Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/546 E. 2021/297 K. 06.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/546 Esas
KARAR NO : 2021/297

DAVA : İstirdat (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/09/2019
KARAR TARİHİ : 06/04/2021

Davanın, İstanbul Anadolu—— Asliye Hukuk Mahkemesinde——- tarihinde açıldığı, anılan Mahkemece——- Karar sayılı ilâmı ile 27/02/2020 tarihinde görevsizlik kararı verildiği, verilen görevsizlik kararının 01/07/2020 tarihinde kesinleştiği ve dosyanın Mahkememize ——– tarihinde tevzi edildiği anlaşılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA /TALEP :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, —— tarihli Genel Kredi Sözleşmesini kefil olarak imzaladığını, mübrez———— ödendiğini, bu hususun davalı banka kayıtlarında yer aldığını, bankaya verilen kefalette davacının imzası bulunmadığını, —– olduğu kredi sözleşmeleri ile davacının imzası bulunmayan diğer —— kaynaklanan kredi borcu kapsamında değerlendirerek bankanın müvekkilini sorumlu tutabilmek için kötü niyetli olarak takibe geçildiğini, davalı banka kayıtları incelendiğinde müvekkilinin kefil olduğu ————-borcunun ödenmiş olduğunun görüleceğini ve takip dayanağı borcun diğer kredi sözleşmelerinden kaynaklandığının açık olduğunu savunmuş, davalı bankanın davacı aleyhine başlattığı İstanbul Anadolu —–. İcra Müdürlüğünün —— Esas sayılı dosyasında borçlu bulunmadığının tespiti ile davacının cebri icra tehdidi altında ödediği toplam ————tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı taraftan tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı banka ile dava dışı——- arasında ticari kredi ilişkisi bulunduğunu, davacının————- kefalet limiti ile kabul ve beyan ettiğini, davacının—— kredinin müşterek ve müteselsil borçlusu konumunda olduğunu, davalı banka ile dava dışı ——– ve davacı taraf arasında imzalanan sözleşmeler ve kullandırılan krediye, borcun varlığına dair herhangi bir itirazı ve bu hususlara ilişkin ihtilafın sözkonusu olmadığını, davacı tarafın kredi sözleşmesindeki kefaletinin son bulduğu iddiası ile menfi tespit ve istirdat isteminde bulunmadığını, kefillerin de bu sözleşmeden veya başka sözleşmeden ötürü davalı bankaya karşı doğmuş ve doğacak borçlarından limitleri dahilinde müştereken sorumlu olacağını, davalı banka ile müşteri arasında borç ilişkisinin tamamen sona ermesine kadar kefillere de kefalet limitlerine de başvurabileceğini, imzalanmış olan —– uyarınca alacağın tahsili için asıl borçlu ile birlikte ve aynı anda müşterek ve müteselsil kefillere de başvurabileceğinin kabul edildiğini beyan ederek davanın reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıdan tahsilini, davacı aleyhine %20 oranında tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE :
Davacının, —- olarak faaliyette bulunup bulunmadığının tespiti için ilgili —- müzekkere yazıldığı görülmüştür.
——- gelen yazı cevabında; davacı …——-ait veya ——– verilmesi ——– (kendine ait binalar, devre mülkler, araziler, müstakil evler vb.) nedeniyle vergi mükellefiyet kaydı bulunduğunun bildirildiği görülmüştür. Davacının iştigal ettiği faaliyetlerin [kendine ait veya kiralanan gayrimenkullerin kiraya verilmesi ———————– bir ——— tacir faaliyeti olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda davacının tacir sıfatını haiz bulunduğu Mahkememizce kabul edilmiştir.
Öte yandan davaya konu kredilerin ticari kredi niteliğinde olduğu, uyuşmazlığın ticari kredi kartı ile ticari kredili mevduat hesabından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Hâlböyleyken, huzurdaki davanın davacısının tacir, davalısının tacir ve uyuşmazlığın ise ticari kredili mevduat hesabından, taksitli ticari krediden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple eldeki dava, nispi bir ticari davaya vücut vermektedir.
6/12/2018 tarihli, 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle TTK’ye eklenen 5/A maddesi uyarınca, “(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca, “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.”
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacının istemi bir miktar paranın davalıdan istirdadına ilişkindir.
Ticari davalarda zorunlu arabuluculuk uygulaması 01/01/2019 tarihinden itibaren yürürlüktedir. Eş deyişle hukuk sistemimizde 01/01/2019 tarihinden itibaren, ticari davalarda, dava açmadan önce tarafların zorunlu arabulucuya başvurması gerekmektedir. Tarafların anlaşamadıklarına dair son oturum tutanağı arabulucu tarafından düzenlendikten sonra dava açılması uygulaması ticari yargıda mer’idir.
Huzurdaki davanın İstanbul Anadolu —-. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde — tarihinde açıldığı, Mahkemece —– tarihinde görevsizlik kararı verildiği, görevsizlik kararının 01/07/2020 tarihinde -taraflarca İstinaf Kanun yoluna başvurulmayarak- kesinleştiği anlaşılmakla; işbu dosya kapsamında ticari davalarda zorunlu arabuluculuk başvurusu yapılmadığı görülmüştür.
Eldeki davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde açıldığı 06/09/2019 tarihinde ticari davalarda zorunlu dava arabuluculuk dava şartı mer’idir. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen (görevsizlik kararı verilmeden önceki süreçte) davanın zorunlu arabuluculuk kapsamında olmadığı düşünülse dahi görevsizlik kararı 01/07/2020 tarihinde kesinleştiğinde tarafların huzurdaki davayı ticari dava olarak gördükleri, ticari dava niteliğinde olduğunu benimsedikleri ve bu yönüyle davanın taraflarca ticari dava olarak anlaşıldığının kabulü gerekir. Hâlböyleyken en geç görevsizlik kararının kesinleşme tarihinden itibaren davacının zorunlu arabulucuya başvurması gerekirdi. Ancak, davacının görevsizlik kararının kesinleştiği 01/07/2020 tarihinde ve bu tarihten sonra da işbu ticari dava kapsamında zorunlu arabulucuya başvurmadığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafın aksi yönde delili ise yoktur. Somut olayda, görevsizlik kararının kesinleştiği 01/07/2020 tarihinden itibaren ticari davalarda zorunlu arabuluculuk sürecinin davacı tarafça tamamlanması gerekmektedir.
Sonuç itibariyle, eldeki somut olayın bir ticari davaya vücut verdiği, ticari davalarda 01/01/2019 tarihinden itibaren zorunlu arabuluculuk dava şartının geçerli olduğu, işbu dosya davacısının görevsizlik kararın kesinleştiği 01/07/2020 tarihinden itibaren eldeki davada zorunlu arabulucuya başvurması gerektiği, ancak davacı tarafça, huzurdaki dava ticari bir dava olmasına rağmen (taraflar, — Mahkemesinin görevli sayıldığı Asliye Hukuk Mahkemesi kararına karşı İstinaf Kanun Yoluna başvurmamıştır) ticari davalarda zorunlu arabulucuya başvurulmadığı ve böylece dava şartının davacı tarafça yerine getirilmediği görülmektedir.
Dava şartlarına ilişkin kurallar kamu düzenindendir. “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler”(HMK. 115. md.). Kanunda açıkça dava şartlarının her aşamada Mahkemece kendiliğinden araştırılacağı düzenlendiğinden, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A gereğince huzurdaki ticari davada zorunlu arabuluculuk dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usûlden reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Ticari davalarda zorunlu arabuluculuk şartı yerine getirilmediğinden dava şartı yokluğu sebebi ile DAVANIN USÛLDEN REDDİNE,
2-)Yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3-)Karar ve ilâm harcı olan 59,30-TL harcın peşin yatırılan 425,23-TL harçtan mahsubu ile bakiye 365,93-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-)Davalı vekille temsil olunmakla karar tarihinde yürürlük olan —. uyarınca 4.080-TL vekâlet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
5-)Davalı tarafça harcanan 9-TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
6-)HMK madde 333/1. uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan gider avansının yatırana iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.