Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/1073 E. 2023/888 K. 12.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/1073
KARAR NO : 2023/888

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)

DAVA TARİHİ : 20/12/2019

KARAR TARİHİ : 12/12/2023

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili dava ve cevaba cevap dilekçesinde özetle;
Müvekkilinin davalı Bankanın ——Şubesinin 2007 yılından bu yana müşterisi olduğunu, sahibi olduğu şahıs firması için gereken kredi ve bankacılık işlemlerini geçmişte davalı banka aracılığıyla yürütmüş olduğunu, kendisine yardımcı olan babası —– firmanın bütün bankacılık işlemleri için yetki vermiş olduğunu, müvekkilinin şahıs işletmesi adına birtakım krediler çekmesinin gerektiği, bu kredilerin —- Şubesinden kullanıldığını, bir kısım kredileri de kredi limitleri yetmediğinden babası —-tanıdıkları olan —–teminatıyla davalı bankadan kullanmış olduğunu, bu kredilerin taksitlerinin de müvekkili tarafından ödendiğini, bu durumun davalı Banka —- Şubesi çalışanı —ve Şube Müdürü—–tarafından bilindiğini, işi gereği sık sık Şubeye giden —– ve müvekkilinin Şube çalışanlarınca tanındığını, birçok işlemde kolaylık sağlamak amacıyla Müvekkil ve babasının Şubeye gitmeden işlemlerini gerçekleştirilmesinin sağlandığını, şube çalışanı —– sürekli muhatapları olduğu, kendisinin yaptığı işlemlerle müvekkilinin güvenini kazandığı, davalı bankanın tanınan bir banka olması, çalışanların işlemlerin yapılmasında yardımcı olmaya çalışmaları nedeniyle oluşan güven ilişkisine dayalı olarak müvekkili ya da yetkili olan babasından banka işlemlerinin yapılması karşılığında şube çalışanı—– gösterdiği tüm (üzeri yazılı ya da boş olarak) belgeleri imzaladıklarını, müvekkilinin o sıralarda öğrenci olarak—–bulunduğu, banka işlemleriyle babası —– ilgilendiğini, müvekkilin her zaman —- gidememesi sebebiyle şube çalışanı—- bankacılık işlemlerinin gecikmemesi için gerektiğinde kullanmak üzere müvekkilden birbirini takip eden seri numaraya sahip olan boş dekontlara imza atmasını istediği, müvekkilinin kurulan güven ilişkisi ve karşı tarafın devlet bankası olması, sürekli kameralarla izlenen bir işyeri olması sebebiyle Şube çalışanı —– güvenerek müvekkilin yokluğunda kredi ödemeleri ve diğer işlemlerde kullanılmak üzere birbirini takip eden seri numaralara sahip boş dekontlara imza attığını, ancak daha sonra bu boş dekontlarla kendilerinin dolandırıldığının öğrenildiği beyanla; önceden müvekkile imzalatılmış birbirini takip eden seri numaralarına sahip dekontlar kullanılarak yapılan işlemlerin bankacılık mevzuatına aykırı olduğu, dekontlar üzerinde bedellerin müvekkilince alınmadığını, şube çalışanı —– zimmetinde kaldığı, davalı bankanın bu dekontlarla ilgili müvekkile bilgi vermediğini, dekontlarda yazılan tutarları müvekkilinin almadığını, ayrıca kullanıldığı iddia edilen müvekkilin bilgisi ve onayı olmadan, müvekkile imzalatılmadığı ya da kendisinin kandırılarak farklı bir evrak kisvesi altında imzalatıldığını, bu durumun da bankacılık mevzuatına aykırı olduğunu, müvekkillerinin daha sonra banka tarafından kredi taksitlerinin ödenmediği gerekçesiyle arandığını, davalı Banka çalışanı için gönderilen müfettişlerce inceleme yapıldığını, —-işten çıkarıldığının söylendiğini, ancak müvekkilinin zararının karşılanmadığı, —– tarafından yapılan işlemler neticesine Müvekkilinin uğradığı zarardan TBK m. 116 gereği davalı Bankanın sorumlu olduğunu, bu konuda çeşitli Yargıtay kararlarının bulunduğu, müvekkil zararının tam olarak bilinmediğini, ancak bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceğini, Müvekkilinin o dönemde —-öğrenci olması sebebiyle her zaman—– gidemediği, dolayısıyla işlerini vekaleten babası —— takip ettiğini, davalı Banka çalışanı —– müvekkilin —–her zaman gelememesi nedeniyle gecikme yaşanmaması için müvekkilden seri numaralı dekontlara imza atmasını istediği, müvekkilin de karşılıklı güven ilişkisi sebebiyle bu imzaları attığı, —- tarafından birtakım paralar verildiği, —– bu paraları kredi taksiti, çek ve diğer ödemelerde kullanmak yerine müvekkilin hesaplarından para çekmek için kullandığı, seri numaraları aynı olan dekontların aynı tarihte kullanılması gerektiği halde farklı tarihlerde kötü niyetli olarak müvekkilin bilgisi ve onayı olmadan kullandığı, kredi taksitleri gibi ödemelerin yapılmamasından ötürü aranan—– Bankayla iletişime geçtiği, ilgili Şubede müfettişlerce inceleme yapıldığı, —–usulsüz işlemlerinin tespit edildiği, kendisinin işten çıkartıldığı, davalı Bankanın bu usulsüz işlemleri ve —–zimmetine para geçirdiğini zaten kabul etmiş olduğu, —– müvekkile boş dekontlar imzalatmış olduğu yönünde beyanlarına ragmen ;
davalı Bankanın cevap dilekçesinde bu konuya değinmediği, işlem yapmadığı, kamera kayıtları ya da evrakları incelemediği, sadece dekont üzerindeki imzalara bakmakla yetinildiği, oysa bu imzaların müvekkillerinin kandırılarak alınmış olduğu, —— müvekkil ve babası tarafından yapılan elden ödemelerin de zimmetine geçirildiği, ancak bu ödemelere ilişkin kamera kayıtlarının incelenmediği, gerekli incelemelerin yapılmaması sebebiyle müvekkilinin zararının oluştuğu, davalının zarardan sorumlu olduğu, hesapların davacı vekili olarak tarafından incelendiği beyanının da doğru olmadığı, böyle bir incelemenin yapıldığına dair belge sunulmadığı, cevap dilekçesinde davalı Banka tarafından verilen cevapların doğru olmadığı ifade edildiğini beyanla; zararının her bir kalem için işlem tarihinden itibaren ticari avans faiziyle birlikte ödenmesini yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir .

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;
Davaya konu tüm işlemlerin davacı tarafından veya adına işlem yapma yetkisi bulunan —— tarafından bizzat imzalanarak gerçekleştirildiğini, konuyla ilgili Disiplin Kurulu kararına esas soruşturma raporunda tespit edildiği üzere iddiaların gerçeği yansıtmadığı, davacı iddialarına ilişkin olarak ——hakkında disiplin soruşturması yapıldığı, bu soruşturmada kendisinin müşteriler adına açılmasını sağladığı dost hesaplarından, gerek mudilere daha önce imzalattığı, gerekse imzalarını taklit etmek yoluyla müşterilerin bilgi ve rızaları dışında düzenleyip işleme aldığı/aldırdığı tediye fişlerindeki tutarları almak/kendisine ödenmesini sağlamak suretiyle 16.01.2006 – 17.05.2007 tarihleri arasında altı müşteri hesabından toplam 33.070,00 TL’yi zimmetine geçirmesi ile ilgili soruşturma raporunun, Banka Disiplin Kurulunun 31.05.2011 tarihli toplantısında görüşülerek karara bağlandığını, davacı iddiaları ile ilgili yapılan incelemelerde; —— adlı müşterinin, 27.05.2010 tarihli dilekçe ile ——tarafından hesaplarından yapılan usulsüz işlemler nedeniyle yaklaşık olarak 234.670,00 TL zarara uğratıldığını ileri sürerek Mağduriyetlerinin giderilmesinin, yanı sıra —— kredilerinin yapılandırılmasından kaynaklanan 77.905,00 TL lik kayıplarının giderilmesinin talep edilmesi üzerine, konunun dilekçedeki sırasına göre incelendiğini, buna göre;

Birinci İddia: Davacının “23.10.2008 tarihinde hesabımdan 95.000,00 TL çıkarılmış, —— Hanım tarafından 30.000,00 TL’nin kredilerime ödendiği, kalan 65.000,00 TL’nin yine teminat olarak yatırıldığı söylenmiştir. Ancak hesaplarımızın incelenmesi sonucunda 30.000,00 TL ile ilgili bir kayıt görülememiştir. 30.000,00 TL hesaplarıma geçmediğinden 30.000,00 TL kaybım bulunmaktadır. Ayrıca 65.000,00 TL vadeli hesap açıldığı ifade edilmiş olmasına rağmen vadeli hesabın 10.03.2009 tarihinde 64.153,00 TL olarak kapandığı hesap ekstresinden görüldüğünden hesabın açıldığı tarihteki anapara farkı ile faiz tutarı kadar kaybım bulunmaktadır” İddiasının araştırıldığı, bu araştırmaya göre …’e ait ——- nolu vadesiz hesaptan, 25.06.2008 tarihinde, 71.558,64 TL virman edilerek ——nolu vadesiz döviz tevdiat hesabına 58.320,00 USD döviz satın alındığı, akabinde —— nolu 58.320,00 USD lik vadeli döviz tevdiat hesabı açıldığı, Vadeli USD döviz tevdiat hesabının 22.10.2008 tarihinde kapatılarak 95.034,06TL olarak …’in vadesiz hesabına alacak geçildiği, vadeli hesap kapatma fişinde —— imzasının bulunduğu, 23.10.2008 tarihinde, …’in vadesiz hesabındaki 95.000,00 TL’nin,—— ait kullanıcı kodu ile düzenlenen para dökümü olmayan fişle tediye edildiği, tediye fişinde —— imzasının bulunduğu, tediye fişini —–yetkili olarak imzaladığı, —– kullanıcı kodu ile …’—– hesap nolu 61.000,00 TL ‘lik vadeli hesap açıldığı, ——nolu hesabına 8.600,00 TL yatırıldığı, gruba ait diğer firmaların kredi ve faiz hesaplarına kasadan 6 adet tahsil fişi ile toplam 23.875,29 TL tahsilat yapıldığı, tahsil fişlerinde Yönetmen —— yetkili imzasının bulunduğu, para dökümü olmadığı, 23.10.2008 tarihinde yapılan tahsil-tediye işlemleri arasındaki farkın 1.524,71 TL olduğu, ——maaş hesabına 24.10.2008 tarihinde 165,00 TL, 27.10.2008 tarihinde de 500,00 TL’ nin nakit olarak yatırıldığının tespit edildiği belirtilmektedir.

Birinci iddiaya ilişkin olarak, —— dilekçesinde belirttiği hususların gerçeği ” yansıtmadığı, 23.10.2008 tarihinde 95.000,00 TL tediye işleminin karşılığında toplam 93.475,79 TL lik tahsilat işlemi yapıldığı, dilekçesinde belirttiği gibi 30.000,00 TL ‘lik kaybının bulunmadığı, 65.000,00 TL vadeli hesabını açılmasına imkân bulunmadığından 4.000,00 TL kaybının da olmadığı, ancak 24.10.2008 ve 27.10.2008 tarihlerinde —— ait vadesiz maaş hesabına 165,00 TL ve 500,00 TL olmak üzere toplam 665,00 TL nakit olarak yatırıldığı dikkate alındığında, bu tahsilat tutarının 23.10.2008 tarihinde tahsil tediye işlemlerinden kalan 1.524,71 TL’lik farkın karşılığı olduğunun düşünüldüğü, ifade edilmektedir. İkinci ve Üçüncü İddia; Davacının “Vekili olduğum oğlum …’- 13.03.2009 tarihinde hesabından 94.500,00 TL çıkmış 30.000,00 TL tekrar yatırılmış ve 1. maddede belirtilen vadeli hesap açılması işlemi için açıkta bırakılan 64.500,00 TL (65.000,00 TL ifade edilmesine rağmen işlemden dolayı 64.500,00 TL olduğu görülmektedir.) tutarındaki hesap ile ilgili herhangi bir kayda rastlanılmamış olup 64.500,00 TL zarara uğratıldığımı ve 64.500,00 TL artı faizi kadar kaybım bulunmaktadır.”, “Vekili olduğum oğlum …’in hesabından 11.03.2009 tarihinde 100.000,00 TL çıkmış olup, aynı gün 90.000,00 TL ve 4.000,00 TL iki defada olmak üzere 94.000,00 TL——-hesabına yatmış, açıkta kalan 6.000,00 TL’yi almadığımdan bu işlemden dolayı 6.000,00 TL kaybımın olduğu görülmektedir” iddiası bulunduğu, bu iddialara ilişkin olarak yapılan incelemeler sonucunda;—— 27.05.2010 tarihli dilekçesinde belirttiği
2 ve 3 hususların belgeler ve kayıtlar ile uyuşmadığı, 6.000.-TL ve 64.500.-TL gibi bir kaybının bulunmadığı, dolayısıyla, 11.03.2009 tarihinde —–ait —— nolu vadesiz maaş hesabına 3.450.-TL yatırıldığı, akabinde babası —–ait kredi kartından 1.450.-TL nakit avans çektiği, dolayısıyla hesabına 2.000.-TL yatırdığı, ancak akşam saatlerinde hesabından 1.000.-TL çektiği, —— hesabına yatırdığı bu tutarın 11.03.2009 tarihinde —– grubuna ait hesaplardan yaptığı işlemlerden sonra fark kalan tutardan karşılanmış olabileceği, ancak bu tutarın 2.000.-TL mi yoksa 1.000.-TL mi olduğu konusunda net bir kanaate varılamadığı, belirtilmektedir.

Dördüncü ve Beşinci İddia: Davacının “.. 12.03.2009 tarihinde kullandırılan 22.000,00 TL “lik (13.03.2009 tarihinde eksik olan 64.500,00 TL kaybımın içinde yer almaktadır) kredi bilgim dışındadır”, “12.05.2009 tarihinde kullandırılan 30.000,00 TL ‘lik kredi bilgim dışındadır”…—- tarafından çeklerimin ödendiği belirtilmişse de ben bugüne kadar çeklerimin ödenmesi için herhangi bir kredi talebinde bulunmadığım gibi hep elden götürüp veya gönderip çeklerimi ödemişimdir. buradan yola çıkarak ekli fotokopide belirtilen çek tutarı kaybım 33.955,00 TL olup, Şubenizce parça parça kullandığım ifade edilen fakat bilgim dışında olan 68.115,00 TL’lik kredi olmak üzere toplam kaybım bu sebeplerden dolayı 102.120,00 TL’dir. … 05.10.2009 tarihinde çektiğim ifade edilen ancak tarafımca çekilmeyen 29.500,00 TL için 19.929,00 TL ve 9.993,00 TL olmak üzere iki parça kredi kullandırıldığı görülmektedir.”, “Vekili olduğum oğlum …’in hesabından 11.05.2009 günü 10.000,00 TL kredi kullandırıldığı ve aynı gün tarafımızca hesaptan alındığı ekstrede görülse de, ben bu meblağı almadım. Bu kredinin ödenmesinin ne şekilde yapıldığı konusunda bir fikir sahibi olmadığımdan buradaki kaybımı tespit edemedim.” yönünde iddiaları bulunduğu, bu iddialara ilişkin olarak yapılan incelemede aşağıda bahsedilen bulgulara ulaşıldığı belirtildiği, 16.09.2009 tarihinde 5.630,00 TL ‘lik fon bozularak ..- ait —-nolu hesaba yatırıldığı, ardından aynı kullanıcı kodu ile —– nolu kredi hesabından 7.650,00 TL kredi kullandırılarak aynı hesaba virman edilerek 2 adet toplam 13.000,00 TL çek bedelinin hesaptan ödendiği, ardından aynı hesaba 7.650,00-TL yatırılarak —– nolu kredi hesabına 7.550,00 TL ‘Lik kredi geri ödemesinin yapıldığı, tahsil fişinin üzerinde kupür dökümü bulunmadığı, ekli fotokopide de 16.09.2009 ‘da müşteriye 7.650,00 TL kredi kullandırıldığı ve hesaptan da toplam 13.000,00 TL çek ödemesi yapıldığı görülmüş olmasına karşın, 16.09.2009 tarihinde hesaba yatan 7.650,00 TL ve kredi hesabına yapılan 7.550,00 TL kredi geri ödemesinin bulunmadığı, dolayısıyla hesaba yatırılan 7.650,00 TL ve fon hesabından virman edilen 5.630,00 TL ile söz konusu çek bedellerinin ödendiği, kredinin ise sadece hesap bazında bakiye değişikliğine uğradığı, 29.09.2009 tarihinde, ——-tarafından imzalanan (2) adet İş Talep Formu ile …’e ait —– nolu kredi hesabından 17.500,00 TL ve 10.000,00 TL olmak üzere iki adet virman işlemi ile toplam 27.500,00 TL kredi kullandırılarak vadesiz hesaba alacak geçildiği, virman fişlerinde müşteri imzasının bulunmadığı, 27.500,00 TL ‘lik kredinin tediye edilmeden çek bedeli ve kredi ödemelerinde kullanıldığı, dolayısıyla müşterinin “kredi tutarını kullanmadım” yönündeki iddiasının belgeler ve kayıtlar ile örtüşmediği, müşterinin nakden verip hesaplara iade edilmeyen herhangi bir tutarın tespitinin de imkânı bulunmadığı, 13.05.2009 tarihinde …’e kullandırılan 10.000,00 TL ‘lik kredinin 3.000,00 TL’lik kısmıyla, 15.05.2009 tarihinde çek bedeli ödendiği, 24.06.2009 tarihinde …’e kullandırılan 6.000,00 TL ‘lik kredinin 5.914,00 TL ‘lik kısmıyla çek bedeli ödemesi yapıldığı, 22.07.2009 tarihinde …’e 1.100,00 TL kredi kullandırılarak vadesiz hesaba geçildiği, ardından 10.000,00 TL ile çek bedeli ödendiği, 23.07.2009 tarihinde … ‘e 3.500,00 TL kredi kullandırılarak vadesiz hesaba geçildiği, ardından—— EFT olarak gönderildiğinin tespit edildiği belirtilmektedir. Dördüncü ve Beşinci İddialara ilişkin olarak yapılan soruşturmada —— dilekçesinde belirttiği 4 ve 5. hususların şube kayıtları ile uyuşmadığı, çekleri için hep nakit olarak para getirdiği hususunun personelin bu hesaplardan zimmet yaptığını kabul etmemesi nedeniyle ispat imkânının bulunmadığı, tediyelerin tümünde müşteri imzası bulunduğundan bunların Müşteriye ödenmediği hususunda da bir ispatın mümkün olmadığı—— tarafından el yazısı ile yazılarak —– verilen yazı ile şube kayıtlarının kısmen uyuştuğu, kullanmadığını belirttiği kredilerin de müşteri tarafından kullanıldığının kayıtlar üzerinde sabit olduğu, ancak 13.05.2009 tarihinde tediye edilen 30.000,00 TL ‘nin 22.542,48 TL’lik kısmının 14.05.2009 tarihinde —–ait kredi hesaplarına tahsil edildiği, kalan 7457,A2 TL ‘nin 6.349,91 TL ‘lik kısmı ile 15.05.2009 günü —ait kredilere tahsilat sağlandığı, 7457,A2 TL ile 349,91 TL arasında 1.107,51 TL “lik farkın kaldığı, bu farkın akıbeti konusunda kanıya varılamadığı, 15.05.2009 tarihinde—– ait maaş hesabına yatırılan 500,00 TL’nin, 1.107,51 TL ‘den karşılanmış olabileceği, sonucuna ulaşıldığı belirtilmektedir. altıncı İddia: Davacının iddiası “Vekili olduğum oğlum …’in 01.04.2010 tarihinde—– nolu vadeli hesabının 24.113,00 TL olarak kapandığı ekstrede yer almaktadır. Aynı gün hesaba geçen bu meblağdan 17.050,00 TL’nin —- nolu hesabına yattığı ve —– 18.02.2010 tarihli kredi taksitinin ödendiği, —– ekstresinden anlaşılmaktadır. Ancak söz konusu kredi taksitinin ödenmesi için gününde ——- elden 14.600,00 TL verilmiştir. Kredi gününde ödenmediğinden işletilen 2.450,00 TL faiz işlemiş taksit tutarı ve faiz toplamı ile bu işlemden kaybım 17.050,00 TL dir” şeklindedir. Altıncı İddia ile ilgili olarak “Vade başı 05.02.2010 olan 24.000,00 TL tutarlı —– nolu … ‘e ait vadeli hesabın 01.04.2010 tarihinde kapatılarak 24.113,46 TL olarak adı geçenin vadesiz hesabına alacak geçildiği, vadeli hesap kapama fişinde —imzasının bulunduğu, fişe —— imzalı hesap cüzdanın da ek yapıldığı, akabinde …’in vadesiz hesabından 17.050,00 TL ‘nin çekildiği, fişte—– imzasının bulunduğu, tediye edilen tutarın karşılığında ——ait —— nolu hesaba 17.050,00 TL yatırılarak, ——- nolu kredinin 18.02.2010 ve 18.03.2010 tarihli taksitlerinin ödemesinin yapıldığı, tediye ve tahsil işleminin karşılıklı işlemler olduğu, müşteri “taksit tarihinde taksit bedelini elden verdim” demesine karşılık elden verildiği iddia edilen tutarların araştırılması ve ispatı mümkün olmadığı, dolayısıyla dilekçesinde belirttiği 17.050,00 TL kaybının bulunduğu hususunun şube kayıtları ile uyuşmadığı”, tespiti yapıldığı, Yedinci İddia: Davacının “Vekili olduğum oğlum …’in 01.04.2010 tarihinde kapanan vadeli hesabının geçen tutarından ödenen 6.450,00 TL ve 1.150,00 TL ‘lik krediler bilgim dışında olduğundan buradaki kaybım 7.600,00 TL ‘dir.” Şeklindeki iddiasına “…’e 01.04.2010 tarihinde 1.150,00 TL geri ödemesi yapılan kredinin —— nolu kredi olduğu, anılan kredinin kullandıranına ilişkin iddiaya yönelik inceleme ve tespit sonuçlarına 4 ve 5. İddiada yer verildiği, … ‘e 01.04.2010 tarihinde 6.450,00 TL geri ödemesi yapılan kredinin hesap numarasının —– olduğu, anılan kredinin kullandıranına ilişkin inceleme ve tespit sonuçlarına 4 ve 5. İddiada yer verildiği, kredilerin müşteri tarafından kullanıldığı sonucuna varıldığından herhangi bir kaybı bulunmadığı, dolayısıyla dilekçesinin 7. bölümünde belirttiği hususlar ile ilgili olarak herhangi bir kaybı bulunduğunun kayıtlar üzerinde ispatının mümkün olmadığı”, şeklinde cevap verilmektedir. Sekizinci İddia: Davacının “Vekili olduğum oğlum … adına Bankanızdan almış olduğum 1.549,00 TL ve 6.884,00 TL ‘lik iki adet teminat mektubu için, mektupların ancak nakit karşılığı verilebileceği —–hanım tarafından tarafıma ifade edilmiş, oğlum … tarafından—– Hanıma 15.000,00 TL teslim edilmiş, ancak 15.000,00 TL’nin teminat olarak durmadığı tespit edilmiş, bu işlem için kaybım 15.000,00 TL ‘dir” şeklindeki iddiasına ilişkin olarak; Yapılan incelemeler neticesinde “—— dilekçesinde belirttiği hususların şube kayıtları ile uyuşmadığı, 05.02.2010 tarihinde yapılan tüm işlemlere ait fişlerde …’in imzasının bulunduğu, dolayısıyla belirttiği 15.000,00 TL gibi bir kaybının bulunmadığı, 05.02.2010 tarihinde vadeli hesap açılırken 13.500,00 TL nakit olarak yatırıldığı, dolayısıyla şubeye 15.000,00 TL getirmesi halinde aradaki farkın 1.500,00 TL olduğu, bunun ise personelin bu hesaplardan zimmet yaptığını kabul etmemesi nedeniyle ispat imkânının bulunmadığı, ancak 05.02.2010 tarihinde —– ait —– nolu vadesiz maaş hesabına 1.000,00 TL yatırıldığı, Müşterinin ifade ettiği 1.500,00 TL fark hususu da dikkate alındığında—– hesabına yatırdığı bu 1.000,00 TL ‘nin, …’e ait hesaplardan yapılan işlemlerden sonra fark kaldığı düşünülen 1.500,00 TL ‘den karşılandığı ihtimalinin bulunduğu,” şeklinde yanıt verilmektedir. Dokuzuncu İddia: Davacının “-/—- tarafından teminat mektuplarının teslimi sırasında …’ten (5) adet boş imzalı fiş alınmıştır. Ayrıca … tarafından tarihi tam hatırlanamayan 5 adet daha boş fiş imzalatıldığı ifade edilmiş kendisinden toplam 10 adet boş imzalı fiş alınmıştır.” İddiasına karşın davalının “—– 27.05.2010 tarihli dilekçesinden sonra; Hesapları üzerinde yapılan incelemelerde, müşteriye dolaylı kullandırılan kredilerin denetim elamanları tarafından yapılacak herhangi bir inceleme sonucunda açığa çıkmasının önüne geçmek için —–ve Şube Müdürünün bilgisi dahilinde ve müşterinin de izni ile kredilerin nakit çekilmesinden sonra aynı gün diğer hesaplara iadesi yerine, şubede —–tarafından emanete alınarak, daha sonraki günlerde gişede çalışan personele verilerek ilgili hesaplara iadesinin sağlandığı, bu işlemler sırasında —– imzalanması gereken tüm fişleri imzaladığı, soruşturma çalışmalara başlanılmasından önce —–ait hesaplardan yaptığı işlemleri el yazısı ile yazarak —– verdiği ve bu kâğıtta müşterinin itiraz ettiği birçok husus bulunmasına rağmen, kâğıdın kendisine verildiği zaman herhangi bir itirazda bulunmadığı, soruşturma çalışmalarına başlanılmasından sonra —— ait hesaptan zimmet fiillerinin tespit edilmesi ve ——ile birlikte muhasebecisi —— anlatımının alınmasından sonra —— söz konusu dilekçesini yazdığı, —– muhasebecisi olduğu, —– zimmet yaptığını —— öğrendikten sonra hesaplarından zimmet yapıldığını savı ile Müfettişliğe yazılı olarak başvuruda bulunduğu, ayrıca —- oğlu .. avukat olduğu, — hesaplarını hukuki yönden ayrıca oğlu …’e de incelettirdiği, —– iddialarını yargıya taşıması ve mahkeme tarafından kabul edilmesi halinde Bankamızın kendisine herhangi bir tutar ödemesi durumunda, bankanın uğradığı zararın sorumlusunun ——olduğu ve oluşan Banka zararın haksız fiil (veya mahkemenin verdiği karar) nedeniyle—– tahsil edilmesi gerektiği,—– ait hesaplardan maddi deliller ile zimmet yapıldığının tespit edilememesine rağmen, kasaya para kaldırma işlemlerinin yapıldığı veya hesaplardan nakit para çekildiği günlerde aşağıdaki tabloda gösterildiği şekilde, ilgili bölümlerde açıklanan işlemler ile —-ait Maaş hesabına nakit yatırılan işlemler bulunduğu, söz konusu tahsilat işlemlerinin —-Grubuna ait hesaplardan veya elden alınan paraların —–tarafından mal edinilerek, kendisine ait hesaba yatırılmış olabileceği, ——ait hesaplardan karşılandığı düşünülen tutarlardan toplam 3.285,00 TL’yi kendisine ait hesaba yatırdığının değerlendirildiği;” ifade edilmektedir. Cevap dilekçesinde ayrıca söz konusu 3.285,00 TL ‘nin ayrıntıları, —–Grubuna Ait Hesaplardan Yapılan İşlemler Sırasında Veya Sonrasında ——Ait Hesaplara Yatırılan Tutarlar açıklamasıyla; 24.10.2008 tarihinde 165,00 TL, 27.10.2008 tarihinde 500,00 TL, 10.03.2009 tarihinde 120,00 TL, 11.03.2009 tarihinde 1.000,00 TL, 15.05.2009 tarihinde 500,00 TL, 03.02.2010 tarihinde 1.000,00 TL, Olarak açıklanmış ve devamında—– iş akdine son verildiği, davacının kötü niyetli olduğu, önceki iddiaları doğrultusunda gerçekleştirilen soruşturma ve bilgilendirme yapılmış olmasına karşın zararı ile ilgili afaki taleplerde bulunduğu, davacının tespit edilen zararının 3.285,00 TL olduğunu beyanla, davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuki niteliği itibariyle, yapılan bankacılık işlemleri sebebi ile oluşan zararın tazminine yönelik olarak açılan alacak davasıdır.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri bulunduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
24.02.2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Dava konusu işlemlerle ilgili olarak davalı banka nezdinde Müfettiş — tarafından düzenlendiği görülen Soruşturma Raporu ve eklerinin bir nüshası, Davalının işbu davaya cevap dilekçesinde iddialara karşılık olarak verilen cevaplarda belirttiği işlemlere ait her bir dekontun okunaklı fotokopilerinin, —-ait imza sirküleri ve varsa … tarafından—- verilen vekaletnamenin okunaklı fotokopilerinin, davalı bankanın genel müdürlüğünden dosyaya celbinin gerektiği, açıklanan eksiklik giderildiğinde denetime açık ve hüküm tesis edici bir rapor düzenlenebileceği” şeklinde rapor sunulmuştur.10.05.2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “—–ve …’in Müfettişi itiraza konu işlemlerin detaylı olarak incelendi her bir işleme ait dekontlar ile hesap ekstrelerinin karşılaştırıldığı, İşlemleri yapan banka personeli ile işlemlerde adı geçen —– Grubu müşterilerinin anlatımlarına başvurulmuş olduğu, şubede birçok hesaptan yapılan şüpheli işlemlerin banka denetim elemanlarınca araştırılarak detaylı bir şekilde incelendiği ve 7 klasör eki bulunan soruşturma raporu hazırlandığı, —– grubu hesaplarından zimmet suçu yapmadığı, Müfettişlere yazılı anlatım vermekten imtina ederek sözlü olarak beyan etmiş olduğu, denetimi yapan müfettişlerce maddi olarak —–Grubuna ait hesaplardan zimmet yapıldığının müşterinin elden verı ‘uran tarafından mal edinilen herhangi bir tutarın olup olmadığının ispatının mümkün olmadığı,—–grubuna ait hesaplardan zimmet yaptığını kabul etmemesi nedeniyle zimmet işlemlerinin ispatının mümkün olmadığı, —— grubuna ait hesaplardan maddi deliller ile zimmet yapıldığının tespit edilememesine rağmen, kasaya para kaldırma işleminin yapıldığı veya hesaplardan nakit para çekildiği günlerde aşağıdaki tabloda yer alan yukarıdaki bölümlerde ayrıntılı olarak yazılan işlemler ile —–nolu vadesiz maaş hesabına nakit yatırılan işlemler bulunduğu, sözkonusu tahsilat işlemlerinin—–Grubuna ait hesaplardan veya elden alınan paraların —– tarafından mal edinilerek, kendisine ait hesaba yatırılmış olabileceği, —– grubuna ait hesaplardan karşılandığı düşünülen tutarlardan toplam 3.285 TL’yi kendisine ait hesaba yatırdığının değerlendirilişmiş olduğu, —– ait kasadan hesaba para yatırma işlemlerinin, 24.10.2008 Nakit Yatan 165 TL, 27.10.2008 Nakit Yatan 500 TL , 10.03.2009 Nakit Yatan 120 TL, 11.03.2009 Nakit Yatan 1.000 TL, 15.05.2009 Nakit Yatan 500 TL, 05.02.2010 Nakit Yatan 1.000 TL, Toplam Mal edilen Tutarın : 3.285 TL olduğu, Bankanın Sorumlu Tutulması Gereken Tutarlarla İlgili Olarak: 23.10.2008 tarihli işlemler nedeniyle, Tüm bu işlemler sonucunda Bankanın gerekeceği, 10.03.2009- 27.03.2009 tarihli işlemler nedeniyle Tüm bu işlemler sonucunda Bankanın bu maddeler kapsamında 2.639,18 TL sorumluluğunun aranmasının gerekeceği, 13.05.2009- 15.05.2009 tarihli işlemler nedeniyle tüm bu işlemler sonucunda Bankanın bu maddeler kapsamında 1.107,51 TL sorumluluğunun aranmasının gerekeceği, 05.02.2010 tarihli işlemler nedeniyle Tüm bu işlemler sonucunda Bankanın bu maddeler kapsamında 1.500 TL sorumluluğunun aranmasının gerekeceği Toplam olarak : 6.821,40 TL den Bankanın sorumluluğunun aranması gerekeceği, bankanın ilgili Müfettişlik raporundan sonra belirlediği ve davacı hesabına geri iade ettiği herhangi bir tutar olup olmadığı yönünde dosyada mevcut bir bilgi ve belge bulunmadığı, böyle bir ödeme yapılmış ise bunun banka sorumluluk tutarından mahsup edilmesi gerekeceği, yapılan tediye işlemlerinde müşterinin imzasının bulunması, açıktan verildiği iddia edilen paralar konusunda zimmet suçunu banka çalışanlarının kabul etmemesi, müşteri iddialarının banka kayıtları ile uyumlu olmaması, olayların yaklaşık 10 yıl önce gelmesi, video kamera kayıtlarının bulunmaması v.b nedenlerle açıktan veri edilen tutaralar konusunda net bir görüşe varılamayacağı, müşterinin doğrultusunda önceden imzalanarak verilmiş boş dekontların bulunduğu, ancak dekontlarla yapılan işlemlerde usulsüz veya zimmet doğurucu işlemlerin tespitin imkansıza yakın olacağı yönünde görüş ve sonuçlarına ulaşılmış olduğu, bankanın yapılan usulsüz işlemler neticesinde toplam 6.821,40 TL’den sorumlu olduğu, nihai takdirin mahkemeye ait olduğu ” şeklinde rapor sunulmuştur.
İtirazlar doğrultusunda yeni bir bilirkişi heyetinden rapor tanzimi istenilmiştir.
19.09.2022 tarihli bilirkişi raporunda özetle, ” Öncelikle belirtmek gerekir ki, gerek dava dilekçesinde gerek davalı Bankanın cevap dilekçesinde gerekse önceki Bilirkişi Heyet Raporuna yönelik itirazlarda iddia ve savunmaların, olayın oldukça karmaşık ve çok sayıda işlemi içermesinden dolayı, belirli bir düzen ve sistematik çerçevesinde açıklanamadığı, usulsüz olduğu öne sürülen işlemlerin belirli bir sistematik (örneğin tarih sırası, işlem sırası, hangi işlemin hangi işlemden önce ve sonra yapıldığı, hangi işlemin hangi işlemin sonucunda gerçekleştirilmiş olduğu gibi) ile ortaya konulamadığı kanaati oluşabilmektedir. Kim tarafından (davacı, davacının vekil babası veya iddialarda adı geçen—–kime—- davalı Banka Şube Müdürü, diğer servis görevlileri) elden hangi miktarlarda, hangi işlemlerin veya ödemelerin yapılması için para verildiği dosya kapsamından anlaşılamadığı kanaati oluşabilmektedir. taraflar arasındaki Genel Kredi Sözleşmesi kapsamında davacının bilgi ve onayı olsun yahut olmasın hangi tarihlerde, hangi miktarlarda, hangi faiz oranlarıyla, ne tür (taksitli ticari kredi, borçlu cari kredi, açık hesap kredisi, KMH kredisi gibi) kredinin açıldığının ve bu kredilerin nasıl geri ödendiğinin anlaşılamadığı kanaati oluşmaktadır. önceki Bilirkişi Heyet Raporunda dosya kapsamında 7 klasörün bulunduğu belirtilmekle birlikte, tarafımıza tevdii edilen dosyanın bir ana dosya ve bir mavi klasörden ibaret olduğu, görülemeyen klasörlerde muhtemelen davalı Bankanın Teftiş Kurulu Raporunun bulunduğu (bize tevdii edilen dosyalarda sadece davacının vekil babası —- görevli müfettiş —-ile yaptığı görüşme tutanakları ile —– tarafından görevli müfettişe verilen dilekçeleri görülebilmektedir) ve Teftiş Raporu görülmeden değerlendirmenin eksik kalacağı kanaatine varılabilmektedir. davacının sayın vekilinin müvekkilinin uğradığını iddia ettiği zarar konusunda çok ciddi ve gösterilmeye muhtaç iddiaları bulunmaktadır. Bu iddiaların değerlendirilebilmesi için yukarıda belirtilen ek bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır. Diğer yandan yapıldığı iddia edilen usulsüz işlemler ve bu işlemleri yaptığı iddia edilen —– zimmet suçu işleyip işlemediği konusu taraflarca Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet konusu haline getirilip getirilmediği, getirilmişse soruşturma açılıp açılmadığı, soruşturma açılmışsa ceza davası konusu yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa isnat edilen suç sebebiyle ceza mahkemesinin nasıl bir karar verdiği gibi hususların da önemli olabileceği kanaatine varılabilmektedir. diğer yandan davacının sayın vekilinin ifade ettiği önemli iddiaların davalı Bankanın Teftiş Kurulunca müfettiş görevlendirilerek incelendiği anlaşılmaktadır. Bu incelemenin ve yapıldığı iddia edilen usulsüz bankacılık işlemlerinin değerlendirilmesi için; heyetimize kariyerinde banka müfettişliği olan bir üyenin dahil edilmesinin gerektiği görüşü Sayın Mahkemenin takdirine arz olunmaktadır. Böylelikle usulsüz olduğu iddia edilen banka işlemlerinin, bankacılık uygulama ve teamülleri de gözetilerek değerlendirilmesinin taraf iddia ve itirazlarının incelenmesinde daha isabetli neticeler vereceği kanaatine varılabilmektedir. Neticede davacının Sayın Vekilinin ciddi iddialarının ve bunlara karşılık davalı Bankanın Sayın Vekilinin cevap ve savunmalarının, davalı Banka teftiş raporu ve teftiş raporuna ilave olarak diğer maddi olay, olgu ve belgelerin, taraf iddia ve itirazlarını da karşılayacak şekilde incelenmesi için heyetimize meslek mensubu bir banka müfettişinin de dahil edilerek irdelenmesi gerektiği kanaatine varılabilmektedir.” şeklinde rapor sunulmuştur.05.05.2023 tarihli bilirkişi raporunda özetle; ” Davacı … tarafından davalı …—-Şubesi çalışanı —– uzun süredir çalışmanın getirdiği güveni kullanarak daha önceden boş olarak imzalattığı fişleri kullanmak suretiyle kendilerini dolandırdığını öğrendikleri ve dilekçelerinde belirtilen işlemlerle çekilen paraların —– tarafından zimmete geçirildiği, iddiasıyla şimdilik 250.000,00 TL ‘nin zimmete geçirme tarihlerinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile tahsili için huzurdaki davanın ikame edildiği, Öncelikle dava konusu işlemlerin 13-14 yıl öncesine ait işlemler olması nedeniyle kamera kayıtlarının bulunmasının mümkün olmadığı, bu kayıtlar bulunsa dahi iddia konusu işlemler için görüşe varılmasının çok güç olacağı, Davacının sahibi bulunduğu —–Grubuna ilişkin işlemlerin de yer aldığı çok sayıda işlem nedeniyle davalı banka şubesinde yapılan soruşturma sonucunda 10.02.2011 tarihli Soruşturma Raporunun düzenlendiği, Dava konusu işlemlerle ilgili olarak davalı banka çalışanı —-, soruşturmayı yapan müfettişlere sözlü olarak —-Grubuna ait hesaplardan zimmet suçu işlemediğini ifade etmekle birlikte yazılı ifade vermediği, düzenlenen soruşturma raporunda da dava konusu tutarların —— tarafından zimmete geçirildiğine ilişkin kesin bir sonuca varılamamakla birlikte kanaat bildirildiği, esasen dava konusu işlemlerin önceden imzalanmış fişlere dayalı olarak yapılmış olsa dahi—– tarafından zimmete geçirilen/edinilen bir tutarın maddi kanıtlarla kesin olarak ortaya konmadıkça veya adı geçen tarafından kabullenilmedikçe kanıtlanmasına olanak bulunmadığı, aynı durumun davacı tarafından herhangi bir kayda uğratılmaksızın adı geçen kişiye nakit olarak verdiklerini iddia ettiği tutarlar için de geçerli olduğu, Bu nedenle dava konusu işlemlerin büyük bir kısmının banka kayıtları ile tam uyumlu olması, —–tarafından zimmete geçirildiği ifade edilen tutarların ise somut olarak kanıtlanamaması nedeniyle davacı bankadan davalı tarafından talep edilebilecek bir tutarın bulunmadığı, Her ne kadar somut delillerle kanıtlanamasa ve Bilirkişi Heyetimizce aksi kanaate olunsa da davacı adına işlem gerçekleştirildiği tarihlerde —– hesabına nakden yatırılan ve aşağıda ayrıntıları belirtilen toplam 3.285,00 TL ‘nin davalı banka çalışanı —– tarafından —-Grubuna ait işlemler nedeniyle edinilen tutarlardan oluştuğuna yönelik olduğunun kabul edilmesi halinde (ki davalı banka tarafından davaya cevap dilekçesinde davacının tespit edilen zararının bu tutar olduğuna yönelik beyanı bulunmaktadır.) davalı banka tarafından davacıya iade edilmesinin gerektiği, 24.10.2008- 165,00TL, 27.10.2008- 500,00TL, 10.03.2009 – 120,00TL, 11.03.2009 – 1.000,00TL, 15.05.2009 – 500,00TL, 05.02.2010- 1.000,00TL, yine Bilirkişi Heyetince aksi kanaatte olunmakla birlikte, davacı tarafından önceden boş olarak imzalanan fişlerdeki tahsilat tutarları ve bu fişlerin kullanıldığı tarihlerdeki ödeme tutarlarından davalı bankanın sorumlu olduğunun kabulü halinde davalı bankanın davacıya ödemekle sorumlu olduğu tutarın aşağıda belirtildiği üzere 6.821,40 TL olarak düşünülebileceği, 23.10.2008 tarihli işlemlerden 1.524,71 TL, 10.03.2009-27.03.2009 arasındaki işlemlerden 2.639,18 TL; 13.05.2009-15.05.2009 arası işlemlerden 1.107,51 TL, 05.02.2010 tarihli işlemlerden 1.500,00 TL, Mahkemece davalı bankanın söz konusu tutarlardan sorumlu olduğuna yönelik kanaate varılması halinde davalı bankadan talep edilebilecek faiz oranı ve faizin başlangıç tarihinin Mahkemenin takdirlerinde bulunduğu,” şeklinde rapor sunulmuştur.
Davacı taraf tanık deliline dayanmış olduğundan, tanıkların dinlenmesi için —-Asliye Ticaret mahkemesine talimat yazılmıştır.
Talimat mahkemesinde dinlenen tanık … beyanında:”Davacı … benim işverenim olur. Kendisinin düğün salonu ve kereste yeri bulunmaktaydı. Ben de düğün salonunda sekreter olarak yanında çalışmaktaydım. Söz konusu ödemeler yapılacağı zaman —-ben gidip ödemeleri yapıyordum. Bizim işlerle —–ilgilendiğinden ödemeleri ona yapıyordum. Hemen ödemeyi yaptığım an dekontu vermediği oluyordu. “Şu an kalabalık, daha sonrasında dekontu ben ileteceğim” diyerek beni gönderdiği oluyordu. Ara sıra bunu yapıyordu. Bazen o an dekontu kimse olmadığından alıp çıktığım da olmuştur. Vermediği dekontların daha sonradan iletildiğini görmedim. Patronum kendisine çok güvendiği için dekontu vermemesinin ardını da aramıyordu. Hiç de bundan şüphelenip kendisine bir şey de sormadı. Benim bilgim, görgüm bundan ibarettir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Mahkememizin 21.09.2021 tarihli duruşmasında dinlenen tanık —- beyanında; “Taraflar ile bir akrabalık bağım yoktur, —-ile çeşitli işler yaptık, kendini bu suretle tanırım, 2008 yılında —bey beni yanına çağırarak, hatırladığım kadarı ile 30 bin TL kadar bir parayı bana verdi, bu parayı bende—- hanıma teslim etmemi istedi, ben parayı götürüp —-hanıma teslim ettim, kendisi bana herhangi bir dekont vermedi, —- bey bu parayı —- Hanıma şirket kredilerini ödemesi için göndermişti, Benim—- isminde şirketim vardır, diğer ortağım da —-, tam hatırlayamamak ile birlikte 15 -20 yıl kadar zaman önce ben de şirketim için kredi çektim, —–hanım, kredi çektiğime ilişkin bana dekont imzalattı, ancak çektiğim kredi bedeli hesabıma yatmadı, daha sonra ben … ile çalışmaya başladım, çekmiş olduğum kredi bedellerini … ödemeye başladı, halen de kredilerimi … öder, yukarıda bahsettiğim hesabıma yatmayan kredi bedeli de … tarafından kapatılmıştır dedi. Ben ve davacı olan … ile —-hanıma çok güvenirdik, ” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Mahkememizin 21.09.2021 tarihli duruşmasında dinlenen tanık —- beyanında “Davacı … benim oğlum olur, önceleri ben az önce dinlenen tanık —- ile iş yapardım, işlerimiz kötü gidince davacı olan Olan oğlum —- bir şirket kurdu, kendisin öğrenci olduğu için şirket adına işleri vekalet ile ben yürütürdüm, bir gün bankaya gittim, bankada bizimle ilgilenen —- Hanım yoktu, —- Hanım benimle ilgilendi, kendisine kredi çekmek istediğimi söyledim, ancak—- hanım bana kredi çıkmayacağını, ödenmemiş pek çok taksitimin olduğunu söyledi, o esnana —-Hanım geldi sen neden ilgilendin, ben ilgilerim şeklinde sözler söyledi, bende bu durumdan şüphelenerek yüksek sesle ödenmemiş taksitimin olmadığını söyledim, o esnada bankada müfettişler varmış, sesimizi duyan müfettişler yanımıza geldi ve bizi içeri aldı, bende durumu müfettişlere anlattım , borcumuzun olmadığını söyledim, bir kaç kez daha müfettişler ile görüşmeye gittim, banka müdürünün de bu işin içinde olduğu ortaya çıktı, biz —– Hanıma itimat ederdik, be dekontlara imza atardım, kendisi bana sen git derdi, banka işlemlerinin sonucunu beklemeden ben bankadan ayrılırdım, bir gün oğlum —–imza için bankaya çağırdı ancak beni oğlumun yanında istemedi, oğlum bankaya gittiğinde kendisine pek çok boş dekont imzalatmış, bir gün eşi beni aradı bu hesabı kapatalım dedi., bana villalarını vermeyi teklif ettiler ancak görüşmeye gelmediler, ben çek bedellerini ödemek veya kredi taksitlerini ödemek iç in kesinlikle kredi çekmedim, çek bedellerini, teminat mektuplarını ve taksitlerimi her zaman elden nakit öderdim dedi. ” şeklinde beyanda bulunmuştur. Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükler sadece edim yükümlülüklerinden müteşekkil değildir. Tarafların sözleşme kurma amacıyla biraya geldikleri andan, başka bir deyişle sosyal temasın gerçekleştiği andan itibaren taraflar arasında güven ilişkisinin beslediği ve geliştirdiği dürüstlük kuralından kaynaklanan koruma yükümlülükleri doğar. Koruma yükümlülükleri esasında gerekli dikkât ve özenin gösterilmesini ifade etmekte olup, tarafların dürüstlük kuralına dayanan özen gösterme, koruma, açıklama, uyarma, bilgi ve tavsiye verme olarak ortaya çıkan çeşitli yükümlülüklerini kapsamaktadır (—
Diğer özel hukuk sözleşmelerinde olduğu gibi banka ile kurulan sözleşmelerde de taraflar arasındaki sosyal temas ile ortaya çıkan koruma yükümlülüklerinin kaynağı, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2 nci maddesindeki dürüstlük kuralı gereğince korunması haklı görülen bir güven ilişkisidir. Gerçekten de sosyal temas, hukuk düzenine riayet edileceğine dair genel ve varsayımsal bir güvenle yaşayan kimseleri somut bir güven ilişkisinin tarafları hâline getirmektedir. Buradaki güven kavramı ise içsel anlamda bir güven olgusunu (psikolojik) değil, normatif anlamda korunmaya değer olan güveni ifade etmektedir (—–).İnsan ilişkilerinin temelinde yer alarak hukuki işlemlere de yansıyan bu güven duygusu zamanla hukuk sistemi içerisinde kaynağını dürüstlük kuralından alan ve “güven ilkesi” olarak adlandırılan önemli bir kavram hâline gelmiştir. Bu itibarla dürüstlük kuralından kaynaklanan bu güven ilkesi; hukuken korunmaya değer bir çıkarını gerçekleştirmek üzere buluştuğu kişi karşısında bir güven olgusu yaratan kişinin, bu güvenin sonuçlarına katlanması ve bir kez yaratmış bulunduğu güveni artık sarsmamasını ifade etmektedir.
Güven ilkesi kavramı, taraflar arasındaki bütün hukuki işlemler için geçerli olan bir kavram olup, güvenin özel önem taşıdığı ve bir tarafını özellikle bankanın oluşturduğu sözleşmelerde daha da önem kazanmaktadır. Zira ticari hayatta güvenilir kişi sıfatının kazanılabilmesi için bu kişinin emek ve zaman harcaması, ilişkilerinde düzenli ve sürekli olarak sözüne sadık kalması ve basiretli davranması gibi çok uzun ve meşakkatli bir ticari faaliyet içerisinde bulunması gerekmektedir. Oysa bankaların devletten özel izin alarak kurulan ve faaliyete geçen şirketler olduğu, sürekli şekilde devletin gözetim ve denetim altında tutulduğu düşünüldüğünde doğrudan “güvenilir kişi” sıfatını kazandıkları açıktır. Bu sıfat, karşı tarafta sözleşmeye ilişkin olarak tüm koruma yükümlülüklerinin tam olarak yerine getirileceğine dair inanç oluşturmaktadır. Ayrıca bankaların “güvenilir kişi” sıfatı nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisi hem sözleşme öncesi aşamada hem sözleşme kurulduktan sonra hem de sözleşme sona erdikten sonra artarak devam etmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki bankaların doğrudan “güvenilir kişi” olarak kabul edilmesi, bankaların sorumluluğunun bu nedenle ağırlaştırılmasını da gerektirmektedir. Bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. Zira sorumsuzluk sözleşmesi hükümlerine sınırlama getiren 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK) 99/2 ve 100/3 [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) 115/3 ve 116/3] maddeleri gereğince, özel kanun ile kuruldukları ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanındığı için bankaların, hafif kusurlarından dolayı ortaya çıkan sorumluluğunu kaldıran sözleşme hükümleri de geçersiz olacaktır.
Öte yandan bankaların objektif özen yükümlülüğü, tüm bankacılık hizmetleri yönünden ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, örneğin internet bankacılığı hizmetinde bankaların internet bankacılığı sisteminin güvenliğine yönelik tüm tedbirleri almaları ve sistem hatalarını ve eksikliklerini gidererek sistemi bilinen en son teknolojik gelişmeye uygun hâle getirmeleri büyük önem taşımaktadır. Müşterilerin internet bankacılığını kullanmakta olması bankaların mevduatı koruma yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı gibi, sorumluluğunu da hafifletmeyecektir. Bu kapsamda işlemlerini internet ortamına taşıyarak daha fazla müşteri kitlesine ulaşmak ve dolayısıyla daha fazla kâr elde etmek isteyen bankanın, objektif özen yükümlülüğünün bir gereği olarak gerekli teknolojik ve yazılımsal önlemleri alması, gelişen teknoloji karşısında kötüniyetli üçüncü kişilerin internet bankacılığı sistemine girişimlerini anında engelleyecek güvenlik mekanizmasını oluşturması, sistemini sürekli güncelleyerek yenilemesi, herhangi bir usulsüz işlemle karşılaşıldığında gerekli önlemleri almanın yanı sıra müşterilerini de anında bilgilendirmesi gerekmektedir (—–.) .
Taraflar arasında sosyal temas ile oluşan ve güven ilişkisinden hareketle ortaya çıkan sorumluluk türü ise güven sorumluluğudur. Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu bir kişinin veya kuruluşun davranışlarıyla başkalarında oluşturduğu haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Başka bir deyişle güven sorumluluğunu ortaya çıkaran durum, aralarında belli bir ölçüde güven ilişkisi kurulan kişilerin bu haklı güven nedeniyle oluşan beklentilerinin bir nebze boşa çıkmasıdır (—-). Bu itibarla güven sorumluluğu, aralarında belli bir ölçüde güven ilişkisi kurulan kişilerin bu güvene aykırı hareket etmesi neticesinde ortaya çıkan zarardan dürüstlük kuralı gereğince sorumlu olunmasını ifade etmektedir.
Güven sorumluluğu TMK’nın 2 nci maddesindeki dürüstlük kuralına dayanmakta olup, ayrı bir sorumluluk türü olarak kanunda düzenlenmemiş kendine özgü bir sorumluluk hâlidir. Tarafların sözleşme kurmak amacıyla bir araya gelmeleri ve oluşan haklı güvenin ihlâli güven sorumluluğunu doğurduğu için, bu husus güven sorumluluğunu sözleşme sorumluluğuna yaklaştırmaktadır (—-). Başka bir deyişle güven sorumluluğu, culpa in contrahendo sorumluluğunu da kapsayan ve sözleşme sorumluluğu hükümlerine dayanan kendine özgü bir sorumluluk hâlidir. Bu durumda güven sorumluluğunun ihlâli hâlinde öncelikle sözleşmeye aykırılık hükümleri uygulanacak, hüküm bulunmaması hâlinde olay tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 98/2 maddesi gereğince haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanacaktır. Bu itibarla güven sorumluluğu kapsamında güvenin korunması, haklı güveni boşa çıkan kişiye bundan dolayı uğradığı zararların giderilmesi için bir tazminat hakkı tanınmasıyla sağlanacaktır. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 19.04.2022 tarihli ve —- Esas, —– Karar sayılı kararında vurgulanmıştır.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 20/2 nci [(6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK 18/2)] maddesi gereğince; tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Nitekim bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklıdır. Bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğü şüphesiz daha ağırdır. Özellikle birer itimat kurumu olan bankaların, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle koruma yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerekmektedir —– .
Ayrıca bankalar, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Adam çalıştıranın sorumluluğu BK’nın 55 inci (TBK md. 66) maddesinde “İstihdam edenlerin mesuliyeti” başlığı altında düzenlenmiştir. Anılan maddede; “Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. Şu kadar ki böyle bir zararın vuku bulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz” hükmü öngörülmüştür. Bu madde gereğince adam çalıştıranlara genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü yüklenmiş ve adam çalıştıranın bir özel hukuk ve bağımlılık ilişkisi içerisinde çalışanlarının kendilerine bırakılan işleri gördükleri sırada hukuka aykırı bir fiille üçüncü kişilere vermiş oldukları zarardan sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre adam çalıştıranın sorumluluğu, kusursuz sorumluluk türlerinden özen sorumluluğudur. Başka bir deyişle adam çalıştıranın sorumluluğunun kaynağı, adam çalıştıranın çalışanlarını seçerken ve onları çalıştırırken çalışanlar üzerindeki denetim ve gözetim ödevini yerine getirmemesine, kanun tarafından kendisine yükletilen bu tür objektif bir ödevi ihlal etmesine dayanmaktadır (—– Adam çalıştıran, yapılacak iş için uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin yapacağı iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve tekniği özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır.
Adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmadığı için sorumluluk, kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlâliyle meydana gelen zarar arasında, uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir (—–).
Borçlar Kanunu’nun BK’nın 55 inci (6098 sayılı TBK md. 66) maddesinde ayrıca adam çalıştırana sorumluluğu kaldıracak nitelikte bir kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmıştır. Buradaki kurtuluş kanıtı niteliği itibariyle bir kusursuzluk kanıtı olmayıp, sorumluluktan kurtulma kanıtıdır. Bu nedenle adam çalıştıran zararın meydana gelmemesi için somut durumun gerektirdiği her türlü objektif dikkat ve özeni göstermiş olduğunu ispat ederse sorumluluktan kurtulacaktır.
Adam çalıştıranın sorumluluğunda BK’nın 55 inci (TBK md. 66) maddesinin uygulanması için çalışanın (yardımcı kişi) üçüncü kişiye sözleşme dışı sorumluluk çerçevesinde zarar vermesi gerekmektedir. Başka bir deyişle zarar gören üçüncü kişi ile adam çalıştıran arasında hiçbir hukuki, özellikle de sözleşmeye dayalı ilişki bulunmaması gerekir. Zarar gören ile adam çalıştıran arasında kurulmuş bir sözleşme ilişkisi mevcutsa BK’nın 100 üncü (TBK md. 116) maddesinin uygulanması gerekir. BK’nın 100 üncü (TBK md. 116) maddesinde düzenlenen sorumluluk da yardımcı kişinin davranışından sorumluluk olmakla birlikte sadece bir borcun yerine getirilmemesi, yani borca aykırılık hâlinde uygulanacaktır (—-). Şayet borcun ifasına yardımcı olan çalışanın fiili hem borca aykırılık hem de genel davranış kurallarına aykırılık, yani bir haksız fiil teşkil ediyorsa bu kişiyi çalıştıran borçlunun BK’nın 55 inci (TBK md. 66) maddesine tâbi sorumluluğu ile BK’nın 100 üncü (TBK md. 116) maddesine tâbi sorumluluğu yarışacaktır (—– Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Eldeki davada davacı taraf davacı banka çalışanı dava dışı —– davacının bankacılık işlemlerinde sürekli olarak muhatap olduğu banka personeli olduğunu, davacının olay tarihlerinde başka şehirde yaşaması sebebiyle seri halde boş dekontlara imza attığını, boş dekontların banka çalışanı tarafından kullanılarak zarara uğratıldığını, onayı dışında krediler çekildiğini, talebi olmadığı halde vadeli hesaplarının bozdurulduğunu beyanla zararın davalı banka tarafından giderilmesini talep ettiği; davalının ise tespit edilen 3825,00 TL’lik zararın taraflarınca ödendiğini beyanla davanın reddini istediği görülmüştür.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının bankacılık hesaplarında rızası, talebi olmadan yapılan usulsüz işlemler için davalı bankanın yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda TBK 116. Madde vd. da düzenlenen adam çalıştıranın sorumluluğuna ilişkin hükümler çerçevesinde sorumluluğu bulunmaktadır. Davalı bankanın sorumluluğunun tespiti için alınan her iki bilirkişi raporunda da dava dışı banka çalışanının usulsüz işlemleri nedeniyle davacının 6.821,40 TL zararının oluştuğu tespit edilmiştir. Her ne kadar davacı taraf zararının daha fazla olduğunu iddia etmiş ise de zararı ispata yarar başkaca somut bir delil dosyaya sunulamamıştır. Davacı taraf banka kamera kayıtlarını dayanmış ise de aradan geçen uzun zaman sebebiyle kamera kayıtlarına ulaşılamamıştır. Mahkememizce dava dışı banka çalışanı aleyhine dava konusu olayla ilgili ceza soruşturması olup olmadığı hususunda araştırma yapılmış ise de ceza dosyası tespit edilememiş, taraflarca da bir ceza dosyası numarası bildirilmemiştir. Davalı taraf zamanaşımı defini ileri sürmüş ise de arabuluculuğa 20/11/2019 tarihinde başvurduğu, davanın 20/12/2019 tarihinde açıldığı, aşamalarda davalının borcunu kabul ettiği ve zamanaşımının TBK 154. Maddesine kesildiği anlaşıldığından zamanaşımı defi yerinde görülmediği, davanın 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde açıldığı anlaşılmıştır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davalının 3825,00 TL zarar bedelini davacıya ödediğine ilişkin dekontun da dosya kapsamında bulunmaması sebebiyle bilirkişi raporlarında tespit edilen zarar miktarı yönünden davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
6.821,40 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kabulüne karar verilen 1.524,71 TL’ye 23/10/2008, 2.639,18 TL’ye 27/03/2009, 1.107,51 TL’ye 15/05/2009, 1500 TL’ye 05/02/2010 tarihinden itibaren avans faiz işletilmesine, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE-
2-Karar harcı 465,96-TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 4.269,38-TL harcın mahsubu ile artan 3.803,42- TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından yatırılan 44,40-TL başvurma harcı, 465,96 TL peşin nispi harc olmak üzere toplam 510,36‬ TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine
4-Davacı tarafından yapılan 657,20-TL tebligat ve müzekkere gideri, 5.000,00- TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 5.657,20 TL yargılama giderinin haklılık oranına göre 154,36- TL sinin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, kalan tutarın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan 100,00-TL yargılama giderinin haklılık oranına göre 97,27- TL sinin davacı taraftan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine, kalan tutarın davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Davanın kabul edilen kısmı için davacı yararına karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 6.821,40- TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davanın reddedilen kısmı için davalı yararına karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 38.476,79- TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
9-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320-TL arabuluculuk ücretinin haklılık oranına göre 36,02-TL.sinin davalıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına, 1.283,98-TL.sinin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde —–Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.