Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/341 E. 2021/707 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/341 Esas
KARAR NO: 2021/707
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 01/06/2021
KARAR TARİHİ: 07/10/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; — tarihinde; Müvekkile ait — plakalı araç, davalı —- —– plakalı aracın şoförünün kusurlu olması sebebiyle oluşan kazada hasar gördüğünü, maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağında görüleceği üzere trafik kazası tespit tutanağı sürücü beyanları incelendiğinde, davalı sürücüsünü müvekkil aracına arkadan çarpmak sureti ile kazaya tam kusuruyla sebebiyet verdiğini açıkca ikrar ettiğini, söz konusu durum kaza yeri tetkiki ve sürücülerin beyanları kaza tespit tutanağı ile tespit edildiğini, işbu kaza sebebi ile müvekkile ait araçta maddi hasar meydana geldiğini, ortaya çıkan hasar sebebi ile araç onarımda kaldığını, bu süre içerisinde, müvekkil aracını kullanmadığını, aracının olmaması nedeni ile araç mahrumiyetine ilişkin alacak oluştuğunu, dosyadaki mevcut kaza tutanaklarında yer alan resimlerden de görüleceği üzere müvekkile ait —- plakalı aracın uğramış olduğu bu zarardan dolayı dava dışı —– başvurma zarureti hasıl olduğunu, bu anlamda müvekkilin uğramış olduğu araç mahrumiyet bedeli tahsili amacı ile davalı ——- üzerinden başvuruda bulunulduğunu, sonuçsuz kalan bu süreç nedeni ile huzurdaki davayı ikame etme zarureti hasıl olduğunu, huzurdaki davaya konu —- tarihli trafik kazası neticesinde müvekkile —- araç hasar gördüğünü, müvekkilin uğramış olduğu mahrumiyet tazminatının hesaplanabilmesi için —- rapor hazırlandığını, müvekkilin araç mahrumiyet zararının—-olduğuna kanaat getirildiğini, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydı ile, müvekkilin sonradan mağdur olmaması adına davalı yan üzerine araç var ise teminatsız ihtiyati tedbir talebi şerhinin işlenmesine, davanın kabulüne, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımızın saklı kalmak üzere henüz belirsiz olan alacağımızın şimdilik —– tutarındaki araç mahrumiyeti nedeniyle uğranılan zarara ilişkin olan maddi tazminat miktarının, kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı yanlardan tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiş, bu talebini duruşmada tekrar etmiştir.
Taraflara tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; —– plakalı araç arasında çift taraflı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, davacı —– kaza uğradığını iddia ettiği araç mahrumiyeti zararının tazmini talebiyle işbu davayı tarafımıza ikame ettiğini, davacı taraf uğradığını iddia ettiği zarar tazminatı için —– maddi tazminat kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep ettiğini, huzurdaki davada davacı tarafından maddi tazminata ilişkin dava tutarı miktarının belirsiz alacak davası şeklinde açılmayacağını beyanla, ıslah yoluyla arttırmasına muvafakatlarının bulunmadığını,——— başlığı altında düzenlenen 107.maddesinde, “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” hükmünü ihtiva ettiğini, anılan kanun maddesi kapsamında başvuran tarafın, başvuru tarihi itibariyle alacak miktarı tamamen ve açık şekilde belirlenebilir nitelikte olduğu aşikar olduğunu, davanın belirsiz alacak davası şeklinde ikame edilmesi açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, zarar gören ——— sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna başvuruda bulunulması gerektiğini, davacı tarafın araç mahrumiyeti zararının tazmini talebi poliçe teminat kapsamı dışında olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkil şirket ancak riziko anındaki gerçek zarardan sorumlu olduğunu, kazanın meydana gelmesinde davacının müterafik kusurunun olup olmadığının mahkemece tespiti gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkil şirketin sorumluluğu sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, taraf kusurlarının tespiti için dosyanın adli tıp kurumuna gönderilmesini talep ettiklerini, davacı tarafın talep ettiği iş kaybı zararı poliçe teminat kapsamı dışında olduğunu, müvekkil şirketten dava tarihinden önceki bir tarihten itibaren faiz talep edilemeyeceğini, haksız ve yasal dayanağı bulunmayan davanın reddi ile müvekkil şirket dava açılmasına sebep olmadığından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Tarafların uhdesinde olan tüm delilleri ibraz ettikleri, getirtilmesi gereken delilleri ilgili yerlerden getirtilerek dosya içine alınmıştır.
DELİLLER
Tüm dosya kapsamı
——müzekkere cevabı
İNCELEME VE GEREKÇE :
Dava trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat tahsili istemine ilişkindir.
Davaya konu uyuşmazlık davacıya ait — plakalı araç ve davalı —- sigortalı — plakalı aracın —–tarihinde trafik kazasına karıştığı , kazada araçların kusur durumu , davacının aracında maddi hasar ve kar kaybı oluşup oluşmadığı ve davalının sorumlu olduğu miktar olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı talep ve sonucunda belirsiz alacak davası mahiyetinde açılan davada davanın kabulünü fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile şimdilik —- maddi zararın tahsilini talep etmiştir.
Davacı dava dilekçesinde müvekkilinin zararı için eksper tarafından—- rapor düzenlendiği, bu raporun hükme esas alınmasını istediği belirtmiştir.
Davacı davasını belirsiz alacak davası olarak açtığı anlaşılmaktadır.Bu noktada, belirsiz alacak davasının niteliği ve şartları üzerinde durmakta yarar vardır.
6100 sayılı HMK 114. Maddesinde dava şartlarını belirlemiş ve davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartı olarak yer almıştır. Madde 107 de ise Belirsiz alacak davasını düzenlemiş, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceğini düzenlemiştir. Madde hükmüne göre; davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir.Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu ——— belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması, bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da —– mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır ——- Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde —— mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir, ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz ——–
—-olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirlenebilir veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.
—- alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde ——, hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır.
Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirlenebilir alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanun’un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir. Aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur. Böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır ——–
Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir.
Somut olayda davacı tarafından dava dilekçesi belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış, dava dilekçesinde davasının türünü 6100 sayılı Kanun kapsamında açılan belirsiz alacak davası olarak açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla açılan davanın nitelendirilmesi, tereddüt mahal verebilecek bir şekilde değildir, davacı tarafından davaya konu trafik kazasından dolayı aracında meydana gelen hasar tutarını ve mahrum kalınan araç bedelinin ödenmesini , eksper raporu doğrultusunda karar verilmesini talep ettiği, davacının dosyaya sunduğu eksper raporu doğrultusunda ve aracının kaç gün tamir sürecinde kaldığını objektif olarak kendisi tarafından bilineceği, maddi zararının belirleme imkanının bulunduğu, davanın gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımadığı anlaşılmakla davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşıldığından davanın 6100 sayılı HMK 114/1h ve 107 maddeleri uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından davanın 6100 sayılı HMK nun 114-1-h 107/1 maddeleri uyarınca hukuki yarar yokluğundan usulden REDDİNE,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Yeteri kadar harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
4-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ——- bütçesinden ödenen 1.320-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
5- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Taraflar tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde —– Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
07/10/2021