Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/92 E. 2023/420 K. 14.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2023/92
KARAR NO: 2023/420
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/02/2023
KARAR TARİHİ: 14/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı’nın haksız ve hukuka aykırı eylemleri sonucu zarara uğrattığı şirket olan ——- nezdinde müvekkilinin 450.000,00 TL tutarında ödenmiş sermayesi ile %50 payı bulunmakta olduğunu, müvekkilinin %90 oranıyla hak sahibi olduğu şirket nezdinde meydana gelmiş ve gelmesi muhtemel zararlarla doğrudan muhatap olacağı izahtan vareste olduğunu, bu sebeple davalının iş ve eylemlerinde doğmuş olan zararlardan müvekkilinin de zarar ettiği kuşkusuz olduğunu müvekkilinin huzurdaki davayı ikame etmede hukuki yararı mevcut olduğunu, 01/06/2015 tarihinde alınan —-numaralı karar ile şirketin tasfiye edilmesine ve tasfiye memurunun davalı olmasına karar verildiğini, işbu kararın 15/06/2015 tarihli —— Sayılı —- tescil ve ilan edildiğini, ——- Noterliğinin, ——- yevmiye numaralı ihtarnamesi ile tespit edilen usulsüzlüklere ilişkin keşide edilen ihtarnamede de detaylıca ifade edildiği üzere davalı üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediğini, tasfiye süreci 15/06/2015 tarihinde başlamasına rağmen şirket halen daha tasfiye edilmediğini, her ne kadar şirket 2015 senesinde tasfiye sürecini başlatmış ve davalı tasfiye memuru olarak yetkilendirilmişse de davalı aradan 7 seneye yakın bir zaman zarfı geçmiş olmasına rağmen şirket’in tasfiyesini tamamlamadığını, Kanun Koyucu TTK’nın 286. Maddesinde; “Tasfiye memurları, tasfiye hâlinde bulunan şirketin bütün mal ve haklarının korunması için basiretli bir iş adamı gibi gerekli önlemleri almakla ve tasfiyeyi olabildiğince en kısa zamanda bitirmekle yükümlüdür.” şeklinde bir düzenlemede bulunarak şirketlerin tasfiyelerinin olabildiğince hızlı şekilde tamamlanması ve mağduriyet yaratılmamasını hedeflediğini, davalı yapmaktan imtina ettiği işlemler ve kötü niyetli olarak başvurduğu hukuki yollar ile işbu madde hükmünü de ihlal ettiğini, davalı tasfiye sürecini olabildiğince en kısa sürece bitirmekle yükümlüyken tasfiye süreci neredeyse 7 yılı aşmış vaziyette olduğunu, dolayısıyla davalı bir çok yükümlülüğüne aykırı davranmakla beraber işbu yükümlülüğüne de aykırı davrandığını, davalının sorumlulukların hiçbiri yerine getirmediğini, müvekkili tarafından yerine getirilmesine müsaade etmemiş ve işbu sebeplerle de huzurdaki dava ile TTK’nın 285. Maddesi hükmünce hukuki sorumluluğuna gidilmesi gereği hasıl olduğunu, mahkeme nezdinde belirtilen uyuşmazlık dahilinde yapılacak detaylı inceleme ve değerlendirme neticesinde de açıkça görüleceği üzere, davalı müvekkilinin ortağı bulunduğu Tasfiye Halinde ——– davalı tarafından çok uzun yıllar kanuna aykırı şekilde tasfiye edilmemesi hasebiyle zararı bulunmakta ve her geçen gün işbu zararı katlanarak devam etmekte olduğunu tüm bu nedenlerle fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydıyla 25.000,00 TL tutarındaki maddi tazminatın müvekkiline ödenmesine, davalanın tasfiye memurluğu görevini kötü niyetli olarak kullanmak suretiyle gerçekleştirmiş olduğu haksız ve hukuka aykırı eylemleri neticesinde müvekkilinin ortağı olduğu şirkete vermiş olduğu zararı tazmin etmesine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının herhangi bir zarara uğrayıp uğramadığı şirketin tasfiye sürecinin tamamlanmasının ardından ortaya çıkacağından, tasfiye halinde olağan seyrinde devam eden tasfiye sürecinde gelinen aşama itibariyle davacının talep edebileceği herhangi bir zararı bulunmamakta olup davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine aksi taktirde haksız ve hukuka aykırı açılan davanın esastan reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerine yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce; ——- Tasfiye halinde ——— tasfiye sürecine ilişkin tüm belgeler ile varsa tasfiyeye ilişkin son bilançonun bir örneği,——–dava dışı Tasfiye halinde ——- kuruluşundan itibaren sicil kayıtları celp edilerek incelenmiştir. Dava, dava dışı tasfiye halinde ——— tasfiye memuru olan davalının sorumluluğu kapsamında oluşan zararın tazmini istemine ilişkindir.
6102 sayılı TTK’nın 644b. maddesi atfıyla; TTK’nın 553/1.maddesinde; kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacakları,6102 sayılı TTK’nın 555/1. maddesinde; şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibinin isteyebileceği, pay sahiplerinin tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilecekleri,
6102 sayılı TTK’nın 557/1. maddesinde; birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları hâlinde, bunlardan her birinin, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zararın şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olacağı düzenlemeleri yer almaktadır.Bilindiği gibi; Yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen tasfiye memurları bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yönetici/tasfiye memuru aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa ait olup, böyle bir davanın açılabilmesi genel kurulun bu yönde bir karar alması koşuluna bağlıdır. Ancak, zarar gören ortakların da dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortak tarafından açılacak dava, ortaklığın dava açabilmesi için alınması gerekli genel kurul kararına bağlı da değildir. Ortakların dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik gösterir.Bu nedenle, ortağın doğrudan zararı ile dolaylı zararın açıklanması gerekmektedir.6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda çokça tartışılan doğrudan zarar ve dolaylı zarar kavramlarına 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yer verilmemiştir. Ancak yeni Kanunda da şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara uğradıkları zararlar için dava açma hakkı tanınmıştır. Bu kişiler, uğradıkları doğrudan zararların tazmini için kusurlu yönetim kurulu üyelerine/tasfiye memuruna yönelebilirler. Ayrıca şirketin uğradığı zararlardan yansıma yoluyla zarar gören yani dolaylı zarara uğrayan pay sahibi ve alacaklılar da belli koşullarda sorumluluk davası açabilirler (TTK 553, 556).
Doğrudan ve dolaylı zararlar, TTK’nun 553. Maddesi uyarınca açılacak sorumluluk davasında pay sahipleri ve alacaklılar bakımından önemli kavramlardır. Yönetim kurulu üyelerinin/tasfiye memurlarının kusurlu davranışlarının şirketin, pay sahibinin veya alacaklının alanında doğrudan yol açtığı zararlara doğrudan zarar denir. Kusurlu davranışlarının şirketin malvarlığına zarar verdiği ve bu zararın pay sahiplerini veya alacaklıları etkilediği zararlara da dolaylı zarar denir.
Somut olayda öncelikle, söz konusu talebin davacının doğrudan mı yoksa dolaylı zararını mı oluşturduğu hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı anonim şirketler hukukunda sorumluluk çerçevesinde, ortağın veya alacaklının doğrudan kendi malvarlığında mı, yoksa şirketin zararı dolayısıyla “yansıma” bir zarara mı maruz kaldığı sorusunu cevaplamaya yarar. Bu iki kavram yalnızca ortakların ve alacaklıların zararı halinde kullanılır, zira sorumluluk hükümleri çerçevesinde anonim şirket yalnızca doğrudan zarara uğrayabilir, ortaklar ve alacaklılar bakımından ise hem doğrudan hem de dolaylı zarar söz konusu olabilir.
Doğrudan doğruya zarar, şirket ortaklarının ve alacaklıların yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zarardır. Şirketin ortakları ve alacaklıları, ortaklık zarar görmeden de bir zarara uğrayabilirler. İşte ortaklık malvarlığında herhangi bir azalma meydana gelmeden ortağın ve alacaklının malvarlığında meydana gelen azalmaya anonim şirketler hukukunda doğrudan zarar denilmekte ve bu durumda pay sahibine hükmedilecek tazminatın kendisine ödenmesi talebiyle dava açma imkanı tanınmaktadır. Ortakların veya alacaklıların doğrudan doğruya zararı, yönetim kurulu üyelerinin/tasfiye memurunun fiilleri sonucunda bu kimselerin ferdi ve hususi haklarının ihlali şeklinde ortaya çıkar. Ortakların ve alacaklıların doğrudan zararına ilişkin olarak başlıca şu örnekler verilebilir: Sermaye artırımında ortağın rüçhan hakkının kullanımının engellenmesi, ortağa payına uygun temettü ödenmemesi, ortağın genel kurul toplantısına katılmasına veya toplantıda oy kullanmasına haksız yere engel olunması, hazırlanan yanlış bilançoya istinaden ortağın hisselerini satması veya yeni hisse senedi alarak zarara uğraması, alacaklının yanlış bilgiye dayanarak şirkete kredi açması. Alacaklıların ve ortakların doğrudan zarar görmeleri nedeniyle uğradıkları zararın tazminini talep etmeleri, genel hukuk prensibi olan sorumluluğun bir sonucudur. Doğrudan doğruya uğranılan zararlardan dolayı açılacak davalarda ortaklar ve alacaklılar tazminatın kendilerine verilmesini talep edebilirler. Birden fazla pay sahibi veya alacaklı aynı fiille zarara uğramış olsalar dahi talep edilebilecek tutar bizzat uğradıkları zarar ile sınırlıdır. Aslında ortakların ve alacaklıların doğrudan zararı anonim şirketler hukukuna özgü tipik bir sorumluluk davası olmayıp şirketin haksız fiilini teşkil eder. O nedenle bu davalarda anonim şirketlere özgü aktif ve pasif dava ehliyeti, doğrudan ve dolaylı zarar, farklılaştırılmış teselsül gibi özel düzenlemeler dışında esas itibarıyla haksız fiil sorumluluğuna ilişkin zarar, illiyet bağı, hukuka aykırılık ve kusura ilişkin kurallar uygulama bulur.
Doğrudan zarara istinaden dava hakkı her bir ortağa ve alacaklıya direk ve kişisel olarak tanınmıştır. Diğer ortakların, alacaklıların veya şirketin tazminat talebinden tamamen bağımsızdır. Zararın doğrudan zarar olması halinde, ortak bu davayı tasfiye memuruna yöneltebilir.Dolayısıyla zarar olarak nitelendirilen zarar ile kastedilen, ortakların veya alacaklıların, yönetim kurulu üyelerinin ortaklık malvarlığını kötüleştiren davranışlarından şirketin zarara uğraması neticesinde uğradıkları zarardır (yansıma zarar). Burada doğrudan zarar gören şirket olmakla birlikte, onun malvarlığında azalma meydana getiren bütün işlemler, ortaklar ve alacaklılar bakımından dolayısıyla zarar teşkil etmektedir, çünkü bu zarar nedeniyle şirketin ödeme gücünde meydana gelen azalma, alacaklıların ve ortakların taleplerinde bir kayba yol açmaktadır.
6102 s. TTK mülga TTK md. 309 dan farklı olarak dolaylı zarar kavramını kullanmamış, şirketin uğradığı zararın şirket ve ortaklar tarafından talep edilebileceğini belirterek dolaylı zarara üstü kapalı olarak yer vermiştir. Ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararından ancak şirketin zarara uğraması ve bu zararın ortakların ve alacaklıların malvarlığında bir azalmaya sebep olması halinde bahsedilebilir. Şirketin zararı ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararının “olmazsa olmaz” şartıdır.
Dolaylı zararın talebi halinde ise davanın şirkete yöneltilmesi mümkün değildir. Zira bu durumda asıl zarara uğrayan şirketin kendisidir. Ortak ile alacaklı, şirketin zararının giderilmesi talebiyle bu davayı açmaktadır. Ortak ile alacaklı, şirketin zararının giderilmesi talebiyle bu davayı açmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler çerçevesinde, davacı tarafından basit yargılama usulüne tabi işbu davada, dava dilekçesi ile , “şirketin tasfiye meurunu olan davalının tasfiyeyi sürüncemede bırakmak ve üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemek suretiyle şirketi zarara uğrattığı” yönündeki iddialara dayalı zararın tazmini talep edilmiş olup, davacının dava dilekçesi kapsamında iddia ettiği zararların dolaylı zarar niteliğinde olduğu anlaşılmakla hükmedilecek tazminatın şirkete ödenmesi talep edebileceği, ancak davacı zararının TTK’nun 553. md kapsamında davalıdan tahsili ile kendisine ödenmesini talep etmesi karşısında, benzer mahiyetteki ———– ilamındaki açıklamalar dikkate alınarak ve davacının iddianın genişletilmesi yasağı kapsamında görülen cevaba cevap dilekçesi başlıklı dilekçedeki beyan ve iddialarına itibar edilmeksizin davanın aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine dair aşağıdaki şekilde karar tesis edilmiştir.

H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu harç dava açılırken peşin olarak alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı HMK md. 333 uyarınca karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde ——Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/06/2023