Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/791 E. 2021/635 K. 06.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/791 Esas
KARAR NO: 2021/635
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/10/2020
KARAR TARİHİ: 06/07/2021
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ticari taşıma işlerinde kullanılmak üzere —— aldığını, müvekkilinin aracı satın aldıktan — sonra boş olarak——- getirdiğinde aracın motor aksamının arıza yaptığını, müvekkilinin aracı servise götürdüğünde aracın motorunda ciddi arızalar ve gizli ayıplar olduğu müvekkiline bildirdiğini, müvekkilinin,—— sayılı ihtarnamesi İle davalı tarafa gizli ayıp ihbarında bulunduğunu, müvekkilinin araçtaki gizli ayıbın tespiti için —–dosyası ile tespit yaptırdığını ve bu tespit sonucunda uzman bilirkişi tarafından yapıları inceleme sonucunda —– tarafından —— bedelle almış olduğu, aracın——-olduğu, ——— bulunduğu, bu ——-çalışmasını engel olacağı, ———- bulunduğu, — bulunan ——— seviyesi olması gerekirken bu seviyenin olmadığı bu durumun —– yüzeyinde kaynak yöntemi ile giderilebileceği veya — — değişimi yöntemi ile giderilebileceği, aracın — —– bulunduğu bu arızaların nedenlerinin ise motorun uzun siireli zor çalışma şartlarında kullanımı ile kaynaklanan arızalar olduğu, araç motorundaki bu arızaların kısa süreli kontrol işlemi ile anlaşılmayacağı araçtaki ayıbın gizli ayıp olduğu hususlarının tespit edildiği, müvekkilinin bu arızaları gidermek için tamamı faturalandırılmış —- harcama yaptığını, bu harcamaların tahsili için—– dosyası ile takibe geçtiğini, borçlu tarafça yetki itirazında bulunulduğunu, bunun üzerine dosya ———numarasını aldığı, yapılan arabuluculuk görüşmelerinin de sonuçsuz kaldığını beyanla, davanın kabulü ile itirazı iptaline ve takibin devamına, tarafların tacir olması nedeni ile takip tarihi itibari ile alacağa değişen oranlarda avans faiz uygulanmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkil şirketin faaliyet konusu ikinci el ağır vasıta—– alım satımı yaptığını, satıcı müşterilerden alınan araçlar otoparkta muhafaza edilerek alıcı müşterilere satılıp teslim edildiğini, davacıya ———- satılıp teslim edildiğini, aracın satıldığı ——-yaşında olduğu ve müşteriden devir ve teslim alındıktan kısa süre sonra, trafiğe çıkarılmadan bir işlem ve tamirat yapılmadan mevcut haliyle uzman-şofor-tacir davacıya satılıp teslim edildiğini, dikkat ve özen sorumluluğu olan davacının; aracı görüp beğenerek, çalıştırıp kontrol ederek, yetinmeyip güvenip tercih ettiği kişi ve servislere inceleterek satın ve teslim aldığını, noterde düzenlenen araç satış senedinde de bu husus açıkça yazılı olduğunu, on dört yaşındaki kullanılmış ağır vasıta kusursu olamayacağından, yenisinin ——– kendisine satıldığını, alım satımı yapılan araçların yetkili servis düzeyinde olağanüstü teknik incelemesinin yapılmasının mümkün olmadığını, aracın teknik özelliklerine aykırı şekilde, ağır şartlarda yada kötü kullanımı sonucunda motorunda oluşacak arızadan, motor parçalarının standart özelliklerini kaybetmesinden müvekkil şirket sorumlu tutulamayacağını, davacının aracı çalıştırıp kontrol ettikten sonra, bilmenemeyen şekilde günlerce, yüzlerce kilometre kullandıktan, memleketine götürdükten sonra motorunda sonradan oluşacak bir arızayı müvekkil şirket temsilcilerinin tekeffül etmesi, böyle bir sorumluluğu üstlenmeleri her şeyden önce hayatın olağan akışına ticari örf ve adete ilgili mevzuata aykırı olduğunu, satış ve teslim öncesinde ve sırasında motorda bir arıza olsaydı, davacının aracı bu kadar süre. bu kadar mesafe çalıştıramayacağını, eldeki dava ile birebir örtüşen, delilleri arasında yer alan, müvekkil şirketin feri müdahil olarak taraf olduğu, sarış ve uyuşmazlık tarihine çok yakın tarihli ——— sayılı içtihadına göre müvekkil şirketin “garanti sorumluluğundan söz edilemeyeceğini, temsilcilerinin satışta yanıltma vs gibi ağır kusurundan da bugüne kadar söz edilmediğinden dava reddi gerektiğini, soyut ve belirsiz iddialarla ayıp ihbarında bulunulup, araç iade edilmeden, değişim talep edilmeden tazminat talep edildiği, talebi reddedilmesi üzerine de talebe uygun fatura ve belge temin edilerek yokluklarında mahkeme, bilirkişi aracılığı ile tespit yaptırıldığını, bu sebeple ————- dosyasından düzenlenen rapora da itiraz edildiğini beyanla, davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava hukuki niteliği itibariyle, ———– sayılı dosyası icra takibine davalının yapmış olduğu itirazın İİK 67. maddesi gereğince iptali ile icra inkar tazminatı isteminden ibarettir.
İİK. mad. 67/I -III, V‟de düzenlenmiş bulunan itirazın iptali davası, borçlunun itirazının hükümsüz kılınarak, itiraz ile duran ilâmsız takibe konu olan alacağın varlığının saptanarak, icra takibinin devam etmesini (ve bu suretle, takip konusu alacağın borçludan alınmasını) sağlamak amacı ile açılır.
İtirazın iptali davası açılabilmesi için; a) Yetkili icra dairesinde yapılmış geçerli bir ilamsız icra takibi bulunmalıdır. İtirazın iptal davası, icra takibi ile bağlantılı olduğundan, davalı aleyhine yapılmış geçerli bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası dinlenmez. Yetkili icra dairesinde yapılmış usulüne uygun bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası açılamaz. Eğer, icra mahkemesince “ödeme emrinin iptaline” ya da “icra takibinin iptaline” karar verilmişse, iptal davası konusuz kalır.
b) Borçlu tarafından süresi içinde yapılmış -ve hakkındaki takibi durdurmuş olan- geçerli bir itiraz bulunmalıdır.
Borçlu tarafından süresinden sonra ödeme emrine itiraz edilmiş olduğu için ya da süresi içinde olmakla beraber yanlış —– yere itiraz edildiği için takip kesinleşmisse veya takip, borçlunun itirazı nedeniyle değil de icra mahkemesinin kararıyla durdurulmuşsa bu gibi durumlarda itirazın iptali davası açmakta hukuki yarar bulunmayacaktır.
c) Alacaklı tarafından, borçlunun itirazının kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davasının açılmış olması gerekir. Alacaklının, “itirazın kendisine tebliğinden itibaren” bir yıl içinde borçlunun itiraz ettiği alacağının tespiti ve itirazın iptali dileğiyle açtığı dava “itirazın iptali” davası niteliğini taşır. Bu davanın açılabildiği, “bir yıllık süre” hak düşürücü süredir. Bir yıllık dava açma süresinin başlangıcı, “itirazın alacaklıya tebliğ tarihi”dir. Bu halde; borçlunun itirazı, alacaklıya tebliğ edilmemişse, bir yıllık dava açma süresi işlemeye başlamayacaktır. Davacının, itirazı herhangi bir şekilde öğrenip öğrenmemesi de sürenin başlamasını gerektirmez.
İtirazın iptali istemine konu, ——- dosyası takip dosyasının incelenmesinde; davacı alacaklının, davalı borçlu aleyhine genel haciz yolu ile icra takibinde buludğu, ödeme emrinin borçluya — tarihinde tebliğ edildiği; davalı borçlu vekili tarafından——-tarihli itiraz dilekçesinde borca itiraz edildiği, itiraz dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmediği, huzurdaki davanın yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri bulunduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi tarafından alınan raporda ,”Davaya konu aracın—- devir tarihinde,——–sayılı dosyası ile dava konusu araç üzerinde bilirkişi marifeti ile yapılan tespitte ——————–tespit edildiği, araç motorundaki bu arızaların kısa süreli kontrol işlemi ile anlaşılamayacağı, araçlaki ayıbın gizli ayıp olduğu” bilirkişi görüşüne iştirak edildiği. tespit edilen ayıplardan herhangi biri ağır motor hasarı verdirerek aracın ani olarak devre dışı kalabileceği, tespit edilen hasarların alıcının kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran gizli ayıplı olduğu, Satıcının ayıplardan sorumlu olacağı. satıcı bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumlu olacağı, bu nedenle; davalı ———- olayın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu, söz konusu ayıpların, davacının kısa kullanım süresi içindeki kullanımından kaynaklı meydana gelemeyeceği, söz konusu ayıpların uzun süreli ve hor kullanımdan ve aracın bakımlarının zamanında yaptınImamasından veya eksik yaptırılmasından kaynaklı olabileceği, devir öncesi kullanımdan kaynaklı olması nedeni ile davacı alıcının davaya konu olayda meydana gelen zararın oluşmasında herhangi bir kusurunun olamayacağı kanaatine varıldığı, hasar yönünden yapılan değerlendirmede, değiştirilen parçalardan bir kısmının aracın yaşına, eskiliğine ve yıpranmışlığına bağlı olarak eskiyen ve motor hazır açılmış iken değiştirelim denilecek, ayıplı olmayan, ilerde problem çıkarabilecek parçalar olduğu kanaatine varıldığı, davacının sunmuş olduğu faturadan sebebsiz zenginleşmeyi önlemek amacı ile çıkarıldığı, davacının talep edeceği zarar miktarının ——– olduğu, ” şeklinde rapor sunulmuştur.
Bilirkişi tarafından verilen ek raporda özetle, “Tespit dosyasında bilirkişi tarafından tespit edilen, kompresör serpantini yerine boru— kompresör su soğutma giriş ——- parçalarının gizli ayıplı olmadığı, bunların açık ayıp olduğu, gözle kolaylıkla tespit edilebileceği, göz önüne alınarak açık ayıplar için zamanında bildirim yapılması gerektiği nedeni ile bunların değerlendirmeye alınmadığı, diğer değerlendirmeye alınmayan değişen parçaların da —— ile ilgisi olmadığı, yıpranmaya bağlı olarak değiştirildiği bu nedenle de davacının bu yöndeki itirazları için kök raporda değişiklik yapılmasına gerek duyulmadığı, Davalı itirazı, değerlendirmelerin hukuksal olduğu yönündeki görüşe katılmadığı, davalının tespit edilen gizli ayıptan bilmese bile sorumlu olduğu” şeklinde rapor sunulmuştur.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya 6098 sayılı Borçlar Kanunu (TBK) ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun satım sözleşmesine dair hükümlerinin (TBK m. 207 vd) esasen tacirler arasında yapılan satım sözleşmelerine de uygulanması benimsenmiştir. Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 25/1, 3). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 25/I hükmü de uygulanacaktır.
Satım sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 207. maddesinde “satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Satım sözleşmesi synallagmatik, başka deyişle tam iki tarafa karşılıklı borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Tam iki yanlı sözleşmelerde, her iki yan birbirine karşı birer asli edim ile çeşitli yan ve tali edimler yüklenirler. Eş deyişle bu sözleşmeler nitelikleri gereği yanlardan her birini zorunlu olarak alacaklı ve borçlu kılar. Yanlardan her biri karşı edimi elde etmek için borç altına girer. Satıcının malın teslimi ve mülkiyetinin alıcıya geçirilmesi yükümlülüğü yanında satılanın ayıplardan ari olmasını sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karışı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer almaktadır. Düzenlemede “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” denilmektedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır ——. Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır——— Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir ————–Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Ancak TTK 25/4’de zamanaşımı süresi altı ay olduğunun belirlenmesi nedeniyle gizli ayıplarda azami ihbar süresi altı aydır. Eğer alıcı iğfal edilmiş, yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. —————– kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz.
Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da “ayıba karşı tekeffül” denmektedir. Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti TTK 25/3. maddede düzenlenmiştir. Bu hükme göre “ Emtianın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde keyfiyeti satıcıya bildirmeye mecburdur. Açıkça belli değilse alıcı emtiayı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde muayene etmeye veya ettirmeye ve bu muayene neticesinde emtianın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını muhafaza için keyfiyeti bu müddet içinde satıcıya bildirmeye mecburdur.” Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 25/3. maddede gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Borçlar Kanunun 223. maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir. Türk Borçlar Kanunun 223. Maddesine göre; alıcının, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorunda olduğu, alıcının gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal etmesi halinde, satılanı kabul etmiş sayılacağı, ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hükmün uygulanmayacağı, Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmesi gerektiği; bildirmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılacağı düzenlenmiştir.
Alıcı ihbar külfetini yerine getirmiş ise zamanaşımı süresi içinde Borçlar Kanununun 227 ve 228. maddelerinde kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği gibi zamanaşımı süresi dolsa bile kendisine karşı açılan davada ayıptan doğan defi hakkını ve seçimlik haklarını ileri sürebilir. Bu halde artık alıcının ayıpları bildiği ya da bilmesi gerektiği konusunda ispat yükü satıcıya aittir. Zira bu suretle satıcı yasal olarak kendisine düşen bir sorumluluğu reddetmektedir.
Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir.
Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür.
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Delillerin davayı etkileyecek çekişmeli hususlarda gösterileceği ve ispat faaliyetinin çekişmeli vakıalar için söz konusu olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır ——–
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı —- tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Somut olayda dava tarafın satıma konu araçtaki ayıpları davalı tarafa —— tarihinde bildirdiği görülmüştür. Mahkememizce alınan bilirkişi raporu ve ——- alınan bilirkişi raporunun benzer mahiyette olduğu, taraflar arasındaki satım ilişkisine konu araçta gizli ayıp bulunduğu, ayıbın kıs süreli kontrol ile anlaşılamayacağı, ayıbın davacının kullanımından kaynaklanmadığı, ayıbın aracın uzun süreli ve hor kullanımından, bakımlarının zamanında yaptırılmamasından veya eksik yaptırılmasından kaynaklandığının ve araçta meydana gelen hasarın ——— bedel ile giderileceği hususlarının tespit edildiği dolayısıyla araçtaki ayıpların satış öncesine dayandığı, satış öncesi gizli ayıplardan davacının sorumlu tutulamayacağı, bu ayıplardan davalının sorumlu olacağı, bilirkişi tarafından açık ayıplara ilişkin hesaplama yapılmadığı, açık ayıplardan da davalının sorumlu tutulamayacağı kanaati ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı tarafın icra inkar tazminatı talebi bulunmadığından bu yönde bir değerlendirme yapılmamıştır. Takip öncesi davalı taraf usulüne uygun olarak temerrüde düşürülmediğinden işlemiş faiz talebine ilişkin talebin de reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KISMEN KABULÜ İLE,
1-Davalının ——– dosyasına yapmış olduğu itirazının kısmen iptali ile, takibin —– asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren avans faiz işletilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Karar harcı 559,52 TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 288,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 271,52 TL harcın davalı taraftan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvurma harcı, 288,00 TL peşin nispi harc olmak üzere toplam 342,40 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine
4-Davacı tarafından yapılan 84,00 TL tebligat ve müzekkere gideri, 800,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 884,00 TL yargılama giderinin haklılık oranına göre 429,36 TL sinin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, kalan tutarın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davanın kabul edilen kısmı için davacı yararına karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 4.080,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davanın reddedilen kısmı için davalı yararına karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 4.080,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
9-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ——— bütçesinden ödenen 1.320-TL arabuluculuk ücretinin haklılık oranına göre 641,13-TL.sinin davalıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına, 678,87 TL.sinin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde ———- Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı 06/07/2021