Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/442 E. 2023/266 K. 22.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/442 Esas
KARAR NO: 2023/266
DAVA: Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/03/2020
KARAR TARİHİ: 22/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı bankanın, müvekkili şirket tarafından tahsil amacıyla verilen müşteri çek bedellerini müvekkili şirkete ödemesi gerekirken ödemediğini, —— sayılı dosyasında 10.12.2018 tarihinde taraflarına 3 ay geçici mühlet verildiğini, 06.03.2019 tarihinde verilen ara karar ile bu süre 10.03.2019 tarihinden itibaren 2 ay süre ile uzatıldığını, 08.05.2019 tarihinde verilen ara kararla 1 yıllık kesin mühlet verildiğini, müvekkili şirket tarafından ——– konkordato mühletinden önce tahsil amacıyla muhtelif tarihlerde çekler verildiğini, ancak müvekkili şirket hakkında verilen geçici mühlet kararının ilanı tarihinden itibaren müvekkili şirkete bu çek bedellerinin tahsil edilerek ödenmesi gerekirken bankanın bedelleri ödemediğini, bankanın bu eylemlerinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, konkordato hükümleri gereğince alacaklılar arasındaki eşitliği bozmamak adına bu süreç zarfında herhangi bir alacaklıya ödeme yapılamadığını, ancak banka, konkordato hükümlerini hiçe sayarak gelen bedelleri müvekkili şirkete asla ödemediğini, bankanın bu bedelleri taraflara ödememesi üzerine taraflarına mahkemeye başvurulduğunu ve mahkeme tarafından da bu bedellerin taraflarına ödenmesine karar verildiğini, kanunun emredici hükümlerinin uygulanması amacıyla başvurdukları mahkeme tarafından verilen kararların da banka tarafından yerine getirilmediğini ve yine müvekkili şirkete ödenmesi gereken bedellerin ödenmediğini, bankanın tüm çek bedellerini taraflarına ödemesi için ———aracılığıyla ihtarname gönderildiğini, fakat bu talebin de sonuçsuz kaldığını ve bankanın hukuka aykırı eylemlerini sürdürmeye devam ettiğini, Kanunun emredici hükümleri gereği 27.12.2018 tarihi itibariyle müvekkili şirket hesaplarına gelen bedellerin komiser heyeti denetiminde kullanılmak üzere müvekkili şirkete ödenmesi amacıyla 16.12.2019 tarihinde ilgili bankaya ihtarname gönderilse de banka tarafından dikkate alınmayarak bu bedellerin şirkete ödenmediğini, banka tarafından burada başka bir hukuki durum ileri sürülebilmesinin mevzu bahis olmadığını, bankanın itirazlarına karşılık kanunun amir hükümleri ve bu hükümlerin uygulayıcısı niteliğindeki mahkeme kararlarının tartışmaya mahal vermeyecek şekilde açık ve net olduğunu, aksi yöndeki banka işlemlerinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, bankanın kanunun açık hükümlerine, mahkeme kararlarına ve ihtarlarına rağmen çekleri tahsil ederek müvekkili şirkete asla ödeme yapmadığını, bu sebeplerle tahsil edilen bütün çek bedellerine dair fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 130.000,00 TL bedelli alacağın, bedellerin bankaca tahsil edildiği tarihten itibaren, işleyecek reeskont faiziyle birlikte taraflarına ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın bu dava ile talep etmiş olduğu hususlar ve genel olarak davanın konusunun davacı —- açmış olduğu ve müvekkili bankanın da müdahillerinden birini olduğu ——— esas sayılı dosyada devam eden konkordato yargılamasına ilişkin olduğunu, davacı tarafın bu davasındaki haksız talepleri doğrultusunda konkordato yargılamasını yürüten yerel mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararının ——- esas sayılı dosyasında İİK’nın 30. Maddesi uyarınca “bir işin yapılmasına veya yapılmamasına ilişkin ilâmların yerine getirilmesi” niteliğinde bir ilâmlı icraya konu edildiğini, söz konusu hukuka aykırı takibe karşı ——– esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, davacı tarafın hukuka aykırı nihai gayesine ulaşma niyetiyle hareket ettiğini, davacının işbu davada hiçbir şekilde hukuki yararının mevcut olmadığının tespit edileceğini, davacının dava dilekçesinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin (h) ve (ı) bentlerine aykırılık teşkil ettiğini, bu sebeple davanın öncelikle dava şartı yoksunluğu nedeniyle reddini gerektiğini, davanın aktif husumet yokluğu nedeni ile de reddi gerektiğini, davacının talep etmiş olduğu çekler incelendiğinde tespit edileceği üzere çekler üzerindeki son cironun müvekkili bankaya ait olduğunu, diğer deyişle müvekkili bankanın söz konusu çekler hususunda “yetkili hamil” vasfında olduğunu, talep konusu çeklerin, davacı/borçlunun müvekkili bankaya olan borçlarının ödenmesinin temini amacıyla müvekkili bankaya temlik cirosu ile devir ve teslim edildiğini, hak sahibi/yetkili cirantanın müvekkili banka olmasına rağmen bu çeklerin bedellerinin iadesinin istenmesinin müvekkili bankanın mülkiyet hakkına tecavüz niteliğinde olduğunu, imzalanan —— kapsamında davacı—— kredi limiti tahsis edildiğini ve bu kredi limiti kapsamında büyük miktarda kredi kullandırıldığını, bu kredi borçlarının ödenmesi için davacı—– tarafından bir kısım çeklerin müvekkili bankaya temlik cirosu ile devir ve teslim edildiğini, TTK.’nın 788. maddesine göre çekin, ciro ve zilyetliğin geçirilmesiyle devredilebileceğinin düzenlendiğini, TTK’nın 790. maddesinde cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa bile, kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılacağını, bir beyaz ciroyu diğer bir beyaz ciro izlerse, bu son ciroyu imzalayan kişi, çeki beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılacağını, Kanunun 684. maddesinde de ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile poliçeden doğan bütün hakların devrolacağının düzenlendiğini, temlik cirosunun, çekte yer alan hakkın bir başka kişiye devri amacını güttüğünü, temlik cirosuyla beraber senedin zilyetliğinin devri sonucunda, senet üzerindeki mülkiyet hakkıyla beraber senette mündemiç alacak hakkının da ciro edilen kişiye devredilmiş olduğunu, temlik cirosunun geçerli olabilmesi için cironun temlik cirosu olduğuna ilişkin bir beyana ihtiyaç olmadığını, dolayısıyla herhangi bir kaydı içermeyen cironun senette yazılı hakkını devretmek amacıyla yapıldığını, çeklerin teminat amacıyla (ya da cironun tahsil amacıyla) verildiğinin kabul edilebilmesi için buna ilişkin bir kaydın veya açıklamanın bulunması gerektiğini, ciroda bu yönde bir kaydın bulunmaması halinde bu yöndeki iddianın ispat yükünün, senedi devredene ait olduğunu, konkordato davası özelinde ise davacının konkordato tarihinden çok önce borçlarının ödenmesinin temini amacıyla bir kısım çeklerini temlik cirosu ile müvekkili bankaya devir ve teslim ettiğini, yasa maddesinde de açık olduğu üzere ciro ve zilyetliğin devri ile hak sahipliği devredildiğinden söz konusu çeklerinde hak sahibinin müvekkili banka olduğunu, düzgün ciro silsilesi ile çeki hamil sıfatı ile elinde bulunduran müvekkili banka olduğundan işbu çek bedelleri üzerinde her türlü hak ve tasarruf yetkisinin de müvekkilinde olduğunu, müvekkilinin yasa gereği hak sahibi olduğu bir çekin tahsili halinde bedelinin davacıya iade edilmesinin hukuka olan güveni zedeleyeceğinden mahkememizce verilen tedbir kararının kaldırılmasını talep ettiklerini, müvekkiline ciro ve zilyetliğin devri suretiyle devredilen çeklerin teminat çeki olmadığını, talep konusu çeklerin, tahsili halinde davacının borçlarına mahsup edilmek üzere temlik cirosu ile müvekkiline devir ve teslim edilen çekler olduğunu, çek bedellerinin davacı tarafından ödenmeyeceği gibi, tahsili halinde davacının müvekkili banka nezdindeki borcunun azalacağından hem davacının hem de diğer alacaklıların lehine olan bir durum olduğunu, çek metninde çekin teminat için alındığını gösterir hiçbir ibare bulunmadığı gibi davacı tarafça bu iddiayı destekler hiçbir bilgi ve belgenin de sunulamadığını, sunulmasının da mümkün olmadığını, çekin teminat olarak alındığını beyan eden davacının bu iddiasını yazılı delillerle ispat etmekle yükümlü olduğunu, davacı tarafça bu hususta hiçbir bilgi ve belge sunulmamış olmasının da bu çeklerin teminat çeki olmadığı gerçeğini ortaya koyduğunu, borçların ödenmesi amacı ile verildiğinde hiçbir tereddüt bulunmayan söz konusu çeklerin, yasal tüm unsurları taşımanın yanında iddiayı kesinlikle bir kabul anlamında olmamak üzere teminat çeki olduğuna dair hiçbir ibare/kayıt da içermediğini, davacı ile müvekkili arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi kapsamında davacıya büyük miktarlı kredi kullandırıldığını, kullandırılan kredilerin vade ve miktarlarının davacı ile müzakere edilerek belirlendiğini, davacının kredi kullandırımı sırasında borcun hangi tarihte ve ne miktar üzerinden ödeneceğinin açıkça bilindiğini, bu nedenlerle haksız ve hukuka aykırı davanın reddini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davacının davalıya cirolayarak teslim ettiği çeklerin vadesinin konkordato kararından sonraki tarihte olması sebebiyle davalı bankaca 3. Kişilerden tahsil edilen 130.000,00 TL tutarındaki çek bedelinin davalı bankadan tahsiline yöneliktir.
Davacı vekili, müvekkili şirket tarafından davalı bankanın—– konkordato mühletinden önce tahsil amacıyla muhtelif çekler verildiği, ancak müvekkili şirket hakkında verilen geçici mühlet kararının ilanı tarihinden itibaren müvekkili şirkete bu çek bedellerinin tahsil edilerek ödenmesi gerekirken bankanın bu bedelleri ödemediği ileri sürülmüş, davalı banka vekili ise, davacı tarafından temlik cirosu ile müvekkili bankaya devir ve temlik edilen çeklerin teminat çeki olmadığı, tahsili halinde davacının borçlarına mahsup edilmek üzere temlik cirosuyla davalı bankaya devir ve temlik edilen çekler olduğu, davacı borçlunun bankaya olan tüm borçlarının geçici mühlet tarihinden önce muaccel olduğu savunmasında bulunulmuş ve davanın reddi talep edilmiştir.
Somut olayda Davacı tarafça —— sayılı dosyasında konkordato talebinde bulunulmuş, mahkemece 10.12.2018 tarihinde geçici mühlet kararı verilmiş, mahkemenin 08.12.2019 tarihli ara kararıyla, “ilan tarihi ve sonrasında gelen paralara bankalarca bloke işleminin uygulanmasının önlenmesine, bloke konulmuş ise kaldırılmasına, borçlu şirket tarafından ödeme talep edilmesi – halinde paranın konkordato projesi çerçevesinde ve konkordato komiseri denetiminde kullanımının sağlanmasına”; sonrasında verilen 11.12.2019 tarihli karar ile de geçici mühlet ilanı tarihinin 27.12.2018 tarihi olarak esas alınacağına karar verilmiştir.
Mahkememizce teknik bilirkişi heyetinden 21.03.2022 tarihli asıl ve 14.11.2022 tarihli ek rapor alınmış, ek rapor dosya kapsamına uygun görülmüş ve hükme esas alınmıştır.
Davacı vekili, ek bilirkişi raporundan sonra, 16.01.2023 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 945.878,21 TL’ye yükseltmiştir.Bilirkişi raporunda, dava konusu çeklerin bazılarının hamilinin davacı şirket—- olduğu, bazılarının ise çek hamilleri tarafından davacı şirket —- ciro edildiği ve tüm bu çeklerin davacı şirket tarafından , davalı —— ciro edilerek, tevdii bordroları ile davalı bankaya teslim edildiği, davacı şirketin, davalı banka nezdindeki hesap ekstrelerinin incelenmesi neticesinde, söz konusu çeklerin tahsil edilerek davacı şirketin mevduat hesabına yatırıldığı, daha sonra davalı banka nezdindeki kredi hesabına aktarılarak, borçlarına mahsup edildiği tespit edilmiş, tahsil olunan çek bedelleri ve davalı banka tarafından yapılan kredi tahsilatlarına (mahsuplar) ilişkin tespitler yapılmıştır.
—- Mahkemesi,——– sayılı ilamında açıklandığı üzere, bankanın müşterisinden olan alacağı ile müşterinin bankadan olan alacağı aynı hukuki ilişkiden kaynaklanmadığından, banka, TBK’nın 97. Maddesi gereğince ödemezlik defi yoluyla ifadan kaçamaz. Bankanın müşterisinden olan borcu ile bankanın müşteriye olan borcu para borcu olduğundan, şartları varsa banka takas hakkından yararlanabilir (TBK m. 139). Ancak bu durumda her iki borcun muaccel olması gerekir. Bankanın hapis hakkına dayanarak müşterinin hesabında bulunan para üzerinde hapis hakkı uygulaması İİK 295. madde hükmüne aykırıdır. Hapis hakkı da ——– bir tür rehin hakkı olup, (İİK m. 23) rehinli alacaklının rehin konusu şeyi muhafaza altına almasının İİK’nın 295. maddesinde yer alan, muhafaza altına alınmama hükmüne aykırılık oluşturur. Bunun neticesinde, bankanın müşterinin hesabında bulunan paraya hapis hakkı kapsamında bloke koyması, muaccel olmayan alacağı ile takas etmesi tedbiren önlenebilir. Somut olay bu anlamda değerlendirilmeli ve konkordato talep eden borçlunun ticari faaliyetini sürdürmek için kullandığı hesaplarına bloke uygulanması halinde, konkordatonun amacına ulaşmaması ihtimali ortaya çıkarsa bankanın işlemlerinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilebilmelidir. Diğer yandan, konkordato teklif eden borçlunun teklifinin başarıya ulaşmaması halinde İflas tehdidi ile karşı karşıya kalma ihtimali bulunmaktadır. Teklifin amacına ulaşmasını engelleyen işlemlerin, İhtiyati tedbir ile önlenmesi konkordato kurumunun özüne uygun düşmektedir.
Konkordato müessesi, borçlunun mali durumunu iyileştirip cebri icra tehdidi altında olmadan borçlarını ödemesine imkân sağlarken alacaklıların da haciz ve iflâsın gerektirdiği masrafları yapmadan alacaklarını tahsil etmesine imkân sağlamaktadır. Konkordatoda esas olan konkordato projesine tabi borçların mühlet içerisinde ödenmemesi tasdikle birlikte hükmedilen ödeme planı içerisinde ödenmesidir.
Borçlarını mevcut haliyle ödeyemeyecek olan gerçek ve tüzel kişi, borçlarını belirli bir yapılandırma ile ödemesi üzerine kurulu konkordato projesinin tasdiki talebiyle mahkemeye başvurduğu takdirde ve gerekli şartlar mevcutsa mahkeme, borçluya hakkında geçici mühlet, sonrasında ise yine şartlar mevcutsa kesin mühlet süreleri vermektedir. Bu süreler zarfındaki tedbir kararları neticesinde borçlu geçici mühlet kararı tarihinden önceki borçlarını yapılandırarak ödeme imkânı bulacaktır.
Yukarıda da açıklandığı üzere,——– sayılı dosyasında 10.12.2018 tarihinde geçici mühlet kararı verilmiş; dava dilekçesinde de belirtildiği üzere, Mahkemenin 08.12.2019 tarihli ara kararıyla, “ilan tarihi ve sonrasında gelen paralara bankalarca bloke işleminin uygulanmasının önlenmesine, bloke konulmuş ise kaldırılmasına, borçlu şirket tarafından ödeme talep edilmesi – halinde paranın konkordato projesi çerçevesinde ve konkordato komiseri denetiminde kullanımının sağlanmasına”; sonrasında verilen 11.12.2019 tarihli karar ile de geçici mühlet ilanı tarihinin 27.12.2018 tarihi olarak esas alınacağına karar verilmiştir.
Yine belirtmek gerekir ki Bankacılık Sektöründe uygulamada genellikle bankaların kredi kullandırması karşılığında, teminat maksadıyla verilen çekler (senetler) bulunmaktadır. Söz konusu senetler taşıdığı genel maksat itibariyle teminat olarak verilmiş olsa da, ilgili bankaya temlik cirosu yapılmak suretiyle devredilmektedir.
Bankalara verilen çek/senetlerin her ne kadar ciro yapılmak suretiyle devri yapılmış olsa da, ilgili banka ve müşterisi (konkordatoya başvuran borçlu) arasındaki kredi ilişkisinin bir bütün olarak ele alınması şarttır. Zira, söz konusu çek/senetler, bir borca mahsup edilmek üzere değil, bir borcun teminat altına alınması amacıyla teslim edilmektedir. Birçok bankanın teminatlara ilişkin yapmış olduğu düzenlemelere bakıldığında, bir alacağın devri sözleşmesi kapsamında teslim edilen senetlerin kredi ilişkisinde teminat teşkil edeceği, borcun tamamen veya kısmen ödenmemesi halinde doğrudan mahsup edilebileceği açıklamalarına yer verilmektedir.
Somut olaya bu açıdan bakıldığında, davacı ile davalı taraf arasında akdedilmiş olan ——–maddesinde “Kambiyo Senetlerinin Borcun Tahsili için Verildiğinin Kabulü” ve yine 23.1.2.Müşteri Bankanın talep ettiği miktar ve nitelikteki kendi müşteri senetlerini ciro ederek Bankaya devretmeyi taahhüt eder.” hükmünün yer aldığı görüldüğü, ayrıca tevdii bordrolarında “çek çıkış teminat” ibaresinin bulunduğu, keza davalı —— tarihli davaya cevap dilekçesinde de “talep konusu çeklerin, davacı/borçlu ‘nun müvekkili banka’ya olan borçlarının ödenmesinin temini amacıyla müvekkili bankaya temlik cirosu ile devir ve teslim edilmiş olduğu” yönünde beyan bulunduğu, bu sebeplerle, somut olayda dava konusu çeklerin de bankaya teminat amacıyla temlik edilen bir alacak olduğu kanaatine varılmıştır.
Kambiyo senetlerinden poliçe ve bonoda rehin cirosu yapılabilmesi mümkün iken, çekte rehin cirosu yapılması hukuksal açıdan mümkün değildir. Doktrinde, çekler hakkında her ne kadar rehin cirosuyla devredilebilmesi mümkün olmasa da, olayımıza benzer bir yöntemle “örtülü rehin cirosu” yoluyla çekin rehnedilebilmesinin mümkün olduğu değerlendirmelerine yer verilmektedir. Yargı içtihatlarında da, bir çekin belli bir borcun ifasının teminatı amacıyla, fakat bu borçla bağlantısı gösterilmeden verilmesinin mümkün olduğu yönünde uygulamalar bulunmaktadır. Dolayısıyla, doktrin ve yerleşik yargı içtihatlarında doğrultusunda, alacağın temliki sözleşmesi kapsamında teminat amacı taşıyan ve gizli (örtülü) rehin cirosuyla devredilen çek üzerinde, temlik alan (banka) yetkili hamil olamayacağından, ilgili çekin konkordato kapsamında alınacak tedbir gereği konkordato hesabına iade edilmesi mümkündür.
—-da bu yönde kararları bulunduğu görülmüş olup aşağıda örnek bir karara yer verilmiştir.
———— tarihli kararı tam olarak olayımıza uymakta olup, konuyla ilgisi bakımından incelenmekle ve özetle;
“….
KARAR: Uyuşmazlık, konkordato mühleti verilmeden önce davalı bankaya tevdi edilen çeklere ilişkin tahsil edilen bedellerin, davalının kredi müşterisi olan davacıya iade edip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hukukumuzda bir ödeme aracı olarak öngörülen çek, hak sahibinin tespiti şekline göre; nama, emre veya hamiline olarak düzenlenebilir. Türk Ticaret Kanunu’nun 824. maddesine göre ise; “Emre yazılı olan veya kanunen böyle sayılan kıymetli evrak, emre yazılı senetlerdendir”. Çekde kanunen emre yazılı senetlerden olduğu için, emre düzenlenmek isteniyorsa bunun açıkça senede yazılmasına gerek yoktur. E. yazılı çeklerin devri, ciro ve teslim ile mümkün olmaktadır. Kanun koyucu çekin tedavülüne ilişkin uygulama konusunda poliçede ciroyu düzenleyen hükümlere atıf yapmaktadır. Yapılma amacı yönünden ciro; temlik, tahsil ve rehin cirosu olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
Kambiyo senedinin mülkiyeti ile birlikte senetten doğan hakları karşı tarafa devretmek amacıyla yapılan ciroya temlik cirosu denir. Cironun hangi amaçla yapıldığı anlaşılmıyor ise temlik için yapıldığı kabul edilir.
Alacaklının, kendisine bir temsilci atayarak senet bedelinin tahsilini amaçlamak için yaptığı ciro ise tahsil cirosudur.Poliçe ve bononun aksine çekte rehin cirosu yapılmasına cevaz verilmemiştir. Bunun sebebi çekin bir kredi aracı değil de ödeme aracı olarak düşünülmüş olmasıdır. Çekin görünürde temlik cirosu ile devredilmiş olmasına rağmen gizli rehin cirosu ile devredildiği anlaşılıyor ise bu ciro geçersizdir. ve banka gizli rehin cirosu ile aldığı çekin yetkili hamili olarak hak talebinde bulunamayacaktır.
Somut olaya bakıldığında; konkordato talep eden davacı şirket, geçici mühlet kararından evvel ticari hayatta “müşteri çeki” adı verilen ve kendisinin lehdarı olduğu çekleri, kullanılan kredi teminatı olarak – beyaz ciro yoluyla davalı bankaya devretmiştir. Çeklerin ileri tarihli çek olarak düzenlendiği “dosya kapsamı ile sabittir. Öte yandan, dosyada mübrez çektevdi bordroları ve her iki tarafın beyanları nazara alındığında uyuşmazlık konusu çeklerin devrinin rehin amacıyla yapıldığı sonucuna varılmaktadır. Az yukarıda açıklanan nedenlerle bankanın rehin cirosu ile hamil olduğu çek nedeniyle hak sahibi olması mümkün değildir.İcra ve İflas Kanunu’nun 294/6. maddesi uyarınca; “Konkordato mühletinin verilmesinden önce, müstakbel bir alacağın devri sözleşmesi yapılmış ve devredilen alacak konkordato mühletinin verilmesinden sonra doğmuş ise, bu devir hükümsüzdür.”
Çekin temlik cirosu ile devredildiği kabul edilmiş olması halinde davacı şirketin geçici mühletin ilanından önce davalıya ciro ettiği ve mühlet ilanından sonra muaccel olan ileri tarihli çekten kaynaklanan devir, yukarıdaki hüküm uyarınca geçersiz olacaktır. Bu çözüm aynı zamanda konkordato müessesinin ruhuna da uygundur. Bu durumda, gerek temlik cirosu ve gerekse temlik cirosu görünümünde gizli rehin cirosu yoluyla devredilen çek bedellerinin davalı banka tarafından konkordato talep eden şirket lehine komiserin kontrolünde bulunan hesaba aktarılması gerekirken davacının kredi borcundan mahsup edilmesi doğru olmamıştır.Bütün bu açıklamalar ışığında; mahkemece davaya konu icra takipleri incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ve yanılgılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” şeklindedir.
Öte yandan uygulamada, borçlunun hesaplarındaki mevcut paralar ile daha sonra hesaplara gelen paralar bankanın henüz vadesi gelmemiş alacaklarına takas ve mahsup etmek için bloke konularak hesap sahibine ödeme yapılmamaktadır. Kredi kuruluşları, kredi sözleşmelerinde yer alan hükümlere dayanarak Müşterinin gerek havale, gerekse de kendisine ciro edilen senetlerin tahsili suretiyle hesabına gelen paralara bloke koyarak kredi müşterisine ödeme yapmaktan kaçınmaktadır. bankanın müşterisinden olan alacağı ile müşterinin bankadan olan alacağı aynı hukuki ilişkiden kaynaklanmadığından, banka, TBK’nın 97. maddesi gereğince ödemezlik defi yoluyla ifadan kaçamayacak olup, ancak, bankanın müşterisinden olan borcu ile bankanın müşteriye olan borcu para borcu olduğundan, şartları varsa banka takas hakkından yararlanabilir (TBK m. 139). Ancak bu durumda her iki borcun muaccel olması gerekir. Bankanın hapis hakkına dayanarak müşterinin hesabında bulunan para üzerinde hapis hakkı uygulaması İİK 295. madde hükmüne aykırıdır. Hapis hakkı da——–bir tür rehin hakkı olup, (İİK m. 23) rehinli alacaklının rehin konusu şeyi muhafaza altına almasının İİK’nın 295. maddesinde yer alan, muhafaza altına alınmama hükmüne aykırılık oluşturur. Bunun neticesinde, bankanın müşterinin hesabında bulunan paraya hapis hakkı kapsamında bloke koyması, muaccel olmayan alacağı ile takas etmesi tedbiren önlenebilir. Somut olay bu anlamda değerlendirilmeli ve konkordato talep eden borçlunun ticari faaliyetini sürdürmek için kullandığı hesaplarına bloke uygulanması halinde, konkordatonun amacına ulaşmaması ihtimali ortaya çıkarsa bankanın işlemlerinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilebilmelidir. Diğer yandan, konkordato teklif eden borçlunun teklifinin başarıya ulaşmaması halinde İflas tehdidi ile karşı karşıya kalma ihtimali bulunmaktadır. Teklifin amacına ulaşmasını engelleyen işlemlerin, İhtiyati tedbir ile önlenmesi konkordato kurumunun özüne uygun düşmektedir ————-
İİK’nın 294/4 maddesinde takasın bu kanunun 200. ve 201. maddelerine tabi olacağı, bu maddelerin uygulanmasında geçici mühletin ilanı tarihinin esas alınacağı düzenlenmiştir. Bu hükmün konkordatoya uyarlanması halinde, takas konkordato talep edenin borçlusunun, geçici mühlet kararının ilanından sonra konkordato talep edenin alacaklısı olması ya da konkordato talep edenin alacaklısının geçici mühlet kararının ilanından sonra konkordato talep edenin borçlusu olması halinde mümkün olmayacaktır.
Bankanın takas hakkını mühlet içinde kullanabilmesi ancak İcra İflas Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümlerinin birlikte gerçekleşmesiyle mümkündür. Takası düzenleyen TBK’nın 139/1 maddesinde her iki borcun muaccel olması halinde her birinin alacağının borcuyla takas edilebileceği düzenlemesi karşısında bankanın takas hakkını kullanabilmesi için alacağının muaccel olması yani kredi sözleşmesinin kat edilmesi ya da kredi taksitini talep etmesinin zamanı gelmelidir. İcra İflas Kanunu hükümlerine göre ise borcun geçici mühlet kararından önce doğmuş olması gerekmektedir. Bankanın borcunun mühletten sonra doğması, borçlunun hesabına mühletten sonra para gelmesi halinde takas hakkının kullanılması mümkün olmayacaktır.Somut olayda —— tarihinde geçici mühlet kararı verilmiş; dava dilekçesinde de belirtildiği üzere, Mahkemenin 08.12.2019 tarihli ara kararıyla, “ilan tarihi ve sonrasında gelen paralara bankalarca bloke işleminin uygulanmasının önlenmesine, bloke konulmuş ise kaldırılmasına, borçlu şirket tarafından ödeme talep edilmesi halinde paranın konkordato projesi çerçevesinde ve konkordato komiseri denetiminde kullanımının sağlanmasına”; sonrasında verilen 11.12.2019 tarihli karar ile de geçici mühlet ilanı tarihinin 27.12.2018 tarihi olarak esas alınacağına karar verilmiştir.TBK’nın 139/1 maddesine göre somut olayda; konkordato mühletinden önce kredi sözleşmesinin kat edildiği, davalı bankanın alacağının muaccel olduğu tespit edilmiştir. davacının ise (her ne kadar çekler konkordato mühletinden önce tevdii edilmiş olsa da, keşide tarihinden önce ibraz yasağı gereği) keşide tarihi 27.12.2018 tarihinden sonra olan çeklere ilişkin alacaklarının tarihinin konkordato mühletinden sonra olması nedeniyle konkordato talep eden borçlunun (davacı), davacı şirket hakkında verilen geçici mühlet kararının ilanından, yani 27.12.2018 tarihinden sonra doğan alacaklarının, yani bu tarihten sonra davacının hesabına gelen paraların, bankalar tarafından davacının borcuna takas ve mahsup edilmesinin mümkün olmayacağı, buna mukabil, bankanın 27.12.2018 tarihinden önce doğmuş olan alacaklarını, bu tarihten önce doğmuş olan borçları ile (yani bu tarihten önce davacının hesabına gelen paralar ile) takas edebileceği sonucuna varılmaktadır.Bilirkişi raporunda yer verilen tabloda —— tarihleri arasında yapılan takas işlemleri geçici mühlet kararının ilanından önce doğmuş ve bu tarihten önce muaccel hâle gelmiş olan banka alacaklarına ilişkin dahi olsa, burada bankanın, davacı hakkında geçici mühlet kararının ilanından sonra (çek bedellerini tahsil ederek) davacının borçlusu hâline gelmesi — söz konusudur.Tüm bu açıklamalar sonucunda, Bilirkişi heyet raporu , kredi sözleşmesi, ——- ve taraflar arasındaki kredi sözleşmesinin madde 23 hükmü gereğince borçlu davacı (şirket) tarafından alacaklı davalıya (banka) teslim edilen kambiyo senetlerinin, davalı bankanın kredi alacağının tahsili için verildiğinin kabul edilmesi gerektiği, buna göre, ——- tarihleri arasında yapılan takas işlemlerinde bankaya devredilen çek bedellerinin, davacının kredi borcundan mahsup edilmeden davalı banka tarafından konkordato talep eden şirket lehine komiserin kontrolünde bulunan hesaba aktarılması gerektiği, takas işlemlerinden, ——tarihleri arasında yapılanların alacaklıların alacağının doğmuş olması şartına bağlı olarak geçerli kabul edilmesi, çeklerin ileri tarihli çek olarak düzenlendiğinin dosya kapsamı ile sabit olduğu, detayları yukarıda açıklandığı üzere beyaz ciroyla alacaklı bankaya devrolunmuş çeklerin tahsil cirosu değil, temlik cirosu ile devrolunduğunun kabulü gerektiği, temlik cirosunun aksini (yazılı delille) ispat külfetinin davacıya ait olacağı, öte yandan, dosyada mevcut kredi sözleşmesi, çek tevdii bordroları ve davalı bankanın beyanları nazara alındığında, uyuşmazlık konusu çeklerin devrinin rehin (teminat) amacıyla yapıldığı, ——- tarihleri arasında yapılan takas işlemlerine konu edilen meblağların konkordato projesi çerçevesinde, konkordato komiseri denetiminde kullanımının sağlanması, davacının dava konusu alacağı talep edebileceği, işbu alacağa avans faizi uygulanabileceği, buna göre, alacak miktarının 788.089,92 TL anapara, 157.788,29 TL faiz olmak üzere toplam 945.878,21 TL tutarında olacağı anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM; Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜ ile,
788.089,92 TL asıl alacak ile 157.788,29 TL işlemiş faiz toplamı 945.878,21 TL’nin asıl alacağa dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Alınması gereken 64.612,94 TL harcın peşin alınan 2.220,08 TL peşin harç ve 13.933,15 TL ıslah harcından mahsubu ile kalan 48.459,71 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’ye göre takdir olunan 122.046,60 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 2.220,08 TL peşin harç, 54.40 TL başvurma harcı, 13.933,15 TL ıslah harcı ve 5.565,50 TL dosya masrafı olmak üzere toplam 21.773,13 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ———– bütçesinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde taraflara ödenmesine,
Dair; davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde————– Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22.03.2023