Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/685 E. 2023/513 K. 12.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/685
KARAR NO: 2023/513
DAVA: İtirazın İptali (Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 27/10/2021
KARAR TARİHİ: 12/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesiyle özetle; davacı şirket yaptığı ihracatlarının bedellerini hukuki, ticari ve politik risklere karşı teminat altına almak amacıyla davalı —– şirketi ile Kısa vadeli ihracat kredi sigortası sözleşmesi imzalamış olduğunu, böylece yurtdışından doğan tahsilatı riskli alacaklarını güvence altına aldığını, davacı davalıya güvenerek ihracatlarına devam ettiğini, bu süreçte tüm edimlerini yerine getirdiğini, primlerini ödediğini ve davalı banka tarafından kendisinden talep edilen tüm hususları yıllardır bugüne kadar kesintisiz bir şekilde yerine getirdiğini, davacı ile ihracat yaptığı —–, —— firması arasında 03.07.2017 tarihli Genel Satış Koşulları Sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşme kapsamında 2017 yılından beri devam eden ticari ilişki bulunduğunu, ancak dava dışı —— son olarak 13/03/2020 tarihli ——- numaralı 75.967,11 Euro bedeli ile 06/03/2020 tarihli —— numaralı, 23.069,74 Euro bedelli fatura tarihli siparişlerin bedellerini, sevkiyatlar yapıldığı halde fatura vadesi dahilinde davacıya ödemediğini, davacı söz konusu fatura bedellerinin vadesinde ödenmemesi üzerine —— ile aralarında imzalanan Kısa vadeli ihracat kredi sigortası, sözleşme ve poliçe kapsamında zararının tazmini için davalıya başvurduğunu, davalı taraf davacının işbu başvurusunu, tazminin süresinde yapılmadığı gibi mesnetsiz bir gerekçe ile, haksız ve hukuka aykırı olarak reddettiğini, davalı tarafın tazmin red gerekçesinin kabulü mümkün olmadığını, davacı ile dava dışı —— arasında imzalanan 03.07.2017 tarihli sözleşme ve kabul edilen poliçe kapsamında davacı zararının tazmini gerektiğini, davalının bu reddinin haksız ve hukuka aykırı olduğu hususunda davalı tarafla çok defa görüşülerek, yazışmalar yapıldığını ve toplantılar yapıldığını, davalı tarafın gerek tazmin sürecinde gerekse de sonraki süreçte talep ettiğini tüm hususlar yerine getirilmesine, talep ettiği tüm belgeler kendisine iletilmesine rağmen, davalı taraf her seferinde farklı bir oyalama taktiği uygulayarak süreci uzattığını ve nihayetinde davacının tazmin talebini reddettiğini, davalının işbu reddi üzerine müvekkilinin 10/08/2021 tarihinde —— esas sayılı ilamsız takip dosyası ile sigorta poliçesinden kaynaklı alacağın tahsili istemli ilamsız icra takibi başlattığını, davalı takibe konu borca 13/08/2021 tarihli itiraz dilekçesi ile haksız şekilde itiraz etmiş olduğunu, işbu itiraz neticesinde takip durdurulduğunu, söz konusu ödenmeyen fatura bedelleri sigorta poliçesi kapsamında davalının sorumluluğunda olduğunu, davalı son olarak, davacının poliçe kapsamında azami süre içerisinde kendisine başvurmadığı şeklindeki mesnetsiz iddialar ile işbu başvuruyu reddettiğini, halbuki fatura, sigorta poliçesi ve davacı ile dava dışı ——– arasında düzenlenen 03.07.2017 tarihli Genel Satış Koşulları Sözleşmesi incelendiğinde davacının davalıya aralarında kabul edilen azami süre olan 60 gün içerisinde başvurmuş olduğunu, alıcı ve satıcı taraflar yani davacı ile dava dışı alıcı arasında akdedilen temel ilişkiyi düzenleyen 03.07.2017 tarihli sözleşmesinin 4.maddesinde taraflar aralarındaki ticari ilişkinin vergi mevzuatı ve yaptırımlar kanunu başta olmak üzere tüm mevzuata uygun olarak yürütüleceğini beyan ve taahhüt ederler şeklinde olduğunu, işbu sözleşme kapsamında taraflar arasındaki ticarette ödeme, malı her koşulda alıcıya teslim tarihinden itibaren 90 gün içinde yapılacağını, bu süre içinde herhangi bir ödeme yapılmazsa, alıcı herhangi bir bildirimde bulunulmaksızın temerrüde düşeceğini, görüldüğü üzere, taraflar arasındaki sözleşmede vade 90 gün olarak düzenlendiğini, davacı da bu nedenle fatura vadesi olan 90 günün dolmasını beklediğini ve dava dışı ——- temerrüde düşmesinden itibaren poliçede belirtildiği gibi 60 gün içerisinde davalıya başvurmuş olduğunu, 13/03/2020 tarihli ——- numaralı 75.967,11 Euro bedelli faturanın vadesi sözleşmeden de anlaşılacağı üzere 90 gün olduğunu, 13.06.2020 tarihinde vadesi dolmuş olduğunu, poliçede belirtildiği üzere vade tarihinden itibaren 60 günlük tazmin başvuru süresi hesaplandığında vadesi geçmiş alacak bildiriminin yapılabileceği en son gün 13.08.2020 olduğunu, davacının ise 10.07.2020 tarihinde davalıya başvurduğunu, dolayısıyla davacının başvurusu süresi içerisinde olduğunu, 06/03/2020tarihli ——– numaralı, 23.069,74 Euro bedelli faturanın vadesi de sözleşmeden de anlaşılacağı üzere 90 gün olduğunu, 06.06.2020 vade tarihinden 60 günlük tazmin başvuru süresi hesaplandığında vadesi geçmiş alacak bildiriminin yapılabileceği en son gün 06.08.2020 olduğunu, davacı tarafından yapılan vadesi geçmiş alacak bildiriminin yapıldığı tarih ise, 20.07.2020, dolayısıyla davacı 06.08.2020 tarihinden önce davalı firmaya başvuru yaptığından davacının başvurusu süresi içerisinde olduğunu, taraflar arasında karşılıklı mutabakatla belirlenen vadeve bunu teyit eden fatura vadeleri davalı tarafından dikkate alınmadığını, bu husus davalının kötü niyetini açıkça gösterdiği, borçlu —— söz konusu sigorta poliçesinin farkında ve yaptıkları başvurunun tazmin talebinin iletilmesi gereken azami süre içinde yapıldığının bilincinde olduğunu, davalı tarafın borçlu olduğunu bilmesine rağmen, davacının alacağını sürüncemede bırakmak için ve borçtan da kurtulacağı düşüncesiyle borca kötü niyetli olarak itiraz ettiği, tüm bu nedenlerle davalı tarafın yapmış olduğu itirazın iptaline, %20’den aşağı olmamak üzere müvekkil lehine icra inkar tazminatına da hükmedilmesini ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı tarafa bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı ile davalı Banka arasında, kısa vadeli ihracat kredi sigortasına ilişkin imzalanan poliçenin 9.maddesinin b fıkrasında “Sigortalı, sigorta kapsamındaki sevkiyatlar ile ilgili vade tarihinde kısmen veya tamamen ödenmemiş olan meblağları vade tarihini takip eden azami 60 gün içinde ——- belirlediği usuller çerçevesinde Vadesi Geçmiş Alacaklar Aylık Bildirim Formu ile ——- bildirecektir.”, 18 inci maddesinde ise “Bu Poliçe’nin diğer hükümlerine bakılmaksızın Madde 8, 9, 10 ve 20’de belirtilen yükümlülüklerin Sigortalı ve/veya Satıcı tarafından yerine getirilmemesi halinde ——- bu Poliçe kapsamındaki her türlü yükümlülüğü ortadan kalkar.” şeklinde düzenlemeler yer aldığını, TTK.’nun 1444 ve devamı maddelerinde sigortalının bildirim yükümlülüğü düzenlendiğini, buna göre sözleşme süresi içerisinde sigortalı (sigorta ettiren) 1446.madde kapsamında, rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirmekle yükümlü olduğunu, bunun haricinde 1445.maddenin beşinci fıkrasında yer alan “Rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigorta ettirenin ihmali belirlendiği ve değişikliklere ilişkin beyan yükümlülüğünün ihlal edildiği saptandığı takdirde, söz konusu ihlal tazminat miktarına veya bedele ya da rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre, tazminattan veya bedelden indirim yapılır. Sigorta ettirenin kastı hâlinde ise meydana gelen değişiklik ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacı sözleşmeyi feshedebilir; bu durumda sigorta tazminatı veya bedeli ödenmez.” ve 1448.maddesinde geçen “Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda, zararın önlenmesi, azaltılması, artmasına engel olunması veya sigortacının üçüncü kişilere olan rücu haklarının korunabilmesi için, imkânlar ölçüsünde önlemler almakla yükümlüdür.” ifadeleri de göz önünde bulundurulduğunda sigortalının esaslı bir yükümlülük ihlalinde bulunmasına rağmen tazminata hak kazandığı düşünmek hukuka uygun olmadığını, rizikonun (alıcının ödememe hali) meydana gelmesinden sonra yapılması gereken bildirim rücu hakkının korunması açısından da önem arz ettiğini, sigortalının yapmış olduğu sevkiyatları ve sevkiyatlardan doğan alacaklarını alıcıdan tahsil edemediğini 60 gün içinde bildirmesi sigortacı(müvekkili banka) açısından önemli olduğunu, davalı banka ayrıca tazminat ödemesine konu olan ve temlik alınan alacak tutarlarına ilişkin olarak, ilgili ülkede mukim avukatları aracılığıyla tazminat ödemesine sebep olan alıcı firmalar aleyhine yasal takip işlemi başlattığını, tazminat ödemesine konu sevkiyat belgeleri, anılan hukuki işlemlerde delil olarak ibraz edilmekte olduğunu; alıcı firmaya iletilen faturalar üzerinde, alıcı firmanın ödeme yapması gerektiği tarihler bildirilmekte ve söz konusu vade tarihleri, alıcının temerrüt tarihinin tespitinde dikkate alınmakta olduğunu, yukarıda belirtilen poliçe hükümleri ve yasal düzenlemeler çerçevesinde, vadesi geçmiş alacakların kendisine geç bildirilmesi halinde sigortacı davalı bankanın tazmin yükümlülüğünün ortadan kalkacağını, davacı, iddialarını alıcısı ile yaptığı sözleşmede vadenin 90 gün olarak belirlendiğine dayandırmakta olduğunu, bununla birlikte dava dilekçesinde alıcı ile arasındaki temel ilişkiyi düzenlediğini iddia ettiği sözleşmeyi 11.03.2021 tarihine kadar konuya ilişkin yapılan yazışmalara rağmen davalı bankaya sunmadığını, davalıya tazminat için başvurulan 10.07.2020 ve 20.07.2020 tarihli iki faturanın vadesi 90 gün, bir faturanın vadesi 60 gün olduğunu, yine davacının iflas kaydı için yaptığı başvuruda da alıcının alıcı firmanın muhasebe kayıtları ile uyumlu bir şekilde 30 günlük vadelerin kabul edildiği görüldüğünü, alıcı firma tarafından bankya gönderilen 2020 yılına ait diğer faturalar da vadeler 30 gün olarak belirlendiğini, özetle davacı ile alıcı arasında imzalandığı iddia edilen ama ancak tazminat talebinin süre nedeniyle reddedileceği bildirildikten sonra ortaya çıkan sözleşmede yer alan hükmün aksine taraflar arasında alıcının ilk beyanına göre 30 günlük vade ile çalışılması söz konusu olduğunu, en azından 90 günlük vade ile çalışılması gibi sözleşmeden kaynaklı bir uygulama bulunmadığını, davacının, sunulan sözleşmenin de faturalarda yer alan vadeleri ortadan kaldıracak nitelikte olduğunu, sözleşmenin taraflar arasındaki ilişkiyi düzenleyen belge olduğunu, faturanın teknik ve zorunlu unsurları içeren bir belgeden ibaret olduğu şeklindeki iddiaları da mesnetsiz olduğunu, sözleşmenin gerçekten üzerinde yer alan tarihte imzalandığı ve taraflar arasındaki ilişkiyi düzenlediği hususundaki makul şüphelerinin gerekçeleri yukarıda açıkladıkları olmakla birlikte, söz konusu sözleşmenin “çerçeve sözleşme” niteliğinde olduğu dikkate alındığında bu sözleşme ile belirlemenin genel kural olduğunu, özelde tarafların sevkiyat bazlı olarak farklı anlaşmalara girebileceğini, diğer bir ifade ile davacı tarafından iletilen sözleşme üzerindeki tarihte imzalanmış ve taraflar arasındaki genel ilişkiyi düzenliyorsa dahi sevkiyatlar özelinde faturalar ile belirlenmiş vadeyi değiştirecek nitelikte olmadığını, ancak fatura üzerinde bir vade yer almıyor ise, sözleşmedeki vadeye müracaat edileceğini, davacının dosyaya sunduğu görüşler de aynı sevkiyat özelinde bir sözleşme ve fatura olduğunda kabul edilebilecek olmakla birlikte genel çerçeveyi belirleyen sözleşme bakımından bu yorum geçerli olmadığını, sözleşme metnindeki ifade de ——– şeklinde olduğu, yani ifade edilen azami vadenin 90 gün olduğunu, ödemelerin en geç 90 gün içinde yapılması gerektiğini, davacı ile alıcısı arasındaki ticaret incelendiğinde de 30-60-90 gün olarak belirlenen vadeler bulunması bu yorumu desteklemekte olduğunu, davacı tarafından düzenlenen faturalarda “sehven” 30 günlük vade belirlendiğinin iddia edilmesi de ticaret hayatının gerçekleri ile bağdaşmadığını, müvekkilinin, ihracatçıların desteklenmesi amacıyla kâr amacı gütmeksizin faaliyet gösteren kamu sermayeli bir kurum olduğunu, bu amacı doğrultusunda ihracatçıların mağduriyetini gidermek için azami özen gösterdiği, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde davacının —– başlattığı ilamsız takibe ilişkin itirazın iptalini gerektirecek bir husus bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere alacağın belirlenmesi ancak bir yargılama sonucu mümkün olacağını, takibe konu alacağın icra inkâr tazminatını gerektirecek nitelikte bir alacak söz konusu olmadığını tüm bu nedenlerle müvekkili hakkında yapılan takibe ilişkin davalı banka itirazının iptali talepli olarak açılan haksız ve yersiz davanın reddine yargılama giderlerinin ve vekâlet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talep etmiştir.Mahkememizce; ——-l Ticaret Sicili Müdürlüğü’nden davacı ——– Şirketi’nin ticari sicil kayıtları celp edilmiş, —— şirketinden davacı ile akdedilen kısa vadeli ihracat kredi sigortası sözleşmesi ve ilgili tüm evrakları getirtilmiş,——- Esas sayılı dosyası UYAP üzerinden celp edilerek incelenmiş, mahkememizce bir sigorta uzmanı, bir bankacı ve bir mali müşavirden oluşan bilirkişi heyetinden hüküm kurmaya ve denetime elverişli kök ve ek rapor alınarak taraflara tebliğ edilmiştir.Dava, kısa vadeli ihracat kredi sigortası poliçesinden kaynaklı tazminat istemine ilişkin başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir eda (alacak) davasıdır. Yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Takip alacaklısı tarafından takip borçlusuna karşı açılır. Borçlu bu davaya karşı vereceği cevapta ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri ile bağlı değildir. Borçlu cevap dilekçesinde itiraz ederken bildirmiş olup olmadığına da bakmaksızın bütün savunma sebeplerini bildirmelidir. Alacaklı bu davada alacağının varlığını 6100 sayılı HMK’ ya göre caiz olan her türlü delille ispat edebilir.Celp ve tetkik edilen ——- Esas sayılı dosyasında; davacı takip alacaklısı tarafından 11/08/2021 tarihli takip talebi ile davalı takip borçlusu hakkında ilamsız takip başlatıldığı, ödeme emrinin davalı takip borçlusuna 17/08/2021 tarihinde tebliğ edildiği, takip borçlusu vekilinin 13/08/2021 tarihinde borca ve ferilerine karşı itiraz ettiği ve bunun üzerine takibin durduğu, itiraz dilekçesinin davacı takip alacaklısına tebliğ edilmediği, eldeki davanın yasal bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.

Tüm dosya kapsamı, toplanan ve değerlendirilen deliller ve alınan bilirkişi kök ve ek raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; taraflar arasında 07/06/2018 düzenleme tarihli, —– no’lu, 750.000,00 ABD doları Azami Tazminat Ödeme Sınırlı Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigortası Genel Poliçesi düzenlendiği, 20/06/2019 tarihinde düzenlenen —— ile prim indirim oranının %15, azami tazminat ödeme sınırının 1.000.000,00 ABD Doları olarak değiştirildiği, poliçenin 9. madde (b) fıkrasının; ‘Aksi kararlaştırılmadıkça Sigortalı, sigorta kapsamındaki sevkiyatlar ile ilgili vade tarihinde kısmen veya tamamen ödenmemiş olan meblağları vade tarihini takip eden AZAMİ 60 GÜN İÇİNDE —— belirlediği usuller çerçevesinde Vadesi Geçmiş Alacaklar Aylık Bildirim Formu ile —— bildirecektir’ ve (d) fıkrasının; ‘Bu Poliçe’nin diğer hükümlerine bakılmaksızın 9. madde gereğince bildirilmesi gereken hususların süresinde beyan edilmemesi ve belgelerin ibraz edilmemesi halinde ——– bu Poliçe kapsamındaki her türlü yükümlülüğü ortadan kalkar’, 18’nci maddesinin ‘Bu Poliçe’nin diğer hükümlerine bakılmaksızın madde 8,9,10 ve 20’de belirtilen yükümlülüklerin Sigortalı ve/veya Satıcı tarafından yerine getirilmemesi halinde ——- bu Poliçe kapsamındaki her türlü yükümlülüğü ortadan kalkar’ şeklinde olduğu, 22/07/2019 tarih, ——- numaralı poliçe ile davadışı alıcı için limit bildirim formunda, alıcı limit tutarının 275.000,00 EURO, ödeme vadesinin 120 gün, başlangıç tarihinin 01/06/2019, bitiş tarihinin 31/05/2020 olarak belirlendiği; davacı sigortalı şirket tarafından, dava dışı ——– firmasına 07/03/2020 tarih, ——- numaralı, ihracat, e-fatura ve aynı tarih ——- numaralı, iskonto sonrası net 23.069,74 EURO bedelli ve 14/03/2020 tarih, ——– numaralı, ihracat, e-fatura ve aynı tarih ——– numaralı, iskonto sonrası net 76.119,52EURO bedelli iki adet fatura düzenlendiği, incelenen davacı şirket ticari defter ve kayıtlarına göre davacı tarafın dava dışı ——- adlı firmadan takip tarihi itibariyle 89.786,54 EUR karşılığı 808.788,18 TL tutarında alacaklı gözüktüğü, söz konusu faturaların ödenmemesi üzerine davacı tarafından dava konusu kısa vadeli ihracat kredi sigortası poliçesi kapsamında zararın tazmini için davalıya başvuru yapıldığı, ancak davalı tarafça başvurunun süresinde yapılmadığı gerekçesiyle davacı tarafa poliçe kapsamında ödeme yapılmaması üzerine işbu dava konusu icra takibinin başlatıldığı ve davalının takibe itirazı nedeniyle de Mahkememizde işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmüştür.Her ne kadar davalı tarafça davacı sigortalının başvurunun süresinde yapılmadığı beyan ve iddia edilmiş ise de, Mahkememizce hükme esas alınan ve denetime elverişli bulunan bilirkişi heyetinin tanzim ettiği kök ve ek rapor uyarınca; davacının 07/03/2020 tarih,——– numaralı, 23.069,74 EURO tutarlı sevkiyatına ilişkin faturada vadenin, mal mukabili 90 gün olarak gösterildiği, davacı ile davadışı müşterisi alıcı arasında düzenlenen ve dosyaya tercümesi sunulu olan çerçeve sözleşmenin 4.maddesine göre, vade başlangıcının mal alıcıya teslim edildiği tarihte başlamakta olduğu, ancak, dosyaya sunulan belgeler ve beyanlarda fatura tarihinin vade başlangıcı olarak alındığı, bu durumda, inceleme sonucunda; 23.069,74 EURO tutarında faturanın ödeme vadesinin fatura tarihi olan 07/03/2020’den 90 gün sonra şartına istinaden 05/06/2020 tarihi olduğu, bu durumda anılan tutarın vadesi 05/06/2020 olup, bu sevkiyat bakımından 20/07/2020 tarihinde yapılan bildirimin, vadeden itibaren 60 günlük süre içinde kaldığı, davalının fatura vadesinin 90 gün değil, 30 gün olduğu şeklindeki iddiasının ise alıcı beyanına dayanmakla birlikte, alıcının, yanlış anlaşılma olduğunu beyan ederek, pandemi nedeniyle vadelerde değişiklik olduğunu ifade ederek, düzeltme beyanında bulunduğu, dosyaya sunulu olan Gümrük Çıkış Beyannamesi ekinde yer alan faturada da davalının sunduğu kayıtlarda vadenin 90 gün olarak yer aldığının belirlendiği; davacının 14/03/2020 tarih, ——- numaralı, 75.967,11 EURO tutarlı sevkiyatına ilişkin faturada ise vadenin, mal mukabili 60 gün olarak gösterildiği, az önce açıklanan neden ve gerekçelerle, dosyaya sunulan belgeler ve beyanlarda fatura tarihinin vade başlangıcı olarak alındığı görüldüğünden, 75.967,11 EURO tutarında faturanın ödeme vadesinin fatura tarihi olan 14/03/2020’den 60 gün sonra şartına istinaden 13/05/2020 tarihi olduğu, bu durumda da anılan tutarın vadesi 13.05.2020 olup, bu sevkiyat bakımından 10/07/2020 tarihinde yapılan bildirimin, vadeden itibaren 60 günlük süre içinde kaldığı, davalının fatura vadesinin 60 gün değil, 30 gün olduğu şeklindeki iddiasının ise alıcı beyanına dayanmakla birlikte, alıcının, yanlış anlaşılma olduğunu beyan ederek, pandemi nedeniyle vadelerde değişiklik olduğunu ifade etmek suretiyle düzeltme beyanında bulunduğu, dosyaya sunulu olan Gümrük Çıkış Beyannamesi ekinde yer alan faturada da davalının sunduğu kayıtlarda vadenin 60 gün olarak yer aldığının belirlendiği, dolayısıyla davacının her iki fatura bakımından da vade tarihinden itibaren 60 günlük süre içinde bildirimde bulunduğu; bunun yanı sıra vade tarihlerinin davalı iddası şekilnde kabulü ihtimalinde dahi; 26/03/2020 tarih ve ——- sayılı ——- yayımlanan 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un geçici 1. maddesi gereğj Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla; a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, b) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar duracağı ve bu sürelerin, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlayacağı, durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan sürelerin, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılacağının belirlendiği, davalı iddiası doğrultusunda vadenin 30 gün olarak kabulü halinde, vade tarihlerinin 06/04/2020 ve 13/04/2020 olacağı, sözleşmenin 9.b. maddesi uyarınca yapılacak bildirimin 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamına girdiğinin kabul edilebileceği; bu durumda 44.037 Euro tutarlı sevkiyata ilişkin olarak sözleşmenin 9.b. maddesi uyarınca yapılacak bildirim bakımından vadeden itibaren işlemeye başlayan 60 günlük sürenin, 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi ve ——– sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın 1. maddesi ile 15.06.2020 tarihine kadar durduğu; dolayısıyla fiilen durma tarihi içinde kalan 60 günlük bildirim süresinin son gününün 15/08/2020 tarihine uzayacağı, davacının ise 10/07/2020 ve 20/07/2020 tarihlerinde yapılan bildirimleri bakımından, covid-19 salgını dolayısıyla sürelerin durması nedeniyle vade tarihinden itibaren 60 günlük süre içinde bildirimde bulunma koşulunun yerine getirildiğinin kabulünün gerekeceği sonucuna varılmıştır. Sonuç itibariyle; davacının bildirim süresine riayet ederek gerçekleşen riziko için tazminata hak kazandığı anlaşılmış, bilirkişi heyetinin ek raporundaki açıklama ve hesaplamalar dikkate alınmak suretiyle zarar tazmin oranı için poliçenin 13. maddesinde belirlenen zararın %90’ının ——- tarafından karşılanacağı tespit edilmekle, yani zararın tazmininde %10 oranında muafiyetin söz konusu olduğu, poliçe şartlarına göre, davalının, davacının 99.036,85 Euro zarar tutarının, %90’ı olan 89.133,17 Euro tutardan sorumlu olacağı ve davacının başlattığı takipteki asıl alacağı her ne kadar EURO cinsinden belirtilmişse de takibin dayanaklarından olan poliçede tazminat ödemesinin —— Dolarına çevrileceği maddesi gereğince, davalının poliçenin 16. maddesi gereği tazmin etmesi gereken 89.133,17 EURO’nun ——- Doları cinsinden karşılığının 97.458,21 ABD Doları olacağı hesap edilmiş olup, hesaplanan bu bedel üzerinden davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.Davacı takipte her ne kadar işlemiş faiz talebinde % 6 oranında faiz talep etmişse de taraflar arasında düzenlenen sigorta sözleşmesinin 15’inci maddesinde “Bu maddede belirtilen zararın kesinleşmesi süresiyle uyumlu olarak aksi kararlaştırılmadıkça ——- Sigortalıya ayrıca vade tarihinde geçerli olan —— sayfasında yer alan dört aylık veya bir aylık ortalama ——- üzerinden faiz ödemesi yapar” şeklinde faiz oranının kararlaştırıldığı, bilirkişi ek raporunda —— oranları uygulanmak suretiyle davacının hesap edilen 97.458,20 USD toplam asıl alacağına, takip tarihine kadar işlemiş faiz tutarının 70,05 USD olarak hesaplandığı görülmekle; davanın kısmen kabulü ile; ——-esas sayılı takip dosyasına davalı borçlunun yaptığı itirazın kısmen iptali ile takibin 97.458,21 USD asıl alacak ve 70,05 USD işlemiş faiz üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren vade tarihinde geçerli olan —— sayfasında yer alan 4 aylık veya 1 aylık ortalama ——- üzerinden hesaplanacak faiz işletilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair karar vermek gerekmiştir.İcra ve İflas Kanununun 67.maddesinin 2.fıkrası gereğince, icra tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Dosya kapsamı, sunulan belgeler, takip talebi ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde alacağın likit olduğu anlaşılmakla kabulüne karar verilen 97.458,21 USD asıl alacak miktarının takip tarihindeki TL karşılığının %20’si oranında hesaplanacak icra inkar tazminatının da davalıdan tahsiline dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM (Yukarıda Açıklanan Nedenlerle):
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile; ——- esas sayılı takip dosyasına davalı borçlunun yaptığı itirazın kısmen iptali ile takibin 97.458,21 USD asıl alacak ve 70,05 USD işlemiş faiz üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren vade tarihinde geçerli olan ——- sayfasında yer alan 4 aylık veya 1 aylık ortalama libor üzerinden hesaplanacak faiz işletilmesine,
2-Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-Alacak likit olduğundan kabulüne karar verilen asıl alacak miktarının takip tarihindeki TL karşılığının %20’si oranında hesaplanacak icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-Harçlar kanunu uyarınca alınması gereken 63.215,19 TL harçtan peşin yatırılan 14.496,46 TL harcın mahsubu ile bakiye 48.718,73 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından yapılan 14.564,26 TL dava açılış masrafı ile 7.607,70 TL yargılama masrafı toplamı 22.171,96 TL yargılama giderinden kabul ve redde göre hesap olunan 17.655,20 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı kendisini vekille temsil ettiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince davacı vekili için tayin olunan 119.795,80 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı kendisini vekille temsil ettiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince, reddedilen kısım yönünden davalı vekili için tayin olunan 36.145,10 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Suçüstü ödeneğinden karşılanan 1320 TL arabuluculuk ücretinden kabul ve red oranına göre hesap olunan 1.051,10 TL’sinin davalıdan, 268,90 TL’sinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
9-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı HMK md. 333 uyarınca karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde——- Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 12/07/2023