Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/711 E. 2023/733 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/711
KARAR NO : 2023/733I

DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan), Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/11/2021
KARAR TARİHİ : 08/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan), Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle;
Davalı şirket ile müvekkili şirket arasında üç adet sözleşmenin akdedildiğini, —- ürünlerinin distribütörlüğüne ilişkin sözleşmelerin her birinin 09/05/2019 tarihinde imzalandığını ve 10/05/2019 tarihinde yürürlüğe girdiğini, sözleşmelerin üç marka bazında yapıldığını, taraflarının aynı olduğunu ve müvekkilinin davalıdan yaptığı alımların ortak bir ticari ilişki içinde geliştiğini, davalı şirketin üç sözleşmenin de feshini ihbar ettiğini, herhangi bir haklı sebep olmaksızın sözleşmenin feshedilmiş olmasının ve davalı tarafın o tarihe kadar yapmış olduğu sözleşme ihlallerinin bildirilmesi amacıyla 17/11/2020 ve 30/11/2020 tarihlerinde davalıya e posta yoluyla bildirimde bulunulduğunu, bu ihlallere bağlı olarak müvekkilinin uğramış olduğu zararın talep edileceğinin kendisine bildirildiğini, davalı tarafça sözleşmenin haksız yere Şubat 2021 itibariyle sona erdirilmiş olması müvekkilinin en kötü ihtimalle Mayıs 2021’de sözleşmenin sona ereceği düşüncesiyle yapılan harcamaları birer zarar kalemine dönüştürdüğünü, davalının sözleşme ihlalleri nedeniyle müvekkilinin zararının söz konusu olduğunu, davalı şirketin sözleşme süresi içinde haksız sipariş ve akredif iptalleriyle müvekkili şirketi zarara uğrattığını, davalı tarafça karşılanmayan siparişler sebebiyle kar mahrumiyetinin yaşandığını belirterek sözleşmenin devamı sırasında davalının sözleşme ihlalleri nedeniyle doğan zararın, tarafların arasındaki sözleşmenin haksız şekilde davalı tarafça erken feshedilmesi nedeniyle müvekkili şirketçe yapılmış olan masrafların zarar kalemi olarak kabul edilmesi ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla müvekkili şirketin zarar miktarının, sözleşmenin sona erdiği 09/02/2021 tarihinden itibaren —– tarafından ilan edilen avans faiz oranından hesaplanacak ticari temerrüt faiziyle birlikte davalı tarafından müvekkili şirkete ödenmesine, yargılama gideri ve avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;
Davacının müvekkili ile imzaladığı sözleşmeleri gerekçe göstererek, feshin haksız olduğunu ve tek satıcı olduğunu iddia ederek pek çok konuda tazminat talep ettiğini, davadaki talebin somutlaştırılmadığını, taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesinin olmadığını, müvekkili tarafından sözleşmelerin haklı sebepler de gösterilerek feshedildi- ğini, sözleşmenin feshi içih haklı sebeplerden bir tanesi davacının sözleşme sürecinde, markanın tüm ürünleri ile ilgili siparişler vererek tüm ürünleri satmaya çalışması gerekirken, ürünler arasında seçimler yaptığı ve bazı ürünleri satmak istemediğini, bu durumun davalının pazar kaybına sebep olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin belirli süreli sözleşme olduğunu, ayrıca üç ay önceden yapılacak bildirimle her iki tarafa istediği zaman sözleşmeyi herhangi bir sebebe dayalı olmaksızın sona erdirme hakkının tanındığını, davacının 1.194.000 USD tutarlı siparişlerinin onaylanmadığını, bu siparişlerle ilgili bir mutabakatın oluşmadığını, davacının sipariş iddialarının ve buna bağlı zarar taleplerinin sözleşmeye ve gerçeklere aykırı olduğunu, —-. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin —–esas sayılı dosyası ile mahkemeniz dosyasının birleştirilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Asıl davada davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi için aranan tüm şartları taşıdığı için bir tek satıcılık sözleşme olduğunu, taraflar arasındaki sözleşme haklı sebeple fesih maddesine dayanılmadan feshedildiğini, davacının fesih durumunda davalıdan hiçbir masrafını talep edemeyeceği hükmünün hukuka uygun ve geçerli olduğunun kabul edilemez olduğunu, müvekkilinin sipariş talebinin davalı tarafça onaylanmış olmasına rağmen sözleşmeye aykırı olarak gönderilmediğini belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

Asıl davada davalı vekili 2. Cevap dilekçesinde özetle;
Davaya konu tazminat taleplerinin sebebi dikkate alındığında davacının tek satıcı olup olmamasının bu tazminat talepleri bakımından ayrıca bir önem taşımadığını, Covid-19 salgınının getirdiği olumsuz şartlar sebebiyle davacıya ürün gönderilmesi talinden çok daha uzun zaman alacağının görüldüğünü ve bu sürede zaten sözleşme sona ermiş olacağı için davacının siparişlerinin onaylanmadığını, davacının bundan dolayı bir zarara uğramış olmasının sözleşmeye göre mümkün olmadığını, davacının kendi satış tahminlerinin gerçekleşmiş bir başarı gibi sunulmasının ciddiye alınacak bir beyan olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen—— Asliye Ticaret Mahkemesi’nin—– esas sayılı dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde özetle;
Davalı şirketle (“—-”) müvekkili şirket arasında üç adet sözleşme aktedilmiş olup; —– ürünlerinin distribütörlüğüne ilişkin sözleşmelerin her birinin 09.05.2019 tarihinde imzalandığını ve 10.05.2019 tarihinde yürürlüğe girdiğini, sözleşmelerin taraflarının aynı olduğunu ve müvekkilinin davalıdan yaptığı alımların ortak bir ticari ilişki içinde geliştiğini, taraflar arasında aktedilmiş olan üç sözleşmenin de aynı içeriğe sahip olup; md. 11 uyarınca taraflar arasında aktedilmiş olan sözleşmelerin 1 yıl süreyle geçerli kalacağı, yazılı bir bildirim olmadığı sürece yürürlük tarihinin beşinci yıl dönümüne kadar birer yıllık periyotlarla uzatılacağını, 23.10.2020 tarihli ve taraflarına 09.11.2020 tarihinde tebliğ edilen fesih ihbarnamesiyle davalı şirketin üç sözleşme için de fesih bildiriminde bulunduğunu, feshin kaynağının md. 12.1. olup; buna göre her iki tarafın da en az 3 (üç) ay önceden gönderecekleri fesih ihbarnamesiyle herhangi bir haklı sebep olmaksızın sözleşmeyi feshetme yetkisine sahip olduğunu, md. 12.4 uyarınca fesih yürürlüğe girene kadar sözleşmenin ifasına devam edilecek olup, 09.02.2021 tarihine kadar ilgili madde uyarınca sözleşmenin yürürlükte kaldığını, herhangi bir haklı sebep olmaksızın sözleşmenin feshedilmiş olması ve davalı tarafın o tarihe kadar yapmış olduğu sözleşme ihlallerinin bildirilmesi amacıyla davalıya e-posta yoluyla bildirimde bulunulduğunu, bu ihlallere bağlı olarak müvekkilinin uğramış olduğu zararın talep edileceğinin kendisine bildirildiğini, davalının sözleşmeleri haksız yere feshettiğini belirterek davalarının kabulüyle, taraflar arasındaki sözleşme sona erdiğinden TTK 122 hükmündeki denkleştirme istemi koşulları gerçekleşmiş bulunduğundan, müvekili şirketin, kendisi tarafından işletmeye kazandırdığı müşterilerle davalı şirketin yaptığı veya kısa bir süre içinde yapacağı işler dolayısıyla davalı tarafından feshedilen üç sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybetmesi nedeniyle, tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde yaptırılacak inceleme sonucunda bulunacak denkleştirme tutarının, sözleşmenin sona erdiği 09.02.2021 tarihinden itibaren, —- tarafından ilan edilen avans faiz oranından hesaplanacak ticari temerrüt faiziyle birlikte davalı tarafından müvekkil şirkete ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Birleşen —– Asliye Ticaret Mahkemesi’nin —– esas sayılı dosyasında davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;
Davacı, işbu davada, davalı İle imzaladığı sözleşmeleri gerekçe göstererek, davacının —– Asliye Ticaret Mahkemesinin—–esas sayılı davasında ise, yine aynı davalıya karşı ve aynı sözleşmelere dayanarak yine feshin haksız olduğunu ve tek satıcı olduğunu iddia ederek pek çok konuda tazminat talep ettiğini, dava dilekçelerindeki iddialar/ifadelerin de büyük çoğunlukla aynı olduğunu, gerek tek satıcılık konusundaki iddianın ortak olması, gerekse sözleşmelerinin feshinin haklı sebebe dayalı olup olmadığının her iki davada ineclenmesinin gerekmesi, gerekse her iki davada talep edilen tazminatların birbirini etkileyecek nitelikte olması sebebiyle, işbu dava ile—-. Asliye Ticaret Mahkemesinin —– esas sayılı dava arasında sıkı bağlantının mevcut olduğunu, dolayısıyla HMK.’nın 166. maddesi uyarınca her iki davanın birleştirilmesi gerektiğini belirterek usuli itirazları hakkında karar verilmesine, esas bakımından yapılacak inceleme sonrasında da gerçeklere, taraflar arasındaki sözleşmeye, kanuna ve yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına aykırı olarak açılan işbu davanı reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Asıl davada dava hukuki niteliği itibariyle, tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davası olup, birleşen davada ise uyuşmazlık asıl davanın da konusu olan sözleşmenin feshine dayalı denkleştirme tutarı talebine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, asıl davada; taraflar arasında yapılan dava konusu sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olup olmadığı, davalının sözleşmeleri fesihte ve sözleşmelerin feshinin haksız olup olmadığı, davalının bu feshinden dolayı davacının uğramış olduğu zarar bulunup bulunmadığı, sözleşmede davalı taraf lehine olan sorumsuzluk anlaşmasının genel işlem şartı niteliğinde olup olmadığı, davalı şirketin sözleşme süresi içinde haksız sipariş ve akreditif iptalleri yapıp yapmadığı, davacının bundan zarar görüp görmediği, dava dilekçesinde 5. Maddede ayrıntılı olarak belirtilen 15 kaleme ilişkin davacının zararın söz konusu olup olmadığı, varsa zararın miktarı ve bu zarardan davalının sorumlu olup olmadığı hususları, birleşen —–ASTM’nin —-esas sayılı dosyasında; sözleşme süresi boyunca davacının davalıya kazandırmış olduğu müşterilerin davalı şirketten yaptığı veya kısa süre içerisinde yapacağı işler dolayısıyla davalı tarafından feshedilen 3 sözleşme devam etseydi elde edeceği ücret isteme hakkının olup olmayacağı, olması halinde elde edebileceği denkleştirme tutarının miktarı hususlarında olduğu tespit edildi.
Mahkememizin 26/10/2022 tarihli duruşma tutanağının —- no’lu ara kararı gereğince dosyanın uyuşmazlık konusunda inceleme yapılmak üzere nitelikli hesaplamalar uzmanı bilirkişi ile mali müşavir bilirkişi heyetine tevdi edilmesine karar verilmiş olup, 04/10/2023 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “…Davacı—- ile davalı —–arasında akdedilmiş ve 10.05.2019 yürürlük tarihli 3 adet sözleşmenin dağıtıcıya tekel hakkı veren bir sözleşme kaydı içermemesi sebebiyle tek satıcılık (münhasır bayilik) sözleşmesi niteliğinde olmadığı, bu sebeple portföy (müşteri/denkleştirme) tazminatı alacağının talep edilmesinin mümkün gözükmediği; Davalı tarafından 23.10.2023 tarihli fesih ihbarnamesiyle yapılan feshin sözleşmenin 12.1 maddesine uygun bir olağan fesih niteliğinde olduğu, sözleşmenin 12.1 maddesinde yer alan ihbar sürelerine uygun yapılmış feshin sözleşmeye aykırılık teşkil etmemesi sebebiyle tarafların birbirinden tazminat talep edebilmesinin koşullarının oluşmadığı, Sayın Mahkemenin, sözleşmenin 12.1. maddesinden ayrı olarak feshin haklı olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görmesi halinde, bu durumda da bir sektör bilirkişisinin tayininin yüce Mahkemenin takdirinde olduğu, heyetimizce yapılan mali incelemede, sayın Mahkemece bir portföy tazminatına hak kazanıldığı kanaatine varıldığı takdirde, davacının tavan sınır olarak talep edebileceği portföy (denkleştirme) tazminatı tutarının 11.737.287,62 TL’si olduğu; Yine Sayın Mahkemenizce haksız fesih sebebiyle bir kâr kaybı (müspet zarar) tazminatına hak kazanıldığı kanaatine varıldığı takdirde, davacının 2020 senesine ilişkin mali tablolarındaki tutarlar üzerinden, üretici fiyat endeks değişim oranı (2021 Haziran ÜFE endeksi: 693,54 / 2020 Haziran ÜFE endeksi: 485,37) 1,428889301 eklenmek suretiyle, yukarıda, Sözleşme fesih tarihi. 09.02.2021 ve Dava tarihi: 09.11.2011 tarihleri arasında, 270 günlük süreye tekabül eden 18.993.988 TL kâr kaybı tutarı hesaplanmış olduğunu…” şeklinde rapor düzenlendiği görüldü.
Kanunda düzenlenmemiş olmaları sebebiyle isimsiz sözleşme olarak nitelendirilen distribütörlük sözleşmesi, dağıtım sözleşmeleri üst başlığının altında yer alır. Dağıtım faaliyeti pek çok farklı yolla gerçekleştirilebilir. Şube, simsar, pazarlamacı, komisyoncu,acente, franchise alan, bayi veya sözleşmesel anlamda bayinin özel bir alt türü olan tek satıcı ile bu faaliyet gerçekleştirilebilir.
Dağıtım sözleşmelerinin 3 farklı görünüm biçimlerinden biri olan bayilik sözleşmesi, sürekli borç ilişkisi doğuran ve bayinin sağlayıcının dağıtım ağına dahil olduğu, çerçeve nitelikteki bir isimsiz sözleşmedir. Bayinin bu sözleşme ile yüklendiği yükümlülük üreticinin dağıtım ağı ile bütünleşip kendi nam ve hesabına hareket ederek sürümü arttırma faaliyetinde bulunmasıdır. Bir dağıtım sözleşmesinin bayilik sözleşmesi olarak değerlendirilebilmesi için belirli bir münhasır satış hakkı tanınması zorunlu değildir.
Sözleşme ile münhasır satış hakkının tanındığı durumlarda münhasır bayilik veya diğer bir ifadeyle tek satıcılık sözleşmesinden bahsedilir. Münhasır haktan anlaşılması gereken ise üreticinin sözleşme bölgesinde münhasır bayi dışındaki satıcılara mal gönderememesidir. Bayilik sözleşmesinde ise üretici, sözleşme bölgesine birden fazla bayi yerleştirebilir, bu bayilere mal gönderebilir.
Tek satıcılık sözleşmesi, kanunda esaslı unsurları düzenlenmemiş olması sebebiyle isimsiz sözleşmedir. Bayilik sözleşmesinin alt türü olan tek satıcılık sözleşmesinde tek satıcı, sınırları çizilmiş belirli bir bölgede sözleşmeye konu edilmiş mallar özelinde, satıcı sıfatı üzerinde tekel hakkı sahibidir. Tek satıcının münhasır satış hakkı, tek satıcılık sözleşmesinin olmazsa olmaz unsurudur.Her dağıtım sözleşmesinde bulunması zorunlu olan, dolayısıyla bayilik sözleşmesi ile münhasır bayilik (tek satıcılık) sözleşmelerinin ortak özelliklerini ihtiva eden unsurlardan ilki, dağıtıcının sürümü artırma faaliyetinde bulunma yükümlülüğünün bulunmasıdır.Belirli bir bölgede münhasır satış hakkı, sürümü yapma ve artırma faaliyetinde bulunma edimine katılmak suretiyle, tek satıcılık sözleşmesini bayilik sözleşmesinden ayırt eder.
Tek satıcılık sözleşmesini bayilik sözleşmesinin özel bir alt türü kılan unsur, tek satıcının sınırları çizilmiş belirli bir bölgede, sözleşmeye konu edilmiş mallar özelinde, satıcı sıfatı üzerinde tekel hakkı sahibi olması, bir diğer değişle tek satıcıya belirli bir bölgede münhasır satış hakkı tanınmış olmasıdır. Tek satıcının münhasır satış hakkı tek satıcılık sözleşmesinin olmazsa olmaz unsuru ve bayilik sözleşmesi ile tek satıcılık sözleşmesini birbirinden ayıran unsurdur. Tekel hakkı ayrıca belirli bir bölgeye, sözleşme konusuna veya belirli bir zaman zarfına da tâbi kılınabilir.
Tek satıcının sözleşmeden kaynaklanan hakları arasında düzenli bir biçimde mal teslim almak, sözleşme bölgesinde tekel hakkı, denkleştirme talep hakkı bulunmaktadır. Bu haklardan sözleşme hölgesinde tekel hakkı tek satıcılık sözleşmesinin asli unsurudur ve sözleşmeyle bile aksi kararlaştırılamaz. Tekel hakkının karşılığı olarak tek satıcının rekabet yasağı söz konusudur. Tek satıcı, sözleşme ile belirlenen bölgede sözleşme konusu ürünlerle rekabet içinde olan ürünlerin pazarlamasını yapmaması gerekir.
Sözleşmede bulunun “2.5. — tamamen kendi kararına tabi olacak şekilde, iş bu Sözleşmenin yürürlükte bulunduğu süre içinde herhangi bir zamanda, … yeni distribütör veya distribütörler atayabilir. veya kendisi doğrudan satış yapabilir..” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm karşısında, davacının iddia ettiğinin aksine, Sözleşmede bu hükmün bulunmasına rağmen sözleşmenin bir buçuk yıllık (Mayıs 2019-Şubat 2020) yürürlük süresince sağlayıcı tarafından başka bir distribütör atanmamış olması sözleşmedeki bu hükmün uygulanmayacağının zımni olarak kabulü mümkün görünmemektedir
Zira Yargıtay —- Hukuk Dairesi 07.02.2023 tarihli ve—– Sayılı kararında:
“01.01.2016 tarihinden itibaren bölgenin tüm Türkiye’yi kapsayacağının bildirildiği, davalının birden fazla bayisi olduğu, taraflar arasındaki sözleşmelerde davalı şirketin satış yapmasını engelleyici bir hüküm bulunmadığı, taraflar arasındaki ilişki ister acentelik isterse bayilik olarak kabul edilsin, 6102 sayılı Kanun’un 122 nci maddesi uyarınca denkleştirme (portföy) tazminatı talep edebilmek için davacıya sözleşmede tekel hakkı verilmiş olmasının şart olduğu, oysa taraflar arasındaki sözleşmede davacıya tekel hakkı verilmediği, her ne kadar davacı oluşturmuş olduğu zengin müşteri portföyü sebebiyle tazminat talebinde bulunmakta ise de, davacı şirketin münhasır olmayan bayi olarak tayin edildiği” şeklindeki gerekçesiyle açıkladığı üzere sözleşme ile üreticinin satış yapmasını engelleyen ve distribütöre ürünlerin yalnızca distribütör tarafından satılacağı yönünde bir tekel hakkı sağlayan irade açıklaması bulunmaması durumunda, tek satıcılık durumunun ortaya çıkmayacağını ve portföy tazminatına hak kazanılamayacağını hüküm altına almıştır.
Bu açıklamalar ışığında taraflar arasındaki sözleşmeler, sözleşmenin hükümleri ve yürürlüğü süresince tarafların faaliyetleri değerlendirildiğinde taraflar arasındaki ilişkinin tek satıcılık niteliğinde olmayıp, bayilik ilişkisi olduğu, bu durumda bayilik sözleşmesinde tekel hakkı olmayan bayinin denkleştirme alacağı hakkıda bulunmadığı kanaatine varılmaktadır.
Sözleşmenin sonra ermesinin doğal sonucu olarak acente/tek satıcının müşteri çevresinin müvekkil/sağlayıcıya geçişi olgusu, portföy için herhangi bir bedel ödenmemesi açısından değerlendirilip hakkaniyete aykırı bulunmuş ve sözleşmede kararlaştırılmasa dahi portföyü oluşturan tarafın denkleştirme isteminde bulunabileceğine ilişkin Türk Ticaret Kanunu’nda düzenleme getirilmiştir.
TTK m.122’de:
(1) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra;
a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona
ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa,
b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve,
c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.
(2) Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır.
(3) Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz.
(4) Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir,
(5) Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.
Görüldüğü üzere Acentenin sözleşme ilişkisi boyunca müvekkile kazandırdığı ve sözleşme sonrasında da müvekkilce yararlanılmaya devam edilen müşteri çevresi için acentenin ücret alma hakkını kaybetmesini denkleştiren bir karşılık” olan denkleştirme alacağı TTK m.122’de düzenlenmiş ve 5. Fıkrasında atıf yoluyla tekel hakkı veren sürekli sözleşmelere de uygulanacağını hükme bağlamıştır.
Davalı tarafından 23.10.2023 tarihinde davacıya gönderilen fesih bildirimi ile söz konusu 10.05.2019 yürürlük tarihli 3 adet sözleşmenin, sözleşmede belirlenmiş olan 3 aylık fesih bildirim süresinin sonunda feshedildiği ihtar edilmiş olup, bu fesih bildiriminin, derhal sonuç doğuracak olan olağanüstü fesih değil, sözleşmedeki 3 aylık bildirim süresine uygun şekilde olağan fesih olarak kabulü gerekmektedir.
Çünkü, davalı taraf, fesih bildiriminde davacı tarafından sözleşmeye konu ürünlerinin satışının başarılı bir şekilde yapılmaması sebebine dayanarak davacının sözleşmeye aykırı davranışlarının haklı sebep teşkil ettiğini ve bu nedenden doğan haklarını saklı tuttuklarını bildirmiş, ayrıca davalı söz konusu ihtarda taraflar arasında akdedilmiş olan 10.05.2019 tarihli sözleşmenin 12.1 Maddesinde öngörülen sürelere uyarak fesih bildiriminde bulunmuştur. Söz konusu madde şöyledir:
“Taraflardan herbiri işbu Sözleşmeyi’yi en az üç (3) ay önceden gönderecekleri bir fesih bildirimi ile herhangi bir haklı sebebe dayanmaksızın ve diğer tarafa herhangi bir tazminat ödemek zorunda olmaksızın feshedebilirler.”
Yine, Sözleşmenin olağan feshin sonuçlarını düzenleyen 13.1 maddesine göre:
“İşbu Sözleşme’nin süresinin—- tarafından uzatılmaması veya Taraflardan biri tarafından herhangi bir nedenle işbu Sözleşme’nin feshedilmesi nedeniyle Distribütör —- kar kaybı, yatırım, masraf, portföy tazminatı vs. herhangi bir nam altında herhangi bir tazminat talep edemez. İşbu Sözleşme’nin haklı nedenle feshedilmesi halinde, Fesheden Taraf’ın ilgili mevzuat uyarınca ve işbu Sözleşme hükümleri çerçevesinde fiili zararlarını (—-) talep haklı saklıdır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Sonuç olarak davacı — ile davalı —- arasında akdedilmiş ve 10.05.2019 yürürlük tarihli 3 adet sözleşmenin dağıtıcıya tekel hakkı veren bir sözleşme kaydı içermemesi sebebiyle tek satıcılık (münhasır bayilik) sözleşmesi niteliğinde olmadığı, bu nedenle davacının portföy (müşteri/denkleştirme) tazminatı alacağının talep etme koşullarının bulunmadığı, davalı tarafından 23.10.2023 tarihli fesih ihbarnamesiyle yapılan feshin sözleşmenin 12.1 maddesine uygun bir olağan fesih niteliğinde olduğu, Sözleşmenin 12.1 maddesinde yer alan ihbar sürelerine uygun yapılmış feshin sözleşmeye aykırılık teşkil etmemesi sebebiyle tarafların birbirinden tazminat talep edebilmesinin koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla, bu nedenlerle kanıtlanamayan asıl ve birleşen her iki davanın reddine karar verilmiş, kısa kararda sehven tek davaymış gibi ” kanıtlanamayan davanın reddine…” şeklinde hüküm kurulduğu, kısa karar ve hüküm arasında çelişki çıkmaması için birleşen dosya için HMK 305 maddesi gereğince ek kararla hükmün tamamlanması sağlanmış ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
1-Kanıtlanamayan davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 269,85 TL harcın peşin alınan 8.538,75 TL harçtan mahsubu ile artan 8.268,90 TL harcın kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansından kullanılmayan kısmın kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde yatırana iadesine,
5-Davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
7-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’ye göre takdir olunan 76.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde —– Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.