Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/1011 E. 2019/112 K. 18.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/1011 Esas
KARAR NO : 2019/112
DAVA : Menfi Tespit (Zamanaşımına Ugramış Bonodan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 01/11/2018
KARAR TARİHİ: 18/12/2019
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Zamanaşımına Ugramış Bonodan Kaynaklanan) davasında dosya incelendi:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ /
DAVA/TALEP ; Davacı dava dilekçesinde; Davacı Bursa –. İcra Müdürlüğü —- E. Sayılı dosyası ile takibe konulan adi senetteki imzanın dvacıya ait olmadğı senedin iptali ve borçlu olunmadığının testipi ve davacının lehine %20 den aşağı olmamak üzere tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP/TELEP: Dosya kapsamında cevap dilekçesi bulunmamaktadır.
DELİLLER : Dosya içindeki tüm bilgi ve belgeler.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:
Dava Menfi Tespit ( Zamanaşımına Ugramış Bonodan Kaynaklanan ) davasına ilişkindir.
İstanbul Anadolu -. Asliye Hukuk Mahkemesinin—– Karar sayılı kararı ile görevsizlik kararı verilerek dosyanın mahkememize gönderildiği anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 1.Maddesine göre Mahkemelerin görevi ancak kanunlu düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir. 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115. maddeleri gereğince de mahkemenin görevli olması dava şartlarındandır. Bu nedenlerle taraflar ileri sürmese bile yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu değildir. Mahkemece ilk önce re’sen görevli olup olmadığı incelenip karara bağlanmalıdır. Bu kapsamda mahkememizce de öncelikle davanın görev yönünden incelenmesi gerekmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 3. maddesi hükmüne göre bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. Ticari davalar ise aynı Kanunun 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen, Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmamasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
TTK’nın 4/1-a maddesinde, “TTK’da öngörülen” hususlardan kaynaklanan hukuk davaları, mutlak ticari davalar arasında sayılmıştır. Kambiyo senetleri, 6102 sayılı TTK’nın 670 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu nedenle, TTK’da düzenlenmiş olan kambiyo senedinden kaynaklanan hukuk davaları, mutlak ticari dava olup, aynı Kanunun 5/1. maddesi gereğince kambiyo senetlerine ilişkin uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesinde çözümlenmesi gerekmektedir.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Buna göre, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunundan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda asliye hukuk mahkemesi; asliye hukuk mahkemesinin bakması gereken davalarda asliye ticaret mahkemesi görevli sayılamaz.
Yukarıda yazılan yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki uyuşmazlığın Bursa —. İcra müdürlüğünün —- esas sayılı ilamsız icra takibine konu borçtan dolayı, borçlu olunmadığının tespitine ilişkindir. Söz konusu icra takibine konu belgenin (zaman aşımına uğramış bono) —- tanzim tarihli, —ödeme günlü, —-.-TL bedelli, düzenleyen/borçlusu …, alacaklısının—– olduğu görülmektedir. Buna göre söz konusu bononun zamanaşımına uğradığı ve iş bu bononun HMK’ya göre yazılı delil başlangıcı olduğu açıktır.Bir başka anlatımla somut olayda davaya konu belge bono vasfını kaybetmiş ve yazılı delil başlangıcına dönüşmüştür. Öte yandan davacı-boçlu tarafça söz konusu bono niteliğini kaybeden adi belgedeki imza da inkar edilmektedir. Yazılı delil başlangıcı niteliğine dönüşmüş bir belgenin bono ve dolayısıyla kambiyo senedi olduğunun kabulü ile uyuşmazlığa TTK hükümlerinin uygulanacağını kabul etmenin açık bir çelişki ve hukukun temel prensiplerine aykırılık oluşturacağı değerlendirilmiştir. Böylece somut olayda gerek uyuşmazlığın temelinin belgenin sahteliğine dayanması gerekse söz konusu belgenin bono vasfını yitirmesine göre kambiyo senedi sayılamayacağından mahkememizin görevli olmadığı davaya bakma görevinin ilk görevsizlik kararını veren genel görevli Asliye Hukuk Mahkemelerine ait olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmış ve Mahkememizce de davanın, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 115/1-2 maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1- Davanın, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c maddesi uyarınca ‘mahkememizin görevli olmaması nedeniyle’ 6100 sayılı HMK’nın 115/1-2 maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-6100 sayılı HMK’nın 114/1-c maddesi uyarınca önceki mahkeme tarafından verilen görevsizlik kararı kanun yoluna başvurulmadan kesinleştiğinden mahkememizce verilen görevsizlik kararının da kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde 6100 sayılı HMK’nın 21/1-c maddesi gereğince dosyanın görevli yargı yerinin belirlenmesi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine( 37. HD.) gönderilmesine,
3- 6100 Sayılı HMK’nın 331/2 maddesi uyarınca yargılama giderlerinin 6100 sayılı HMK’nın 21/1-c maddesi gereğince belirlenecek görevli yargı yeri tarafından (Mahkemece) değerlendirilmesine,
Dair, tarafların ve vekillerinin yokluğunda dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.18/12/2019