Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/559 E. 2022/454 K. 15.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/559 Esas
KARAR NO: 2022/454
DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/10/2019
KARAR TARİHİ: 15/06/2022
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin —- tarihinde —- adı altında , — yapım işiyle ilgili , —- bedelli inşaat eser sözleşmesinin, davalılar —- davalılar arasında imzalandığını, Sözleşmenin kapsamı —– yer aldığını, —- eksik kalan——- düzenleme işlerinin yapılması üzerine olduğunu, müvekkil firmanın — tarihinde sözleşme gereğince yer tesliminde verilmesi gereken teminat bedelinin , davalıların talebi üzerine —– banka havalesi yoluyla ödendiğini, işyeri teslimi ruhsat değişikliği sebebiyle davalılar tarafından müvekkil firmaya sözleşme gereği — gün içinde yapılmadığını, yer tesliminin ancak —- tarihinde — parsel müvekkil firmanın ortaklarından —- şantiye şefliğini üstlenmesiyle yapılabildiğini, — tarihinde ruhsat alınarak yer tesliminin sözleşmeden —— sonra yapılabildiğini, davalılardan kaynaklanan bu geçikmelerden dolayı müvekkilinin zarara uğradığını, müvekkil firmanın yer teslimini beklemeden, davalı —-reklam çalışmalarını yaptığını, şantiye adına kendi hesabından harcama yaptığını,müvekkil firmanın , davalı —-firması altında —– dosyası açarak; teknik personeli ile saha tespit ve fizibilite çalışmalarına başladığını, müvekkil firmanın, sözleşmedeki edimlerini yerine getirebilmek için tedarikçilerle davalıların onayını alarak sözleşmeler imza keşide ettiğini, tedarikçiler ile yapılan sözleşmelerde sipariş avansları ve işçi ödemeleri , —- ödemeleri yapıldığını, müvekkilinin çalışmaları neticesinde , reklam ve tespit işleri faturasını —- tarihinde düzenlendiğini, inşaat işleri ilk hakkedişini —- olarak düzenlendiğini, buna karşılık —- kısmi ödeme alındığını, ancak müvekkilinin iyi niyetli şekilde projede devlet güvencesi olduğunu düşünülerek çalışmalarına devam ettiğini, müvekkilinin, davalılara —ayından başlayarak, proje finansmanı kapsamında yapmış olduğu ödemeleri bildirdiğini, öyle ki, —– tarihinde hiçbir ödeme almaksızın sadece firma özkaynağı ile —–harcama yaptığını ve bu durumu davalılara mail yoluyla ilettiğini, müvekkilinin , yaptığı imalatın bedelini alamadığı, sözlü belirtilen ödemelerin gerçekleşmemesi sebebiyle , daha da fazla finansman yüküne katlanmamak için,—–tarihinde işin kapsamını ve bedelini daraltan zeyilnameyi karşılıklı anlaşma ile imzaladıklarını, işin sahibi —— olduğunu, tüm bu süreçte, bu işleri yaparken direkt muhatabı da davalı —– müvekkil tarafından gerçekleştirilen ve bedeli alınmayan imalat davalının ——-kulanımında olduğu için sebebsiz zenginleşme söz konusu olduğunu, müvekkil firmanın , davalılara mağduriyetini defaten bildirdiğini, davalılar tarafından sürekli mağduriyetin en kısa sürede giderileceği, ödemelerin kendileri tarafından yapılacağı garantisi verildiğini, —- aylarında yapılan hakediş hesaplarının davalılarca gerekçe bildirilmeden onaylanmadığını, ancak —– tutarlı hakkediş faturası düzenlenebildiğini, bunun üzerine müvekkil firma —- numarasıyla ihtarname keşide ettiğini, müvekkil firmanın —- tarihinde yaptığı işlerin maliyetinin ve metrajının tespiti için , delillerin kaybolma /değişme ihtimalini değerlendirerek —- dosyasında gerekli bilirkişi tespit raporunu alındığını, bu rapora göre müvekkil firmanın yaptığı imalatın bedeli yaklaşık —-Alınan bedel ise —– olduğunu, müvekkillin davalılardan müştereken ve müteselsilen BK . 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Madde 470-486 gereğince alacağı oluştuğu için malvarlıklarını devir etme hazırlığı içinde olmaları birlikte değerlendirilerek adlarına kayıtlı taşınmazların TEMİNATSIZ olarak İ.İ. K 257 Maddesi gereğince karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin ——– tarihinde verilen ara kararla davalı —- verilen ara kararla ise davalı —– yönünden açılan davanın HMK’nın 167. maddesi uyarınca tefriki ile mahkememizin ayrı esaslarına kaydına dair karar verilmiş, işbu davaya sadece yukarıda adı yazılı davalı yönünden devam edilmiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun olarak tebligat yapılmış olup, davaya karşı cevap dilekçesi verilmemiş ve duruşmalara da katılmamışlardır.
Mahkememizce; —- dosyasının ve — ticari sicil kaydı, —- davacı şirketin ticaret sicil kaydı, —ait hesaptan,—– Şirketi hesabına aktarıma ilişkin——- sayılı dosyası celp edilerek incelenmiştir.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir.
Davacı taraf, davalı ile imzaladıkları—– tarihli eser sözleşmesi kapsamında yaptığı imalat bedelinin tahsili talebiyle işbu davayı açmış, mahkememizin —–tarihli ara kararı ile davanın niteliği gereği mahallinde keşif yapılmasına karar verilerek, davacı tarafa eksik keşif ücretini yatırmak üzere süre verilmiş, verilen sürede eksik gider avansının yatırılmadığı görülmüştür.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki sürelerden bir kısmı taraflara, bir kısmı da mahkemelere hitap etmektedir. Mahkemeler için öngörülen sürelerin taraflar için öngörülen sürelerden farkı; sürenin geçirilmiş olmasının, o sürede yapılması öngörülen işlemin yapılma olanağını ortadan kaldırmamasıdır. Eş söyleyişle, hakim gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikerek de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.
Gerçekten de, bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla kamu alanına, yani toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar, toplumun da yararı vardır.
Şu halde, süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının; başka ifadeyle, diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşülmesinin önlenmesi, ulusalüstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca, davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi; başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması, olarak özetlenebilir.
Yukarıda sayılan amaçların gerçekleşmesi, doğal olarak belli bir yaptırım hükmüyle mümkündür. Nitekim (HUMK.)’nun 163.maddesinin, 1.cümlesinde; kesin sürelerde yapılması gerekli işlemin yapılmaması halinde; işlemin ilişkin olduğu hakkın düşeceği (sakıt olacağı) belirtilmiştir. Benzer hüküm HMK’nun 94/3 maddesi düzanlamasi;“kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar” şeklindedir.
Kural olarak, hakimin verdiği süre kesin değildir. Kesinlik için şu iki koşuldan biri gerçekleşmelidir:
İlk koşul; hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle, ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olmasıdır ki bu kesinlik yasadan kaynaklanmaktadır.(HUMK.m.163, 4.cümle, HMK.m.94/f.2). Bu halde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğunun belirtilmesine gerek bulunmamaktadır.
İkincisi ise, yasaya göre hakimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar verilmesidir. (HUMK.m.163/3.cümle, HMK.m.94/f.2) hali olup,bu halde kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihadi hukuk ilkelerine uygun şekilde oluşturulması ve sonuçlarının da ilgili tarafa ihtar edilmiş olması gerekir.
Yargısal kesin süreyle sadece taraflar değil hakim de bağlıdır. Zira kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır; dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesi hukuken geçersizdir.
Hakim, tayin ettiği süreyi azaltıp çoğaltabileceği gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir.
Hakimin tayin ettiği, kesin sürede yapılmayan işleme ilişkin hak düşer, (HUMK.m.163/2. cümle, HMK.m.94/f.3). Bu sonuç ise, hakim tarafından resen gözetilmelidir.
İster kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine olanak yoktur. Böylelikle kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmektedir.
Bu durumda geciken adaletin, adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Süreye ilişkin ara kararları da, öteki kazai kararlar gibi kolaylıkla anlaşılabilecek derecede açık olmalıdır. Hakim, ulus adına emir vermek yetkisi olan bir kişi olup; neyi emrettiğini, hangi şeyin yapılmasını istediğini, herkes, özellikle taraflar ve infaza memur edilen kimseler tereddüde düşmeden ve rahatlıkla anlayabilmelidir.
Hakim, gerekirse tarafları dinleyerek, işin özelliğini ve tarafların durumlarını ve çevre koşullarını göz önünde tutarak ilgililerin neleri yapmaları gerektiğini, kendilerini zor duruma düşürmeden tespit etmek üzere süre vermeli, süreye uyulmamasının sonuçlarını açıklayarak ilgili tarafı uyarmalıdır. Hakim tarafından verilen kesin süre amacına uygun ve yetirli uzunlukta olmalı; kesin sürede hangi işlemlerin yapılacağı açıkça belirtilmeli; kesin sürede yapılması öngörülen işlem ilgili tarafça yapılabilecek bir edim olmalıdır. ——-Kesin süre verilmesinin temel amacı; tarafların savsaklayıcı, davayı uzatıcı ve hükmü geciktirici tutum ve davranışlarını önlemektir. Böyle bir yaptırım gücünün olmaması halinde bir davanın, bırakın geç bitirilmesini, bitirilmesinden bile söz etmek kolay olmayacaktır. Hak kaybına yol açmak gibi, ağır hukuki sonuçlar doğuran kesin süre kurumunun, hakim tarafından dikkatli, duyarlı bir şekilde kullanılması gereklidir. Burada tarafların yargılamadaki tutumları, süreye konu işlemin özelliği önem kazanır.—— ilişkin kurallar, yargılamanın düzenli yapılması ve hakkın olabildiğince çabuk elde edilmesi amacını gerçekleştirmek için getirilmiştir. İşte hakkın elde edilmesi için birer araç olan bu kurallar, amaca uygun somut bir görevin varlığı halinde uygulama alanı bulurlar. Aksi halde, araçla ulaşılması istenilen amaç arasında gerçek ve esaslı bağın bulunmaması anlamsızlığı (şekilcilik) ortaya çıkarır. Mahkemelerin amacı, ne olursa olsun uyuşmazlıkları ortadan kaldırmak değil, pozitif hukukun ölçüsünde, hakkı belirleyerek sonuca ulaşmaktadır. Diğer taraftan, HUMK.’nun 163, (HMK 94.) .maddesinde getirilen kural, davayı uzatmayı önlemek için getirilmiş bir araçtır; bu yoldaki davranışlar, çoğu davalıdan gelir.
Şu halde, tarafların belge ve delillerini sunmaları için onlara gerekli imkanı tanımak amacıyla, usulüne uygun şekilde kesin süre tayin edilmeli, bu suretle yargılamaya hız kazandırmalıdır. —–
Mahkememizce —– tarihli ara karar ile mahallinde keşif yapılmasına karar verilmiş ve verilen keşif kararına istinaden davacı vekiline keşif için gerekli gider avansını yatırmak üzere süre verilmiş ancak verilen sürede davacı vekilinin ücreti yatırmaması üzerine mahkememizce bu kez —- tarihli ,— nolu ara karar ile “dava konusu taşınmazın bulunduğu mahalde —- günü saat —- keşif yapılmasına, refakete bir inşaat mühendisi, bir mimar ve bir makine mühendisi alınmasına, bilirkişiler için —- ücret takdirine, keşif aracı için —- ücret takdirine, bilirkişi ve araç ücreti ile mahkemeye ait —– yasal keşif harcı toplamı —- keşif masrafının davacı tarafça —– haftalık kesin süre içerisinde mahkeme veznesine yatırılmasına, verilen sürenin kesin olduğunun ve bu süre içinde—– tutarındaki keşif masrafının yatırılmaması halinde dosyadaki mevcut delillere göre karar verileceğinin davacı vekiline ihtarına…” dair karar verildiği, usulüne uygun ihtaratla verilen kesin süreye rağmen davacı tarafça keşif masrafının yatırılmadığı, dosya kapmamına sunulan deliller ve delil tespiti yoluyla alınan bilirkişi raporunun davacının iddialarını ispata yeterli olmadığı sonuç ve kanaatine varılmakla sübut bulmayan ve ispatlanamayan davanın reddi yönünde aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM (Yukarıda Açıklanan Nedenlerle):
1-)Davanın REDDİNE,
2-)Harçlar kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin yatırılan harcın mahsubu ile arta kalan 16.996,30 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-)Suçüstü ödeneğinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
6-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı HMK md. 333 uyarınca karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair; davacı vekilinin yüzüne, davalı tarafın yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde ——– Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 15/06/2022