Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/215 E. 2022/209 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO: 2021/215 Esas
KARAR NO: 2022/209

DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/04/2021
KARAR TARİHİ : 31/03/2022
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkil bayi ile davalı —– arasında—–adresinde bulunan ve—– kayıtlı taşınmaz üzerindeki —- için —– tarihinde —– tarihine kadar geçerli ——– akdedilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşme gereği davacı — tarafından —- yıllık —-süresi için bir takım taahhütler verilmiştir. Davalı şirket işbu sözleşmenin imzalanması ile birlikte transfer bedeli olarak davacıya ——- bedel ödenmiştir. Yine iş bu —sözleşmesi ve buna bağlı taahhütname gereği ——-bedelli kesin teminat mektubu verilmiştir. Davalı —– sözleşme devam ederken —– tarihinde tek taraflı olarak sözleşmeyi feshetmiş ve kesin teminat mektubunu bozdurarak irat kaydetmiştir. Somut olayda davacıdan teminat mektubu alındığını, buna karşılık davalı şirket davacı şirkete transfer bedeli olarak——- hibe ödemesi yaptığını, davalı dağıtım şirketi transfer hibe ödemesi yaptığı gerekçesi ile ——- oranında belirlendiğini, yani bir nevi davalı —– sözleşmenin başında vermiş olduğu transfer hibe bedelini kar dağıtım oranlarını kendi lehine revize ederek—- yıllık süreç içerisinde peyder pey geri almaya çalışmıştır, eğer davacı müvekkili şirketin davalı—- hibe transfer bedelini almadan sözleşmeyi imzalamış olsaydı —–sektöründeki genel çalışma ve uygulamaya göre —- dağıtıcı payı,—– olacak şekilde sözleşmenin yapılmasının mümkün olacağını, davalı şirket sözleşmenin imzası anında hibe transfer bedeli ile kar dağıtım oranını —-yasa ve kararlarına aykırı şekilde lehine uyguladığı gibi sözleşmenin süresi bitmeden önce sözleşmeyi feshederek teminat mektubunu bozdurmuş hibe transfer bedelini geri almıştır. Davalı şirketin bakiye alacağı olduğu düşüncesi ile teminatı da iade etmediğini, tüm bu sebeplerle taraflar arasındaki muarazanın giderilmesi ile fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak belirsiz alacak olarak —– maddi tazminatın davalı taraftan teminat mektubunun bozdurulduğu —–tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsiline karar verilmesini, masraf ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalıya tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Davanın öncelikle usulden reddine, şayet mahkeme aksi kanaatte ise müvekkil aleyhinde ikame edilen iş bu davada müvekkilin haklılığı ve davacının borçlu olduğu kanıtlanacağından kötü niyetli davacının davasının reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep ve beyan etmiştir.
Tarafların uhdesinde olan tüm delilleri ibraz ettikleri, getirtilmesi gereken delilleri ilgili yerlerden getirtilerek dosya içine alınmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasında——imza tarihli —- sözleşmesi bulunduğu, davalının sözleşmeyi feshedip etmediği,haksız fesih varsa davacının haksız fesih nedeni ile zararının oluşup oluşmadığı, davacının zararı varsa miktarı, davalının bu zarardan sorumlu olup olmadığı,davalının—–teminat mektubunu haksız olarak nakde çevirip çevirmediği,teminat mektubunun nakde çevrilmesinden dolayı davacının zararının oluşup oluşmadığı hususlarında uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı davasını belirsiz alacak davası olarak açtığı anlaşılmaktadır.Bu noktada, belirsiz alacak davasının niteliği ve şartları üzerinde durmakta yarar vardır.
6100 sayılı HMK 114. Maddesinde dava şartlarını belirlemiş ve davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartı olarak yer almıştır. Madde 107 de ise Belirsiz alacak davasını düzenlemiş, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceğini düzenlemiştir. Madde hükmüne göre; davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir.Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.6100 sayılı Kanun’un 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması, bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan—- olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır—– Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir, ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, —-incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada —-incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada —– başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz——–
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirlenebilir veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.
Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51, 56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır.Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirlenebilir alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanun’un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir. Aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur. Böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir.
Somut olayda davacı tarafından dava dilekçesi belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış, dava dilekçesinde davasının türünü 6100 sayılı Kanun kapsamında açılan belirsiz alacak davası olarak açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla açılan davanın nitelendirilmesi, tereddüt mahal verebilecek bir şekilde değildir, davacı tarafından davaya konu zararın hesaplanma yöntemi dava dilekçesinde belirtildiği, —dönemde—- haksız kazanç elde edildiğini, davacının dosyaya sunduğu sözleşme ve delilleri ile davalıdan ne kadar alacaklı olduğunu objektif olarak kendisini tarafından bilineceği, alacağını belirleme imkanı bulunduğu, davanın gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımadığı anlaşılmakla davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşıldığından davanın 6100 sayılı HMK 114/1h ve 107 maddeleri uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının davasını belirsiz alacak davası olarak açmakta hukuki yararı olmadığı anlaşıldığından davanın HUKUKİ YARAR YOKLUĞU DAVA ŞARTI eksikliği nedeniyle REDDİNE,
2-)Karar ve ilâm harcı olan —-harcın peşin alınan—– harçtan mahsubu ile bakiye kalan harcın kararın kesinleşmesini müteakip ve talep halinde davacıya iadesine,
3-)Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca —-bütçesinden ödenen—- arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile –/ Kaydına,
4-)Yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-)Davalı vekille temsil olunmakla karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Genel Hükümler madde 7/2 ve A.A.Ü.T. uyarınca ——- vekâlet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
6-) Kullanılmayan gider avansının kararın kesinleşmesini müteakip HMK. 333/1 uyarınca yatıran tarafa iadesine,Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren— haftalık süre içinde —-nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.