Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/704 E. 2022/756 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/704 Esas
KARAR NO : 2022/756

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/09/2022
KARAR TARİHİ : 03/11/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiline ait —- —- araç ile davalı sigortalı tarafından sigortalı olan —- plaka no’lu aracın sebep olduğu —- Tarihli kaza nedeniyle hasarlandığını,—— ——- aracın kusurlu olduğunun bildirildiğini, Müvekkilinin—- tarihinde davalı-borçlu —– başvuru yapılmış olmasına rağmen ——— kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkilin haklarını(tazminatını) sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gidildiğini tahsil edilmesi gereken tazminatın yasal süresinde tahsil edilemediğini, —— dosyası ile Değer Kaybının da talep edildiğini, ——– verildiğini, ”Yapılan değerlendirmeler ve belirtilen gerekçeler neticesinde; ‘—– şirketinin kabulü ile yaptığı ödeme nedeniyle konusuz kalan tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, —– başvuru ücretinin, başvuru yapmakta haklı olduğu anlaşılmakla aleyhine başvuru yapılan —–alınarak başvuru sahibine ödenmesine, —– temsil edildiğinden, —- 13. Ve 6. Maddesine göre başvuru sahibi tarafından —– başvuru yapmakta haklı olup ödeme ile konusuz alacağına —- aleyhine başvuru yapılan —- alınarak başvuru sahibine ödenmesine,—– temsil edildiğinden, —- 13. Ve 17. Maddesine göre başvuru sahibi tarafından —–yapmakta haklı olup ödeme ile konusuz alacağına —- başvuru —– alınarak aleyhine başvuru yapılan —— —- ödenmesine, ” şeklinde karar vererek davalı —– sorumluluğuna karşı hüküm kurulduğunu, müvekkilin haklarının sebepsiz yere ödeme yapılmadığından ihlal edildiğini, Müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla borçluyu temerrüde düşürdüğünü———– ile tahsil edebildiğini, müvekkilinin davalıdan talep ettiği —– talebi temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücü de aynı olmayacağından ve müvekkili zarara uğradığından, Dosyada tahsil edilen faizi ile alacaklı müvekkilinin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını beyanla; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile; müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan——- kısmının davalıdan —- faizi ile tahsiline, Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; başvuru konusu talepler zamanaşımına uğramış olup haksız başvurunun reddi gerektiğini, başvuruya konu olan kazanın —— gerçekleştiği iddia edilmekte olup huzurdaki başvuru ise 2 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra ikame edildiğini, başvuruya konu araca ilikin taleplerin müvekkil —-nezdinde ————-kapsamı dışında olduğunu, müvekkil — davacının aracında meydana gelen zarara istinaden hem hasar hem de değer kaybı ödemesi yapılarak tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, — sorumluluğu hasara uğrayan ———- masraflarını kusuru ve——- tazmin edildiğini, huzurda görülen başvuruya ceza dosyasının celbini talep ettiklerini, başvuran tarafın faiz taleplerinin kabulünün mümkün olmadığını beyanla; zamanaşımına uğramış haksız davanın reddini, davacının talepleri —- limiti teminatı dışında olduğundan haksız davanın esastan reddini, kusur oranlarının tespit edilebilmesi için konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla mutlaka inceleme yaptırılmasını, müvekkil şirketin temerrüde düşmediği dikkate alınarak yargılama giderleri ve vekâlet ücretinden sorumlu tutulmamasını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE:
TBK’nın 122. maddesi çerçevesinde —— zarar talebinin konusunu oluşturan — ilişkin piyasadaki —— eldeki davada varlığı iddia olunan zarar olgusunun, davacının bulunduğu duruma göre somut vakıalarla ispatının gerekip gerekmediği,TBK’nun 122. maddesine dayanan munzam zarar istemine ilişkindir.
Borcun ifasının geciktirilmesi borçlunun temerrüdü sonucunu doğuracaktır. Borçlunun temerrüdü hâlinde ise ortaya çıkacak olan hukukî sonuçlar TBK’nın 117 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiştir. Bu sonuçlar arasında uyuşmazlığın niteliği itibariyle önem arz edenlerden ilki; TBK’nın 122. maddesinde düzenlenen —– zarar kavramıdır. Öte yandan aşkın —- zararın anlaşılabilmesi için öncelikle, borçlu temerrüdünün bir diğer sonucu olan temerrüt faizinin hukuksal niteliği üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Temerrüt faizi, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine TBK’nın 120. maddesi gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı süresince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle zamanında ifa etme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içerisindedir. Bu kapsamda borçlu, kusurlu olsun veya olmasın borcunu zamanında ifa etmemiş olması durumunda temerrüt faizi ödemekle yükümlü olup bu durum ve temerrüt faiz oranları, 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un (3095 sayılı Kanun) 2. maddesinde “Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1 inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
——önceki yılın ———-kısa vadeli —– uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa ——— temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, ———- oranından— veya daha çok farklı ——- yarısında bu oran geçerli olur.
Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre hukukumuzda alacaklıya, zararın varlığını, miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın temerrüt faizini talep edebilme hakkı tanınmıştır. Ayrıca temerrüt faizi yükümlülüğünün doğumu için borçlunun alıkoyduğu paradan yarar sağlaması şart olmadığı gibi bu yararların iadesi amacı da bulunmaz. Temerrüt faizi talep edebilmek için borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olması şart değildir. Borçlu, bu konuda kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ileri sürerek ve bunu kanıtlayarak faiz ödeme yükümlülüğünden kurtulamaz. Bunun yanında temerrüt faizi, sözleşmeden doğan para borçlarının yanı sıra, sözleşme dışı hukukî ilişkiden kaynaklanan para borçlarında da uygulama alanı bulur——–
Uyuşmazlık konusunun temelini oluşturan aşkın —-zarara ilişkin olarak ise TBK’nın 122. maddesi “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmünü haizdir. Bu hükümle uygulamada —— zarar, kanunî tanımı —–olarak adlandırılan hukukî ———– düzenleme altına alınmış olup mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. maddesi de bu hususta aynı yönde düzenleme içermektedir.
——– zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır. Bu anlamda —- zarar, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğuna dair ilkelere bağlı bir zarar türü olarak kabul edilir ——zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır.
—- zararın varlığı için gereken ilk koşul, bir para borcunda borçlunun temerrüdünün varlığıdır. Bu para borcunun kaynağının, ——- zararın talep edilebilirliği için herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Bu anlamda TBK’nın 122. maddesi, kaynağı ne olursa olsun temerrüt faizi yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanağına sahiptir. Borcun dayanağı haksız fiil, sözleşme, sebepsiz zenginleşme, kanun yahut vekâletsiz iş görme olabilir. Öte yandan hemen belirtilmelidir ki; —- borcunun hukukî sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. Bu nedenle borçlunun —zararı tazmin yükümlülüğü, asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun, ifasına kadar geçen zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur.
——–zararın varlığı için gereken ikinci koşul; borçlunun temerrüdü nedeniyle temerrüt faiziyle karşılanamayan alacaklı zararının mevcudiyetidir. Ancak alacaklının zararının temerrüt faizinden az yahut temerrüt faizine eşit olması durumunda, zararın temerrüt faiziyle karşılanacak olması sebebiyle ————— zararın varlığından söz edilemez. Bu aşamada önemle belirtilmelidir ki; TBK’nın 122. maddesi kapsamına kanunî temerrüt faizinin yanında akdi temerrüt faizinin uygulandığı borç ilişkileri de dâhildir. —–alacaklının, borçlu ile arasındaki hukukî ilişkiden doğan temerrüt faizinin akdi yahut yasal olması, —- zararın talep edilebilirliğine engel teşkil etmez. Burada önem arz eden husus alacaklının temerrüt faiziyle karşılanamayan zararının mevcudiyetinin ispatıdır.
—— zararın varlığı için gereken üçüncü koşul; borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olmasıdır. Zira ——-zarar sorumluluğu, temerrüt faizinden sorumluluktan farklı olarak kusur sorumluluğuna dayanmakta olup burada aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Ancak —-zarar iddiasının ileri sürüldüğü durumlarda sorumluluk için, diğer koşulların varlığı durumunda borçlunun temerrüde düşmedeki kusurunun varlığı asıldır. Başka bir anlatımla temerrüt sonrasında borçlunun temerrüde düşmedeki kusurunun alacaklı tarafından ispatı gerekmez. Aksine borçlu, temerrüde düşmede kusursuz olduğunu ispatlamadıkça ortaya çıkan —— zarardan sorumludur.
——zararın varlığı için gereken son koşul ise; borçlunun temerrüdü ile alacaklının —-arasındaki illiyet bağının mevcudiyetidir. Bu çerçevede alacaklı, borçlunun temerrüde düşmesi ile ileri sürdüğü —-zarar —–arasındaki ——bağını ispatla yükümlüdür.
— zarar bu hukukî niteliği ve karakteri itibariyle, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması hâlinde dahi (TBK m. 122/2) takip veya davanın konusuna dâhil bir borç olarak da kabul edilemez. Bu nedenle asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada —- zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî—————- bulunmamakta olup ayrı bir dava ile de zamanaşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür.
Uyuşmazlık —— üzerinde durulması önem arz eden bir diğer husus ise, ——- ispatı olup ——- ispatına ilişkin yükümlülük, bu zararın varlığını iddia eden alacaklının üzerindedir. Bu bağlamda —–zarar alacaklısı, TBK’nın 122. maddesine dayalı olarak tazminat talebinde bulunabilmesi için öncelikle kaynağı ne olursa olsun evvela bir alacağı olduğunu, borçlunun temerrütte bulunduğunu, illiyet bağını ve bu alacağını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından doğan ve duruma göre malvarlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak durumundadır.
—- zararın talebinde varlığı iddia olunan zararın, yine alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut, inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerekir. Başka bir anlatımla alacaklı tarafça —————- zarar olgusu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 194. maddesi gereğince ispata elverişli şekilde somutlaştırılarak ileri sürülen iddianın ispatı için gerekli tüm deliller somut olarak ortaya konulmalıdır. Bu itibarla—— olumsuzluklardan olan—- gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen ——— zarar talebi, alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe, TBK’nın 122. maddesi kapsamında —- zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen—– genel ekonomik olumsuzlukların————- —gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna—ispatlanması gerekir. Başka bir anlatımla —————- oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı gibi herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Bu itibarla —- bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan hareketle ileri sürülen soyut ve varsayıma dayalı zarar iddiaları hükme esas alınamaz (Uygur, s. 816).
Ayrıca ——- ödenmesinde temerrüde düşülmesinden dolayı alacaklının zarara uğrayacağı kabul edilerek bu zararın,—— bulunduğu ekonomik durum dikkate alınarak belli bir oranda olacağı benimsenmiş ve TBK’nın 120. maddesi yollaması ile 3095 sayılı Kanun’un hükümleri çerçevesinde temerrüt faiz oranları belirlenmiştir. Buradan hareketle kanun koyucu tüm bu ekonomik olumsuzlukları değerlendirip, bunların doğuracağı zarar dolayısıyla tazminat oranını —- dayanıp temerrüt faizi olarak belirlemiş iken,——takdirin yerinde olmadığı ileri sürülüp sadece aynı ekonomik göstergelere dayanılarak tazmin edilecek zararın geçmiş ———–fazla olduğu kabul edilemez.
Uğranıldığı iddia olunan zararın, yetkili merciin belirlediğinden fazla ve bu nedenle TBK’nın 122. maddesine dayanılarak —– istenilmesi hâlinde ise artık açılmış olan davaya özgü somut vakıalara dayanılması gerekir. Bunlar da yasal, elverişli ve geçerli delillerle, geçerli ispat kuralları dairesinde kanıtlanmalıdır. Burada kanıtlanacak olgular geç ödeme ile davacının maruz kaldığı zararı doğuran vakıalar ve bu vakıalar nedeniyle uğranılan fiili zarardır.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; —— dosyası ile ——– değer kaybı bedeli talep edilmiş dosya—–numarasıyla ödeme nedeniyle konusuz kaldığına karar verilmiştir. Davalıdan borcu —— tarihinde ——- haricen tahsil edilmiştir.
Dava dilekçesinde; davacının ——tarihinde — başvurulduğu ödemenin —– yapıldığı, sadece anaparaya —- sonrasında temerrüt faiziyle karşılanamayan bir zararın ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğu, bu suretle paranın satın alma gücünün azaldığı, —- nedeniyle aradaki farkın —– oluşturduğu, TBK 122 maddesi gereğince davacının —-belirlenmesi gerektiği iddiasıyla aşkın zararın tahsili talep edilmiştir.
Her ne —–belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma değerinin önemli derecede azaldığı, böyle bir ortamda —- değerini sabit tutmak ve kazanç sağlamak için girişimlerde bulunmasının olayların —- —- uygun düşen bir karine olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu,—-sonuçlarının — tarafından bilindiği yahut bilinebileceğinden bu durumun mahkemelerin bilgileri dâhilinde olduğu, bu sebeple — oluşumundaki zaman diliminin ekonomik koşullarının farklılığı gözetilmeksizin tüm dönem için somut ispat arayan yazılı gerekçeyle sonuca gidilmesinin hatalı olduğu belirtilmiş ise de; davacı tarafından talep edilen — zararın dayanağı olarak ileri sürülen iddia, geç ödeme nedeniyle kendisince, bizzat ve somut olarak uğranılan zarar iddiasından —– koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücündeki meydana gelen azalmanın —— oluşturduğu yönündedir. Başka bir anlatımla davacı tarafından, —belirli dönemlerdeki ekonomik koşullarda mevcut olumsuzluklardan hareketle, kendi durumuna özgü şekilde açık ve somut olarak oluşan bir zarar olgusuna dair bir iddiada bulunulmadığı gibi bu yönde ispata yeter herhangi bir delil de sunulmamıştır. Açılan davada sadece, ekonomik koşullardaki olumsuzluklardan hareketle davacının durumunda olan bir bireyin elindeki varlığını koruma amacıyla belirli yatırımlara yönlendireceğine dair faraziyeye dayalı olarak —— zararın ortaya çıktığı ileri sürülmüştür.
Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında —– zararın talep edilebilirliğinin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, alacaklı yönünden —- olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK’nın 194. maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır.
Bu itibarla davacı tarafından —– dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan —– —zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez. — belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı değildir. Dolayısıyla ekonomik şartlar sebebiyle ——– satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar, bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz.
Hâl böyle olunca, TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen—ekonomik olumsuzlukların ——- paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Burada kanıtlanacak olgular; ekonomik şartlar sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar gibi genel ve soyut hususlardan ziyade geç ödeme nedeniyle davacının kendisinin, şahsen ve somut olarak uğradığı zarardır. Soyut anlatımlar, muhtemel kar kayıpları, elde edilmesi tahmin edilen gelir kalemleri munzam zararın ispatı için yeterli değildir.—- —-gibi hususlar davacıyı ispat yükünden kurtarmaz —-
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 105. maddesinde karşılanması öngörülen, ——- faizleri) dışında, davacının durumuna —–vakıalarla ispatlanması gerekir——
Davacı tarafça munzam zararın varlığına ilişkin herhangi bir somut delil ibraz edilmemiş olup bu haliyle davacı tarafça munzam zararın varlığı ispat edilememiştir.
Davacı tarafından yukarıda belirtildiği şekilde bir zarar olgusunun temerrüt faiziyle birlikte davacıya ödenen anapara yanında temerrüt faizini aşan zararın, davacı tarafından kendi duruma özgü şekilde somut olarak ispat edilememiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
————– aynı yöndedir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar harcı başlangıçta peşin olarak alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli —-esaslara göre belirlenen — nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
7-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile—–arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.