Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/153 E. 2022/532 K. 22.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/153 Esas
KARAR NO: 2022/532
DAVA: Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 08/03/2022
KARAR TARİHİ: 22/09/2022
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil—– her türlü —–konusunda yıllardır piyasada tanınan ve alanında uzmanlaşmış en donanımlı firmalardan birisidir, söz konusu işinde güven ve dürüstlük esasıyla uzun yıllardır çalışmaktadır. Yine iş bitirme hususunda da piyasanın da öncülerindendir. Müvekkil firma hali hazırda aktif olarak çalışmakta, bir çok yeni proje almaya devam etmektedir. Firma aldığı işleri bizzat tamamladığı gibi, başka firmalarla iş birliği içinde inşaat taşeronluk görevleri paylaştığı da olmaktadır. Davalı—– —- konumunda iş sahibi——-ilişkin taşeronluk anlaşması yapılmıştır. Bu süreçte, iş alan davalı— müvekkilden iş ve işçi konusunda yardım ve destek talep etmiştir. Hem davalı —-önceden çalışan ve bunlar arasında tanınan müvekkil firma, davalı tarafa destek verebileceğini, sözleşme şartların sonradan belirlenmek üzere sözlü bir anlaşmaya varmıştır. Bu anlaşma kapsamında, müvekkil —- firması tarafından tanınan ve diğer zamanlarda ona bağlı çalışan işçiler, davalı —- üstlendiği inşaat işlerinde davalıya bağlı çalışıp yardım edecek, bunun karşılığında davalı—- işçilerine anlaşmada belirtilen maaşları ödeyecek, ayrıca müvekkil —- alınan destek hizmeti karşılığında da müvekkil —-ödeyecektir.Davalı —müvekkil — arasında kararlaştırılan iş bu sözlü anlaşmaya istinaden, müvekkil tarafından —— temin edilmiş, davalı—– inşaat sahasında gönderilmiştir. İlgili —– davalının nam ve hesabına çalışmaktayken, taraflar arasındaki sözlü anlaşama gereği biraraya gelinmiş ve şartlarda uzlaşılmıştır. İşbu şartlar ——- Taraflar, bu sözleşmede şartları belirlemişler ve —- tarihinde imzalamışlardır. İşbu Sözleşmeye göre; personelin aylık maaşları —–personelin çalışacağı süre boyunca maaş tutarının işçilere ödenmek üzere müvekkile veya işçilere avans olarak ödeyecek, personele ödenecek tüm maaş tutarının—- olarak müvekkil — ödeyecektir. Davalı —– arasında anlaşma doğrultusunda, müvekkil temin ettiği —-sahasına dahil olarak şekilde aralıklarla göndermiştir.—– arasında davalı inşaat sahasında davalı nam ve hesabına çalışmaya başlamışlardır. Hatta——aylarında fazla mesai bile yapmışlardır. Taraflar arasında akdedilen sözleşmeye istinaden —- verilecek aylık ücretler tabloda sıralanmıştır: —–Buna göre, ay hesabından hareketle personellerin çalışılan gün hesabı da yapılarak, toplamda çalışılan gün sayısını hesaplayarak ücretlerin tam rakamı belirlenebilir durumdadır. Müvekkil firmanın yaptığı hesaba göre, iş bu çalışma —- yer almaktadır —- Yapılan hesaba göre davalı — ödemesi gereken maaş toplamı—-oluşturmaktadır. Hesaplandığında toplam — alacak müvekkilce belirenmiştir.Davalı——arasında aralıklarla ve belli başlı avanslar olarak müvekkile ve personellere ödemeler yapmış, bu ödemeler müvekkilin yaptığı hesaba göre toplamda — havale ve —— Davalı taraf —- çalışmaya devam ederken,— tarihinde aralarında meydana gelen anlaşmazlık sebebiyle davalı —- işi bıraktığını açıklamıştır. Davalı taraf ile müvekkil aralarında anlaştıkları üzere ve akdedilen — tarihli sözleşme kapsamında, davalı tarafın çalıştığı —- tarihler arasında çalıştırdığı işçilerin ücretlerini, başka bir ifadeyle işin karşılığı hem işçilere hem müvekkil ödemesi gereken ücretleri ve komisyonu eksik ödemiştir. Müvekkil, bu dönemde hali hazırda çalışmış olan ve çalışmaya devam eden işçilerin —– kendi üzerine almış ve kendi hesabından ödemiştir. Müvekkilin, davalı —- güvenerek gerçekleştirdiği bu ödemelerden kaynaklı, ayrıca aralarında yapılan —- sorumlu olduğu izahtan varestedir.Bu süreç neticesinde müvekkil —- alamadığı gibi davalı —-tarafından mağdur edilmiştir. Önceden gelen işbirliği ve tanışıklığın neticesinde müvekkil davalı şirketten, işbu eksik meblağı ödemesi için görüşmeler yapmış ve davalının işbu meblağı ödemesini beklemiştir, ancak davalı —– müvekkili oyaladığı gibi bir türlü ödemeye yanaşmamıştır.—–davalıyla bir çok defa görüşse de sonuç alamamış yine yazılı olarak durumu izah ederek ve alacağını talep etmiştir —- Bunun üzerine müvekkil alacak tahsili kapsamında arabuluculuğa giderek alacağını tahsil etmeye çalışmıştır—–Ancak davalı tarafın kötü niyetle hareket etmesi sebebiyle bu durum da arabuluculuk sürecinde çözülememiştir. —— Dosyasıyla arabuluculuk aşamasına gidilmiş, görüşmeler sonucunda —– tutanağı imzalanmıştır —- alacağın belirlenebilmesi ve tahsili amacıyla, davalı —- işçilerine ödediği avansların ve ücretlerin belirlenmesi, ayrıca müvekkil —- davalıya temin ettiği işçilerin —dosyalarının incelenmesiyle —- göre belirlenen ücretlerin bilirkişi marifetiyle hesaplanmasıyla ortaya çıkacaktır. Davamız ——-olarak açılmış bulunmakla, yargılama sırasında toplanacak delillere, mahkemece yapılacak incelemelere ve hesap bilirkişisinden alınacak rapora göre, kesin belirlenecek alacak tutarının harcı yatırıldıktan sonra, sözleşmeye göre işin başlama tarihinden işletilecek —- faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Davalıya tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak açılması hukuken mümkün değildir, davanın öncelikle istikrar kazanmış yüksek mahkeme içtihatları gereği reddi gerekmektedir. Fazlaya dair talep ve dava hakkımız saklı kalmak üzere, açılan haklı davamızın kabulüne; alacağın —- aynen tahsili, komisyon alacağı için şimdilik —— aynen tahsili alacağın işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte müvekkile ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretini davası tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Tarafların uhdesinde olan tüm delilleri ibraz ettikleri, getirtilmesi gereken delilleri ilgili yerlerden getirtilerek dosya içine alınmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) tahsili istemine ilişkindir.
Davaya konu uyuşmazlığın tespiti;Taraflar arasında —- tarihinde hizmet alım sözleşmesi imzalandığı, tarafların edimlerini yerine getirip getirmediği, davacının davalıdan sözleşme nedeni ile alacağının bulunmadığı, davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağı hususlarında uyuşmazlık olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı davasını belirsiz alacak davası olarak açtığı anlaşılmaktadır.Bu noktada, belirsiz alacak davasının niteliği ve şartları üzerinde durmakta yarar vardır.
6100 sayılı HMK 114. Maddesinde dava şartlarını belirlemiş ve davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartı olarak yer almıştır. Madde 107 de ise Belirsiz alacak davasını düzenlemiş, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceğini düzenlemiştir. Madde hükmüne göre; davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir.Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu —– belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması, bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da —– mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır ——-Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde—– mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir, ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz———
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirlenebilir veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.
Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde——- hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır.
Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirlenebilir alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanun’un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir. Aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur. Böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır—————-
Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir.
Somut olayda davacı tarafından dava dilekçesi belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış, dava dilekçesinde davasının türünü 6100 sayılı Kanun kapsamında açılan belirsiz alacak davası olarak açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla açılan davanın nitelendirilmesi, tereddüt mahal verebilecek bir şekilde değildir, davacı tarafından davacının dosyaya sunduğu delilleri ile davalıdan ne kadar alacaklı olduğunu objektif olarak kendisini tarafından bilineceği, alacağını belirleme imkanı bulunduğu, dilekçesinde de açıkça müvekkilinin——- alacağının bulunduğunu belirtmiş ve buna rağmen belirsiz alacak davası olarak davasını açtığı görülmekle, davanın gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımadığı anlaşılmakla davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşıldığından davanın 6100 sayılı HMK 114/1h ve 107 maddeleri uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar olmadığından REDDİNE,
2-)Karar ve ilâm harcı olan 80,70-TL harcın peşin alınan 265,56-TL harçtan mahsubu ile bakiye kalan harcın kararın kesinleşmesini müteakip ve talep halinde davacıya iadesine,
3-)Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca —–bütçesinden ödenen 1.360-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
4-)Yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-)Davalı vekille temsil olunmakla karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Genel Hükümler madde 7/2 ve A.A.Ü.T. Uyarınca 9200-TL vekâlet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
6-) Kullanılmayan gider avansının kararın kesinleşmesini müteakip HMK. 333/1 uyarınca yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili huzurunda, davalı yokluğunda, HMK 345/1. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde———— Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/09/2022