Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/66 Esas
KARAR NO: 2023/476
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 31/01/2022
KARAR TARİHİ: 22/06/2023
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin Genel Müdür Yardımcısı —— hakkında Davacı şirketin unvanı da kullanılarak davalı şirketin internet sitesinde Davacı şirketin marka ve ticari itibarına zarar vermek kastıyla gerçeğe aykırı, eleştiri sınırını aşan, ağır itham ve suç isnadı içeren, basın etik ilkeleri ile bağdaşmayacak nitelikte haber yayınlarının yapıldığı, haberin yargı sürecinde yayından kaldırılması ihtimaline karşılık ——- Noterliğinden e-tespit tutanağı alındığı, kaynak gösterilen internet sitelerinde kaynak haber bulunmamasına rağmen hukuka aykırı içerikler yayınlanmaya devam edildiği, haberler hakkında Davacı şirketin Genel Müdür Yardımcısı —— adına açılan hukuk davaları ve suç duyurusu halihazırda derdest olduğu ve Basın Konseyine yapılan başvuru neticesinde Davalı aleyhine uyarı cezası verildiği, ihtiyati tedbir talebinin kabulüne ve URL adresinin erişiminin engellenmesine ——- Sayılı karar ile hükmedildiği, Tedbir talebinin kabul edilmesi ile birlikte HMK 393 gereği tedbirin uygulanması mahkemeden talep edilmiş ve Erişim sağlayıcıları birliği nezdinde ilgili ——- haber yayından kaldırıldığı, tedbir kararının devamı ve manevi tazminat talepli davanın açılabilmesi için ticari davalarda zorunlu arabuluculuk uygulaması gereği arabuluculuğa başvurulduğu ve 21.12.2021 tarihinde anlaşamama tutanağı tutulduğu, HMK 197 uyarınca yasal süre içerisinde dava açıldığı, Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları uyarınca bir yayının hukuka uygun kabul edilmesi için gereken şartların oluşmadığı, haberde konu edilen tutanağın ——- sayılı verdiği kararda iptal edildiği ve iptal kararının kesinleştiği, tutanakta yer alan konutun sözü geçen —— ait bulunmadığı, Davacı şirket genel müdür yardımcısının ismi ve adresi olmak üzere haber kaynağında kişisel verilerinin paylaşıldığı ve ilgili eylemin Türk Ceza Kanunu 136 kapsamında kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu teşkil ettiği, buna ek olarak ilgili haberin gerçeklik unsurunu taşımadığı, kamuoyunun ilgisini çekebilmek amacıyla haber içeriğiyle hiçbir ilgi ve ilişki olmamasına rağmen Davacı Şirketin unvanına yer verildiği, gerçeğe aykırı yapılan yayının Davacı Şirketle ilişkilendirildiği,
davalıya ait 11 adet internet sitesinde yayınlandığı ve bu nedenle kamusal ilgi ve toplumsal yarar taşımadığı, 2018 yılına ait tutanağın güncelliğini kaybetmesinden ötürü hukuka
uygunluk kriterlerinden güncelliğin de sağlanmadığı, Konu ile ifade arasında düşünsel bağ bulunması ise kişinin sürekli olarak çalıştığı yerin vurgulanmasının haberin öz ve biçim
dengesini bozduğu, bu bağlamda haber içeriklerinde kullanılan üslubun eleştiri sınırını aşması ve habercilik anlayışı ile bağdaşmayacak şekilde içerik oluşturması sebepleriyle basın veya
düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, davaya konu haber yayınlarının 6102 sayılı Türk ticaret Kanunu 54 ve 55/1. Maddeleri uyarınca haksız rekabet
teşkil ettiği, —— Genel Müdür Yardımcısı ——- lüks siteyi gecekonduya çevirdi! Komşuları mahkemeye gidiyor!” başlığı atılması, ilgili haberin içeriğinde —— siyasi nüfuzunu kullanarak usulsüzlükler gerçekleştirilmesi ve Davacı şirket ile —— vurgulanması suretiyle ticari hayatına olumsuz etki etme amacı taşındığı, tüzel kişilerin ticari itibarının sarsılmasıyla manevi zarara uğramaları halinde manevi tazminata hükmedilebileceği ve dolayısıyla görülen zarar neticesinde manevi tazminat talebinin kabul edilmesi gerektiği, yargılama sonuçlanıncaya dek davalıya ait 10 adet internet sitesinde yayınlanan hukuka aykırı ve haksız rekabet teşkil eden yayınlara yargılama sonuçlanıncaya dek tedbiren erişimin engellenmesine karar verilmesinin talep edilerek,——- Sayılı ihtiyati tedbir kararlarının davada verilen hükmün kesinleşinceye kadar devamına, yargılama sonuçlanıncaya dek aşağıdaki ——- adresleri paylaşılan tamamı Davalı’ya ait internet sitesi ve alt linklerine tedbiren erişiminin engellenmesine, davaya konu haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve durdurulmasına, haksız rekabet teşkil eden eylemleri nedeniyle 100.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte Davalıdan alınarak Davacı’ya verilmesine, ——- Sayılı dosyası ile davalı aleyhine ikame edilen ihtiyati tedbir dosyası yargılama giderleri ile vekalet ücretinin Davalı’dan alınarak Davacı’ya ödenmesine tirajı en yüksek 3 gazetede 3 gün süre ile yayınlanmak suretiyle ilanına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı taraf, eldeki davaya herhangi bir cevap vermemiş, HMK 128 madde hükmü uyarınca davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılmıştır.
İNCELEME ve GEREKÇE:Dava, TTK’nın 54 ve devamı maddeleri gereğince açılmış haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, tazminat davası içinde aynı Kanun’un 61.maddesi uyarınca ihtiyati tedbir istemine ilişkindir.6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun dürüstlük kuralına aykırı davranışlar, ticari uygulamalar başlıklı 55. maddesi “(1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle; 1. Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek,” düzenlemesini içermektedir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, bu tür haksız rekabetin oluşabilmesi için başkalarının faaliyetini gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek gerekmektedir. Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır.Anayasanın 90. maddesinin son fıkrası ise; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir. Hâl böyle olunca, ——- taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşme’nin uygulanmasını sağlayan kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade Özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS’nin 10. maddesinin ikinci fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olmaz AİHS’nin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir.İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır. —— önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:1. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:——, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır 2. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği konusu: Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “… bu özgürlüklerin kullanılması, demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir . Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığı konusunda kuşku yoktur. Diğer bir deyişle, terazide bir yanda siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin “kişilik hakları”, diğer yanda “ifade özgürlüğü” bulunduğu durumlarda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullanıldığı söylenebilir 3. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı konusu:——, ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır . İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır . Nitekim aynı ilkeler ——- sayılı kararlarında da benimsenmiştir.Basın özgürlüğü ise ifade özgürlüğünün en önemli unsurlarından birisidir. AİHM basın ile ilgili kararlarında ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birisini oluşturduğuna değinildikten sonra basına tanınması gereken güvencelerin özel bir öneme sahip bulunduğu belirtilmektedir. Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Basına siyasal arenada ve kamunun ilgilendiği diğer alanlarda tartışma konusu olan bilgi ve görüşleri iletme görevi düşer. Basının bu görevi, kamuoyunun da bilgi ve görüşleri alma hakkı ile tanımlanır Bu açıklamalardan sonra, denilebilir ki, basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için haberin gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayımın haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayımın hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi ancak açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı halinde mümkündür. Yapılan bir yayım bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır . Önemle vurgulanmalıdır ki yayımlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan “hukuka aykırılık” gerçekleşmeyeceğinden basının sorumluluğu da söz konusu olamaz.Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir. Öte yandan haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule imkan sağlar. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Ne var ki, basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Haklar ve Ödevler bölümünde yer alan ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 24 ve 25. maddelerinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması yasal bir zorunluluk ve hukuki gerekliliktir. Yine, basının manevi tazminat sorumluluğunun doğması 818 sayılı Borçlar Kanununun 49. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 58) maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır. Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporu ile davalı tarafından, davacı şirketin unvanı da kullanılarak şirketin Genel Müdür Yardımcısı hakkında yapılan haberin TTK m. 55/1,a-1 kapsamında kötüleme haksız rekabet eylemini teşkil edebileceği, zira davalı beyanlarının içerdiği bilgiler doğru olsa dahi gereksiz yere incitici açıklama niteliğinde olacağından kötüleme haksız rekabet eylemine sebebiyet vereceği, davacının manevi tazminat talebi bakımından hukuka aykırı fiil, kusur, manevi zarar ve illiyet bağı unsurlarını ispat etmesi gerektiği, uyuşmazlıkta haksız rekabetin varlığına karar verildiği durumda hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmiş olacağı, davalı tarafın söz konusu haksız rekabet eylemini kusuruyla gerçekleştirip gerçekleştirmediği ile haksız rekabet eylemi nedeniyle meydana gelen manevi zararın belirlenmesi konusunda ispat yükünün davacıda olup manevi tazminat konusunda takdirin mahkemede olduğu sonuç ve kanaati bildirilmiştir.Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davalının davaya konu yayında, davacı şirkete yönelik Haksız Rekabet oluşturacak bir eyleminin söz konusu olmadığı —— Genel Müdür Yardımcısı ——- lüks siteyi gecekonduya çevirdi! Komşuları mahkemeye gidiyor!” başlığı altında yazılan yazıların basın ve yayın özgürlüğü kapsamında değerlendirildiği bilirkişi raporunun aksine haksız rekabet oluşturmadığı basın ve yayın özgürlüğü kapsamında kaldığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 179,90 TL peşin harcın, davacı tarafından dava açılışı sırasında peşin olarak yatırılan 1.707,75 TL harçtan karşılanarak bakiye 1.527,85 TL harcın davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ ye göre belirlenecek 16.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Suçüstü ödeneğinden karşılanan 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
7-Kararın kesinleşmesi halinde kullanılmayan gider avansının ilgili tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde —— Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.22/06/2023