Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/615 E. 2023/804 K. 14.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/615 Esas
KARAR NO: 2023/804
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ: 29/07/2020
KARAR TARİHİ: 14/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ——–, küçük ———- annesi olup gebelik takibinin dava dışı ——— tarafından yapıldığını, ——– Tıbbi Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta poliçesi 03/08/2019-03/08/2020 tarihlerinde geçerli olmak üzere ——— no. ile davalı ——— Şirketi tarafından düzenlendiğini, Sigortalı doktorun gebelik takibinde davacı anneyi down sendromunu tespit eden testler, doğruluk oranları, alternatif tespit seçenekleri ve bunların reddedilmesi halinde ortaya çıkacak riskler konusunda usulünce aydınlatmayarak küçük ——— down sendromlu olarak doğmasına sebebiyet verdiğini, oysa down sendromu gebelikte tespiti mümkün olan, tespiti halinde de 2827 SK’na göre gebeliğin sonlandırılmasına izin verilen bir özür olduğunu, ———Hukuk Dairesi ise down sendromunu teşhise yönelik imkanlar konusunda hastayı aydınlatmayan doktorun sorumlu olacağını kabul ettiğini beyanla; fazlaya dair talep ve dava hakkımız mahfuz kalmak kaydıyla, Müvekkili küçük ———- için, 230.000 TL işgöremezlik (bakıcı ücreti dahil maddi) tazminatı, 40.000 TL manevi tazminat, Müvekkili ———- (anne) için 20.000 TL manevi tazminat, Müvekkili ———- (baba) için 20.000 TL manevi tazminat, olmak üzere toplam 310.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren avans faizi, mahkeme masrafları ve avukatlık ücretiyle davalıdan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Gebelik takibinin yaklaşık 40 haftaya yayılmış bir süreç olduğunu, Bu sürecin farklı aşamalarında farklı hekimler, uzmanlar ve hastaneler yer alabileceği gibi, hastanın sürecin farklı dönemlerinde tedavi ve takiplerini üst merkezler, dış merkezler ve dahi Özel Hastanelerde yürütebileceğini, davacının gebelik takibinde sigortalı hekim tarafından takip edildiği döneme ilişkin tüm test ve tetkikler eksiksiz yaptırıldığını, mevcut tıbbi yöntemlerle down sendromu vb. anomalilerin %100 tespiti mümkün olmadığı gibi, eğer test ve tetkiklerde düşük risk çıktı ise bu durumda da hekime kusur atfedilmesi mümkün olmadığını, testlerin tespit oranları değişkenlik gösterdiği gibi her doğum öncesi anomalinin doğumu sonlandırma endikasyonu da bulunmadığını, hastanın ikili tarama testi vb. yöntemlerle yüksek risk grubunda bulunmadığı durumlarda, amniyosentez, kordosentez ve ——– gibi invazif işlemlerin yapılması tıbbi açıdan mümkün değildir. Zira bahsi geçen invazif tanı yöntemleri yüksek oranda risk içerdiğinden, bu tür invazif girişimlerin yapılabilmesi için hastanın endikasyonlarının bu testlerin yapılmasına uygun olması diğer bir deyişle yüksek risk grubunda yer alması gerektiği O halde dahi, hastanın, hekimin yönlendirmelerine uygun şekilde işlem yapması (söz gelimi, amniyosentez için sevk edildi ise gönderildiği hastanede tetkiklerini yaptırması) gerektiğini, gebelik takibinde hastalar çoğu kez birden fazla hastanede farklı hekimler tarafından muayene edilmekte; özellikle her test ve tetkikin her yerde yapılamadığı gözetildiğinde, farklı tıp merkezlerinde çeşitli test ve tetkikler yaptırabilmektedir. Bu nedenle; davacı ———- doğum tarihinden 12 ay öncesini içerecek şekilde; davacı ———- gebelik tarihi ve 12 ay öncesini içerir ——— kayıtlarının ———- getirilmesi gerektiğini, kayıtlardan tespit edilecek hastanelerden ve tıbbi merkezlerden, tüm test ve tetkiklerin, hasta dosyalarının, raporların celbini talep etiklerini beyanla; Öncelikle zamanaşımı itirazı gereği davanın reddine, davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sırasında taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri bulunduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. ——–tarafından doktorun kusurunun tespiti bakımından düzenlenen raporda özetle; “Mevcut tıbbi kayıtlara göre, anne ——— 3. gebeliğinde ilk muayene başvurusunu 25/11/2019 tarihinde yaptığı, ileri anne yaşı ve kronik komorbid hastalık (hipertansiyon) risk faktörleri bulunan gebenin muayenesi yapılarak anatomik tarama için üst merkez Perinatoloji kliniğine yönlendirilmesinin tıbben uygun olduğu, tıbbi kayıtlar ve gebelik kontrollerini yapan hekimlerin verdiği ifadelere göre, 27/11/2019 tarihinde üniversite hastanesine başvuran hastaya amniyosentez önerildiği ancak hastanın kabul etmediği, sonraki muayenelerinde ileri gebelik haftası nedeniyle anomali taraması yapılmadığı, tüm bu bilgi ve bulgular doğrultusunda, dava konusu olayda 20. gebelik haftasından sonra hastaneye başvuran ve tespit edilen risk faktörleri nedeniyle yönlendirildiği Perinatoloji kliniğinde önerilen amniyosentez tetkikini kabul etmediği bildirilen, söz konusu gebelik haftasında down sendromu tanısı konulsaydı dahi 20. gebelik haftasını geçirmiş olması nedeniyle tahliye endikasyonu bulunmayan hastanın takip ve tedavisinde görev alan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı ———- uygulamalarına tıbbi hata atfedilmediği” şeklinde rapor sunulmuştur. Davacılar vekili, davalı tarafça Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigota Poliçesi ile sigortalanan dava dışı doktor ———, müvekkili ———- gebeliği sürecinde takip ettiğini, sigortalı doktorun müvekkilini usulünce aydınlatmaması sebebiyle müvekkili ——– down sendromlu olarak doğmasına neden olduğunu, bu nedenle müvekkillerinin maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek, sigorta poliçesi kapsamında zararlarının tazminini talep etmiştir. Uyuşmazlık; gebelik takibi sırasında davacı ——— sigortalı doktor tarafından down sendromunun teşhisi hususunda kesin tanı için başvurulabilecek yöntemler ve bu yöntemlerin riskleri hususunda gerekli aydınlatmanın yapıldığının ispat edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.———- sayılı kararında ———sayılı ilamında belirtildiği gibi, hekimin hastayı aydınlatma yükümlülüğü, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesi; “Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.” hükmü ve TMK 24. madde kapsamında açıklanmış olup, hukukumuzda aydınlatmanın yazılı biçimde yerine getirilmesi gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda hekim aydınlatma yükümlülüğünü sözlü ya da yazılı biçimde yapabilir ve bunu da davalı her türlü delil ile ispatlayabilir.Davacı ——— gebelik boyunca takibine ilişkin kayıtlar ve ———- Kurulu’nun 01/03/2022 tarihli raporundan; ” son adet tarihi bilinmeyen ve hipertansiyon rahatsızlığı bulunan ——— yaşındaki anne ———- 3. gebeliğinde ilk muayene başvurusunu 25/11/2019 tarihinde ——— polikliniğine yaptığı ——— tarafından yapılan ultrasonografik ölçümlerin göre 22. gebelik haftası ile uyumlu olduğu, amniyon sıvı volümü yeterli izlendiği, hastanın ileri yaşı ve komorbiditesi nedeniyle anatomik tarama amaçlı üst merkeze yönlendirildiği, 27/11/2019 tarihinde ——— polikliniğinde muayene edildiği, obstetrik ultrasonografi uygulandığı, 28/11/2019 tarihinde ———- polikliniğinde ——–, 20/12/2019 tarihinde ——— tarafından muayene edildiği, her iki hekim de ifadelerinde, hastanın 25/11/2019 tarihinde Perinatoloji bölümüne sevk edildiğini ve üniversite hastanesinde önerilen amniyosentez tetkikini kabul etmediğini belirttikleri, ———- Hastanesinde düzenlenen muayene kayıtlarında da, hastaya 2’li test ve anatomik tarama yapılmadığı, amniosentez önerildiği ancak hastanın kabul etmediğinin kayıtlı olduğu, 16/02/2020 tarihinde gebeliğin 34. haftasında şiddetli baş ağrısı, tansiyon yüksekliği şikayeti ile hastaneye yatırıldığı, geçirilmiş sezaryen öyküsü de bulunması nedeniyle ameliyat uygulandığı, 2100 gr doğan bebeğin yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırıldığı, muayenesinde down sendromu stigmaları izlendiği, 25/02/2020 tarihli genetik test sonucunun down sendromu ile uyumlu olduğu, vücutta kromozom sayısındaki fazlalıktan kaynaklanan genetik bir anormallik olan down sendromu tarama testlerinin ——- tarafından uygulanması zorunlu bir tetkik olarak bildirilmediği, gebeliğin 20. haftasına kadar uygulanan bu testlerin tarama niteliğinde olduğu, bu testin yapılması durumunda doğacak bebekte down sendromu vardır veya yoktur şeklinde kesin bir sonuca gitmenin mümkün olmadığı, tarama testlerinde annenin yaşı, hormonal değerleri ve testin özelliğine göre ultrasonografi sonuçları göz önüne alınarak bir risk oranı belirlendiği, tarama testlerinin sonuçlarının risk sınırı üzerinde çıkmasının bebekte mutlaka down sendromu olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, risk sınırının altında olduğu durumlarda dahi bebekte down sendromu görülebileceği, test sonucunun yukarıda söz edilen parametrelere göre kaç gebenin birinde karşılaşılabileceğini gösterdiği, oranın istatistikler ışığında risk sınırının üstünde bir değer göstermesi durumunda amniyosentez gibi ileri tetkikler önerilebileceği, tanı koydurucu olan bu ileri girişimsel tetkiklerde %1 oranında düşük riski olduğu, bebekte doğumdan sonra tespit edilen down sendromunun intrauterin rutin yapılan obstetrik ve/veya ilgili uzmanlar tarafından yapılabilen ikinci düzey ultrasonografi tetkiklerinde tespit edilemeyebileceği, söz konusu tetkikler ile prenatal tanı konulması durumunda ailenin isteğine bağlı olarak 20. haftaya kadar gebeliğin sonlandırılabileceğinin tıbben bilindiği,Mevcut tıbbi kayıtlara göre, anne ——— 3. gebeliğinde ilk muayene başvurusunu 25/11/2019 tarihinde (22. gestasyon haftasında) yaptığı, ileri anne yaşı ve kronik komorbid hastalık (hipertansiyon) risk faktörleri bulunan gebenin muayenesi yapılarak anatomik tarama için üst merkez Perinatoloji kliniğine yönlendirilmesinin tıbben uygun olduğu, tıbbi kayıtlar ve gebelik kontrollerini yapan hekimlerin verdiği ifadelere göre, 27/11/2019 tarihinde üniversite hastanesine başvuran hastaya amniyosentez önerildiği ancak hastanın kabul etmediği, sonraki muayenelerinde ileri gebelik haftası nedeniyle anomali taraması yapılmadığı, tüm bu bilgi ve bulgular doğrultusunda, dava konusu olayda 20. gebelik haftasından sonra hastaneye başvuran ve tespit edilen risk faktörleri nedeniyle yönlendirildiği Perinatoloji kliniğinde önerilen amniyosentez tetkikini kabul etmediği” hususlarının anlaşıldığı, yukarıda belirtilen kayıtlarda da görülüceği üzere davacı ——– ilk gebelik muayenesini 27/11/2019 tarihinde yani gebeliğinin 22. Haftasında yaptırdığı, gebelik esnasında ——— yaşında olduğu, ilk başvurudan kısa bir süre sonra 27/11/2019 tarihinde davacının ileri yaşı ve komorditesi sebebiyle üst merkeze yönlendirildiği, ——– Hastanesi tarafından da davacıya amniyosentez önerildiği ancak hastanın kabul etmediği, vücut hücrelerindeki kromozom sayısındaki fazlalıktan kaynaklanan genetik bir anormallik olan Down Sendromu tarama testlerinin ——— tarafından uygulanması zorunlu bir tetkik olarak bildirilmediği, bu testlerin tarama niteliğinde olduğu, bu testin yapılması durumunda doğacak bebekte Down Sendromu vardır veya yoktur şeklinde kesin bir sonuca gitmenin mümkün olmadığı, tarama testlerinde annenin yaşı, hormonal değerleri ve testin özelliğine göre USG sonuçlarını göz önüne alarak bir risk oranı belirlendiği, tarama testlerinin sonuçlarının risk sınırı üzerinde çıkmasının bebekte mutlaka Down Sendromu olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, risk sınırının altında olduğu durumlarda dahi bebekte Down Sendromu görülebileceği, test sonucunun yukarıda söz edilen parametrelere göre kaç gebenin birinde karşılaşabileceğini gösterdiği, oranın istatistikler ışığında risk sınırının üstünde bir değer göstermesi durumunda amniyosentez gibi ileri tetkikler önerilebileceği, tanı koydurucu olan bu ileri girişimsel tetkiklerde %1 oranında düşük riski olduğu, bebekte doğumdan sonra tespit edilen Down Sendromunun intrauterin rutin yapılan obstetrik ve/veya ilgili uzmanlar tarafından yapılabilen ikinci düzey ultrasonografi tetkiklerinde tespit edilemeyebileceğinin tıbben bilindiği, davacıya önerilen tanılama tetkiklerini kişinin kendi inisiyatifiyle yaptırmamış olması dolayısıyla gebeliğin takibinde görev almış hekimlerin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu anlaşılmaktadır.Hekimin aydınlatma yükümlülüğünün ispatı hususunda mevzuatta bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak her tıbbî müdahalenin hukuksal açıdan kişinin vücut bütünlüğünün ihlali anlamını taşıdığı gözetildiğinde ve TMK’nin 24. maddesi gereğince kişinin müdahaleye rızasının bulunmadığına ilişkin yasal karine dolayısıyla hekimin aydınlatma yükümlülüğünde ispat yükü hekim üzerinde olmalıdır. Zira rıza, hukuka aykırılığı ortadan kaldırdığına göre rızanın bulunduğunu ve hastanın aydınlatıldığını savunan hekimin yasal karinenin aksi olan bu hususları ispatlaması gerekir. Öte yandan hekim tarafından ispat edilmesi gereken hukuksal haklılık sebebinin kapsamına hem aydınlatma yükümlülüğünün ispat edilmesi hem de mevcut riskler hakkında hastanın aydınlatılmış rızasının alınması dâhildir. Gerçekten de aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispat külfetinin hekime yüklenmesi hastanın gereği gibi aydınlatılmış olmaması halinde geçerli bir rızanın da söz konusu olmayacağı düşüncesine dayanmaktadır. Bu itibarla hasta ile hekim arasında sözleşme ilişkisi bulunsun veya bulunmasın hekimin mesleğini icra ederken göstermesi gereken özen yükümlülüğü gereğince, kendisi karşısında zayıf ve güçsüz konumda olan hastasını aydınlattığını ve hastanın aydınlatılmış rızasının alındığını ispatlaması gerekmektedir. Aydınlatma yükümlülüğünü ispat külfetinin hekim üzerinde olmasının bir diğer sebebi de hekimlerin ve sağlık kuruluşlarının tıbbî açıdan gerekli olan hususlarda arşivleme ve kayıt tutma yükümlülüğünün bulunmasıdır. Bu yükümlülük her şeyden önce hekimin, teşhis ve tedavi süreci içerisinde sağlıklı karar verebilmesini ve aldığı kararları kontrol edebilmesini kolaylaştırmakta ve ayrıca yapılan işlemlerin belgelenmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla arşivleme ve kayıt tutma yükümlülüğü hekim ve hastaların menfaatlerinin bir gereğidir. Arşivleme ve kayıt tutma yükümlülüğünün ihlali bizatihi tazminat sebebi olmasa da hasta lehine tıbbî müdahalenin yapılmadığı yönünde fiili bir karine yaratmaktadır. Bu açıdan bakıldığında da tıbben gerekli olan müdahalenin yapıldığını ispat yükü hekime düşmektedir.Türk hukukunda girişimsel bazı müdahalelerde hastanın yazılı rızasının alınması gerektiği öngörülmüş ise de aydınlatma yükümlülüğünün yazılı olarak yapılması gerektiğine ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. Öte yandan Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 18. maddesi gereğince bilgi, mümkün olduğunca sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verilir; hasta, tıbbî müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubu tarafından tıbbî müdahale konusunda sözlü olarak bilgilendirilir. Dolayısıyla hastanın aydınlatılması sözlü ya da yazılı şekilde gerçekleştirilebilir. Başka bir deyişle hekimin hastasını aydınlatma yükümlülüğü kapsamında yazılı aydınlatma belirli ölçüde ispat kolaylığı sağlasa da şekil serbestisi söz konusudur. O hâlde aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiği hususu hekim tarafından her türlü delille ispatlanabilir. Gebelik takibi yapan hekim tarafından yukarıda belirtilen hususlara dikkat edilerek gerekli tarama testlerinin önerilmesi, tarama testleri hakkında hastanın aydınlatılması, riskli bir durum karşısında fetal detaylı ultrasonografi, CVS veya amniosentez yaptırılmasını önerilmesi ve bunlar hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir. Ancak hekimin, riskli bir durumun tespit edilmesi karşısında dahi anneyi anılan testleri yaptırmaya veya kesin tanı yöntemlerine başvurmaya zorlaması mümkün değildir. Hekim sadece gerekli aydınlatmayı yaparak gerekli olan işlemlerin yapılması için öneride bulunmalı; ikili, üçlü, dörtlü test gibi prenatal tarama testlerinde risk saptandığında dahi kesin tanı için gerekli olan CVS veya amniosentez işlemlerini yaptırması kararını, bu işlemler bazı riskleri içerdiği için hastaya bırakmalıdır. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı taraf, sigortalı doktorların gebelik takibinde davacı anneyi down sendromunu tespit eden testler, doğruluk oranları, alternatif tespit seçenekleri ve bunların reddedilmesi halinde ortaya çıkacak riskler konusunda usulünce aydınlatmayarak küçük ——– down sendromlu olarak doğmasına sebebiyet verdiklerini ileri sürerek zorunlu sorumluluk sigortası limiti dâhilinde maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır. Yukarıda belirtildiği üzere Türk hukukunda aydınlatma yükümlülüğünün yazılı olarak yapılması gerektiğine ilişkin bir düzenleme yer almadığı gözetildiğinde hastanın aydınlatılması sözlü ya da yazılı şekilde gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiği hususu hekim ve zorunlu sorumluluk sigortacısı tarafından her türlü delille ispatlanabilir. Bu kapsamda aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği hususu somut olay özelinde hastanın eğitimi, yaşı, kültürel seviyesi ve hekim veya hastane tarafından tutulan kayıtlar serbestçe değerlendirilerek tespit edilmelidir. Bu itibarla somut olayda da davacı annenin gebelik takibi sırasında ——– yaşında olduğu ve ——- raporunda da daha önce geçirilmiş sezeryan öyküsü bulunması sebebiyle söz konusu gebeliğin ilk gebeliği olmadığı gözetildiğinde davacının ileri yaşı sebebiyle ileri merkeze sevk edilmesi, amniyosentez tanılama yöntemi önerildiğinin kayıtlı olduğu ancak dosya içeriğinde yaptırıldığına dair tıbbi belge bulunmamasına ve davacının amniyosetez testi istemediğinin hastane kayıtlarında yer almasına rağmen, down sendromunu tespit eden testler, doğruluk oranları, alternatif tespit seçenekleri ve bunların reddedilmesi halinde ortaya çıkacak riskler konusunda usulünce aydınlatılmadığının ileri sürülmesinin hakkaniyete aykırı olduğu anlaşılmıştır.Ayrıca yargılama devam ederken feri müdahil sigortalı hekim tarafından dosyaya sunulan davacının el yazısı ile yazıp imzaladığı, imzası ve yazımı inkar edilmeyen 23/01/2023 tarihli beyan dilekçesinde davacı ——– tarafından sigortalı hekim tarafından kendisine bebeğin down sendromlu olma ihtimali olduğunun söylediğini, kendisini üniversite hastanesine sevk ettiğini ve gittiğini, sigortalının kendisine down sendromu olma ihtimalini anlatarak görevini yaptığını beyan ettiği görülmüştür. Her ne kadar davacı vekili 08/05/2023 tarihli beyan dilekçesi ile davacı ——— rahminde kist şikayetiyle ——— Hastanesine gittiğini, hiçbir doktorun ——— dava açması sebebiyle davacıyı muayene etmek istemediğini, dava dışı ——– ise müvekkilini tehdit ederek ve baskıyla dediklerini yazmadığı takdirde kendisine bakmayacağını, ancak söylediğini yazarsa muayene edeceğini söylemesi üzerine müvekkili ———- ağrıların şiddetine dayanamayarak ——– onursuzca ve her türlü mesleki etikten yoksun davranışına boyun eğmek zorunda kaldığını, ———, müvekkilinin acı içinde olmasını suistimal ederek elde ettiği belgeyi, mahkeme huzurunda kullanmayı istediğini ihbar olunanın dilekçesi üzerine öğrendiğini ve dava dışı ——— ——— şikayet ettiğini beyan etmiş ise aralarında böyle bir dava olduğunu bilen davacının imzalamış olduğu belgenin hangi amaçla kullanılacağını bilmemesi, dava dosyasına sunacağını anlamaması hayatın olağan akışına aykırı olup beyan dilekçesi 23.01/2023 tarihinde yazılıp imzalanmış, ——- şikayeti ise 04/05/2023 tarihinde yapılmış olduğundan davacı vekilinin savunmalarına itibar edilmeyerek yukarıda da bahsedildiği üzere davacının kendi isteği ile amniyosentez tanılama testini yaptırmaması, risk sebebiyle üst merkeze davacının sevk edilmiş olması ve 23/01/2023 tarihli dilekçe içeriği hep birlikte değerlendirildiğinde aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğine vicdanen kanaat getirilmiştir. Bunun yanı sıra; ——— sayılı kararında da; tıbbi bir müdahale nedeniyle oluşan bir zarardan hekimin dolayısıyla külli halefi sıfatındaki davalı sigorta şirketinin sorumlu tutulabilmesi için, kusurlu bir davranışın varlığının arandığı bir noktada; kusuru bulunmayan hekimlerin veyahut sigortacısının sorumlu tutulamayacağının açık olduğu, ayrıca, küçük çocuğun davacı olarak yer alması bakımından ise; bebeğin down sendromlu olduğunun tespit edilemediği ve kürtaj hakkının engellendiği iddiası ile down sendromlu çocuk adına talepte bulunulmasının özürlü doğmuş çocuğun hekime karşı neden kendisinin dünyaya gelmesine yol açtığı ve henüz cenin olduğu dönemde yaşamının sona erdirmediğini ileri sürmesi gibi bir iddia ile varolmama hakkının kabulü gibi hukuken korunamaz bir duruma yol açmakta olduğu, sigortalı doktorun meslek ve sanatı arasındaki ihmal ile davacı küçük çocuğun down sendromlu doğması arasında nedensellik bağının mevcut olmadığı gerekçesiyle benzer bir dava dosyasında davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.Tüm bu yapılan açıklamalar sonucunda; özellikle ——– sayılı kararında yapılan hukuka ve olaya uygun açıklamalar dikkate alınmak suretiyle, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiği hususunun hekim ve zorunlu sorumluluk sigortacısı tarafından her türlü delille ispatlanabileceği ve aydınlatmanın sözlü de yazılı da yapılabileceği anlaşılmakla aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiği vicdani sonuç ve kanaatine varılarak davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.Manevi zararın şahsiyet haklarına vaki tecavüz dolayısı ile bir kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ızdırap ve elem, bir kimsemin hayattan tat almasında yaşama zevkinde bir azalma olarak tarif edildiği, bu tariften anlaşılacağı üzere, manevi tazminata temel olan düşüncenin bozulmuş olan ruhi ve bedeni kusurun kısmen ve imkan nispetinde yeniden elde edilmesini teminine yönelik olduğu, manevi tazminatın kabulundeki gayenin faili cezalandırılmak veya onu muzayaka haline düşürmek olmadığı, mağdurun mal varlığında bir çoğalma husule getirmek veya mağdurun istediği tazmin şekillerini birini kabul etmek sureti ile onun acısını gidermek ve ruhen onu tatmin etmek şeklinde tarif edildiği, hukuka aykırı bir fiilin manevvie tazminatı gerektirebilmesi için o fiilin bir şahsın şahsa bağlı haklarını başka bir deyim ile şahsi menfaatlerini ihlal etmesi gerektiği, şahsa bağlı hakkın ise herkese karşı ileri sürülebileyeceği resmi ismi, şeref ve namusu özel hayata mesleki sırra iktisadi şahsiyete yapılan tecavüzlerin de şahsiyet haklarını ihlal eden haraketler olarak kabul edildiği TBK’nun 56 maddesinde de bu gibi şahsi menfaatlerin ağır ihlali halinde kusurunda ağır olması kaydı ile manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği kabul edilmiştir.Somut uyuşmazlıkta yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğine kanaat getirildiğinden davacıların manevi yönden zarar uğradığı kabul edilemeyeceğinden davacıların manevi tazminat talepleri de yerinde görülmemiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar harcı 269,85-TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 1.058,81 TL harcın mahsubu ile artan 788,96-TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 48,500,00-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde ——– Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/11/2023