Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/682 Esas
KARAR NO: 2023/424
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 03/09/2020
KARAR TARİHİ: 15/06/2023
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; borçlu davalılardan —— Şirketi dava dışı —— üç adet tıbbi ürün satın almış olup, Tıbbi ürünlerin satımına ilişkin dava dışı —— gönderilmek üzere —— LT sayılı ve 32.340 ABD Doları tutarında bir fatura düzenlenmiş ve ——- tarafından süresi içerisinde Fatura’ya karşı herhangi bir itirazda bulunulmadığından faturanın kesinleşmiş olduğunu, ——– söz konusu tıbbi ürünleri ——- teslim etmesine rağmen, ——- tarafından Fatura’ya konu borcun yüzde yetmişine karşılık gelen 22.680,00 ABD Doları
tutarındaki borç, 25 Ağustos 2018 tarihinde muaccel olmasına rağmen ödenmemiş olduğunu, 22.680,00 ABD Doları tutarındaki muaccel borcun —— tarafından —— ödenmesine ilişkin ihtarnamenin 12 Temmuz 2019 tarihinde keşide edilmiş olup İhtarname’ de ilgili tutarın en geç 17 Temmuz 2019 tarihine kadar ödenmesi talep edilmiş olup, İhtarnamenin —— ve —— tarafından tebellüğ edilmiş olduğunu, ancak söz konusu borcun İhtarname’ de belirtilen tarihte de ——- ödenmediğini, —— tarafından ——- teslim edilen üç adet tıbbi malzemenin bedelinin yüzde yetmişine karşılık gelen 22.680,00 ABD Doları tutarındaki alacak hakkı, ——- ile müvekkili ——- arasında 24 Aralık 2019 tarihinde imzalanan temlik sözleşmesi”) kapsamında müvekkiline devredilmiş olduğunu, Mahkemece de bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun alacağın devrini düzenleyen 183. Md. uyarınca, alacağın sözleşme ile üçüncü kişiye devri borçlunun rızasına bağlı olmadığını, bu nedenle, Temlik Anlaşması’nın imzalanmasıyla, Fatura’ya konu 22.680,00 ABD Doları tutarındaki alacak ile bu alacağa bağlı talep hakkı dahil tüm hakların müvekkiline intikal ettiğinin her türlü şüpheden ari olduğunu, Yargıtay’ın müstakar içtihatlarıyla da sabit olduğu üzere, temlik sözleşmesi ile alacağını temlik eden kişinin, söz konusu borç ilişkisinde taraf olma sıfatını kaybedecek ve onun yerine geçen temlik alan alacaklı sıfatını kazanarak alacak hakkını iktisap edeceğini, Bu kapsamda, —— Fatura’ya konu alacak hakkını Temlik Sözleşmesi marifetiyle müvekkiline devretmesini takiben, muaccel borcu ödemeyen Borçlu Davalılar’ a karşı 15 Ocak 2020 tarihinde Fatura’ya konu borcu ve takip öncesi işlemiş faizi kapsayacak şekilde toplam 24.447,67 ABD Doları’nın tahsili amacıyla ——– sayılı dosya ile ilamsız icra takibi başlatılmış olduğunu, İşbu dilekçe ile açılan davada Davacı’ nın talebinin, asıl alacak talebinden ibaret olup, Davacının huzurdaki davasında davalının takip öncesi işlemiş faize ilişkin itirazına yönelik bir talep bulunmamakta ve davanın toplam 22,680.-Amerikan Doları asıl alacak talep miktarına yapılan itirazın iptali için başlatılmakta olduğunu, Borçlu Davalıların tebellüğ etmiş oldukları ödeme emrine, borcun tamamına ve ferilerine haksız olarak itiraz etmesi üzerine, İcra Müdürlüğü tarafından İcra Takibinin durdurulmuş olduğunu, Borçlu Davalıların, müvekkiline karşı borçlarının bulunmadığına ilişkin itirazlarının hukuki mesnetten yoksun olup, Borçlu Davalılar’ ın itirazlarının, yalnızca borç ödeme tarihini geciktirmeye yönelik olup afaki bir beyan olmanın ötesine geçememekte olduklarını, Borçlu Davalılar’ dan biri olan ——, hem ——- tek pay sahibi ve münferiden temsile yetkili yönetim kurulu üyesi hem de ——- Şirketi’nin hakim ortağı ve münferiden temsile yetkili müdürü olduğunu, Doktor ——-, Müvekkili ile yaptığı yüz yüze görüşmelerde borcu kabul ettiklerini ve gerek şahsı, gerekse ilgili diğer şirketleri üzerinden borç bedelinin yakın zamanda ödeneceğine dair sözler vermesine rağmen sözünü yerine getirmemiş olduğunu, bilindiği üzere, şirketlerin pay sahiplerinin, sadece tüzel kişiliğe karşı sınırlı sorumlu olması ve üçüncü kişilere karşı sorumlu olmaması prensibinin tüzel kişiliği meydana getiren kişiler ile üçüncü kişiler arasında adeta bir “perde” oluşturmakta olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca, sermaye ortaklıklarında pay sahiplerinden birinin temsil ve idare yetkisine sahip olması durumunda, hâkim durumdaki pay sahibinin söz konusu hâkimiyeti kendi çıkarları uğruna ve alacaklıların zararına olacak şekilde kötüye kullanması halinde, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması suretiyle hâkim ortağın sorumluluğuna gidilebilmekte olduğunu, ——-, ——- üzerinden satın aldığı tıbbi ürünleri, diğer bağlı şirketi ——– işletmekte kullanmakta olduğunu, Bu nedenle, hâkim teşebbüs konumundaki ——-bağlı şirketleri olan ——- ile ——- malvarlıkları birbirine karışmış bulunduğunu, Bu kapsamda, ——- borçlarını ödememe gayesiyle ve kötü niyetle ——- tüzel kişiliğinin ardına saklanmakta ve aynı zamanda hâkim teşebbüs konumunda bulunduğu bağlı şirketlerini tek bir şirket gibi idare etmekte olduğunu, bu nedenle, İcra Takibi ile huzurdaki davayı adına Fatura düzenlenen ——- yönlendirmek gerektiği kadar hâkim teşebbüs konumundaki ——- ile satılan tıbbi ürünlerin kullanıldığı ——- yöneltme gereğinin hâsıl olduğunu, 02.07. 2020 tarihinde Müvekkili adına yapılan başvuru ile itirazın iptali davasında dava şartı olan arabuluculuk süreci başlatılmış olup, bu kapsamda, 12 Ağustos 2020 tarihinde Arabulucu nezdinde arabuluculuk görüşmesi yapılmış, bu görüşme neticesinde taraflar mutabakata varamamış ve bu nedenle arabuluculuk son tutanağı “anlaşmama” şeklinde düzenlendiğini bildirdiğinden bahisle icra dosyasına yapılan itirazın iptali ile takibin aynen devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; usule ilişkin olarak husumet ve zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, davalı müvekkillerin davacıya böyle bir borcu bulunmamakta olduğunu, Dava dışı ——- ile davalı müvekkili ——- arasında tıbbi ürün satımına ilişkin sözleşme imzalanmış olup, ancak işbu şirketin bu malları taraflarına gereği gibi teslim etmemiş ve sözleşme gereği edimini yerine getirmediğinden dava dışı şirkete ve dolayısıyla davacıya herhangi bir ücret ödeme borçlarının bulunmadığını,
——– şirketinin ürünleri gerektiği gibi taraflarına teslim etmemiş olmasına rağmen müvekkili hakkında ——– LT sayılı faturayı düzenlendiğinin iddia edilmiş olduğunu, İşbu şirketin düzenlediği fatura da taraflarına teslim edilmediğinden söz konusu faturaya itiraz etme şanslarının bulunmadığının açık olduğunu, İşbu sebeplerle davacının talep ve iddiaları kötü niyetli olup mahkemece reddinin gerektiğini, bu hususun defter ve kayıtların incelemesi sonucunda da ortaya çıkacağını, davacının dava dilekçesinde de açıkça belirttiği üzere —— LT sayılı faturanın davalı —– adına düzenlenmiş olduğunu, Dosyada mevcut diğer davalıların işbu sözleşme ve alacakla herhangi bir ilişiği bulunmadığını, Müvekkili ——- davalı şirketlerin yöneticisi ve pay sahiplerinden birisi olmakla birlikte ticari iş ve işlemleri şirketler üzerinden yürütmekte olduğunu, müvekkili ——- tacir vasfının dahi bulunmamakta olduğunu, bu hususlar değerlendirildiğinde davalı ——– de tıbbi ürün satımına ilişkin sözleşmenin şahsi olarak hiçbir şekilde tarafı olmadığının açık olduğunu, Ayrıca müvekkili davalı şirketlerin iştigal alanlarının farklı olduklarını, müvekkili Davalı ——-; ——- işletmecisi konumunda olduğunu, diğer davalı ——– faaliyet konusunun ise ”her türlü sağlık malzemesinin üretimi, montajı, ithalat, ihracatı ve pazarlaması” olup davalı şirketlerin faaliyet konularının farklı ve bağımsız olduklarını, dolayısıyla davalı şirketler arasında amaç, konu, yönetim ve ticari bütünlük bulunmamakta olduğunu, Şirketler arasında hukuki, organik, fiili bağlantının olmadığının ticaret sicili kayıtlarında ve tarafların defter kayıtlarında da sabit olduklarını, İşbu hususlar değerlendirildiğinde davalının haksız ve kötü niyetli talep ve iddialarının reddinin gerektiğini, doktrinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kurumuna alacakların borçludan tahsil edilememesi ve borçlu şirketle ilişkili şirkete borçlu şirketten mal kaçırılması hallerinin bulunması halinde başvurulabileceğinin açık olduğunu, ancak davacının henüz kesinleşmiş bir alacağı bulunmamasına rağmen davalı müvekkilleri ——– ve ——– davaya dahil etmesinde hukuka uyarlılık bulunmamakta olduğunu, dava konusu alacağı hiçbir şekilde kabul etmemekle birlikte söz konusu alacağın likit de olmadığını, davacının dava takip yetkisi bulunmamakta olup, dava takip yetkisi dava şartı olduğundan huzurda görülmekte olan davanın dava şartı yokluğundan reddinin gerekmekte olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE: Dava hukuki niteliği itibariyle ——- E., sayılı icra takibine davalının yapmış olduğu itirazın İİK 67. maddesi gereğince iptali ile icra inkar tazminatı isteminden ibarettir.İİK. mad. 67/I -III, V‟de düzenlenmiş bulunan itirazın iptali davası, borçlunun itirazının hükümsüz kılınarak, itiraz ile duran ilâmsız takibe konu olan alacağın varlığının saptanarak, icra takibinin devam etmesini (ve bu suretle, takip konusu alacağın borçludan alınmasını) sağlamak amacı ile açılır.İtirazın iptali davası açılabilmesi için; a) Yetkili icra dairesinde yapılmış geçerli bir ilamsız icra takibi bulunmalıdır. İtirazın iptal davası, icra takibi ile bağlantılı olduğundan, davalı aleyhine yapılmış geçerli bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası dinlenmez. Yetkili icra dairesinde yapılmış usulüne uygun bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası açılamaz. Eğer, icra mahkemesince “ödeme emrinin iptaline” ya da “icra takibinin iptaline” karar verilmişse, iptal davası konusuz kalır.b) Borçlu tarafından süresi içinde yapılmış -ve hakkındaki takibi durdurmuş olan- geçerli bir itiraz bulunmalıdır. Borçlu tarafından süresinden sonra ödeme emrine itiraz edilmiş olduğu için ya da süresi içinde olmakla beraber yanlış (yetkisiz/görevsiz) yere itiraz edildiği için takip kesinleşmisse veya takip, borçlunun itirazı nedeniyle değil de icra mahkemesinin kararıyla durdurulmuşsa bu gibi durumlarda itirazın iptali davası açmakta hukuki yarar bulunmayacaktır.c) Alacaklı tarafından, borçlunun itirazının kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davasının açılmış olması gerekir. Alacaklının, “itirazın kendisine tebliğinden itibaren” bir yıl içinde borçlunun itiraz ettiği alacağının tespiti ve itirazın iptali dileğiyle açtığı dava “itirazın iptali” davası niteliğini taşır. Bu davanın açılabildiği, “bir yıllık süre” hak düşürücü süredir. Bir yıllık dava açma süresinin başlangıcı, “itirazın alacaklıya tebliğ tarihi”dir. Bu halde; borçlunun itirazı, alacaklıya tebliğ edilmemişse, bir yıllık dava açma süresi işlemeye başlamayacaktır. Davacının, itirazı herhangi bir şekilde öğrenip öğrenmemesi de sürenin başlamasını gerektirmez. İtirazın iptali istemine konu,——- E. sayılı takip dosyasının incelenmesinde; davacı alacaklının, davalı borçlu aleyhine genel haciz yolu ile icra takibinde bulunduğu, ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği; borçlu tarafından borca itiraz edildiği, itiraz dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmediği huzurdaki davanın yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri bulunduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporu ile dava ve İcra dosyası, dosyaya sunulan bilgi ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonucuna göre, davacı yanın 22.680.-USD ASIL ALACAK TALEBİ üzerinden İtirazın İptali istemi ile davalılar aleyhine ikame etmiş olduğu işbu itirazın iptali davasında; temlik alacaklısı davacı yanın, 24.12.2019 Tarihli Temlik Anlaşması Kapsamında, temlik borçlusu davalı —— şirketinden Temlik Anlaşmasında belirtilen 22.680.-USD asıl alacağı bulunduğu sonuç ve kanaati bildirilmiştir.Somut olayda davalıların ticari defterlerini incelenmek üzere sunmadığı, davacı tarafın ticari defterlerini incelenmek üzere sunduğu ve davacı tarafın defterlerine göre davalıdan 22.680 USD cinsi alacaklı olduğu, HMK 222/3. Maddesinde ” İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.” hükmünün düzenlediği, hüküm doğrultusunda davalıların tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi durumunda davacı yanın ticari defterlerinin lehine delil olacağı değerlendirilmiştir..Temlik alacaklısı davacının, 24.12.2019 Tarihli Temlik Anlaşması kapsamında, davalı ——- Temlik Anlaşmasında belirtilen 22.680.-USD asıl alacağının bulunduğu usul ve yasaya uygun bilirkişi raporuyla tespit edilmiştir. Diğer davalıların bu borçtan sorumluluklarının bulunup bulunmadığı hususunda davacı tarafından davalı şirketleri davalı ——- hakimiyeti altında bulunan bağlı şirketler olarak değerlendirmiş ve ——– TTK m. 195/5 bağlamında hakim teşebbüs olması sebebiyle, gerek kendisinin gerekse bağlı şirketlerin bu borçtan birlikte sorumlu olduğunu iddia etmiştir.
Dava konusu ihtilafta bir şirketler topluluğunun bulunup bulunmadığı ve davalı ——- “hakim teşebbüs” olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğidir. hakim teşebbüs nitelendirmesi için teşebbüsün hukuki formunun bir önemi yoktur. Gerçek kişi, dernek, vakıf ve hatta tüzel kişiliği olmayan bir oluşum dahi hakim teşebbüs olarak nitelendirilebilir Bunun için hükümde sayılan araçlar ile bağlı şirketin/şirketilerin kontrol edilmesi ve/veya tek elden yönetilmesi gerekir. Dava konusu ihtilaf incelendiğinde davalı ——-, TTK m. 195 çerçevesinde bir şirketler topluluğunun hakimi olarak nitelendirilebilir.Hakim teşebbüsün sorumluluğu ise -huzurdaki ihtilaf açısından- TTK m. 202/1 bağlamında kaybı denkleştirmemeden doğan sorumluluk olarak ele alınabilir anacak dava konusu ihtilafta bu yönde bir talep yoktur. TTK m. 202/2 hükmü çerçevesinde, bağlı şirket açısında açıkça anlaşılabilir haklı bir sebebi olmayan bir yapısal işlem de dava konusu edilmediğinden, TTK m. hükmünün dava konusu ihtilafta uygulanması olanaklı değildir. Diğer yandan TTK m. 209 hükmü, Türk hukukunda yeni bir düzenleme öngörmekte ve “Hâkim şirket, topluluk itibarının, topluma veya tüketiciye güven veren bir düzeye ulaştığı hâllerde, bu itibarın kullanılmasının uyandırdığı güvenden sorumludur.” demektedir. Bu hüküm, özünde ——– sorumluluğuna dayanmakta olup ——- Mahkemesi uygulamasından esinlenmektedir. Ancak bu hükme göre bir sorumluktan bahsedebilmek için, “sınırları belirli” bir topluluk olması, topluluğun toplumda tanınır ve bilinir olması, bu bilinirliğin “toplumda güven veren bir düzeye ulaşmış olması”, bu güvenin kullanılması ve nihayet oluşturulan bu güvene aykırı davranılmış olması gerekir. Dava konusu ihtilafta ise, TTK m. 195 bağlamında bir şirketler topluluğundan söz etmek mümkün olsa bile, itibarı topluma veya tüketiciye güven veren bir düzeye ulaşmış bir topluluktan, ve dahası bu güvene dayanılarak yapılan bir işlemden söz etmek olanaklı değildir. Nitekim davacı taraf da bu hükme açıkça dayanmamıştır. Anılan sebeplerden ötürü, davalı ——- TTK m. 195/5 bağlamında hakim teşebbüs sıfatı ile bir sorumluluğunun bulunduğundan söz etmek olanaklı olmadığı anlaşılmakla ——- şirket bir tüzel kişidir ve borçlarından dolayı kural olarak sadece tüzel kişinin kendisi sorumludur. Tek borç ilkesi olarak adlandırılan ilkeye göre, ——- şirket ortağının şirketin borçlarından dolayı sorumluluğu bulunmamaktadır. Ancak, tüzel kişiliğin kötüye kullanılması halinde, TTK m. 2 hükmünden de yola çıkarak, hakkın kötüye kullanılmasının hukuk tarafından korunmayacağı gerçeği karşısında, tüzel kişinin arkasındaki kişiyi sorumlu tutmak mümkün olmaktadır. Buna “tüzel kişilik perdesinin” aralanması denmektedir. Tüzel kişilik perdesinin aralanması, sınırlı sorumluluk ilkesini yok saymayı gerektiren bir uygulamaya yol açmamak kaydıyla, somut olayın koşulları altında ve çok istisnai durumlarda başvurulması gereken bir yöntem olmalıdır. Bunun için, malvarlıklarının karışması, fiktif işlemlerle şirketin içinin boşaltılması, tüzel kişiliğin bir paravan olarak kullanılması, haksız fon aktarılması gibi koşulların bulunması gerekir. Salt bir şirketler topluluğunun bulunması, ortağın şirkete borçlanması veya bir tüzel kişinin birkaç demirbaşının bir başkası tarafından kullanılması, sınırlı sorumluluk ilkesinin yok sayılmasına yol açmamalıdır.Bir tüzel kişiye ait olan birkaç ürünün bir başkası tarafından kullanılması, tek başına “malvarlıklarının karışması” anlamına gelmemektedir. Bununla kasıt, şirket tüzel kişiliğinin yok sayılarak malvarlıklarının birbirine karışması, ortak ile şirket arasındaki veya bir şirket ile diğeri arasındaki sınırın belirlenememesidir. Bu değerlendirme hiç şüphe yok ki her şeyden önce şirket ile ortağı veya birden fazla şirket arasındaki mali ilişkilerin tespitine bağlıdır. Ortağın -tek ortak olsa bile- şirketin borçlarından sorumlu olmaması ise zaten sınırlı sorumluluk ilkesinin bir gereği ve bahşettiği en önemli olanaktır. Tek başına bu olanağın kullanılmasını hukuka aykırı görmek, modern şirketler hukukunun temeli olan sınırlı sorumluluk ilkesinin yok sayılması anlamına gelecektir.Anılan sebeplerden ötürü, temlik alacaklısı davacının davalılardan —— 22.680.-USD asıl alacağının bulunduğu, diğer davalıların bu borçtan dolayı bir sorumluluğunun bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Likit bir borcun borçlusu davalı ——- aksine, diğer davalıların itirazlarında bir kötü niyetin tartışma konusu olamayacağı açıktır. Yukarıda izah edilen tüm bu nedenlerle davanın ——- Şirketi yönünden kabulüne diğer davalılar yönünden karar vermek gerekmiştirİcra ve İflas Kanununun 67.maddesinin 2.fıkrası gereğince, icra tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötü niyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Takip talebi ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde alacak likit olduğu anlaşılmakla asıl alacağın %20 si oranında icra inkar tazminatının davalı —— Şirketinden tahsiline ilişkin talebin kabulüne karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KISMEN kabulü ile
1-Davalı borçlu ——– Şirketin——– Esas sayılı takip dosyasında yaptığı itirazın iptali ile takibin 22.680 USD üzerinden devamına, asıl alacak tutarına takip tarihinden itibaren 1 yıl vadeli USD cinsi mevduata devlet bankalarının uyguladığı en yüksek faiz oranının uygulanmasına,
2-Davalı ——– Şirketi, ——- ilişkin talebin reddine,
3-Davalıların kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
4-Alacak likit olduğundan kabulüne karar verilen 22.680 USD asıl alacağın takip tarihindeki TL karşılığının %20’si oranında hesaplanacak icra inkar tazminatının davalı ——- Şirketi alınarak davacıya ödenmesine,
5-Alınması gerekli karar ve ilam harcı olan 11.433,62 TL’nin dava açılırken davacı tarafça peşin olarak yatırılan 2.137,37 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 9.296,25 TL harcın davalı —— şirketinden tahsili ile hazineye irat kaydına,
6-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvurma harcı, 2.137,37 TL peşin harç olmak üzere toplam 2.191,77 TL harcın davalı ——- şirketinden alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan 1.700,00 TL bilirkişi ücreti, 440,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.140,00 TL yargılama giderinin davalı —— şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine,
8-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
9-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen kısım için karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ ye göre belirlenen 26.108,80 TL vekalet ücretinin davalı ——- Şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine,
10-Davanın reddedilen kısmı yönünden davalılar ——- ve ——- Şirketi kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ ye göre belirlenen 26.108,80 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı ——-, davalı —— Şirketi’ ne ödenmesine,
12-Suçüstü ödeneğinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalı ——- Şirketinden alınarak hazineye gelir kaydına,
13-Kararın kesinleşmesi halinde kullanılmayan gider avansının ilgili tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde ——-Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.15/06/2023