Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/131 E. 2021/669 K. 23.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/131 Esas
KARAR NO : 2021/669
DAVA : Tazminat (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 01/03/2021
KARAR TARİHİ: 23/09/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket—–kuruluşunu tamamlayarak faaliyete başlatıldığını, —— yaparak yetkili satıcı olarak söz konusu şirkete ait—- satmaya başladığını, sözleşme süresi— yıl olarak belirlenmiş sözleşmenin bitimine — ay kala —– bildirme şartıyla sözleşmeyi feshetme hakkı tanındığını, sözleşme feshedilmezse aynı şartlarda —- yıl kendiliğinden uzaması da kararlaştırıldığını, müvekkil şirketin, davalı şirketle ıslak İmzalı olarak sözleşme tek suret olarak düzenlenip söz konusu sözleşme aslını davalı kendisine alıkoyarak sözleşme suretini dahi davalıya vermediğini, müvekkil şirketin —içerisinde piyasaya davalı şirketin gönderdiği traktörleri büyük bir başarıyla satarak—- sözleşme yenilenip davalı şirketin yetkili satıcısı olarak——— Aralık aylarında da sözleşme davalı şirketin yetkili müdürü taralından getirilerek müvekkilin iş yeri adresinde kitapçık halinde kendisine imzalatılarak ve kendisine de suret verilmeden sözleşme yenilendiğini, müvekkil şirket her yıl ortalama —– davalı şirkete ait traktörleri yetkili satıcı olarak sattığını, aylık ve yıllık hedeflerin üzerinde bir oranla başarıyla sorumluluğunu yerine getirdiğini, davalı şirket müvekkil şirketin, bu başarılarından dolayı —— ayı içerisinde müvekkil şirketin bu miktarda istemediği halde davalı şirket civarında satılmayan—- göndererek bu traktörlerin satılmasını istediğini, müvekkil şirket de söz konusu traktör sayısının çok fazla olduğunu bu kadarını satamayacağını davalı şirkete söylemesi üzerine davalı şirket müvekkil şirkete “Ödeme vadesi geldiğinde ödeme sıkıntısı çekersen vadeyi uzatırız ödeme sıkıntısı yaşamazsın” şeklinde söylediklerini, —- için gönderilen malların hemen faturalandırılıp ödemesini istediklerini, söyledikleri gibi herhangi bir vade uzatması yapmadıkları gibi müvekkil şirkete bir an önce — faturalandırmasını ve ücretlerinin ödenmesini istediklerini, müvekkil şirket de —- traktör gönderildiğini ve bu traktörlerin satıldığını oysa aralık ayında —- adet gönderildiğini bunların tamamının hemen satışının mümkün olmadığını davalı şirkete defalarca iletmeye çalışmışsa da davalı şirket hiçbir mazeret kabul etmediğini belirterek bir an önce faturalandırıp ödemenin yapılmasında ısrarcı olduğunu, — yenilenen sözleşmeye aykırı olarak —çerisinde müvekkil şirkete davalı şirkete satılması için hiçbir traktör göndermediğini, davalı şirketin diğer yetkili satıcılarına traktörler göndererek traktör satışına devam ettiğini, —– ayında pandemi olayının ortaya çıkmasından sonra da müvekkil şirket dışında diğer yetkili satıcılara davalı şirketin stoklarında bulunan traktörler gönderilerek pandemi sürecinde de traktör satışına devam ettiğini, müvekkil şirkete—- kadar pandemiden önce davalı şirket satış için traktör göndermediği gibi pandemi sürecinde de yine satılması için traktör göndermediğini, davalı şirketin müvekkil şirkete satış İçin traktör göndermemesi nedeniyle müvekkil şirket iş yeri kirası giderlerini, personel giderleri ve diğer masraflar nedeniyle mali durumu kötüye gitmeye başladığını, müvekkil şirketin, davalı şirkete batırmak istediği yetkili satıcı şirketleri aralık ayında yüklü miktarda kapasitesinin çok üzerinde traktör göndererek bu şekilde başarısızlığa uğratıp bunu da çalışmamasına gerekçe yaptığını davalı şirketin elemanları tarafından kendisine söylendiğini, bu husus doğruluk ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, hukuk tarafından korunması mümkün olmadığını, hakkın kötüye kullanımını hukuk düzenimiz kabul etmediğini, davalı şirket bu hususlara aykırı hareket ettiğini, davalı şirketle yapılan sözleşmenin bir fotokopisini müvekkil şirket davalı şirketten ayrılan bir elemandan temin edebildiğini, söz konusu sözleşme bir sözleşmeden ziyade davalı şirketin tek taraflı bir beyannamesi gibi düzenlendiğini, yetkili satıcı olan müvekkil şirkete hiçbir hak ve yetki verilmeden sadece davalı şirketin hak ve menfaatlerini koruyan hakim gücünü kullanarak müvekkil şirketin hiçbir hak ve menfaatinin bulunmadığını kayıt altına aldığını, bu hususun anayasa ve yasalanmızdaki iş ve çalışma hürriyetine aykırı olduğunu, hiçbir gerçek ve tüzel kişi hakim gücünü kötüye kullanılamayacağını, iş ve çalışma hürriyeti aleyhine sözleşme yapamadıklarını, davalı şirketin bu hususları gözardı ederek tek tarafın hak ve menfaatini koruyan bir sözleşme düzenlendiğini, müvekkil şirket davalı şirketten —- içerisinde defalarca satmak üzere traktör istemesine rağmen davalı şirket hiçbir neden göstermeden traktör göndermediğini,—— adet traktörü de sattığı halde davalı şirket sözleşme devam ettiği halde müvekkil şirkete sorumluluğunu yerine getirmeyerek traktör göndermediğini, her yıl aralık ayında yapılan sözleşmede —— yıllık sözleşme süresince aylık ve yıllık hedefler belirlenip bu hedefler doğrultusunda davalı şirket müvekkil şirkete ——- gerektiğini, müvekkil şirket de bu traktörleri satıp yükümlülüğünü yerine getirmesi sözleşme gereği olduğunu, davalı şirket —- içerisinde sözleşme devam ettiği halde belirlenen aylık ve yıllık hedeflere uygun traktör göndermeyerek müvekkil şirketin maddi sıkıntıya girmesine haksız olarak neden olduğunu, müvekkil şirket davalı şirketin tüm bu haksız eylemi karşısında — olan tüm borçlannı ödediğini, yükümlülüğünü yerine getirmediğini, —- kadar maddi giderlere karşı direndiğini, fakat durumun daha da kötüye gideceğini anlaması üzerine şirketin korunması ve iflas etmemesi için —– tarihinde konkordato talebini kabul ettiğini, Mahkemeye açılan konkordato davası nedeniyle davalı şirket —- tarihinde noter vasıtasıyla sözleşmenin feshedildiğini müvekkil şirkete bildirildiğini, — yetkili davalı şirketin satıcısı müvekkil şirket olduğu halde–başka bir firmaya da davalı şirket bayilik verdiğini, sözleşmenin feshedildiği —tarihinden sonra da —- bir firmaya yetkili satıcılık bayiliği verildiğini, müvekkil şirket davacı şirketin bayiliğini aldıktan sonra— civarındayken müvekkil şirket bu pazar payını— çıkartıldığını, şirketin işyerinin bulunduğu— çıkartıldığını, — müvekkil şirket davalı şirkete ait — gerçekleştirdiğini, müvekkil şirket —- sattığını, söz konusu bu traktörlere ait ———– tutarında olduğunu, diğer miktarın davalı şirketin hesabına aktarıldığını, —- baz alındığında müvekkil şirkete davalı —- civarında maddi zarara uğratıldığını, fazlaya dair tüm talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik —– işleyecek olan yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, bu talebini duruşmada tekrar etmiştir.
Taraflara tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında —- tarihi itibariyle devam eden ticari bir ilişki mevcut olduğunu, taraflar arasında imzalanan son tarihli Sözleşme —- olduğunu kabul etmiş ve bu borç bakiyesi cari hesap mutabakat formu ile kayıt altına alındığını, davacı cari hesap mukabakatından sonraki tarihlerde toplam —— tarihinde müvekkile herhangi bir bilgilendirme yapmaksızın konkordato talebi ile mahkemeye müracaat ettiğini, müvekkilinin haricen öğrendiği kondordato dosyasına feri müdahil olarak katıldığını, davacının ve konkordato komiserinin raporlarına gerekli itirazlar yapılmış ve neticeten ——- kararında yer alan ”Davacının işletmesel anlamda faaliyet göstererek belirli satış rakamları ile gelir elde etmesi zorunludur. Ancak davacının ticari ilişkide bulunduğu firmalarla olan ticaretindeki sorunlar mühlet içerisindeki işletmesel performansına da yansımıştır. Davacının projesinin bu şartlar altında başarılı olma şansı bulunmamaktadır. Konkordato mühletinin sonuçları ve mahkememizce verilen tedbir kararları alacaklıları da etkileyen sonuçlar doğurmaktadır. Başarı ihtimali bulunmayan proje için davacıya kesin mühlet vererek alacaklıların bu süreçten daha fazla olumsuz etkilenmesine neden olmak hakkaniyete aykırı olacaktır.” şeklindeki gerekçeye istinaden davacının konkordato talebini red edildiğini, müvekkil —-yevmiye no’lu ihtarnamede belirtildiği üzere haklı nedenle feshettiğini, davacı, Sözleşmenin haklı nedenle fesih bildirimine verdiği —- cevabında ”Müvekkil şirketin tarafınıza olan borcu belirtilen miktar kadar değil daha azdır.” şeklindeki beyanları ile müvekkile borçlu olduğunu ikrar ettiğini, kondordato talebinin reddi ve tedbirlerin kaldırılmasının akabinde davacı aleyhine— dosyası ile ihtiyati haciz kararı verildiğini, müvekkilin lehdar sıfatını haiz olduğu—- tutarındaki çeklerle ilgili olarak keşideci sıfatını haiz davacı hakkında ”karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme” suçu nedeniyle açılan davanın yargılaması devam ettiğini, davacı kendi adına ve hesabına hareket eden bağımsız tacirdir. ıı. taraflar arasındaki sözleşme ile davacıya münhasır yetki verilmemiştir. ııı. davacının siparişlerle ilgili herhangi bir zarar, kar kaybı ve tazminat talebinde bulunmayacağına dair kabulü nedeniyle davanın reddine karar verilmesini, taraflar arasındaki yetkili satıcılık sözleşmesinin feshi haklı nedene dayandığını, müvekkil yönünden ticari ilişki çekilmez hale geldiğini, güven unsuru zedelendiğini, kusuruyla sözleşmenin feshine neden olan davacının bu vesileyle tazminat talep etme hakkı bulunmadığını, dava dilekçesinde yer alan gerçekdışı iddia ve kötü niyetli olduğunu, davacının sözleşmeye yönelik ———— yönündeki iddiaları kabul edilemez, ispata muhtaç olduğunu, maddi tazminat hesabı hatalı olduğunu, davacının faiz başlangıç tarihine ilişkin talebinin yasal dayanağının olmadığını, temerrüt gerçekleşmediğini, maddi ve hukuki dayanaktan yoksun talepleri havi işbu davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Tarafların uhdesinde olan tüm delilleri ibraz ettikleri, getirtilmesi gereken delilleri ilgili yerlerden getirtilerek dosya içine alınmıştır.
DELİLLER
—–
*Tüm dosya kapsamı
İNCELEME VE GEREKÇE :
Dava yetkili satıcılık sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat tahsili istemine ilişkindir.
Davaya konu uyuşmazlık —- sözleşmesinin davalı tarafından haksız feshedilip edilmediği, haksız fesih varsa davacının maddi zararının bulunup bulunmadığı, varsa miktarı, davalının maddi zararlardan sorumlu olup olmadığı hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır
Davacı talep ve sonucunda ve duruşmadaki beyanlarında belirsiz alacak davası mahiyetinde açılan davada davanın kabulünü fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile şimdilik —maddi zararın tahsilini talep etmiştir.
Davacı dava dilekçesinde müvekkilinin yaklaşık olarak —- maddi zarara uğradığını olduğunu belirtmiş ve davacıya ön inceleme duruşma gününde talep sonucunu dava türü yönünden açıklaması için süre verilmiş davacı vekili mahkememize sunduğu dilekçe ile davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını beyan etmiştir.
Davacı davasını belirsiz alacak davası olarak açtığı anlaşılmaktadır.Bu noktada, belirsiz alacak davasının niteliği ve şartları üzerinde durmakta yarar vardır.
6100 sayılı HMK 114. Maddesinde dava şartlarını belirlemiş ve davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartı olarak yer almıştır. Madde 107 de ise Belirsiz alacak davasını düzenlemiş , davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceğini düzenlemiştir. Madde hükmüne göre; davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir.Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu —— belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması, bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da —- mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır —–Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde —- değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir, ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz —–
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirlenebilir veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.
Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde —- kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır.
Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirlenebilir alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanun’un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir. Aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur. Böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır ——-
Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir.
Somut olayda davacı tarafından dava dilekçesi ve sonraki beyan dilekçesinde belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış, dava dilekçesinde davasının türünü 6100 sayılı Kanun kapsamında açılan belirsiz alacak davası olarak açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla açılan davanın nitelendirilmesi, tereddüt mahal verebilecek bir şekilde değildir, davacı tarafından davaya konu sözleşmenin haksız feshinden dolayı—- maddi zararın bulunduğu dava dilekçesine yazılmış,ü davacının maddi zararının belirleme imkanının bulunduğu, davanın gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımadığı anlaşılmakla davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşıldığından davanın 6100 sayılı HMK 114/1h ve 107 maddeleri uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından davanın 6100 sayılı HMK nun 114-1-h 107/1 maddeleri uyarınca hukuki yarar yokluğundan usulden REDDİNE,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Karar tarihinde alınması gerekli 59,30 TL harcın davacı tarafça yatırılan harçtan mahsubu ile kalan 111,48 TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
4-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca —– bütçesinden ödenen 1.320-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Taraflar tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde—– Mahkemesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/09/2021