Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/210 E. 2022/137 K. 01.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/210 Esas
KARAR NO: 2022/137
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/01/2020
KARAR TARİHİ: 01/03/2022
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının işveren —— akdedildiğini, —– sıfatına haiz olduğunu, sözleşmenin konusu, sözleşme kapsamında gerçekleştirilmek üzere taahhüt edilen — görülmesi olduğunu, —-sıfatına haiz olduğunu, alt yüklenici— borcu için — olmak üzere takibe konu kılınan —tutarındaki borcun tamamını ödediğini, — ödenen işbu bedelleri —– dosya ile takibe konu kılındığını, borçlu şahısça tebligata derhal ulaşıldığından adres tebliğe elverişli ve mernis adresinin esas alınmasını gerektiren bir durum söz konusu olmadığını, borçlu şahsın mernis adresi her ne kadar —– da, şahis arabuluculuk toplantısına da bizzat katıldığını, davacı şirketin, kurum tarafınca alt yüklenicinin aracının prim borçlarından dolayı sorumlu tutulmuş olup kuruma ödemeler alt yüklenici aracı—- adına yapıldığını, alt işverenin — borçlarından asıl işverenin müteselsilen sorumlu olması, alt işvereni söz konusu borçlar bakımından sorumluluktan kurtarmadığını beyanla, açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile davalı yanın borca itirazının iptaline ve ilgili icra takibinin devamına, ——- %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı mülkiyetinde bulunan——-geliştirme amacıyla —– talebi yaptığını, bu talebi uygun görülerek,—— tamamının davacı tarafından inşa edileceği ve tüm maliyetinin davacı tarafından karşılanacağı hususunda, Davacı; —–yevmiye numarası ile imza altına alınmış bir taahhütname verdiğini, bu taahhütname incelendiğinde; Dava konusu —- davacıya ait taşınmaz içerisinde ruhsatlı yapıya ait işler olmadığı, mülkiyeti ve yapım sorumlusu —- olduğunu, yani; —–olduğunu, davacı mülkiyetinde olan taşınmazlardaki imar haklarının arttırılması ve düzenlenmesi karşılığında, ilgili kuruma —- ödemesi gereken ——davacı işveren firmanın işyeri numarası;—-fatura kestiğini, buna karşılık davacının alt yüklenicisi — havalesi ile ödeme yapılmış, bu ödemelerin — itibaren yapılmamaya başladığını, bakiye kalan — yapılmadığını, davacı;— göre davalı tarafın—- ödemek zorunda olduğu tüm yükümlülüklerde müşterek ve müteselsil sorumlu olarak, bu sorumluluğu tek başına üstlendiğini ve ödendiğini, davacının rücu talebinin reddi ve davacının başlatmış olduğu —— iptaline, davacının rücu talebinin zaman aşımı yönünden reddine, davacının yapmış olduğu muvazaalı İş ve işlemler nedeni üçüncü şahıs olarak tarafına verdiği zarar ve ziyanlardan sorumlu olduğu, tüm maddi ve manevi zararlarının talep hakkı saklı kalması kaydı ile, tarafına yapılmış haksız İcra takibi nedeni ile kişilik haklarının kaybı için) manevi tazminata mahkumiyetine, davacının muvazaalı davranışları sonucunda, hukuki zincirde tarafının üçüncü şahıs olduğunun kabulü, üçüncü şahıs olarak davacının tarafına vermiş olduğu maddi zararların hakkında manevi tazminata mahkumiyetine, davacının —- mevzuatına uygun olmayan şekilde işyeri açması nedeni ile ——— kaybının ilgili kurumlara bildirmesine, yargılama masrafları ve tarafına atanacak avukat için vekalet ücretlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini. Talep ve beyan etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava hukuki niteliği itibariyle, —– sayılı icra takibine davalının yapmış olduğu itirazın İİK 67. maddesi gereğince iptali ile icra inkar tazminatı isteminden ibarettir.
İİK. mad. 67/I -III, V‟de düzenlenmiş bulunan itirazın iptali davası, borçlunun itirazının hükümsüz kılınarak, itiraz ile duran ilâmsız takibe konu olan alacağın varlığının saptanarak, icra takibinin devam etmesini (ve bu suretle, takip konusu alacağın borçludan alınmasını) sağlamak amacı ile açılır.
İtirazın iptali davası açılabilmesi için; a) Yetkili icra dairesinde yapılmış geçerli bir ilamsız icra takibi bulunmalıdır. İtirazın iptal davası, icra takibi ile bağlantılı olduğundan, davalı aleyhine yapılmış geçerli bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası dinlenmez. Yetkili icra dairesinde yapılmış usulüne uygun bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası açılamaz. Eğer, icra mahkemesince “ödeme emrinin iptaline” ya da “icra takibinin iptaline” karar verilmişse, iptal davası konusuz kalır.
b) Borçlu tarafından süresi içinde yapılmış -ve hakkındaki takibi durdurmuş olan- geçerli bir itiraz bulunmalıdır.
Borçlu tarafından süresinden sonra ödeme emrine itiraz edilmiş olduğu için ya da süresi içinde olmakla beraber yanlış (yetkisiz/görevsiz) yere itiraz edildiği için takip kesinleşmisse veya takip, borçlunun itirazı nedeniyle değil de icra mahkemesinin kararıyla durdurulmuşsa bu gibi durumlarda itirazın iptali davası açmakta hukuki yarar bulunmayacaktır.
c) Alacaklı tarafından, borçlunun itirazının kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davasının açılmış olması gerekir. Alacaklının, “itirazın kendisine tebliğinden itibaren” bir yıl içinde borçlunun itiraz ettiği alacağının tespiti ve itirazın iptali dileğiyle açtığı dava “itirazın iptali” davası niteliğini taşır. Bu davanın açılabildiği, “bir yıllık süre” hak düşürücü süredir. Bir yıllık dava açma süresinin başlangıcı, “itirazın alacaklıya tebliğ tarihi”dir. Bu halde; borçlunun itirazı, alacaklıya tebliğ edilmemişse, bir yıllık dava açma süresi işlemeye başlamayacaktır. Davacının, itirazı herhangi bir şekilde öğrenip öğrenmemesi de sürenin başlamasını gerektirmez.
İtirazın iptali istemine konu, —– takip dosyasının incelenmesinde; davacı alacaklının, davalı borçlu aleyhine genel haciz yolu ile icra takibinde buluduğu, ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği; borçlu tarafından —- tarihli itiraz dilekçesinde borca itiraz edildiği, itiraz dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmediği huzurdaki davanın yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri bulunduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi tarafından alınan raporda özetle, ” Dava konusunun, davacı yanın davalı şahsın sözleşme konusu iş bakımından alt yüklenici sıfatına haiz olduğu iddiası doğrultusunda davcı yan tarafından asıl işveren sıfatıyla— tarihinde davalı nam ve hesabına ödenen —- ödemelerinin davalı yandan tahsili amacıyla yürüttüğü takibe yapılan itirazın iptali talebinden ibaret olduğu, davacı yan tarafından alacağının tahsili amacıyla —– tarihinde takibe geçtiği, davalı yan tarafından borca itiraz edildiği ve takibin durduğu, davacı yan tarafından yapılan itirazın iptali talebi doğrultusunda —tarihinde —– huzurdaki davanın ikame edildiği belirlendiği, İşveren —- dava dışı —- imza tarihli —– akdedildiği, sözleşmede —– sıfatına haiz olup ——- konusu, sözleşme kapsamında gerçekleştirilmek üzere taahhüt edilen —- görülmesi olduğu, davalı —- sıfatına haiz olup bu husus —- sabit olduğu, alt yüklenici—- ———— başlatılmış olup davacı yan asıl işveren sıfatıyla; —tarihinde, alt yüklenici —-nam ve hesabına olmak üzere takibe konu kılınan —- tutarındaki borcun tamamını ödemiş olup bu yönde taraflar arasında bir çekişmenin mevcut olmadığı, davacı şirket, dava dışı —- alt yüklenicinin prim borçlarından dolayı – müteselsil sorumluluğa dair ilkelere göre/dış ilişkide—– tutulmuş olup davacı tarafça—- ödemelerin alt yüklenici/aracı —adına yapıldığı dosyaya sunulu banka dekontlarından görüldüğü,—–borçlulardan her biri borcun tamamından alacaklıya karşı sorumlu iseler de alacaklıya borcu ifa eden borçlu, iç ilişkide payından fazla bir ödemede bulunmuş ise bu ödeme için diğer müteselsil borçlulara iç ilişkide rücu edebilecek olup, somut olayda da asıl işveren konumundaki davacının yaptığı prim ödemeleri için alt işveren konumundaki davalı —– iç ilişkideki konumu itibariyle, yukarıda yer bulan davacı isteminin delillerle doğrudan temas eden Mahkemece yerinde bulunması seçeneğinde, talepte yer alan miktar kapsamında sorumlu olacağı, ——- tarihli kararının istemin icrasına etkisinin takdirinin münhasıran Mahkemeye ait olduğu,” şeklinde rapor sunulmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, alt yüklenicinin işin görülmesinden doğan —- iş sahibi/asıl işveren de mi yüklenici/alt işverende mi olduğu ve iş sahibi/asıl işveren tarafından —– ödenmesi halinde, iş sahibi/asıl işveren tarafından ödenen bu işçilik alacaklarını alt işverenlerden talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
——- “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez” hükmünü içermektedir.
——- fıkrası uyarınca somut olayda davacı ile davalı şirketler arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunmakta olup davalı asıl (üst) işveren, davacı (alt) işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, davacı (alt) işverenle birlikte sorumludur.
Bu hüküm, mali açıdan güçsüz olan alt işverenlerin işçilerini ücret ve diğer hakları yönünden korumaya yönelik bir hükümdür. Anılan madde uyarınca asıl işveren alt işverenin işçilerinin çalıştıkları işyeri ile ilgili İş Kanunu’ndan ve hizmet sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işverenle beraber birlikte sorumlu olur. Kanunda geçen “birlikte” kavramının sorumluluk hukukunda düzenlenen kanundan doğan müteselsil sorumluluk olduğu doktrinde kabul edilmektedir—————
6098 sayılı TBK’nın 162. ve devamı maddelerinde düzenlenen teselsül hükümleri müteselsil borçluluk ve müteselsil alacaklılık olarak ayrılmış ve müteselsil borçluluk da yine iç ilişki ve dış ilişki olarak borçlular arasındaki teselsül ilişkisi düzenlenmiştir. TBK’nın 162. maddesi uyarınca müteselsil borçluluk ya bir bildirim ya da kanunda öngörülen hallerde doğar.
Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle —–müteselsilen sorumludurlar. Bu durumda ise alacaklı müteselsil borçluların her birinden veya hepsinden borcun tamamının ya da bir kısmının ifasını isteyebilir (TBK m. 163).
İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Nitekim, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TBK’nın 167. maddesinde “Aksi karşılaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir” şeklindeki hükümde de, müteselsil sorumlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir. —– düzenlenen, “Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteselsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almaya mecburdur. Hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ödeme ile diğerlerine rücu hakkını kazanır” hükmü de aynı yöndedir.
Müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir ——
Somut olayda davalının davacının alt yüklenicisi olduğu, davalı alt yüklenicinin — borçlarının davacı tarafından dava dışı —- ödendiği hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Söz konusu işin yapımı için verilen teminat mektubunun dava dışı ——- iade edilmesi ibralaşma olarak kabul edilse de teminat mektubunun iadesinden sonra davacıya dava dışı kurum tarafından ödeme emri gönderilmesi, davalının sorumluluğunda bulunan prim borcunun davacı tarafından ödenmek zorunda kalması karşısında sorumluluğun davacı da olacağını kabul etmek —- düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olacaktır. Davalı taraf ayrıca davacı ile esas işveren ve yüklenici arasındaki ——Alt yüklenicilerin yaptığı bütün işlerden işverene karşı yüklenici sorumludur. ” hükmünün düzenlendiğini dolayısıyla davalıya rücu imkanının bulunmadığını iddia etmekte ise de tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri sözleşmenin taraflarını bağlayacağından sözleşmenin tarafı olmayan davalıyı bağlayan bir durum olmadığı, davalıyı prim borcu ödemekten kurtarmayacağı, davacı ile davalının iç ilişkideki sorumluluğuna ilişkin sorumsuzluğa ilişkin bir düzenleme olduğunun davalı tarafından ispat edilemediği bu hali ile davalının ——-borçlarından sorumlu olduğu ve davacının davalıya rücu hakkının bulunduğu kanaati ile davanın kabulü yolunda hüküm tesis edilmiştir.
İcra ve İflas Kanununun 67.maddesinin 2.fıkrası gereğince, icra tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Takip talebi ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde alacak likit olduğu anlaşılmakla asıl alacağın %20 si oranında icra inkar tazminatının davalının tahsiline ilişkin talebin kabulüne karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KABULÜNE,
1-Davalının —— sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazının iptaline, takibin aynen devamına,
2-Alacak likit olmakla hüküm altına alınan asıl alacağın %20 si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Karar harcı 6.992,81-TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 1.237,02-TL harcın mahsubu ile bakiye 5.755,79-TL harcın davalı taraftan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvurma harcı, 1.237,02 TL peşin nispi harc olmak üzere toplam 1.291,42 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine
5-Davacı tarafından yapılan 139,50 -TL tebligat ve müzekkere gideri, 1.600,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.739,50-TL yargılama giderinin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 13.675,03-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
9-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca —– bütçesinden ödenen 1.320-TL arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsili ile —– Kaydına,
Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde ———–Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/03/2022