Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/741 E. 2023/872 K. 14.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/741
KARAR NO : 2023/872

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/10/2022
KARAR TARİHİ : 14/12/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;
Müvekkili olan davacıya ait —–Plaka No’lu aracın davalı sigortalı tarafından sigortalı olan—- plaka no’lu aracın sebep olduğu kaza nedeniyle hasarlandığını,—– plakalı aracın kusurlu bulunduğunu, müvekkili olan davacının 15/01/2019 tarihinde davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkili olan davacının haklarını(tazminatını) sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gittiğini, tahsil etmeleri gereken tazminat alacaklarının yasal sürede tahsil edilemediğini, alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve faizini aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar taleplerine ilişkin işbu davayı açma zorunluluğu olduğunu, kazanın çift taraflı olduğu karşı yanın kusurlu olduğu dikkate alındığında sigortalısının kusurlu bulunduğu , müvekkili olan davacının ise kusurunun bulunmadığı dikkate alındığında müvekkil olan davacıyı zarara uğratmak maksadıyla herhangi bir ödeme yapmadığını, taraflarınca ——- sayılı dosyası ile Hasar Tazminatı talep edilmiş dosya —–numarasıyla karar verildiğini, müvekkilinin hakem heyeti kararı ile elde ettiği ilam ile 24/06/2021 tarihinde icra kanalı ile tahsil ettiğini, Müvekkilin davalıdan talep ettiği Hasar Tazminatı talebi temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücünün de aynı olmayacağını ve müvekkili olan davacının zarara uğrayacağını, dosyada tahsil edilen faizi ile müvekkili olan davacının zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını ileri sürerek, HMK 107. Maddesi uyarınca fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile; müvekkili olan davacının alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Taraf teşkilinin usulüne uygun sağlandığı görüldü.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;Tahkim Yargılaması neticesinde yapılan ödeme ve kesin hüküm nedeniyle haksız davanın reddini, mahkemeniz aksi kaanatteyse; Munzam zarar ispat edilemediğinden davanın reddine, —–İhtisas Dairesinden kusur raporu alınmasına, Huzurdaki dosyaya yürürlükteki 7327 sayılı kanunun uygulanmasını, Müvekkil şirket temerrüde düşmediğinden haksız faiz talebinin reddini, sayın mahkeme aksi kanaateyse dava tarihinden itibaren taraflar açısından yasal faiz uygulanmasını, Haksız ve yasal dayanağı bulunmayan davanın reddi ile aleyhimize hüküm kurulmaması halinde, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, munzam zarar istemine ilişkindir.
Sigorta Tahkim Komisyonunun—— sayılı dosyasının bir örneği celp edilmiştir.
Sigorta bilgi ve gözetim merkezinden davaya konu kaza ile ilgili belgeler celp edilmiştir.
Noterler birliğinden kazaya karışan araçların trafik tescil kayıtları celp edilmiştir.
Hasar dosyası celp edilmiştir.
Tüm dosya kapsamından; davacıya ait —– Plaka No’lu aracın davalı sigortalı tarafından sigortalı olan —– plaka no’lu aracın sebep olduğu kaza nedeniyle hasarlandığını, davacının 15/01/2019 tarihinde davalı sigorta şirketine başvuru yaptığını, davalının yasal 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, davacının hakem heyetine başvuru yaptığını ve davalı şirketin yönünde karar verildiğini, davacının borcu tahsil etmek amacıyla borçluyu temerrüde düşürdüğünü, borcun icra kanalı ile tahsil edildiğini, davacının davalıdan talep ettiği hasar tazminatı talebi temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücünün de aynı olmayacağını ve davacının zarara uğrayacağını, dosyadan tahsil edilen faizi ile davacının zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını ileri sürerek munzam zararın davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle huzurdaki davanın açıldığı,Mahkememizin 22/12/2022 tarihli celsesinde hazır bulunan davacı vekiline; “Davacı vekiline müvekkilinin uğramış olduğu munzam zararı somutlaştırarak kalem kalem belirtmek suretiyle belgeleriyle birlikte dilekçe sunmak üzere 2 hafta kesin süre verilmesine, ” hususunda ara kararın tefhim edildiği,
Bu kapsamda davacı vekilince 19/01/2023 tarihli dilekçesi ve davaya konu taleplerini açıklamak ve somutlaştırmaya yönelik beyan dilekçesi sunduğu görüldü.Beyan dilekçesinde munzam zararın oluştuğuna dair somut verilere dayanmamış , Anayasa mahkemesi kararı ve soyut verilere dayandığı görülmektedir.

SOMUT OLAYDA MUNZAM ZARARIN DEĞERLENDİRİLMESİ;

Munzam zarar , para borçlarında borçlunun temerrüdünün bir sonucu niteliğinde olup TBK.m.122 hükmünde düzenlenmektedir.
Söz konusu hükmün ilk fıkrasında, ”alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür”. Alacaklı belli şartların birlikte bulunması halinde munzam zararı isteyebilecektir. Bu şartlar; borçlunun para borcunun ifasında temerrüdü,zarar, uygun illiyet bağı, kusur, bu şartların birlikte bulunması gerekmektedir.Munzam zarar için aranan şartlardan ”zarar” kavramı önem taşımaktadır. TBK .m.122/1 de ”temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa ” ifadesi ile temerrüt faizini aşan bir zararın doğması gerektiğini açıkca belirtmiş ancak zararın türü ve niteliği hususunda bir açıklık bulunmayıp genel esaslara göre bir değerlendirme yapılması gerekmiştir. Zarar dar anlamda maddi zararı ifade etmek için kullanılır. Malvarlığındaki eksilme , alacaklının , zarar veren davranıştan sonra malvarlığının mevcut hali ile bu olay meydana gelmeseydi göstereceği hal arasındaki farkı ifade eder.Munzam zarar da maddi bir zarardır. Munzam zarar tazmininin istenebilmesi için alacaklının temerrüt faizi ile karşılanamayan , onu aşan bir zarara uğramış olması gerekir. Bu itibarla , zararın miktarı işlemiş toplam temerrüt faizi miktarından az veya ona eşitse, tazmini gereken aşkın bir zararın varlığından söz edilemez. Bu halde, alacaklı, toplam zararının temerrüt faizinden yüksek olduğunu ispat ederse , hem temerrüt faizini hem de bunun üzerindeki aşkın zararı birlikte veya ayrı ayrı isteyebilir. Bu noktada ispat yükü önem taşır. Yargı içtihatlarına göre davacının lehine munzam zarara hükmedebilmesi için davacının bu zarara uğradığını kanıtlaması gerekir.Örneğin, davacının bankadan kredi almış olması ve buna faiz.vs. Ödemede bulunması munzam zarara hükmedilmesine yeterli olmamaktadır.Borçlunun temerrüde düşmesi veya temerrüt faizi ödemesi için kusur şart değildir.Munzam zararın tazmini ise temerrüdün kusura bağlı sonuçlarından biridir.Tbk.m.122 de alacaklı yararına bir kusur karinesi kabul edilmiştir.Borçlunun sorumluluktan kurtulması için kendisinin temerrüde düşmekteki kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir. Yargıtayın yargılamanın gecikmesi yüzünden munzam zararın tazminine hükmedilmemesi yönünde kararları vardır.Munzam zararın ispatı konusundaki en önemli husus, yüksek enflasyonun sebep olduğu para değerindeki düşmenin temerrüt faizinden fazla olması halinde enflasyonun aşkın zarar olup olmadığıdır.Türk-İsviçre Hukuku’nda savunulan, Alman Hukuku’nda hakim olan görüşe göre , borçlunun temerrüdü esnasında enflasyon sebebiyle meydana gelen ve paranın alım gücünün azalması şeklinde ortaya çıkan değer kayıplarının munzam zarar olarak değerlendirilmesi şartların bulunmasına bağlıdır.Yani, bu konuda alacaklı zararı somut olarak ispat külfeti altındadır. Bu itibarla , alacaklının munzam zararı isteyebilmesi için parayı zamanında elde etmiş olsaydı onu değer kaybından etkilenmeyecek biçimde değerlendirebileceğini ispatlaması gerekir.Alacaklı herşeyden önce temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olduğunu ve bunun miktarını ispatlamalıdır. Söz konusu ispat külfetini yerine getirirken alacaklı herhangi bir ispat kolaylığından veya fiili karineden yararlanamaz. Alacaklı munzam zarara yönelik mevcut tüm somut delilleri ibraz etmelidir. Çünkü , elde edilen paranın hemen değer kaybını önleyecek şekilde değerlendirileceğine yönelik bir hayat tecrübesi kuralı mevcut değildir. Tam tersine, para zamanında ödenseydi, para alacaklının elinde iken yine aynı değer kaybına uğrayacaktı. Aksi görüşün benimsenmesi hali özellikle sigorta hukukunda tazminatla zenginleşme yasağı ilkesi ile bağdaşmayacaktır. Yargıtayın yerleşik içtihatları uyarınca yüksek enflasyon , döviz kurundaki artış, piyasadaki faiz oranlarının yüksek olması alacaklıyı munzam zararın gerçekleştiğini ispat yükünden kurtarmaz. ”…Başka bir anlatımla yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz.Aksinin kabulü halinde 3095 sayılı kanun ile diğer kanunlardaki faizle ilgili hükümlerin uygulanması sonuçsuz kalacaktır….” (emsal Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun —–esas —–kararı)Davacı vekiline temerrüt faiizi ile giderilmeyen aşkın(munzam) zararını somutlaştırması ve ispatı için delillerini sunmak üzere verilen kesin süre içerisinde zararını somutlaştırmadığı ve delillendirmediği, emsal nitelikte Anayasa Mahkemesinin 21/12/2017 tarihli ve—— başvuru numaralı kararına konu uyuşmazlık için vermiş olduğu kararını sunmuş olmakla , yapılan değerlendirmede bireysel başvuru kararları dosyası bakımından bağlayıcı olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bireysel başvuru kararları sonuçlarının tüm yargısal uygulamalar için bağlayıcı olduğundan söz edilemez. Zira açık bir keyfilik olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece Anayasa mahkemesinin hukuk kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesi bakımından mahkemelerin takdir yetkisine müdahalede bulunmadığı, somut olayda munzam zarar şartı kanunda TBK 122/1 de açıkça öngörülmekte olup söz konusu hükmün somut olaya uygulanması da bariz takdir hatasından veya açık bir keyfilikten söz edilemeyeceği, tam tersine TBK.m.122 hükmünün varlığına rağmen , salt enflasyon gibi verilerden hareketle tazminata hükmedilmesi bariz takdir hatası olarak dahi değerlendirilebileceği hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde , davacı tarafından uğramış olduğu munzam zarar ispat edilmediği anlaşılmakla bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-)Davanın REDDİNE,
2-)Karar ve ilâm harcı olan 269,85-TL harçtan peşin alınan 80,70-TL harcın mahsubu ile bakiye 189,15-TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
3-)Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.560,00-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
4-)Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-)Davalı vekille temsil olunmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 500,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
6-)Davalı tarafça yatırılan 11,50-TL vekalet harcının davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
7-)Kullanılmayan gider avansının kararın kesinleşmesini müteakip HMK madde 333/1 uyarınca yatıran tarafa iadesine,Dair, davacı vekilinin yüzene karşı davalı vekilinin yokluğunda miktar itibariyle kesin olarak karar verildi.