaralı ikinci bir ihtarname ile sözleşmenin feshedildiğini ve müvekkili tarafından satıcıya ödenen bedelin iadesi talep edildiğini, ancak davalı tarafından müvekkiline herhangi bir geri ödeme yapılmadığını, bu sebeple de davalı borçlu aleyhine haklı olarak icra takibi başlatıldığını, başlatılan takibe davalı borçlu tarafından itiraz edildiğini, davalı borçlunun —– İcra Müdürlüğü’nün——Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu haksız ve kötü niyetli itirazın kaldırılması ile takibin devamına, takibe kötüniyetle itiraz eden davalı/borçlu aleyhine itiraza uğrayan alacağın %20 ‘sinden az olmamak üzere inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP /TALEP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı taraf davasını görevli olmayan mahkemede açtığını, davanın öncelikle görev yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, icra takibine yapılan itiraz haklı olup müvekkil şirket yükümlülüklerini sözleşmeye göre yerine getirdiğini, müvekkili şirket ile alacaklı arasında imzalanan —–. Noterliği’nin 12.07.2017 tarih ve —– yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmeleri ile —–ili —– ilçesi —–mahallesi Pafta No—–Ada No —–kayıtlı—– katta yer alan—— numaralı 1+1 bağımsız bölümün satışına ilişkin olarak anlaşıldığını, bununla birlikte, sözleşmeler haksız şekilde feshedilmiş olup müvekkili şirketin davacıya herhangi bir borcu da olmadığından —– İcra Müdürlüğü’nün—— Esas sayılı dosyasından başlatılan icra takibine itiraz etmek gerektiğini, dahası müvekkili şirketin sözleşme kapsamında halihazırda —–projesinin inşaatını sürdürdüğünü, müvekkili şirketin, sözleşmeye bağlı olarak tarafına düşen tüm edimlerini yerine getirdiğini, mevcut halde sadece COVID-19 pandemi tedbirleri nedeniyle şantiye koşullarında inşaat faaliyetlerinin sekteye uğradığını, taraflar arasındaki sözleşmede belirlenen fesih düzenlemelerine aykırı hareket eden davacının bedel iadesini talep etme hakkı doğmadığı gibi icra takibindeki talebin neye ilişkin olduğu da açıkça ifade edilmediğini, öncelikle, ödeme emrine dayanak herhangi bir belge eklenmediği gibi borcun sebebi de hukuka uygun şekilde ifade edilmediğini, davacı tarafın takip konusu ettiği alacak kalemlerinin neye istinaden talep olunduğu ödeme emrinden anlaşılamadığını, borcun sebebine ilişkin herhangi bir açıklama olmadan herhangi bir açıklamaolmadan “asıl alacak” açıklamalarıyla talepte bulunulmuş ise de müvekkili şirket ile davacı arasındaki hukuki ilişkinin bu nitelikte ve bu tutarda bir borca müteallik olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmede belirlenen fesih düzenlemelerine aykırı hareket eden davacının bedel iadesini talep etme hakkı doğmadığı gibi icra takibindeki talebin neye ilişkin olduğu da açıkça ifade edilmediğini, oysa davadaki ve bu arada icra takibindeki taleplerin açıkça ifade edilmesi davacının yükümlülüğünde olduğunu, davacı bu yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi fesih işlemlerini de usulüne uygun şekilde yerine getirmediğini, tüm dünya ile birlikte ülkeyi de etkisi altına alan COVID-19 pandemisi davacı sözleşmede teslime engel mücbir sebep olarak kabul edildiğini, bu nedenle teslim süresi uzadığından müvekkili şirketin teslim borcunda temerrüde düşmediğinin kabulü gerektiğini, sözleşmeye göre taşınmazın teslim tarihi 07.07.2020 tarihi olarak öngörüldüğünü, buna mukabil sözleşmenin 22.1 maddesinde mücbir sebep tanımlanmış ve işin yapılmasını engelleyen salgın hastalık hali bir mücbir sebep olarak tarif edildiğini, buna göre, sözleşmenin 22.1 maddesine göre mücbir sebep kabul edilecek bir hal ortaya çıktığında bu durumun etkilerinin ortadan kalktığı tarihe kadar geçecek süre teslim süresine ekleneceğini, bu bağlamda, tüm dünyayı etkileyen ve binlerce insanın yaşamına mal olan COVID-19 pandemisinin ülkemizde sokağa çıkma yasakları, kısa çalışma, ücretsiz izin uygulamaları gibi önlemlerin alınmasına ve uluslararası ticaretin durma noktasına gelmesine neden olması karşısında mücbir sebep/olağanüstü hal oluşturacağı kabul edilmesi gerektiğini, davacı taraf sözleşmeyi usul ve esas yönünden sözleşme ve kanuna uygun şekilde feshetmediğini, sözleşmenin 21. maddesinde müvekkili şirketin sözleşmedeki teslim ve devir borcunda temerrüte düşmesi halinde izlenecek usul olarak mevzuattaki düzenlemelere uygun olarak belirlenen şekilde öncelikle bir ihtarname ile 30 gün süre verilmesi ve bundan sonra ikinci bir ihtarname ile sözleşmenin feshi yeterli olmadığını, davacı taraf bu sözleşme feshinin yasaya ve sözleşmeye uygunluğunu da kanıtlamak zorunda olduğunu, bu bağlamda müvekkili şirketin temerrüte düştüğü iddiası yerinde olmadığı gibi haklı bir neden olmaksızın sözleşmenin feshedilmiş olduğunun kabulü de mümkün olmadığını, müvekkili şirket ile davacı arasındaki hukuki ilişkide ve sözleşmede faiz uygulanmasını için öncelikle müvekkili şirketin temerrüte düşürülmesi gerekmekte olup gerektirecek herhangi bir yasal veya sözleşmesel düzenleme bulunmadığını, bir an için karşı tarafın alacaklı olduğu düşünülse bile temerrüde düşürülen bir para borcu olmadığından takip öncesi faiz istenmesi hukuka aykırı olduğunu, açıklanan nedenlerle, haksız davanın öncelikle icra hukuk mahkemelerinin görevli olması nedeniyle görev yönünden reddine ve her durumda esasa girilmesi halinde esastan reddine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı müvekkili şirkete verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. olmadan “asıl alacak” açıklamalarıyla talepte bulunulmuş ise de müvekkili şirket ile davacı arasındaki hukuki ilişkinin bu nitelikte ve bu tutarda bir borca müteallik olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmede belirlenen fesih düzenlemelerine aykırı hareket eden davacının bedel iadesini talep etme hakkı doğmadığı gibi icra takibindeki talebin neye ilişkin olduğu da açıkça ifade edilmediğini, oysa davadaki ve bu arada icra takibindeki taleplerin açıkça ifade edilmesi davacının yükümlülüğünde olduğunu, davacı bu yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi fesih işlemlerini de usulüne uygun şekilde yerine getirmediğini, tüm dünya ile birlikte ülkeyi de etkisi altına alan COVID-19 pandemisi davacı sözleşmede teslime engel mücbir sebep olarak kabul edildiğini, bu nedenle teslim süresi uzadığından müvekkili şirketin teslim borcunda temerrüde düşmediğinin kabulü gerektiğini, sözleşmeye göre taşınmazın teslim tarihi 07.07.2020 tarihi olarak öngörüldüğünü, buna mukabil sözleşmenin 22.1 maddesinde mücbir sebep tanımlanmış ve işin yapılmasını engelleyen salgın hastalık hali bir mücbir sebep olarak tarif edildiğini, buna göre, sözleşmenin 22.1 maddesine göre mücbir sebep kabul edilecek bir hal ortaya çıktığında bu durumun etkilerinin ortadan kalktığı tarihe kadar geçecek süre teslim süresine ekleneceğini, bu bağlamda, tüm dünyayı etkileyen ve binlerce insanın yaşamına mal olan COVID-19 pandemisinin ülkemizde sokağa çıkma yasakları, kısa çalışma, ücretsiz izin uygulamaları gibi önlemlerin alınmasına ve uluslararası ticaretin durma noktasına gelmesine neden olması karşısında mücbir sebep/olağanüstü hal oluşturacağı kabul edilmesi gerektiğini, davacı taraf sözleşmeyi usul ve esas yönünden sözleşme ve kanuna uygun şekilde feshetmediğini, sözleşmenin 21. maddesinde müvekkili şirketin sözleşmedeki teslim ve devir borcunda temerrüte düşmesi halinde izlenecek usul olarak mevzuattaki düzenlemelere uygun olarak belirlenen şekilde öncelikle bir ihtarname ile 30 gün süre verilmesi ve bundan sonra ikinci bir ihtarname ile sözleşmenin feshi yeterli olmadığını, davacı taraf bu sözleşme feshinin yasaya ve sözleşmeye uygunluğunu da kanıtlamak zorunda olduğunu, bu bağlamda müvekkili şirketin temerrüte düştüğü iddiası yerinde olmadığı gibi haklı bir neden olmaksızın sözleşmenin feshedilmiş olduğunun kabulü de mümkün olmadığını, müvekkili şirket ile davacı arasındaki hukuki ilişkide ve sözleşmede faiz uygulanmasını için öncelikle müvekkili şirketin temerrüte düşürülmesi gerekmekte olup gerektirecek herhangi bir yasal veya sözleşmesel düzenleme bulunmadığını, bir an için karşı tarafın alacaklı olduğu düşünülse bile temerrüde düşürülen bir para borcu olmadığından takip öncesi faiz istenmesi hukuka aykırı olduğunu, açıklanan nedenlerle, haksız davanın öncelikle icra hukuk mahkemelerinin görevli olması nedeniyle görev yönünden reddine ve her durumda esasa girilmesi halinde esastan reddine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı müvekkili şirkete verilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLER: ——. İcra Dairesinin——Esas sayılı dosyası, Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağı,Ticaret Sicil Kayıtları,—–Tüketici Mahkemesi’ne Ait —– Esas Sayılı Dosyadan Verilen Karar Örneği, Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi, Tapu Kaydı, Ödeme Planı, Senet Bordrosu, Banka Ödeme Dekontları, Noterlik Yazı Cevapları ve Tebliğ mazbataları, dosyadaki sair bilgi ve belgeler.
İDDİA VE SAVUNMA KAPSAMINDA UYUŞMAZLIĞIN NİTELİĞİ, VAKIA VE DELİLLERİN TARTIŞILIP DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEP VE SONUÇLARI:
Dava, 2004 Sayılı İİK’nin 67.maddesi gereğince İtirazın İptali ve Tazminat ( Ticari Satımdan ve Sebepsiz Zenginleşmeden Kaynaklanan) istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nin 4/2 maddesi gereğince dava değerine göre 6100 Sayılı HMK’nin 316 ilâ 322. maddeleri gereğince basit yargılama usulüne tabi işbu davada mahkememizce dilekçeler aşaması tamamlanmış ve usulüne uygun olarak yapılan davet sonucunda duruşma açılarak ön inceleme duruşması icra edilmiş, uyuşmazlık belirlenmiş ve daha önce arabuluculuk sürecinden bir sonuç alınamadığından bu kez vaki sulh davetine rağmen duruşmaya taraf vekillerinin sulh olmak istemediklerine yönelik beyanları üzerine tahkikata geçilerek tahkikat işlem ve incelemeleri yerine getirilip tamamlanmış ve araştırılacak bir husus kalmadığı tespit edilerek, son olarak duruşmada hazır bulunan davacı vekilinin sözlü açıklamaları da dinlenip zapta geçilerek aşağıdaki hüküm sonucuna ulaşılmıştır.
Davaya esas —–Esas sayılı dosyası fiziki olarak getirtilip, incelenmiştir. Yapılan incelemede icra dosyasının davanın tarafları ve konusu ile uyumlu olduğu görülmüştür. Ayrıca tarafların ticaret sicil kayıtları dosyaya kazandırılmıştır. Dosyaya mübrez Arabuluculuk tutanağına göre de zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine getirildiği ve anlaşmazlık üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 2004 Sayılı İİK’nin 67.maddesinde; “(Değişik fıkra: 17/07/2003-4949 S.K./15. md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. (Değişik fıkra: 09/11/1988-3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir. İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır. (Mülga fıkra:17/07/2003-4949 S.K./103.md.)Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır. (Ek fıkra:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” hükmü bulunmaktadır. Bu kuraldan hareketle; takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. İtirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Öncelikle dava konusu olayda; —– Noterliği tarafından düzenlenen 12.07.2017 tarih ve—– Yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi Taşınmaz mülkiyetinin devrine ilişkin olup TMK’nin 634.maddesi ile 706.maddesi ve 6098 sayılı TBK’ nin 237.m.si, Tapu kanununun 26.maddesi ve Noterlik kanununun 60.maddeleri uyarınca noterde yapılmış resmi nitelikli bir sözleşme olması nedeniyle geçerli bir sözleşme olduğu ve ifa imkansızlığı da bulunmadığı açıktır. 6098 sayılı TBK’nin 123.maddesinde ‘Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bedel ödeme edimini yerine getiren Alacaklı/Alıcı temerrüde düşen satıcı/borçludan isteyebileceği seçimlik haklar da 6098.sayılı TBK’nin 125. maddesinde ” Temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir. Alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. Sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Bu durumda borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat edemezse alacaklı, sözleşmenin hükümsüz kalması sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini de isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. TBK’nin 117.meddesine göre de; ‘Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş (kesin vade bulunması) veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak, sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır.’ Kanunun yukarıda anılan düzenlemesine göre sözleşmelerde borçlunun temerrüdü sonucu borç yerine getirilmemişse alacaklıya üç yetki tanınmıştır. Alacaklı; her zaman için ifa ve gecikme tazminatı isteğinde bulunabilir; derhal ifadan vazgeçip müspet zararının tazminini isteyebilir veya ifadan vazgeçip akdi fesheder ve sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre menfi zararını isteyebilir. Sebepsiz zenginleşme ise; haklı bir neden olmaksızın bir kimsenin malvarlığının başka bir kimsenin malvarlığı aleyhine çoğalmasıdır. Sebepsiz zenginleşme davası, haksız olarak başkasının mal varlığından veya emeğinden zenginleşen kimsenin, bu zenginleşmeyi geri vermesi amacını taşır. Bu şekilde, hukuki değerler arasında bozulmuş olan denge yeniden tesis edilmiş olur. Sebepsiz zenginleşme 6098 sayılı TBK’nin 77-82. maddeleri arasında düzenlenmiştir. TBK’nin 77/I maddesinde “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlü olacağı” ifade edilmiştir. Zenginleşen kimsenin malvarlığının, herhangi bir mal edinmeden de artış göstermesi ve malvarlığının azalması gerekirken haklı bir sebebe dayanmadan azalmayıp mevcut durumunu muhafaza ettirmesi de madde hükmünde ifade edildiği üzere sebepsiz zenginleşme sayılmaktadır. Davanın sebebi sebepsiz zenginleşme olmakla kural olarak, muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur. Temerrüt ya bir ihtar ile ya da dava açılması suretiyle gerçekleşir. İade talebinde bulunulmadan temerrüt faizi işlemez. (BK.m.101/1, TBK.m.117/1) Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, borçludan faiz talep edilebilmesi için zenginleşenin bir ihtar ile ya da aleyhine bir takip ya da dava açılmak suretiyle temerrüde düşürülmesi gerekir. Borçlunun temerrüdü, borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden veya ihtarnamede ödeme için süre verilmişse bu sürenin bitiminden itibaren oluşur. İade talebinde bulunulmadan temerrüt faizi işlememektedir. Sebepsiz zenginleşmede ise sebepsiz zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak, sebepsiz zenginleşmenin iyi niyetli olduğu hallerde temerrüt için bildirim şarttır. (TBK.m.117/2)
Yapılan açıklamalar, anılan yasal düzenlemeler, toplanan deliller ve yapılan yargılama ışığında somut olaya bakıldığında; evvelin, ——Esas sayılı dosyasından davalı-borçlu hakkında taşınmaz satış vaadi sözleşmesi kapsamında sözleşmenin feshi nedeniyle ödenen bedelin iadesi iadesi için geçerli bir ilamsız icra takibi başlatıldığı ,ödeme emrine karşı süresi içinde yapılan itiraz üzerine icra takibinin durdurulduğu ve bir senelik yasal hak düşürücü süre içinde işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Mahkememizce açılan dava üzerine taraf teşkili sağlanarak işin esasının incelenmesine geçilmiş, taraf vekillerince gösteriler deliller ve davanın niteliği gereği resen toplanması gereken deliller toplanmıştır. Dava konusu olayda taraflar arasında——Parsel numaralı, brütü 50,74 neti 34,67 metrekare olan —– numaralı 141 daireye ilişkin —– Noterliği tarafından düzenlenen 12.07.2017 tarih ve —— Yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi imzalanmıştır. Davacı tarafından dairenin bedeli olan 384.168,00 TL ödeme planına göre banka kanalıyla davalıya ödenmek suretiyle edim yerine getirilmiştir. Anlan Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi gereğince taşınmazın en geç 28.06.2020 tarihinde davacıya teslim edilmesi gerekirken, davalı satıcı bu edimini yerine getirmemiş ve satıcının temerrüdü gerçekleşmiştir. Davacı taraf sözleşmenin 21. maddesi gereğince taşınmazın süresinde tesliminin yapılmadığına ve bunun ifasına ilişkin —– Noterliği tarafından düzenlenen 27.07.2020 tarih ve —–Yevmiye numaralı ihtarname keşide edilerek otuz günlük süre verilmiştir. Ancak verilen süreye rağmen taşınmazın teslimi yapılmamıştır. Bunun üzerine sözleşmenin 21. Maddesi gereğince —–. Noterliği tarafından düzenlenen 21.09.2020 tarih ve —— Yevmiye numaralı ikinci bir ihtarname ile sözleşme feshedilmiş ve ödenen bedelin iadesi talep edilmiş ancak ödemeye ilişkin dosyaya bir savunma sunulmadığı gibi herhangi bir delil de ibraz edilmemiştir. Davalı taraf savunmasında esasen sözleşmeye , ödemeye ve açıklanan sürece ilişkin bir itiraz öne sürmemiş ,taşınmazın tesliminin COVİD-19 süreci nedeniyle geciktiğini öne sürmüştür. Mahkememizce yapılan inceleme ve değerlendirmede aynı olaya ilişkin açılan —–.Tüketici Mahkemesinin——-. Sayılı dosyasından açıklanan gerekçede de kabul edildiği ve mahkememizce de benimsendiği üzere ; davalının mücbir sebep savurmasına —–Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 12.11.2021 tarihli yazısına göre yapının yapı denetim seviyesinin % 30 olması, sözleşme ve teslim tarihi ile ihtarname ve fesih süreci dikkate alındığında özellikle inşaat sektörünün anılan salgın hastalık sürecinden en az etkilenen sahalardan olması ve COVİD-19 sürecinin başlangıç tarihi ile teslim tarihi arasındaki üç aylık süreye göre inşaatın tamamlanmayan % 70 kısmının belirlenen teslim süresine göre çok fazla bulunması gibi objektif kriterlen nezdinde itibar edilmemiştir. Bir başka anlatımla COVİD-19 sürecinin başlamasına kadar inşaatın en azından % 90 oranında tamamlanması gerekirken % 30 seviyesinde bulunması oransal olarak bakıldığında inşaatın süresinde bitirilerek sözleşmeye konu taşınmazın teslim edilmesi her halükarda mümkün görülmemiş, meydana gelen sonuçta davalının kusurlu ve sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Böylece davacının verilen süreye rağmen teslimini gerçekleştirilmemesi sonucu sözleşmeden dönmede/sözleşmeyi feshetmekte haklı olduğu ve hukuken borçlunun temerrütünün gerçekleştiği anlaşılmıştır. Bu durumda 6098 sayılı TBK’nin 125/3 maddesi gereğince davacı daha önce ifa ettiği edimini aynı yasanın 77-82 maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesini isteyebilecektir. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK’nin 187.maddesi gereğince ispatın konusu çekişmeli vakıalar olup işbu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla ,ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz. Somut olayda sözleşme, sözleşmenin feshi, fesih tarihi, bedel ve ödeme hususu açıkça ortada olup taraflan arasınad esasında bir çekişme yoktur. Davacı taraf vaki ihtarname ile davalıyı temerrüte düşürdüğünden temerrüt tarihinden itibaren faiz de talep edebilecektir. Böylece 6098 sayılı TBK’nin 117/1, 123, 125/3, 77-82 maddeleri gereğince iddianın sübut bulduğu olayda davalının ifa etmediği/edemediği taşınmazı teslim edimi nedeniyle davacının ifa ettiği ödeme edimi oranında sebepsiz zenginleştiği ve işbu meblağın takip miktarı ile uyumlu olduğu anlaşıldığından sebepsiz zenginleşme hükümleri gereği iade edilmesi gerektiğinin tespitiyle birlikte; davacının davasını TMK’nin 6. HMK’nin 190 maddeleri nazarında usulüne uygun olarak ispat ettiği sonuç ve kanaati hasıl olmuştur. (AY. 138) Binaenaleyh; taleple bağlılık ilkesi nazarında, dava ve bağlı icra takip dosyası üzerinden yapılan ihtarname ve tebliğ mazbatasından anlaşılan temerrüt olgu ve tarihi, ticari şirket konumundaki tarafların tacir sıfatına göre faiz tür ve oranı ile ihtarname masrafları da denetlenme ve gözetim suretiyle davacının davasının kabulü ile, davalı-borçlunun —– İcra Dairesinin —–Esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazının iptali ile icra takibinin asıl alacağa ( 384,168,00 TL) takip tarihinden itibaren yıllık %9 yasal faiz uygulanmak suretiyle 390.638,61 TL üzerinden aynen devamına karar verilmiştir. Davacı tarafın İcra İnkar Tazminatı İsteğine ilişkin yapılan değerlendirmede ise; Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre itirazın iptali davalarında İİK’nin 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak inkar tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada borçlunun itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmamaktadır. Bu yasal koşullar yanında takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması, başka bir ifadeyle borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç gerekse borçlu bakımından bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Somut olayda alacağın gerçek miktarının sözleşme ilişkisi, icra takip dosyası, ihtarname ve banka hesap hareketleri nezdinde belli olup davalı taraf da borcunun varlığı ve miktarını açık ve net olarak belirleyip tespit edebilir durumdadır. Bu nedenlerle davadaki vaki talep ve davalının itirazının haksızlığına karar verilmesi esasında, davalı-borçlu yönünden icra takip dosyasına konu mevcut asıl alacak/borç likit/muayyen olduğundan İcra İflas Kanunu’nun 67/2.maddesi gereğince şartları oluşmakla asıl alacağın % 20’si olan 76,833,60 TL icra inkar tazminatının da davalıdan alınarak davacıya verilmesine hükmedilmiştir. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında 6100 Sayılı HMK’nin 332/1 maddesine göre, 323. maddesinde sayılan yargılama giderlerinden aynı yasanın 326/1 maddesi gereğince tamamen aleyhinde hüküm verilen davalı şirket sorumlu tutulmuştur. Bu kapsamda Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin 26/2. Maddeleri gözetilerek dava öncesi —— bütçesinden ödenen arabuluculuk ücretinin de davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına da karar verilmek suretiyle 6100 Sayılı HMK’nin 26 ve 297/2 maddeleri gereğince aşağıdaki şekilde hüküm ihdas edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davanın KABULÜNE,
2-)2004 sayılı İİK’nin 67/I maddesi gereğince davalı-borçlunun—- İcra Dairesinin—– Esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazının İPTALİ ile icra takibinin asıl alacağa ( 384,168,00 TL) takip tarihinden itibaren yıllık %9 yasal faiz uygulanmak suretiyle 390.638,61 TL üzerinden aynen DEVAMINA,
3-)Davacının, 2004 sayılı İİK’nin 67/II maddesi gereğince icra inkar tazminatı talebinin kabulüyle, asıl alacağın %20’si olan 76,833,60 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-)Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 26.684,52 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 4.717,95 TL peşin harcın ve icra dosyasından alınan 1.953,19 TL peşin harcın mahsubuyla bakiye 20.013,18 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-)Arabuluculuk Kanununun 18/A-(13).maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliği’nin 26/2. Maddeleri ile AÜT uyarınca ——bütçesinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
6-)Davacı tarafından yapılan 59,30 TL başvurma harcı, 4.717,95 TL peşin harç, 8,50 TL vekalet harcı, 153,50 TL posta masrafı olmak üzere olmak olmak üzere toplam 4.939,25 TL yargılama giderinın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-)Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden; Avukatlık Kanunu’nun 164/5 maddesine göre davacı vekili için karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. 13/1 maddesi uyarınca hesap ve takdir edilen 57.689,41 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-)6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan gider avansının yatırana iadesine, ( Yazı İşleri Müdürü tarafından Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 207/1 maddesi gereğince resen işlem yapılmasına, )
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda ; 6100 sayılı HMK’nin 341/1, 342, 343, 344 ve 345/1 maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde istinaf harç ve giderleri yatırılmak suretiyle mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçeyle——Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.