Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/248 E. 2023/569 K. 15.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/248 Esas
KARAR NO: 2023/569
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 19/04/2021
KARAR TARİHİ: 15/09/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı şirketin elektrik taahhüt işleri yaptığını, ——— Residence ve ——— Hotel projesi için dava dışı işveren şirket ile imzalanan sözleşme ile projenin elektrik işlerinin üstlenildiğini, bu sebeple dava dışı ——— şirketi bayisi olan davalı ——— şirketi ile davacı şirket arasında 28.03.2014 ve 30.04.2014 tarihli sözleşmelerin imzalandığını, 28.03.2014 tarihli sözleşme uyarınca 27.09.2014 tarihli ve 150.000,00 TL bedelli, 11.10.2014 tarihli ve 170.000,00 TL bedelli, 18.10.2014 tarihli ve 250.317,60 TL bedelli çeklerle 570.317,60 TL, 30.04.2014 tarihli sözleşme uyarınca ise 08.11.2014 tarihli ve 22.11.2014 tarihli olmak üzere beheri 298.280,00 TL bedelli çeklerle de 596.560,00 TL olmak üzere toplamda 1.166.877,60 TL ödeme yapıldığını, ödemeler sözleşmelerde belirlenen kabloların teslim tarihlerinden aylar önce yapılmış olmasına rağmen, davalı ———- bedeli ödenmiş olan kabloları teslim etmediğini, ——– Noterliğince düzenlenen 29.08.2014 tarih ve ——— yevmiye numaralı ihtarname ile kendilerine ödenen bedellerin iade edilmesiyle birlikte sözleşmenin feshine ilişkin beyan ve ihtar yapıldığını, ancak bu ihtarnameye hali hazırda tasfiye sürecinde olan ihtarnamenin keşide edildiği dönemde iflas erteleme talebinde bulunmuş olan ——– veya kendisine atanan kayyımlar tarafından bir dönüş olmadığını, yapılan ödemelerle ilgili olarak ——– Esas sayılı dosyasından menfi tespit ve istirdat talebinde bulunulduğunu, yapılan yargılama neticesinde de davalılardan “———–” a bu çek bedellerinden ötürü borçlu olunmadığının tespit edildiğini, ödemesi yapılan bu bedellerin istirdatına, yargılama neticesinde verilen kararla birlikte söz konusu kabloların davacı şirkete teslim edilmediğinin sübuta erdiğini, yargılama sürecindeki ——— beyanları vasıtasıyla durumun açıkça ikrar edildiğini, ancak ilerleyen dönemlerde ———- hakkında ———– kararıyla iflas kararı verildiğini, şirketin tasfiye sürecine girdiğini, tasfiye sürecinin ——— iflas sayılı dosyasında devam ettiğini, alacak kaydı talebinde bulunduklarını ancak bu tarihe kadar söz konusu alacaklarının halen ödenmediğini, ——— ile ———- arasında organik bağ bulunduğunu, her iki davalı şirketin ortaklarının ve yetkililerinin aynı kişilerden oluştuğunun sicil kayıtları ile sabit olduğunu, her iki şirket merkezine ait adreslerin de aynı olduğunu, her iki davalı şirketin resmi kayıtlarla sabit olan organik bağları, yürütmüş oldukları ticari faaliyetlerinde de fiilen birlikte hareket etmeleriyle ayıca gün yüzüne çıktığını, ——– şirketinin yönetim kurulu başkanının aynı zamanda ——– şirketinin de tüm işlemlerini fiilen yürüttüğünü belirterek tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla, davalarının kabulü, davalılar arasındaki organik bağın tespiti ile müvekkilinin ———- şirketinden olan alacağının şimdilik 10.000 TL’sinin, yapılan ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte, her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin de davalılara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.

SAVUNMA :
Davalı … kendisine usulüne uygun yapılan tebliğe rağmen davacının dava dilekçesine cevap vermemiştir.Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının eski ortakların günümüzde dahi aynı şekilde olduğunu belirttiğini, ———- isimli firmanın 2014 yılından itibaren tek ortaklı olarak ticari hayatına devam eden bir firma olduğunu, ——— firmasının ilk olarak 2005 yılında ———- Şirketi olarak kurulduğunu, unvanın ———- Şirketi olarak değiştirdiğini, 18 Ağustos 2005 tarihli ———– kurucularının adı soyadının belirtildiğini, bunun dışında sonraki ilanların hiçbirinde ortakların durumları ve ortaklardan hangilerinin faal olarak devam ettiğine dair ———- bilgi bulunmadığını, buna rağmen davacının ilk kurucular şirkette devam ediyormuş gibi dava dilekçesini oluşturduğunu, güncel firma bilgisinin özellikle beyandan kaçınıldığını, Sayın Mahkemede yanlış bir algı oluşturulmaya çalışıldığını, müvekkilinin hali hazırda tek ortağı ve tek yöneti ——— olduğunu, ———- işbu firmayı tamamen almadan önce ——– isimli firmada herhangi bir ortaklığı veya yöneticiliği olmadığını, ——— ——– isimli firmanın tek ortağı ve tek yöneticisi olduğu dönemin davacının henüz ——— isimli firmadan alacağının doğmadığı veya hukuken ihtilaflı hale gelmediği bir dönem olduğunu, iflas ile ilgili dava veya davacının iddia ettiği alacağından kaçmayı ya da kaçınmayı gerektirecek hukuku herhangi bir nedenin söz konusu olmadığını, halihazırda kurucuların müvekkili şirket ile bağlarını ve ilişkilerini devam ettirmediklerini, ———— da ———- isimli firmada bir dönem sigortalı olarak çalışmasının olmadığını, bu dönemin ise henüz davacı alacağının oluştuğu dönem dahi olmadığını, davacının ise sanki güncel olarak ———- isimli firmanın bütün mali iş ve işlemlerinin müvekkil şirket tek yetkilisi ve tek ortağı ——— tarafından yapıldığını iddia ettiğini, bütün mali işlemlerle ilgilenebilme ifadesini kullanabilmek için davacının, en azından ———- tüm işlemleri yapabilmesi ile ilgili imza yetkisini sunması veya ortak ya da yönetici olmasıyla ilgili olarak bilgi-belge sunması gerektiğini, ——– böyle bir yetkisi olmadığından bu bilgi ve belgelerin mevcut olmadığını, bütün bu iddialara ilişkin davacının tek sunduğu belgenin çek teslim alma ile ilgili belgeler olduğunu, davacının bir şirketten çek veya belge teslim alan şahıs şirketin tüm mali iş ve işlemleriyle uğraşan kişi olduğunu iddia ettiğini, bu durumun hayatın ve ticaretin olağan akışına aykırı olduğunu, ayrıca davacının sunduğu belge tarihlerine bakılırsa belgelerin 2014 yılı belgeleri olduğunu, işbu belgelerin ———- isimli firma ile ilgili olduğunu, davacının bu işlemler sanki 2020 veya 2021 yılında olmuş gibi anlattığını, 2014 yılında ———– dahil olan ———- kısa süre içerisinde şirketin tek ortağı ve tek yetkilisi olduğunu, dolayısıyla davacının ———- isimli firma ile müvekkil şirketin aynı ortaklara sahip olduğuna dair iddiası borcun doğumundan veya borcun ödenmemesi ile ilgili anlaşmazlık olmasından önce olduğunu, henüz bir hukuki ilişki doğmamışken müvekkilinin o hukuki ilişkiye binaen malvarlığı kaçırmak için şirket kurduğundan bahisle organik bağ ileri sürmenin açıkça hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili şirketin ———- ile hiçbir organik bağının bulunmadığını, müvekkili şirket ile ———– isimli firmanın adreslerinin hiçbir zaman aynı olmadığını, belirtilen adreslerin hiçbirinin birebir aynı olmadığını, bahse konu iş merkezlerinde bina ayrımı ve hatta kat ayrımı dahi adresler arasında ciddi manada mesafe barındırdığını, davacının ortaklar ve adreslerle ilgili beyanlarının hiç birinin gücen gerçeği yansıtmadığını, davacının müvekkil şirket ile diğer davalı firmanın ortak şekilde hareket ettiğini ve siparişleri kabul ettiklerini beyan ettiğini, beyanlarının soyut iddia olduğunu, maddi hiçbir delile dayanmadığını belirterek haksız ve hukuka aykırı davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Dava hukuki niteliği itibariyle, Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasıdır. Mahkemece yapılan yargılama sırasında taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri bulunduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi heyeti tarafından alınan 17/09/2022 tarihli raporda özetle; davacı şirketin 2014 yılına ilişkin ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin zamanında yapıldığı, 2015 yılına ilişkin ticari defterlerinin GIB onaylı beratlarının süresinde alındığı, ticari defterlerinin TTK ve VUK hükümlerine göre usulüne uygun tutulduğu, 31.12.2015 tarihi itibariyle davacının kendi defterlerinde davalı ———- 61.393,07 TL borçlu gözüktüğü, davaya konu alacak iddiasının dayanağı çeklerin defterlerinde kayıtlı olduğu, Davalı ” ——— – şirketin – 2012-2013-2014-2015-2016-2017-2018 — yıllarına — ilişkin — ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin zamanında yapıldığı, TTK ve VUK hükümlerine göre usulüne uygun tutulduğu, davalının kendi defterlerinde davalı ———- 7.908,29 TL borçlu gözüktüğü, davalı ————– firmasının ortaklarının aynı zamanda ———- firmasının ortakları olduğunun görüldüğü, davalı şirketlerin adreslerinin merkez adreslerinin 19.01.2012 tarihinden 09.03.2016 tarihine kadar aynı iş merkezinde ama farklı bloklarda oldukları anlaşılmaktadır. Hatta ———– şirketinin adresini değiştirdiği 09.03.2016 aynı günde diğer davalı ———- da aynı binada ama farklı bir bağımsız bölüme taşındığı, davalı şirketlerin temsil ve ilzam yetkililerinin aynı yıllarda aynı kişilerden oluştuğu, davacının, davalı ————, aralarındaki sözleşme kapsamında çek verdiğini, çekler ödenmiş olmasına rağmen, malların teslim edilmediğini, ———— iflas ettiğini, davalılar arasında organik bağ olduğunu, peşin ödenen satış bedellerinin davalılardan tahsilini talep ettiği, Tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması meselesi esasen iki önemli hukuki gerçekten doğduğu bunlardan ilki, tüzel kişiliğin, onu oluşturan kimselerden bağımsız karakterde olması, yani hakların ve borçların sahibi olabilmesi ve bunun sonucunda da alacaklılarına karşı onu meydana getirmiş olan kimselerin değil, doğrudan tüzel kişiliğin sorumlu olması gerçeği, İkincisi ise, tüzel kişilerin hukukun öngördüğü geçerli amaçlar için kurulmuş oldukları, eğer, tüzel kişiliğin, onu oluşturan kimselerden bağımsız nitelikte olması gerçeğini sıkı şekilde kabul edersek, tüzel kişi ardındaki kimselerin yaptıkları ve fakat önlerinde tüzel kişilik perdesi olduğu için üçüncü kimselere tüzel kişinin bir faaliyeti olarak yansıyan işlemlerin sonuçlarına yönelik olarak tabana (gerçek sorumlulara) müracaat etme imkânını da reddetmemiz söz konusu olacağı, tüzel kişiliğin sözleşmeden ya da kanundan doğan her tür sorumluluktan ve bu arada borçlardan kurtulmak için bir araç olarak görülmesi özellikle kendisi ile hukuki ilişki içerisinde bulunan ve bu ilişkilerden alacak hakkına sahip vaziyete gelmiş olan diğer gerçek ve tüzel kişiler açısından çok ciddi sıkıntılar yaratabildiği, bu bakımdan, tüzel kişiliğe tanınmış olan bir hukuki statüyü alacaklıları zor durumda bırakmak için bir araç olarak görme eğilimini ya da daha farklı şekillerde onlardan mal kaçırmak maksadıyla kullanma girişimlerini engelleme gereği açıktır’. Tüzel kişinin perdesinin kaldırılması teorisi ile, tüzel kişiliğin ayrılığı ve bağımsızlığı prensibinin kötüye kullanıldığı somut durumlarda sadece hukuki anlamda sorumluluğu gündeme gelen tüzel kişilik dikkate alınmamakta, onunla birlikte, ayrı tüzel kişilik savunmasından yararlanabilecek (ancak mevcut yasal düzenlemeye göre sorumluluğu bulunmayan) diğer bir tüzel kişiliğin de (ya da gerçek kişinin) sorumluluğu ortaya çıkmaktadır. Esasen bu hallerde hukuk nazarında sorumlu olarak kabul edilebilecek olan tüzel kişilik gerçek borçlu da değildir. Yani, özellikle alacaklılardan mal kaçırmak ya da farklı sebeplerle hukuki sorumluluklarından sıyrılmak isteyen gerçek borçlunun kendini gizleyerek başka bir tüzel kişiliği ön plana koyması ve kendisi üzerinde bulunan bir sorumluluğu tüzel kişiliğin üzerine yıkması söz konusu olmaktadır. Kendini gizlemek isteyen tüzel kişilik bunu yaparken, yaratılan (paravan) şirket tüzel kişiliğinden de farklı ve bağımsız bir hukuki yapıda bulunduğunu ileri sürüldüğü, tüzel kişinin perdesinin kaldırılması teorisi çerçevesinde söz konusu bağımsızlığı yok edilmekte, onun ayrı bir kişi olduğu dikkate alınmamakta ve maddi anlamda inkar edilmektedir’. Tüzel kişinin perdesinin kaldırılması teorisi ile tüzel kişinin borçlarının üyelerine izafesi mümkün olabileceği gibi, üyelerin borçlarından dolayı da tüzel kişinin sorumlu tutulması sözkonusu olabilmektedir’. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ile tüzel kişinin hukuki niteliğine genel olarak ya da tamamen müdahale edilmiş olmayıp, sadece somut olayın özelliklerine göre istisnaen de olsa tüzel kişi ile üyeleri arasındaki mal ayrılığı ilkesinin uygulama alanı bulmaması imkanı yaratılmış olduğu, somut olay bakımından davacı ile davalılardan müflis ———— arasında hukuki ilişkinin ve sözleşmelerin akdedildiği, bu akitler çerçevesinde, çek bedellerinin davacı tarafından ödendiği ve fakat malları teslim alamadığı, sözleşmelerin de nispiliği gereği, sözleşmenin taraflarının sözleşme ile bağlı olacağı, davalılardan ———– iflas ettiği, davacı alacağının bir mahkeme kararına dayanmakta olduğu da görülmekle, yapılması gerekenin, alacak kaydının masaya yapılarak tasfiye sonucunun beklenmesi olması gerektiği, dolayısıyla her ne kadar somut olay bakımından, ortaklık yapısı, şirketin merkez adresleri, dikkate alındığında davalılar arasında bir organik bağ mevcut ise de yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, davacının doğrudan alacağının tahsili sürecini iflas kurallarına göre sonuçlandırması gerektiği, her tüzel kişisinin ayrı bir hukuk kişisi olduğu gereceğinin de bir sonucu olarak değerlendirilmekte olduğu, bu hali ile davacının doğrudan diğer davalı ———– müracaat edemeyeceği hususlarını beyan ve rapor etmişlerdir .———– sayılı kararının yapılan incelemesinde; davacı ———Şti.’nin iflasına karar verildiği görülmüştür. ——— İflas sayılı yazı cevabının yapılan incelemesinde; “——— Esas sayılı dosyası üzerinden iflasına karar verilen ve ——— iflas sayılı dosyası ile iflas tasfiye işlemlerine başlanılan müflis şirketin tasfiyesinin İİK’nun 218.maddesi uyarınca basit tasfiye olarak yapılmasına karar verilmiştir Mahkemeniz davacısı … vekili ———- müflis masasına ———- kayıt sıra numarası ile 1.216.831,80 TL alacak talebinde bulunduğu tespit edilmiştir. ———- Esas sayılı dosyası incelenmekle birlikte davacının iş bu davaya kısmi olarak konu ettiği alacağın tamamını iflas masasına——— kayıt sıra numarası ile 1.216.381,80-TL olarak alacak talebinde bulunduğu ilgili iflas müdürlüğünce tanzim olunan sıra cetvelinde alacağının tamamı kabul edilerek sıra cetvelinde ——– Sıraya alınmasına karar verildiği ve . İflas idaresi tarafından göre söz konusu davalı yönünden iş bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığından HMK’nın 114/1-h ve 115/2.maddeleri uyarınca davanın usulden reddine, davalı … Yönünden ise davaya konu alacağın iflas hükümleri neticesinde tahsil edildiği bu noktada davacının doğrudan alacağının tahsili sürecini iflas kurallarına göre sonuçlandırdığı ve davalı şirketin tüzel kişiliğin ayrılığı ve bağımsızlığı prensibinin kötüye kullanıldığı hususunun da davacı tarafça ispatlanamadığı ve asıl borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı borcun yöneltilemeyeceği hususu dikkate alınmakla açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının davalı … yönelik iş bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığından HMK’nın 114/1-h ve 115/2.maddeleri uyarınca davanın USULDEN REDDİNE, davalı … yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
2-Karar harcı 269,85-TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 170,78 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,07‬ TL harcın davacı tarafından tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı taraflar kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin ret sebebi ortak olmadığından davacıdan alınarak davalı taraflara ayrı ayrı verilmesine,
6-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ——— bütçesinden ödenen 1.360,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
7-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair davacı ve davalılar vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde ——— Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı. 15/09/2023