Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/656 E. 2022/717 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/656 Esas
KARAR NO : 2022/717

DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan Semenin Tenzili)
DAVA TARİHİ : 11/11/2019
KARAR TARİHİ : 27/10/2022
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan Semenin Tenzili) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin yetkili satıcısından
aldığı—— 25.12.2018 tarihinde servis hizmeti sonrası park halinde iken yandığını, yangın raporunda, olayın aracın —— bölgesinde herhangi bir nedenle meydana gelen elektriksel arıza nedeniyle yanma olayının meydana geldiğinin tespit edildiğini, aracın tamirinin 6 ay kadar sürüdüğünü, aracın değiştirilmesi veya indirme gidilmesi taleplerinin kabul edilmediğini, aracın onarılarak teslim edildiğini, aracın tüm kontrol ve
bakımlarının yetkili servislerde yapıldığını, ——–dosyasına sunulan tespit raporunda, yangının malzeme hatasından veya imalat hatasından kaynaklandığı
sonucuna varıldığını, olağan bir gözden geçirme ile farkına varılamayacak ayıp nedeniyle aracın servise teslim edilmesinin ihbar niteliğinde olduğunu belirterek Bilirkişi tarafından belirlenmek ve arttırılmak üzere şimdilik, aracın uğradığı değer kaybı için 1.000,00 TL, aracın kullanılmadığı günlere dair kazanç kaybı için 1.000,00 TL ve manevi tazminat olarak 5.000,00 TL’ nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep
etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu aracın 120.000
km bakımının yetkili serviste yapılmadığını, bakımın eksik olması veya yetkili servis tarafından yapılmamasının araçta üretici tarafından belirlenen işlemlerin yapılmaması veya eksik yapılmasının çeşitli sorunlara yol açmasının mümkün olduğunu, aracın yangın tarihinde 230.000 km civarında ve 22 ay kullanım süresinde olduğunu, aracın park halinde iken yanmaya başladığını, park halinde aracın elektrik sisteminin devre dışı olduğunu bu nedenle kısa devre olmasının mümkün olmadığını, aracın kontağının
kapalı olduğu durumda ——- kısmından yangına sebep olacak düzeyde bir elektrik akımı olmadığını,yangının sürücü veya yolcular tarafından unutulan bir yanıcı madde nedeniyle çıkmış olmasının muhtemel olduğunu, aracın 6 aydan çok daha kısa sürede tamir edildiğini, davacının kazanç kaybını vergi beyanı ve ticari defterleri ile kanıtlaması gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
DAVA DEĞERİ ARTIRIM:
Davacı vekilince sunulan 29/09/2022 tarihli değer artırım dilekçesi ile 1.000,00 TL değer kaybı ve 1.000,00 TL kazanç kaybının tahsili amacıyla açtıkları davalarını 35.532,19-TL artırarak ıslah ettiklerini, değer kaybı olarak 17.532,19-TL, kazanç kaybı olarak 20.000,00-TL, manevi tazminat olarak 5.000,00-TL’nin ayıp tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.
HUKUKİ NİTELENDİRME ve GEREKÇE:
Dava hukuki niteliği itibariyle; ticari satışa konu aracın gizli ayıplı olduğu iddiasına dayalı değer kaybı, kazanç kaybı ve manevi tazminat istemine ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
TBK 227 maddesine göre,
” Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir:
1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme.
2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme.
3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme.
4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme.
Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır.
Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir.
Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir.
Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir ” denmektedir.Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya 6098 sayılı Borçlar Kanunu (TBK) ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun satım sözleşmesine dair hükümlerinin (TBK m. 207 vd) esasen tacirler arasında yapılan satım sözleşmelerine de uygulanması benimsenmiştir. Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 25/1, 3). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 25/I hükmü de uygulanacaktır.Satım sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 207. maddesinde “satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Satım sözleşmesi——-, başka deyişle tam iki tarafa karşılıklı borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Tam iki yanlı sözleşmelerde, her iki yan birbirine karşı birer asli edim ile çeşitli yan ve tali edimler yüklenirler. Eş deyişle bu sözleşmeler nitelikleri gereği yanlardan her birini zorunlu olarak alacaklı ve borçlu kılar. Yanlardan her biri karşı edimi elde etmek için borç altına girer. Satıcının malın teslimi ve mülkiyetinin alıcıya geçirilmesi yükümlülüğü yanında satılanın ayıplardan ari olmasını sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır.Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karışı —— kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer almaktadır. Düzenlemede “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” denilmektedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (——– halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Ancak TTK 25/4’de zamanaşımı süresi altı ay olduğunun belirlenmesi nedeniyle gizli ayıplarda azami ihbar süresi altı aydır. Eğer alıcı iğfal edilmiş, yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 225. Maddesine göre Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz.Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da “ayıba karşı——- denmektedir. Ayıba karşı ——-şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı ——– hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti TTK 25/3. maddede düzenlenmiştir. Bu hükme göre “ Emtianın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde keyfiyeti satıcıya bildirmeye mecburdur. Açıkça belli değilse alıcı emtiayı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde muayene etmeye veya ettirmeye ve bu muayene neticesinde emtianın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını muhafaza için keyfiyeti bu müddet içinde satıcıya bildirmeye mecburdur.” Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 25/3. maddede gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Borçlar Kanunun 223. maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir. Türk Borçlar Kanunun 223. Maddesine göre; alıcının, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorunda olduğu, alıcının gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal etmesi halinde, satılanı kabul etmiş sayılacağı, ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hükmün uygulanmayacağı, Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmesi gerektiği; bildirmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılacağı düzenlenmiştir.Alıcı ihbar külfetini yerine getirmiş ise zamanaşımı süresi içinde Borçlar Kanununun 227 ve 228. maddelerinde kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği gibi zamanaşımı süresi dolsa bile kendisine karşı açılan davada ayıptan doğan defi hakkını ve seçimlik haklarını ileri sürebilir. Bu halde artık alıcının ayıpları bildiği ya da bilmesi gerektiği konusunda ispat yükü satıcıya aittir. Zira bu suretle satıcı yasal olarak kendisine düşen bir sorumluluğu reddetmektedir.
Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir.Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür.
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Delillerin davayı etkileyecek çekişmeli hususlarda gösterileceği ve ispat faaliyetinin çekişmeli vakıalar için söz konusu olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır (1086 sayılı HUMK m. 238/1; 6100 sayılı HMK m.187/1).Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir.Zarar, kişinin malvarlığında veya manevi varlığında ortaya çıkan eksilmedir. Kaynağına, sebebine zarar veren ile zarar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir.
Açıktır ki, bir zararın oluşması, ona neden olanın tazminat yükümlülüğünü doğurur. Tazminat miktarı zarar belirlenirken, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunludur. Burada ilke şu olmalıdır: zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır.Üretim hatası nedeniyle aracın uğradığı zarar belirlenirken de; aracın markası, modeli, yaşı ve hasarın boyutu, yapılan ödemeler gibi hususlar birlikte irdelenmek suretiyle, arızaların gerçekleştiği zaman diliminde aracın tamirinin ekonomik olup olmadığı, ekonomik ise, hasar bedeli, ekonomik değil ise arızalandığı tarihteki ikinci el hasarsız satış bedeli ile hasar sonrası ——- değerinin tespit edilmesi, belirlenen rayiç değerden de aracın hurda bedeli indirilmek suretiyle davacının gerçek zararının tespiti gerekmektedir. Aracın pert olarak değerlendirilmesi halinde ayrıca değer kaybı oluşmayacağı hususu da göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu açıklamalara göre somut olay değerlendirildiğinde; mahkememizce aldırılan 16/11/2020 tarihli bilirkişi raporu ile dava konusu ——- plakalı, ——- 25.12.2018 tarihinde park halinde iken çıkan yangının kullanım hatasından kaynaklanmadığı, imalat hatasına ve periyodik servislerde birden çok kez ihbarı yapılan arızayı kalıcı olarak giderilemeyen ayıplı servis hizmetine dayalı olduğu, yangın hasarı nedeniyle dava konusu aracın
rayiç değerinde meydana gelen azalmanın 20.000,00 TL olacağı kanaatini ve vergi beyanları üzerinden kazanç kaybı hesaplamanın uzmanlık alanım dışında olması nedeniyle kazanç kaybı hesaplaması yapılmadığı sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkememizce aldırılan 22/07/2021 tarihli bilirkişi heyeti raporu ile
davacı şirketin 2017-2018-2019-2020 yıllarına ait ibraz ettiği ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin zamanında ve usulüne uygun olarak yaptırılmış olduğu, defterlerin birbirini teyit eder şekilde tutulduğu, kayıtların düzenli ve yasalara uygun tutulduğu, ticari defterlerin HMK 222 maddesi uyarınca sahibi lehine delil vasfına haiz olduğu, söz konusu aracın yanmasında kontrol panelinin arkasında bulunan elektrik kablolarında oluşan kısa
devrenin kablolardaki gevşek bağlantı ve kablo uçlarının gevşemesi ile oluştuğu bundan dolayı yangına
sebebiyet verdiği sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkememizce davalı vekilinin itirazları doğrultusunda ek rapor aldırılmasına yönelik karar kurulmuş, bilirkişi heyeti tarafından sunulan 19/07/2022 tarihli ek rapor ile
teknik bilirkişiler tarafından yapılan tespitler neticesinde her ne kadar yangın hasarına ilişkin
olarak dosyaya sunulan ——–sayılı İş Emri belgesine ait kayıt çıktısında iş emri tarihi
20.02.2019 çıkış tarihi 08.05.2019 olarak belirtilmiş ise de dava konusu aracın hasarı göz önüne alındığında makul onarım süresi 30 gün olduğu, 30 günü aşan onarım süresinin takdirinin mahkemeye ait olduğu, olayın meydana geldiği yıl 2019 olup, dosya kapsamında yer alan mali verilerde olay tarihine en yakın 2018 yılı baz alınarak hesaplamalar yapıldığı, Yargıtay`ın yerleşik içtihatlarında da davacının elde edeceği kârdan mahsubu yapılması gereken masrafların, davacı şirketin çalışan sayısı, personel ve işletme maliyetleri, dağıtım ve büro giderleri gibi hususlar dikkate alınıp, somutlaştırılarak hesaplama yapılması gerektiği, bu kapsamda davacı şirketin 2018 yılı Faaliyet Karı 213.308,26 TL olduğu, davacı şirketin elde ettiği kazançtan şirketin faaliyet giderlerinin düşümü ile Faaliyet Karı üzerinden kazanç kaybı hesaplandığı, aşağıdaki tabloda ayrıntılı olarak yapılan hesaplamada aracın bekleme süresi 77 gün kabul edilmesi durumunda davacının talep edebileceği kazanç kaybı 25.713,87 TL olduğu, ancak dosya kapsamında yer alan teknik bilirkişi raporlarında makul onarım süresinin 30 gün olduğu ifade edildiğinden 30 günlük kazanç kaybı 17.532,19 TL olarak hesaplandığı, yapılan incelemede ve değerlendirmelerde ——-plakalı aracın ——– kısmında elektrik kablo demeti ve sigorta kutusu bulunduğundan yangının kablolardaki herhangi bir kısa devre sonucu veya kablo uçlarını gevşemesi veya kablo uçlarını çıkması sonucu meydana geldiği sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
Bilirkişi raporu açık, denetime elverişli ve yeterli bulunduğundan anılan raporda belirtilen toplam 20.000,00 TL değer kaybı zararının davalıdan alıp davacıya verilmesine karar verilmesi, yine talep edilen kazanç kaybı yönünden ise somut verilere dayanması, denetime elverişli bulunması nedeniyle 29/11/2016 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen 17.532,19 TL kazanç kaybı zararının hükme esas alınarak bu miktarın davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.——–yerleşik uygulamalarında da belirtildiği üzere, malın ayıplı olmasından kaynaklı olarak açılan eldeki dava yönünden manevi tazminatın yasal şartlarının oluşmamasına rağmen, davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesinin de usul ve yasaya uygun bulunmadığı görülmüştür.
Davacının manevi tazminat istemine ilişkin istinaf sebebinin incelenmesinde; Davacının aracının ayıplı olması , tek başına T.B.K 58.maddesindeki manevi tazminatı isteme hakkı doğurmaz. Manevi tazminat talep edilebilmesi için davacının kişisel haklarına hukuka aykırı bir şekilde tecavüzün varlığından sözetmek gerekir. Somut olayda manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gözetilerek mahkemece manevi tazminat talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ KISMEN REDDİNE, 17.532,19 TL kazanç kaybı tazminatı, 20.000,00 TL değer kaybı tazminatı olmak üzere toplam 37.532,19 TL tazminatın olay tarihi olan 25/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlike davalıdan alınarak davacıya verilmesine
2-Manevi tazminat talebinin reddine,
3-Alınması gerekli karar ve ilam harcı olan 2.563,82 TL’nin dava açılırken davacı tarafça peşin olarak yatırılan 119,55 TL ve ıslah ile yatırılan 16,80 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 2.427,47 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL başvurma harcı, 119,55 TL peşin harç, 16,80 TL ıslah harcı ve 6,40 TL vekaletname harcı olmak üzere toplam 187,15 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 2.400,00 TL bilirkişi ücreti, 217,50 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.617,50 TL yargılama giderinin davada haklı çıktığı %88,24 oranında olmak üzere 2.309,68 TL sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen kısım için karar tarihinde yürürlükte bulunan ——– vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
8-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen kısım için karar tarihinde yürürlükte bulunan——vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
9-Suçüstü ödeneğinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin haklılık oranına göre 1.164,77 TL’ sinin davalıdan, 155,23 TL’ sinin ise davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
10-Kararın kesinleşmesi halinde kullanılmayan gider avansının ilgili tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde ——Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.