Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/836 E. 2021/534 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/836 Esas
KARAR NO : 2021/534

DAVA : Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/11/2020
KARAR TARİHİ : 17/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 18.000,00 TL tutarlı borç için kredi kefalet sözleşmesi imzalandığını, davalı bankanın, müvekkili aleyhine davaya konu kredi kefaleti sebep gösterilmek sureti ile İstanbul Anadolu —. İcra Müdürlüğünün — Esas sayılı dosyası—— asıl alacak üzerinden takip başlattığını, işbu dosya üzerinden ödeme emrinin müvekkiline tebliğ edilmesinin ardından çalışmakta olduğu işyeri marifeti ile maaşının belli bir kısmına haciz uygulandığını, müvekkilinden haciz yolu ile tahsil edilen bu tutarın haksız olduğunu, haksız yapılan tahsilatın istirdadının gerektiğini bildirdiğinden bahisle müvekkilinin davalı banka nezdinde imzaladığı kefaletlerin hukuken geçersiz haksız kefalet olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; eldeki davanın 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME ve GEREKÇE:
Dava; hile ile imzalatıldığı iddia olunan genel kredi sözleşmeleri kapsamında borçlu olmadığının tespiti için açılan menfi tespit davasıdır.
Türk Borçlar Kanunu 39/1.maddesinde; “ Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” düzenlemesi yer almaktadır.
Hilenin varlığının kabulü için şu şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır: Birinci şart “yanıltma”dır. Aldatan şahıs diğerini yanıltmış — olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez. Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. İkinci şart; “aldatma kastının bulunması”dır. Yalan söyleyen, sözlerinin yalan olduğunu bilerek söylemiş olmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi halinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Üçüncü şart “İlliyet bağı”dır. Aldatma karşı tarafı bir hukuki işlem yapmağa sevk etmiş olmalıdır. Eğer hukuki işlem bu aldatma olmadan da yapılacak idiyse, o zaman aranılan illiyet bağı yok demektir.
6098 s.y TBK 36 (818 s.y BK 28) maddesinde düzenlenen hilenin öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirilmemiş olması halinde sözleşmenin onanmış olduğunun varsayılacağı 6098 s.y TBK 39 (818 s.y BK 31)maddesinde düzenlenmiş bu halde işlemin 1 yıllık sürede itiraz olmaması yapılan işlemi onama anlamına gelmekte olup hile nedeniyle açılacak dava 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olup, süre aldatmanın öğrenilmesinden itibaren başlayacak olup anılan süre hak düşürücü süredir. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece, davanın her aşamasında tarafların ileri sürmesine gerek kalmadan resen gözetilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Hile’ye ilişkin bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında: davacı yan, her ne kadar dava konusu kredi sözleşmelerinin kendisine hile ile imzalatıldığını iddia etmiş ise de, icra dosyasının UYAP sistemi üzerinden incelenmesinde ödemelerin 01/10/2019 tarihinde başladığı ve düzenli olarak devam ettiği, davacı kefaletin hile ile imzalatıldığını iddia etmiş ise de davacının hilenin varlığını en geç ilk ödemenin yapıldığı 01/10/2019 tarihinde öğrendiği, öğrenme tarihi ile dava tarihi olan 02/11/2020 tarihi arasında 6098 sayılı TBK’nın 39.maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu, TBK’nın 39.maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçerli bir şekilde kurulmuş sözleşmelerin iptalinde uygulanacak süre olduğu, eldeki davada da kefalet işlemlerine ilişkin yapılan sözleşmeler usulüne uygun olup geçerli olduğundan sürenin hak düşürücü süre olduğu, davacı bir yılık hak düşürücü süre içerisinde ——–kalmadığını karşı tarafa bildirmediğine göre ——– vermiş sayıldığı ve — verdiğine göre — dolayısıyla hata ve hile sebebine dayalı olarak borçlu olmadığının tespiti yönünde talepte bulunamayacağı açık olup davanın hak düşürücü süre yönünden reddine, davalı tarafın kötüniyet tazminat talebinin ispatlanamadığından reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın hak düşürücü süre yönünden REDDİNE,
2-Davalı tarafın kötü niyet tazminat talebinin REDDİNE,
3-Alınması gerekli 59,30 TL harcın, 54,40 TL tutarlı kısmı dava açılırken davacı tarafından peşin olarak yatırıldığından bakiye 4,90 TL harcın davacıdan tahsiline,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan — göre belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Suçüstü ödeneğinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
8-Kararın kesinleşmesi ve talep halinde kullanılmayan gider avansının ilgilisine iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.